• Sonuç bulunamadı

A. MİZAHİ KARAKTERLER VE TİPOLOJİLER

10) Sakiller

Dilenci nüktelerinde olduğu gibi zaman zaman arz-ı hâcet temalı anekdotlarda da belirli bir talebin uygun mizahi bir üslupla geri çevrildiği olmaktadır. Kimi zaman ise böyle bir işe aracılık etmek üzere âyetlerden de yararlanılmıştır. Bilhassa ısrarcı dilencile-ri reddetmede sık sık başvurulan bir üslup, dilencinin yüzüne

﴿ يِذ ِرْيَغٍدا َوِب ٍع ْر َز

Ekin bitmez bir vâdiye (İbrahim:37)

ayetinin okunuvermesi olduğunu biliyoruz. Keza Yusuf suresinin 44. ayeti de Hadâiku’l-ezâhir’deki bir anekdotta benzer bir maksatla araçsallaştırılmıştır:

Bir keresinde şair Ebû Sâid, emir el-Ğanevî’nin sarayına varıp (ondan birşeyler koparabilmek için) mâbeyinci kanalıyla ona şu şiirini iletmişti:

Rüyamda bir at ve bir hizmetçiye sahip olduğumu, bir de cebimde dinar-ların bulunduğunu gördüm.

İlim irfan sahibi kişiler bana “Ne güzel bir rüya görmüşsün, ama unutma rüyaların tevilleri vardır” dediler.

Eğer rüyanı emirin sarayında anlatırsan gördüğün rüyanın gerçekleşece-ğine de tanık olacaksın!

Ancak emir fırsatçı şairin bu şiirini görünce hemen kâğıdın arkasına şu ayeti yazı-verdi:

﴿ ِلاَعِب ِم َﻼْحَ ْﻷا ِليِوْأَتِب ُنْحَﻧ اَم َو ٍم َﻼْحَأ ُثاَغْضَأ َنيِم

Bunlar karma karışık düşlerdir.

Biz böyle düşlerin yorumunu bilmiyoruz. (Yusuf: 44)74

diğerinde ise gerçek bir sakîl düşmanı olan el-A‘meş’in sakîl eleştirilerinden oluşan nük-teleri bir araya getirilerek değerlendirmeye tabi tutulmuştur.76

Esasen İbnü’l-Merzubân’ın eserine verdiği isim “Zemmü’s-sükalâ” (sakillerin ye-rilmesi) sakîlin tarifi konusunda bize bir ipucu vermektedir. Sakîl; davranışlarındaki an-layışsızlık ve kabalık nedeniyle toplum tarafından sevimsiz, antipatik, itici bulunan kimse demektir. Gerçekten de klasik edeb kaynaklarında çok fazla yer verilen, nerede ne şekilde davranacağını bilmeyen sakîl karakteri insanları rahatsız etmesi nedeniyle toplum tarafın-dan sevimsiz olarak görülmekte, bu yüzden de eleştiri oklarının hedefi olmaktadır.

Sakîl kâh ilminden istifade edilmek için bir âlimin etrafında oluşturulan ilim hal-kasında, kâh dostların bir araya geldiği sohbet meclislerinde, kâh farklı vesilelerle kurulan ziyafet sofralarında karşımıza çıkmakta ve o sevimsiz tavrını takınarak insanları rahatsız edecek bir takım davranışlar sergilemektedir. Hz. ‘Âişe Peygamber efendimizin evine misafir olan ashaptan bazı kişilerin misafirliği uzatınca rahatsız olması ve bunu açıkça kendilerine ifade edememesi nedeniyle nâzil olan Ahzap sûresi 53. ayetin tam da bu sakîl tipler için indirildiğini bildirmektedir ki ayetin ilgili bölümü şöyledir: “Yemeği yediğiniz-de sohbete dalmayın, hemen dağılın”.

