• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 1 : TÜKENMİŞLİK (BURNOUT) SENDROMU

2.9 Sağlık Çalışanlarında Tükenmişlik, Rol Çatışması ve Rol Belirsizliği

Günümüzde tıptaki teknolojik gelişmeler ve yapılan bilimsel araştırmalar teşhis ve tedavide büyük yarar sağlamakla birlikte, bireylerarası yönü dikkate almamaktadır. Doktorun, hastanın olumsuz duygu ve korkularını umutlu ve olumlu davranışlara dönüştürebileceğini düşünen Hipokrates’tan beri, hasta bakımında doktorların anlayış ve duyarlılığının çok önemli olduğu bilinmektedir (Şahin, 1999:39-71). Ancak, sağlık çalışanları hem psikolojik-duygusal ve hem de fiziksel stresi aynı anda yaşamaktadırlar (Piko, 2006:312). Prestij, para ve önemli bir iş yapma duygusu ödüllendirici olmakla beraber, bu stres nedeniyle doktorlar, toplumun daha yeni yeni farkında olduğu çeşitli kişisel problem ve bozukluklara maruz kalabilmektedirler (Palmer, 1981:79). Bununla birlikte sağlık sisteminde beklentiler çok yüksek, gerçek durum ise beklenti düzeyinin altındadır. Bu nedenle doktorlar çok net sonuç almaya çalışarak, hem kendilerini hem de hastalarını gereksiz bir risk altına sokabilmekte, sonra da yaşadıkları yorgunluk ve bitkinlikten çok fazla gururlanarak, kendilerini durumu düzeltmeye yönelik yeni çaba sarf etmekten alıkoyabilmektedirler (Lyall, 1989:27).

Sağlık çalışanlarının psikososyal iş ortamına ilgi, her geçen gün artmaktadır. Bunun nedeni, bu çalışanların tükenmişlik, rol çatışması, iş doyumsuzluğu yönlerinden yüksek risk altında olmalarıdır. Kronik iş stres faktörlerine geç dönemde bir cevap olarak ortaya çıkan tükenmişlik, sağlık çalışanlarında özel bir öneme sahiptir (Piko, 2006:312). Daha önceki bölümlerde de değinildiği üzere, tükenmişlik ilk olarak sağlık ve sosyal yardım çalışanlarında saptanmış ve incelenmiştir (Freudenberger, 1989:4). Bu durum özellikle hasta ve ölmekte olan insanlara yardım hizmeti veren doktor, hemşire ve diğer sağlık personelinde oldukça yaygındır. Öte yandan, sağlık çalışanlarının sık olarak karşı karşıya kaldıkları sorunlardan bir diğeri olan rol çatışması ve rol belirsizliğinin, hem çalışanlarda ve hem de organizasyonlarda stres, huzursuzluk, korku ve düşmanlık duygularının artmasına, iş doyumu, kendine güven ve örgütsel verimliliğin azalmasına neden olduğu da ortaya konmuştur (Çimen, 2000b:204-212).

Sağlık hizmetlerinin sunulduğu hastaneler karmaşık\matriks bir yapılanma gösterir. Matriks yapılanmanın, rol çatışması ve rol belirsizliği yaşanmasına uygun bir ortam oluşturduğu söylenebilir. Personelin rol çatışması ve rol belirsizliği düzeyinin artması, literatürde de belirtildiği gibi olumsuz örgütsel çıktılar ile karşılaştırılmasına neden olmaktadır (Esatoğlu ve diğ., 2004).

Perrow’a (1965) göre, hastaneler ile çoğu organizasyon arasındaki farklar açıktır ve temelde araştırmacıların en fazla odaklandığı nokta, hastanelerin çoğul otorite veya çoğul astların oluşturduğu bir sistem olmasıdır. Bu sistemde tıbbi ve idari hiyerarşiler bulunmaktadır. Hemşireler, sıklıkla bu iki otorite çizgisi arasına sıkışmışlardır. Doktorlar da bir yandan hizmet sunan bir organizasyon üyesi olarak, diğer yandan da yenilikçi çaba gösteren rollerde görülebilmektedirler (Rizzo ve diğ., 1970:151-152). Ancak, sağlık sistemi içerisinde doktorların entelektüel ve aktif rol almalarına karşın, hemşirelerden kadınla özdeşleştirilmiş, pasif ve bağımlı bir rol oynaması beklenmektedir. Doktor karar veren konumda, güçlü ve etkin bir rol oynarken, hemşire kararları uygulamakta, çok az otorite ile pasif bir durumda bulunmaktadır. Hemşireler oldukça geniş bir örgüt içi rol kümesine sahip olmanın yanı sıra, diğer sağlık çalışanlarının aksattıkları görevleri de yerine getirmektedirler. Bu durumda hemşireler, kendilerini aşırı iş yükü altında hissetmekte ve diğer çalışanlar da hemşireliği açıkları kapatan tampon bir görev olarak değerlendirmektedir (Öztürk-Mishal, 1994:56-58).

