• Sonuç bulunamadı

Sanal Gerçeklik (VR) Teknolojileri

I. BÖLÜM

1.3. Sanal Gerçeklik (VR) Teknolojileri

Sanal âlemin inşasında kritik öneme sahip olan sanal gerçeklik teknolojileri, mevcut reel dünyayı tamamen sanal ortama aktarabilmekte ve gitgide gerçeğine benzemektedir. Zamanla gerçek (actual) ile sanal (virtual) ayrımının kaybolmasına sebep olabilecek bu teknolojiler, transhümanizmin hedef ve vaatlerinden birisi olan cennetsel mekânların oluşturulmasında kilit rol oynamaktadır. Sanallık, gerçekliğin kopyasıdır. Sanal kavramı gerçek olmayan anlamına gelmektedir.88 Fakat günümüz

teknolojileri siberuzay (cyberspace) olarak adlandırılan sanal dünyaları, gerçeklerine yakın bir şekilde simüle etmeye doğru ilerlemektedir. Gerçek olana benzerliğinin gittikçe geliştirildiği bu sanal dünyalar, transhümanistlerce zamanla biyolojik olanından ayırt edilemez hale gelecek ve gerçek ile sanal ayrımını ortadan kaldıracaktır.89 Sanal âlemleri, günümüzde sanal gerçeklik gözlükleri denilen ara

elemanlarla deneyimlemekteyiz. Belki zamanla bu gözlükler sadece lens boyutlarına kadar ineceklerdir. Fakat transhümanistlerin iddialarındaki sanal cennetleri, bunlardan çok daha gerçek deneyimlere dayalı olacaktır.

Sanal ile gerçekliğin sınırlarının kalktığı gelecek sanal gerçekliğin, (ya da biyolojik olmayan gerçeklik de denebilir) farklı bir versiyonunun oluşturulmasında daha önce değindiğimiz nanobotların rolü vardır. Farklı versiyon dememizin nedeni, nanobotlar kullanılarak oluşturulan sanal dünyalar, sanal gerçeklik gözlükleri gibi araçlar olmaksızın kişinin doğrudan deneyimlediği gerçek biyolojik hayattan farksız olacağından dolayıdır. Kurzweil, böyle bir hayatın, insan beynine yerleştirilen birçok nanobot sayesinde olası olduğunu iddia etmektedir. Biyolojik gerçekliğin yaşanması esnasında nanobotlar işlevlerini yapmayıp damarlarda hazır beklemekte olacaklardır. Birey, ne zaman sanal âlemlere geçmek isterse, nanobotlara vereceği bir talimatla beynin duyulara dair kısımlarına göndereceği sinyallerle, bütün bir çevresini anında dilediği bir dünyaya çevirebilecektir. Beynin bu sinyalleri, nasıl biyolojik dünyadan gelen sinyalleri algılıyorsa (acı, tatlı, renkli, sıcak… gibi) aynen öyle algılayacağı iddia edilmektedir.90 Böyle bir durum siberuzay cenneti anlamına gelmektedir. Biyolojik

88 Deniz Yengin ve Tamer Bayrak, Yeni Medya ve Sanal Gerçeklik, İstanbul Aydın Üniversitesi

Yayınları, 1. Baskı, İstanbul, 2018, s. 37.

89 Kurzweil, İnsanlık 2.0: Tekilliğe Doğru Biyolojisini Aşan İnsan, s. 470. 90 Kurzweil, İnsanlık 2.0: Tekilliğe Doğru Biyolojisini Aşan İnsan, s. 469-470.

dünyanın sıkıntılarından kaçıp sığınılacak yalancı bir liman şekline dönüşebileceği kaçınılmaz olan siberuzay cennetleri, birçok etik, hukukî ve dinsel soru ve sorunları beraberinde getirecektir.

Sanal gerçeklik teknolojilerine dair bir başka iddia ise bireye farklı kimlikler kazandırabilir olmasıdır. Bütün bir bedenin değiştirilip bir başkasının bedenine bürünülebileceği gibi, kişilerin kendi bedenlerinde sınırsız fiziksel değişiklikler yapmasına da imkan sağlamasıdır.91 Böylece transhümanist bir gelecekte

cinsiyetlerinde sınırlarının bulanıklaşacağını söyleyebiliriz kanaatindeyiz. Cinsiyetler arasında geçişler yaşanabileceği gibi aynı zamanda cinsiyet üstü bir (belki bir mekanik beden ya da siborg) kişilik inşa edilmesi olası durmaktadır. Bu konuyu Donna Haraway, 1985’te “A Cyborg Manifesto” (Bir Siborg Manifestosu) adıyla yayınlanan makalesinde feminist çerçeveyle ele almaktadır. Haraway, bu makalesinde gelecekte bireylerin belli cinsiyetlere zorlanamayacağını siborg anlayışı üzerinden oluşturmaktadır. Adeta siborg olmayı cinsiyetleri aşmışlık olarak yorumlamakta ve gelecekte siborg olmayı tanrıça olmaya tercih ettiğini belirtmektedir.92 Çünkü

tanrıçalıkta dahi hala kendisinden kurtulunamamış “cinsiyet” faktörü vardır. Cinsiyet faktöründen kurtulmak isteyen Haraway, inşa ettiği siborg anlayışıyla cinsiyetler üstü pozisyonu elde etmektedir. Bu yaklaşımlar cinsiyet üzerine hukukları bina eden modern dünya hukuk sistemleriyle beraber dinsel hukuk sistemlerini ve dinin cinsiyete dayalı kimi yargılarını kaçınılmaz olarak etkileyecektir.