Kuran-ı Kerim’deki bir diğer ayetin de sakîl davranışlarını tenkit sadedinde nazil olduğu bazı kimselerce iddia edilmiştir. Örneğin Hammâd b. Seleme sakil tıynetli biriyle karşılaşıp da tavırlarından bunalınca hemen şu ayeti okuyarak ironi yaparmış:

﴿ َنوُنِم ْؤُم اﱠﻧِإ َباَذَعْلا اﱠنَع ْفِشْكا اَنﱠب َر

Ey rabbim! Bizden bu azabı kaldır. Zira biz inanan kimseleriz. (Duhân:12)

İbn ‘Âsım’ın Hadâiku’l-ezâhir’inde 3.Hadika 1. Bap’ında obur, tufeyli gibi klasik Arap mizahında ele alınan canlı ve reel karakterlere ait nüktelerin yanında tespitlerimize göre 22 anekdot ile sakil karakterine de geniş yer ayrılmıştır. Bu nüktelerin bir kısmı uzunca hikâyelerden meydana gelirken bir kısmı nispeten daha kısa anekdotlardan oluş-maktadır. Hadâiku’l-ezâhir’deki sakîl nükteleri mizah kalitesi açısından değerlendirildi-ğinde genelinin nitelikli güldürü unsurları ihtiva ettiği görülmektedir.

Sakîl, sohbetinden hoşnut olunmayan, girdiği bir meclisin olumlu atmosferini anında negatife dönüştüren bir tip olduğundan her defasında insanların eleştirilerinden nasibini almaktadır. Sakîlin maruz kaldığı eleştiriler bazen küçük dokundurmalar

76 Bkz. Şener Şahin, Nevâdir kültüründe ‘sakîl’ motifi ve bir sakîl düşmanı: el-A‘meş, Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, Cilt: 19, Sayı: 2, Yıl: 2010.

minde gerçekleşirken bazen de sakîli ciddi manada zora sokacak türden hicivler şeklinde olmaktadır. Edep kaynaklarındaki kimi anekdotlarda sakîl ile tam zıddı bir karaktere sahip

“zarîf” (nüktedan) arasında yaşanan ve zarîfin sakîli edebi bir üslupla eleştirdiği diyalog-lar da yaşanmaktadır. Hadâiku’l-ezâhir’de yer alan aşağıya aldığımız anekdot bu duruma güzel bir örnek teşkil etmektedir:

Sakîl mizaçlı bir adam nükte erbabı bir zata gelerek “Efendim, duyduğuma göre zat-ı âlinizin repertuarında 4000 ayrı durumda söylenebilecek 4000 hazırcevap varmış.

Rica etsem bunlardan birkaçını bana da öğretir misiniz?” demiş. Nüktedan, bu ada-ma yardımcı olacağını belirterek “Olur, sen sor ben söyleyeyim” diye karşılık vermiş.

Bunun üzerine adam sormuş “Eğer birisi bana ‘Ey sakîl’ diye hitap edecek olursa ona ne şekilde karşılık vereyim?” Adamın gerçekten de can sıkıcı bir tabiata sahip olduğunu fark eden nüktedan “Doğru söze ne denir, burada söyleyeceğin tek şey

‘haklısın!’ demek” deyivermiş. Aldığı cevaptan utanan sakîl derhal oradan uzaklaş-mış.77

Sakîl güruhu zaman zaman ilim meclislerine katılarak ulemanın ilminden istifade etmeyi düşünmekte, ne var ki sorduğu lüzumsuz sorularla ulemayı bunaltmaktadır. Sakîl-lerden sadır olan olumsuz etki bazen ders halkasının başındaki zatı o derece etkilemekte-dir ki mesela bir fıkıh otoritesi olan imam Şa’bî’ye “Kim sabah namazını kaçırırsa kefaret olarak sakîllere lanet okusun!”78 sözünü söyletebilmektedir. Yine Hadâiku’l-ezâhir’de yer alan bir diğer anekdota bakılırsa imam Şafiî de sakîl tayfasından yeterince nasibini almış bir ilim adamıdır:

