• Sonuç bulunamadı

Kültürel miras; binlerce yıllık tarihe, yaşanmışlıklara, olaylara tanıklık eden varlıklar ve değerlerdir. Bu nedenle her toplum kendi kültürel mirasını yaşadığı deneyimler, olayları anlama ve yorumlama şekliyle oluşturmaktadır. Ayrıca kültürel çeşitlilik, kültürel miras ve bu mirası oluşturanlardan birisi olan kültür çeşitliliği toplumlar arasındaki uyumu sağlamaktadır (UNESCO, 2014). Tarihi ve kültürel varlıklar yani kültürel miras, bireylerin oluşturduğu kültürel toplulukların varlığını simgelemektedir. Albayrak (2011: 50) kendi kültürel kimliğine sahip çıkan toplumların, farklı toplumlara ait kültürler içinde kendine yer edinebildiklerini, kültürüne sahip çıkabileceklerini, böylece kendi kültürüne karşı farkındalık yaratıp, geçmiş ile gelecek arasında ilişki kurup, kültür birikimi sağlayarak toplumsal kimlik oluşturabileceklerini vurgulamaktadır.

McGehee vd. (1996: 45–57) yaptıkları araştırmada aktiviteler, dinlenme ve uygun fiyatların yanı sıra, turistlerin tatil ve seyahat tercihleri üzerinde olumlu etkileri bulunan miras, kültür ve doğal varlıklar da bulunduğunu, destinasyonu daha çekici hale getirerek tercih sebebi oluşturduğunu ortaya koymuştur. Kültürel miras, günümüzdeki turizm anlayışını etkileyen en önemli unsurlardan biridir. Özellikle bireylerin farklı coğrafyalara, kendi ya da diğer medeniyetlerin kültürüne ait varlıkları ziyaret etme merakı turizm faaliyetlerini oldukça tetiklemiş ve beraberinde inanç turizmi, kültür turizmi, doğa turizmi, kırsal turizm, agro-turizm, gastronomi turizmi gibi farklı turizm çeşitlerinin ortaya çıkmasına sebep olmuştur.

Kültürel miras bilincinin oluşturulmasıyla kültürel miras değerleri turistleri cezbeden çekici unsur haline gelmiştir. Kültürel mirası ziyaret etmek, deneyimler yaşamak ve deneyimi unutulmaz kılan ürünleri edinmek turistlerin seyahat motivasyonunu oluşturmaktadır. Böylece turistler kendilerinde merak uyandıran kültürel miras değerlerini görerek deneyimlerini gerçekleştirmiş olacaklardır (Meydan ve Baykan, 2007: 30-49). Ayrıca kültürel miras sayesinde ziyaretçiler bu deneyim sırasında farklı kültürlere, yaşam tarzlarına ve inançlara sahip kişilerle vakit

geçireceklerdir. Bu da hem turistlerin hem de yerel halkın farklı kültürleri tanımalarını ve kültürel değerleri benimsemelerini sağlayacaktır.

Shankar ve Swamy (2013: 698) ziyaretçilerin seyahatleri sırasında taleplerine karşılık vermek için yiyecek-içecek işletmeleri, konaklama tesisleri, ulaşım şirketleri ve hediyelik eşya satışı gibi yatırımların artırılarak bölgede istihdam yaratılacağını belirtmektedir. Kültürel mirasın bulunduğu bölgeler turizmde de gelişme göstererek iş sahalarını artırmakta ve kırsaldan kentlere göçü de engellemektedir. Böylece kültürel miras yerel halk için önemli ekonomik ve sosyal fırsatlar sunmaktadır.

Turizm faaliyetlerinin fazla olduğu bölgelerde, turizmin yarattığı olumsuzlukları da düşünmek gerekir. Eğer olumsuzlukların giderilmesi için tedbir alınmazsa destinasyondaki kaynaklar ve turistler bu durumdan olumsuz yönde etkilenebilmektedir. Bu nedenle bölgedeki kültürel, doğal, tarihi mirasın bu olumsuzluklardan en az şekilde zarar görmelerini sağlamak ve sürdürülebilirliklerini korumak, turizm faaliyetlerinin de devamını getirmek benimsenmesi gereken düşüncedir (Çelikkanat, 2015: 30).

Günümüzde yaşanan teknolojik, ekonomik gelişmeler, sanayileşme hızlı nüfus artışı, plansız kentleşme, toplumlarda yaşanan değişimler kültürel miras üzerinde olumsuz etkiler oluşturmaya başlamıştır. Turizmde oluşan aşırı talep fiziksel ve tarihi çevreyi de olumsuz etkilemektedir. Beraberinde destinasyonu çekici hale getiren ve turistik ürün değeri olan kültürel varlıkların sadece birer ticari ürün haline gelmesine ve doğallığının bozulmasına neden olabilmektedir. Turizm ayrıca turizme açılmamış, geleneksel kültürün hala değişime uğramadan yaşanıp sürdürüldüğü bölgelerde, ev sahibi toplumun sosyokültürel yapılarını bozabilmektedir. Bunların sonucunda bölgeyi cazip hale getiren unsurlar orijinalliğini yitirmekte özellikle kültür zarara uğramaktadır.