Hemşirelik eğitiminde öğrencilere, hastaya yardımcı olacak davranış kalıpları öğretilmektedir. Hastanın da kendi bakış açısına göre hemşireden beklediği davranışlar bulunmaktadır. Bu beklentiler, eğitimi sırasında hemşireye öğretilen ve kendisinin algıladığı anlayışa ters düşebilir. Ayrıca doktorların, hasta yakınlarının ve hastabakıcıların da hemşirelerden kendilerine göre mesleki beklentileri vardır (Köknel, 1998:216-217).

Doktorlar için de öznel ve nesnel rol çatışması ve karmaşası söz konusudur. Eğitimleri boyunca doktorlara, nerede ve ne zaman olursa olsun hastaya bakmak, acılarını dindirmek, destek ve yardımcı olmak şeklinde ifade edilebilen toplumsal davranış kalıpları öğretilmektedir. Ama bunun yanında doktordan iş bulma, para yardımı vb. meslek dışı birtakım isteklerde bulunulması da, bireyde rol karmaşasına bağlı çatışmalar yaşanmasına neden olmaktadır (Köknel, 1998:216-217).

Zawacki (1963) de, hastanelerde rol çatışmasının ikili hiyerarşiden kaynaklandığını ifade etmektedir. Ayrıca, doktorlara karşı düşmanca davranışlar ve resmi kurallara pasif direnç de etkili olabilmektedir. Ben-David (1958), devlet sağlık sisteminin bir parçası olarak çalışan doktorların, organizasyonel çatışma nedeniyle doyumsuz, sömürülmüş ve mesleki bağımsızlıklarını kaybetmiş olduklarını hissettiklerini belirtmektedir. Bu nedenle, çoğul otoriteye organizasyon üyeleri için rol çatışması ve iş doyumsuzluğu da eşlik etmekte ve organizasyonel etkinlik azalmaktadır (Rizzo ve diğ., 1970:152).

Özetle, günümüz sağlık kurumlarının her zamankinden daha fazla teknik donanımlı, etkin ve yapı olarak aktif olmaları nedeniyle, hastaların sağlığı ve iyiliğine yapılabilecek katkılar da geçmişte olduğundan daha fazladır. Buna karşın, sağlık hizmeti verirken eşlik eden stres ve gerginlik duygusu, söz konusu hizmetin kalitesinde çeşitli olumsuz etkiler oluşturabilmektedir. Bu da, tedavide bazı istenmeyen durumların ortaya çıkmasına neden olabilir. Şöyle ki:

1. Kronik stresin tedrici olarak neden olduğu gerginlik ve hassasiyet, performans etkinliğini zamanla düşürebilir,

3. Uzamış stres durumlarında tükenmişlik sendromu, dikkatini verememe, konsantrasyonun bozulması, kompleks düşünme ve problem çözme yetilerinde azalmaya yol açabilir,

4. Coşkuda ve işi sevmede azalma, aynı zamanda empati, önemseme ve hastaya duyulan saygının kaybedilmesine neden olabilir,

5. Tükenmişlik, sağlık çalışanlarının kendi iyiliklerini daha çok düşünmelerine ve başkalarının iyiliğine daha az önem vermelerine neden olabilir,

6. Tükenmişlik yaşayan sağlık çalışanları, işlerindeki stresi içki-ilaç bağımlılığı gibi olumsuz alışkanlıklarla bertaraf etmeye çalışabilirler ki bu durum, kendileri dışında hastaları için de tehlikeli sonuçlar doğurabilir.

Ne yazık ki sağlık sektöründeki organizasyonlar, her yıl en işe bağlı ve yetenekli çalışanlarını tükenmişliğe kurban vermektedirler ve bu değerlendirmeler, tükenmişliğin sağlık sektöründe hizmet sunumunu nasıl etkileyebileceğini gösteren durumlardan sadece birkaçıdır (Muldary, 1983:12-13).