Ziyâd b. Abdullah anlatıyor: İmam Şâfiî’ye bir gün “Hiç ruh hasta olur mu?” diye bir soru sordum. O da bana “Evet ruh sakîllerin insan üzerinde oluşturdukları negatif havadan hasta olur” diye yanıt verdi. Yine bir gün yanına uğradığımda baktım ki sa-ğında ve solunda birer sakîl duruyor, ben de hemen önceki konuşmamıza telmihen

“Üstad, ruhtan ne haber?!” diye sordum. Bana cevabı şu oldu “Gördüğün üzere, ruh şu anda can çekişiyor!”79

Hadâiku’l-ezâhir’deki sakîl fıkraları içerisinde, arası sakîllerle hiç de barışık olma-yan ünlü muhaddis A‘meş’e nispet edilenlerin sayısı da mühim bir rakam (12) tutmakta-dır. Sakîl mizaçlı birinin konuşmaya başladığını gördüğünde hemen klişe

مﱠلَأَتَي يِبْلَق َو ُمﱠلَكَتَي يِذﱠلااَذَه ْنَم

Konuşurken can yakan şu adam da kim?!80

77 Hadâiku’l-ezâhir, s. 37.

78 Hadâiku’l-ezâhir, s. 196; el-‘Ikdü’l-ferîd, II, 153; Gurerü’l-hasâisi’l-vâziha s. 576; Zehrü’l-ekem, II, 10.

79 Hadâiku’l-ezâhir, s. 196; Ahbârü’z-zırâf, s. 62; Zehrü’l-ekem, II, 11.

80 Hadâiku’l-ezâhir, s. 196; Gurerü’l-hasâisi’l-vâziha, s. 222; Muhâdarâtü’l-üdebâ, I, 92.

cümlesini sarf eden A‘meş, semtine uğramak istemediği itici tipleri görünce de “Pardon ama, daha bu diyarda ne kadar ikamet etmeyi düşünüyorsunuz?!” biçimindeki bir soruyla muhatabını tacize çalışırdı.81

Her vesileyle sakîl yapıdaki insanlara yüklenmeyi kendine vazife edinen A‘meş Hadâiku’l-ezâhir’de yer alan bir anekdotta hadis öğrenmek için eşek kiralayarak uzaklar-dan kendisine gelen böyle bir adamı kovmaktan kaçınmamaktadır:

Sakîl bir adam A‘meş’in yanına gelerek “Ey Ebû Muhammed, senden hadis öğ-renmek için yarım dirheme bir eşek kiralayıp yanına geldim” demiş. Tecrübelerin-den hareketle adamın sakîl bir tip olduğunu hemen sezen A‘meş “Sana tavsiyem”

demiş “kalan yarım dirheminle de derhal bir eşek kirala ve gerisin geriye dön. Zi-ra bende sana öğretilecek bir tek hadis yok!”82

Hadâiku’l-ezâhir’in müellifi İbn ‘Âsım’ın bizzat dayısından rivayet ettiği bizim de Hadâiku’l-ezâhir’ dışında başka bir kaynakta tesadüf etmediğimiz, dolayısıyla bu yönüyle orijinal kabul edebileceğimiz bir sakîl fragmanıyla bu bahsi kapatalım:

Kitabın müellifi ibn ‘Âsım anlatıyor: Dayım üstad Abdullah b. Muhammed b. Cüzey’in şu iki beyti okuduğunu işittim:

َو َﺛ ِﻘ ٍلي ْح َﻧ ِم ُن ـ ْن ـ ُه ِف

َع ي ٍبا َذ َو ْما َح ِت ِنا

َق َد ْد َع ْو ِإ ا َﻧ َذ َأ ا َﺗ

َﻧا ا ِب

َع ُد ِف ٍءا ـ ﱡدلا ي ِنا َخ

Öyle bir sakil ki o, varlığıyla azap ve imtihan içindeyiz Uğrarsa eğer bize Duhan’daki dua ile yardım talep ederiz.83