Troel vd. (2005: 68) turizm ve kültürel miras arasında sıkı bir ilişkinin olduğu ve birbirini etkilediklerini belirtmektedir. Birbirini besleyen bu iki kavramın

gelişimi; turizm talebinin sürekliliğinin sağlanması ve kültürel mirasın sürdürülebilir olmasıyla mümkündür. Bu sürdürülebilirlik insanlığın ortak mirası sayılan kültürel mirasın yok olma durumuna karşı gerekli önlemlerin alınmasıyla, özellikle koruma çalışmaları kapsamında kültürel miras ve alanlarının önemi açısından tüm paydaşlarda bilinç oluşturulmasıyla, gelecek nesillere aktarım için geliştirilmesiyle mümkün olabilmektedir.

Kültürel mirasın sürdürülebilirlik ilkesi kapsamında korunmasına yönelik çalışmalar 1970’ lerden sonra dünya gündemine oturmuştur. Gelişmiş ülkeler turizmin, kültürel miras ve doğa üzerinde bıraktığı zararlı etkileri önleyebilmek için yüksek bütçeler ayırmış, kapsamlı birçok proje hazırlamışlardır. Yaşadıkları ortak sorunları çözüme kavuşturmak, kültürel mirasla ilgili standartları belirlemek amacıyla uluslararası alanda yasalar, tüzükler belirlemişler ve bazı sözleşmeler imzalamışlardır. Bunlardan ilki Dünya Turizm Örgütü (WTO), Kültürel Turizm Etiği İlkeleri’ ni belirleyebilmek için oluşturulmuş, kamu sektörü, işçi örgütleri, sivil toplum kuruluşları ve özel sektörde yer alan diğer paydaşlara da sunulmuştur (https://www.unwto.org/global-code-of-ethics-for-tourism, Erişim Tarihi:

25.11.2020). Bu ilkelerde turizmin toplumun tüm bireyleri için eşit olması gerektiği ve turizmin devamlılığını sağlamak için fiziksel ve kültürel değerlerin özgünlüklerini bozmayacak şekilde onlardan faydalanılması gerektiği vurgulanmaktadır.

Kontrollü, taşıma kapasitesini aşmayan, doğru proje ve yatırımlar sağlandığı takdirde turizmin olumsuz etkilerini azaltırken olumlu etkilerini artırmak mümkündür. Öncelikle kültürel, doğal ve tarihsel değerlerin sürdürülebilirliği için kültürel mirasın korunarak bugünkü yaşamımıza adapte edilmesi gerekir. Zarar görmüş ya da işlevselliğini kaybetmiş kültürel miras ve alanlarının analizi yapılarak özgün haline dönebilmesi koruma, iyileştirme ve değerlendirilmesine yönelik çalışmalarda bulunulmalıdır. Sürdürülebilirlik doğal ve kültürel mirasın korunarak geleceğe taşınmasını kolaylaştırır ve turizmin meydana getireceği olası zararlardan korunmasını sağlamaktadır (Drost, 1996: 179).

Kültürel mirasın sürdürülebilirliğini sağlayan bir diğer unsur ise keşfedilmeyi bekleyen doğal, tarihsel ve kültürel değerleri kapsayacak rotalar belirlemektir. Buradaki asıl amaç tarihi yapıları, yolları ve unutulan değerleri tekrar hayata kazandırmaktır. Bağ, zeytin gibi yiyecek, içecek açısından önemli gastronomi rotaları, tarihi zenginliği olan ticaret yolları, dini yapıları barındıran inanç rotaları, doğa sporları için uygun bu tarz rotalar kültürel miras öğelerinin korunmasında oldukça etkilidir. Ayrıca kültürel rotalar sayesinde sahip olunan kültürel miras değerleri birbirine bu yollarla bağlanarak spor, eğlence, gezi gibi aktivitelerle keşfedilir olabilmektedir (Durusoy, 2003: 16).

Kültürel mirasların tümü; belirlenen ilke ve kararlara göre doğru bir planlama, strateji ve yöntemlerle tekrar zenginleştirilip korunarak canlandırılabilir.

Ev sahibi toplumun turizmden en iyi faydayı sağlaması mümkün kılınabilir. Kültürel mirasa karşı daha hassas ve bilinçli olunarak sürdürülebilirliği sağlanırken turizmin de bundan faydalanması sağlanabilir. Böylelikle iki kavram birbirine, topluma, insanlığa ve gelecek nesillere katkıda bulunarak gelişebilir. Çünkü seyahat deneyimini yaratmak, destinasyonları cazip ve sürdürülebilir kılmak, yeni çekici unsurlar yaratmak yerine var olan doğal, tarihsel ve kültürel mirasın geliştirilip, turizmde en iyi şekilde değerlendirilmesiyle de gerçekleştirilebilir. (Hargrove, 2002:

11).