• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: DEĞERLENDĐRME

C. Akli Deliller

4. Salt Dini Açıdan Aklın Yasakladığı Konular:

a-) Tağuta (Allah’tan başkasına) iman

b-) Dünya hayatının ve mahlûkatın yalnız dünya için var olduğuna inanmak, c-) Şehevi duyguların peşinden koşmak,

d-) Yaratılışı ve cezayı inkâr etmektir.

Debûsi’de yer alan ancak Gaznevî’de yer almayan diğer bir konu ise, aklın dünya için mubah olmasını caiz gördüğü şeylerdir. Bunlar, tek çeşitli veya çok çeşitli mallardan ihtiyaç fazlasını toplamak, insanı olgunlaştırmasının ötesinde güzelleştirici şeylerle süslenmek, çocuk yapmak için değil veya ihtiyaçtan fazla çocuk yapmak için cinsel ilişkide bulunmaktır. Bu sayılanlar aklın vacip görmediği mubahlardır. Debûsi, bu konu içerisinde aklın hakkında nas olmayan durumlarda hüküm koyuculuğunu tartışmaktır.114

Akli deliller konusu, Debûsî ve Gaznevî’nin eserleri dışında başka bir usul kitabında yer almamaktadır. Müellif, Takvîmü'l Edille’de geniş bir yer tutan bu konuyu, akılla ilgili yapılan tartışmalara ve Debûsi’nin her maddeyle ilgili yaptığı açıklamalara yer vermeden işlemiştir. Yine Debûsi’nin konu içerisinde verdiği tanımları, Müellif akli deliller içerisinde değil, tanımlar kısmında yer vermiştir.

113 Debûsi, a.g.e. s.455

Müellif akli deliller konusundan sonra Debûsi’nin “adem oğlunun kalbinin ilimden sonraki ve önceki halleri” başlığı altında işlediklerini başlık kullanmadan ele almıştır. Bu konu aklın mahiyetini ve onun şeyleri algılayarak bilgiye dönüştürme sürecini anlatması açısından önemlidir.

i. Aklın Mahiyeti

Müellif, aklın göğüsteki bir nur olduğunu, insanın akıldan mahrum olması manasında deli gibi doğduğunu, bu nurun zayıflığından dolayı temyiz kudretine sahip olmadığını ifade etmektedir. Akıl nuru doğruyu yanlıştan ayıracak noktaya geldiğinde insan nazar.tefekkür edecek kabiliyete erişir. Daha sonra müellif, “nazar etme” kavramı çerçevesinde zihnin dış âlemde gördüklerini bilgiye dönüştürme sürecini ve bu bilginin ilim, marifet ve fıkıh olarak ayrışmasını ele almaktadır.

Nazar etmek, bakmak, düşünmek, mukayese etme anlamlarına gelmektedir. Kelam âlimleri nazar kavramını, bilgiye ulaşmak için delillerin incelenmesi şeklinde tanımlarlar. Müellif, kalbin görmesinden bahseder ve bunu da gözün görmesine benzetir. Bundan dolayı, nazar etmek, bir şeye bakmak, onu anlamlandırmaya çalışmaktır. Dış âlemdeki “şey” kuvvetli olamayan/öylesine bir bakışla zihinde bir tasavvur oluşturur. “Bu şeyin tasavvurunun” tam olarak ne olduğu hakkında kişi bir biliş durumunda olmadığından “kendisinden kuşku edilen” bir bilgi oluşmaktadır. Bakma eylemi devam ettikçe bu tasavvur, kişide bir kanaat oluşturmaya başlar. Nazar edilen şey hakkındaki bu tasavvur bir şekle bürünür ve kesin olmayan bir bilgiye yani zanna dönüşür. Bakma derinleştikçe, bakılan şeyin ayrıntıları belli olur ve güçlü olmayan bir kanaatle oluşan kaba şeklin ayrıntıları kalb tarafından kavranır ve artık “şey” açık seçik bir resme tekabül eder.115 Müellif bu noktada, bu bakma/düşünme/nazar etme eylemini yapan kişi için “eğer isabet ettirirse” ifadesini kullanmıştır. Bu da her tasavvurun bir hakikate tekabül etmeyeceğini vurgulamak içindir. Eşyayı anlamlandırma sürecinde kalpte ilk oluşan ilimdir. Đlimin marifete dönüşmesi için bir süre görülen şeye nüfuzun devam etmesi gerekmektedir. Bu nitelikli birliktelikten elde edilen bilgi marifet diye adlandırılır. Bu bilgi türü de zahiri ve batini olmak üzere ikiye

ayrılır. Batıni olan hikmet olarak adlandırılır. Müellife göre, hikmet bilgisi oluştuktan sonra kişide fıkıh bilgisi tabii bir şekilde ortaya çıkar. Çünkü hikmet, manadaki incelikleri anlamaktır. Mananın anlaşılması da fıkıhtır. Burada fıkıh şeylerin manasını derinlemesine kavramak olup Ebu Yusuf’tan nakledilen “Çok şiddetli bir şekilde hasta oldum. Öyle ki fıkıh hariç her şeyi unuttum. Çünkü fıkıh, tabiatım gibi olmuştu.116” şeklindeki anekdottan

de anlaşılacağı gibi bir displinle (bu örnekte fıkıh ilmiyle) hem hal olmaktan doğan bilgi kastedilmektedir.

Müellif, Allah’ın (c.c) marifet ve fıkıhla değil, ilimle vasıflandırıldığını söyler. Bunu da ilmin, alim için malum olanı ortaya çıkarması için yaratıldığını söyleyerek açıklamaktadır. Müellife göre, cahillik durumundan çıkarak bilgiye doğru ilerlerken kişi önce şüphe konumuna ulaşır, sonrasında zan konumuna yükselir; daha sonra ilim sonra da marifet konumu gelir. Nihayet fıkıh marifetten sonra nihai kavrama ve bilmenin adıdır. Müellifin ifadesiyle “Kişi önce âlim sonra arif sonra da fakih olur.” Ona göre mahlukatın ilmi aklî veya hissi delillerle elde edilir; duyular yoluyla öğrenme insan ve hayvanlarda ortaktır; insanın ancak aklî istidlalleriyle hayvanlardan ayrılır.

Gaznevi’nin akli deliller bölümünü genel hatlarıyla göstermek gerekirse şu şekilde bir şema ortaya çıkmaktadır.

Şekil 3. Akli Deliller AKLĐ DELĐLLER MUCĐP AKLÎ DELĐLLER MÜCEVVĐZ AKLÎ DELĐLLER

Dünya ile ilgili kesin mubah

kıldıkları

Aklın bilgiyi mümkün gördükleri Din ile ilgili

zorunlu kıldıkları

Dünya ile ilgili olarak haram kıldıkları

Din ile ilgili olarak

haram kıldıkları

Yeme içme, nefes alma gibi hayatta kalınması yapılacak şeyler

Dış afetler gibi nefse zarar veren şeyleri def etmek için yapması

gereken şeyler

Nesli devam ettirmek için Cinsel birleşmegibi

şeyleri yapmak

Kişinin eğitilmesi için yapılan şeyler

Kulun Kendi Kulluğunu Bilmesi

Cezanın ve imtihanın olduğunun biinmesi

Đmtihan sonucunda

kendisine döncek yararlı

şeylerin olması Cehalet Zulüm Abes Sefeh Tağuta Đman Allah’ı Đnkar Dünyanın güdüleri tatmin için yaratıldığına

inanmak

Ahreti Đnkar etmek Allah’ın Uluhiyetini

Benzer Belgeler