Bunlarla birlikte sanal ortamlar dünyanın aynısının kopyası ya da tamamen kendisine ait fizik kanunları olan hayal ürünü fantastik mekanlar olabilecektir. Sanal alemler çok farklı şekillerde tasarlanabilirdir. Sanal dünyalar çevrimiçi olarak yani başka birçok insanın dahil olduğu ortak yaşam alanları şeklinde kullanılabileceği gibi aynı zamanda bireysel olarak sadece kişinin kendisinin olduğu bir dünya da olabilmektedir.93

91 Kurzweil, İnsanlık 2.0: Tekilliğe Doğru Biyolojisini Aşan İnsan, s. 470-471. 92 Donna Haraway, A Cyborg Manifesto,

http://people.oregonstate.edu/~vanlondp/wgss320/articles/haraway-cyborg-manifesto.pdf, (29.04.2019).

Transhümanistlerin çoğuna göre, insan bilinci, bilgisayar verilerine dönüştürülerek yükleme (uploading) yoluyla siberuzay ortamlarına aktarılabilirdir. Bu sanal ölümsüzlüğe giden bir adımdır.94 Günümüzde insan beyni ile bilgisayarlar

arasında arayüzler geliştiren şirketlerin kurulduğu bir gerçektir.95 Bu kuruluşlar

şimdilik insanlar ile bilgisayarlar arasındaki engelleri ve sınırları kaldırmaya çalışmaktadır. Böylelikle zamanla insan zihni bilgisayarlara yüklenebilecek hale gelecektir. Teorik fizikçi ve fütürist olan Michio Kaku, kişiliklerimizin kodlara dönüştürülerek bilgisayarlara aktarıldığında ölümsüz olunacağını ifade etmektedir. Yalnız bu ölümsüzlüğün siberuzaya sıkışmış bir ölümsüzlük olduğunu ve bedenlerin yitip gittiği sadece bilgisayar içindeki elektronlara dönüşen bir bilincin kaldığını söylemektedir. Böyle bir hayatta kendimizin bir bilgisayar verisi olduğumuzu farketmeksizin yaşayacağımızı iddia etmektedir.96 Tabi böylesi bir olası yaşam formu,

şu soruyu da sordurmaktadır: Peki şuanki biyolojik olarak ifade ettiğimiz hayatımız, farkına varmadığımız bir bilgisayar simülasyonu olamaz mı?

N. Bostrom böyle bir soruyu sormakta ve “Are You Living in Computer

Simulation?” (Bir Bilgisayar Simülasyonunda mı Yaşıyoruz?) adlı makalesinde, bir

simülasyon argümanından bahsetmektedir.97 Bu argüman, yaşadığımız biyolojik

dünya hayatının bir bilgisayar simülasyonu yani birileri tarafından kurgulanıp, tasarlanmış bir sanal dünya olabilirliğini tartışmaktadır. Bostrom simülasyon argümanını, her ne kadar makalesinde Tanrı’nın varlığı ya da yokluğuna dair bir değerlendirme şeklinde ele almasa da kanaatimizce bu argüman, Tanrı’nın varlığına dair tartışmalarda her iki cephenin elinde koz olarak kullanılmaya uygun görünmektedir. Simülasyon argümanının bir diğer ucunda süperzekâya dönüşmüş yapay zekâ vardır. Birçok transhümaniste göre bu simülasyonu gelecekteki süperzeki

94 Brent Waters, “Flesh Made Data: The Posthuman Project in Light of the Incarnation”, Religion and

Transhumanism: The Unknown Future of Human Enhancement içinde, Ed. Calvin Mercer ve

Tracy J. Trothen, Praeger ABC-CLIO, LLC, 1. Basım, California, 2015, s. 292.

95 Örneğin, Neuralink, Elon Musk tarafından kurulan bir Amerikan nöroteknoloji şirketidir. Kurucuları,

şirketin amacının beyin-bilgisayar arayüzleri geliştirmek olduğunu açıklamışlardır. Ayrıntılı bilgi için bkz. https://www.neuralink.com/, (13.05.2019).

96 Kaku, Geleceğin Fiziği, s. 150.

97 Nick Bostrom, “Are You Living in A Computer Simulation?”, Philosophical Quarterly, Vol. 53,

yapay zekâ oluşturmuştur. Bu açıdan transhümanizmin önemli teknolojik etkenlerinden birisi de yapay zekâ teknolojisidir.