• Sonuç bulunamadı

GENEL HATLARIYLA OSMANLI TOPLUMUNDA EĞLENCE VE ŞENLİKLER Bu bölümde Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılında düzenlenen eğlenceler ve şenlikler

3. DÜZENLENEN EĞLENCELER VE ŞENLİKLER

3.1. TEŞRİFAT VE TÖRENLER

3.1.7. Sünnet Düğünleri

Padişah, merâsimle at biner, yanında sadrazam, vezirler, ulemâ, diğer erkân ve ricâl olduğu halde camiye doğru geçerken alkış ağaları kendisine çavuşlar ve hademeler, alkışa başlarlar ve camiye kadar yer yer ‘Uğurun hayır ola, yaşın uzun ola, yolun açık ola, saltanatına mağrur olma padişahım, senden büyük Allah var’ sözlerini yüksek seslerle yinelerler, halk da 'Padişahım çok yaşa’ diyerek alkış tutarlardı.

Camiye varıldığında da attan inerken ‘seralkışçı’ denilen alkışçıbaşının işâretiyle saray hademeleri (hademe-i hassa) tiz sesle padişahı alkışlardı.Cami girişinde yeniçeri ağası padişahın çizmelerini çıkartarak terliklerini giydirirdi. Daha sonra, sadrazam ve yeniçeri ağası padişahın koltuğuna girip onu hünkâr mahfelindeki seccadesine kadar götürürlerdi.

Padişah, Cuma namazını hünkâr mahfilinde, şehzadeleri ve güvendiği kişilerle birlikte kılar, namazdan sonra burada bazı kabullerde de bulunurdu. Çıkışında yoksullara sadaka dağıtılır, gelişteki tören yinelenerek padişah cami dışında bekleyen atına biner ve geldiği yoldan törenle saraya dönerdi.” (Özbilgen, 502-504).

3.1.7. Sünnet Düğünleri

Sünnet düğünleri, hemen her eğlencenin yapıldığı, birçok kesimden birçok insanın katıldığı ve uzun süreli eğlencelerden birisi olmuştur: “Sünnet düğünleri ilk günden başlayarak her gün sırasıyla sadrazam, şeyhülislâm, vezirler, kadılar, imam ve hatipler, seyyidler ve şeyhlerin teşrifat-ı kadîmeye uygun düşen belirli topluluklar hâlinde padişah tarafından huzura kabul edilip hediyelerini sunmalarıyla başlar. Ve her biri için ayrı ayrı şölenler eğlenceler düzenlenirdi. Bir taraftan “sükkernakkaşları” denilen şekerci esnafı ancak araba üzerinde taşınabilen şekerden dev heykeller yaparlardı. Diğer taraftan gündüzleri model kaleler, kayıklar ve kuklalarla savaş oyunları oynanır, geceleri ise binlerce havaî fişek atılırdı. Saz heyetleri çalar, çengiler raks eder, meddahlar kıssalar söyler, orta oyunları düzenlenirdi. Diğer taraftan gösterişli giyimleri, kıymetli koşumlar vurulmuş cins atlar üzerinde devlet erkânının ve her türlü sanat ve sembolü olan bayrağı taşıyarak maharetlerini gösteren esnafın katıldığı “esnaf alayları” düzenlenirdi. On beşinci yüzyıldan sonra padişahlargenel olarak halka resmen açıklanmış nikâh yapmadıkları için çocuklarının sünneti bir anlamda annelerinin de eksik kalmış düğün

31

töreni yerine geçiyordu. Bu şenliklerde geleneğe göre binlerce yoksul çocuklar da birlikte sünnet ettiriliyordu.

Sünnetlerin bir başka özelliği de, pek çok sünnet düğününün, ayrıca bir ya da birkaç sultan hanımın evlenmesi ile Sûr-i Cihaz (Sultan hanımların nişan ve evlenmeleri) birleştirilmiş olmasıdır.

Sultan III. Murad'ın Şehzadesi Mehmed'in Atmeydanı'nda yapılan sünnet düğünün hazırlıkları aylarca öncesinden hazırlanmış, İstanbul'un fethinin 129. yıldönümü olan 29 Mayıs 1582'de başlatılarak 56 gün devam ettirilmişti. Şekercilere gerçek boyutlarında 9 fil, 17 aslan, 19 pars, 22 at, 21 deve, 4 zürafa, 9 denizkızı, 8 ördek, 11 leylek, 25 şahin ve 8 turna yaptırılmıştı. Şenliklerde cirit karşılaşmaları, at ve atıcılık yarışları, çengi, çemberbaz, şişebaz, cambaz, ateşbaz, tasbaz, gözbağcıların gösterileri; gölge oyunları yapılmış, mehterler çalınmış, esnaf alayı düzenlemiş, tersâneliler ip üstünde kalyonları savaştırmışlar, gece havaî fişekler atılmıştı (Özbilgen, 2010: 524-526).

Bunların yanı sıra sünnet düğünlerinde yurdun dört bir köşesinden gelmiş binlerce yoksul çocuğun sünnet ettirilmesi, binlerce kişiye yemek verilmesi, para dağıtılması gibi devlet başını yığınlara, yığınları da devlet başına tanıtıp yaklaştıran vesileyi veya esnafın böyle bir şenliğe katılarak mallarını, ustalıklarını sergilemesine fırsat veren iktisat ve tecim yönünden vesileleri de vardır.” (And, 1959: 10).

3.1.8. Ulûfe Dağıtımı

Ulûfe yeniçerilerin aldıkları maaşlardır. Ancak sadece yeniçeriler değil, yoksul halk da bu dağıtımdan nasibini almıştır. Bu da diğer törenler gibi bir düzen içinde olmuştur: Yeniçeriler üç ayda bir kez meydana toplanır ve maaşlarını alırlardı. Burada önemli ve kıstas unsur çorba idi. Şayet çorba içilirse maaş beğenilmemiştir ve daha yukarısı istenmektedir. Öte yandan devletin gücünü gösterme adına elçilerin olduğu zaman tercih edilir ve güç gösterisi yapılırdı. Her şey tamam olduktan sonra sadaka dağıtılır, ulûfe törenine başlanırdı (Ortaylı, 2008: 43).

32 3.2. DÜZENLENEN EĞLENCE VE ŞENLİKLER

3.2.1. Avcılık

Yapılan başka bir spor da IV. Mehmet gibi bazı sultanların uzmanlaştıkları hatta tutku haline getirdikleri avcılıktır.

Avcılık ve türleri hakkında padişahların ve halkın tutumu ise şöyledir: “Av sahaları ya sultanların özel mülkleridir, ya da Trakya’daki alanlarda avlanılmaktadır. Avda ok, mızrak, bazen kargı ve özellikle padişahların katıldıkları avlarda doğan ve köpek kullanılmaktadır. Zaten padişahın maiyetinde, görevleri doğan (doğancıbaşı) ve köpek (samsoncubaşı) yetiştirmek ve bakmak olan subay ve hizmetliler vardır. İstanbul civarındaki bazı alanlar yalnızca padişahlara ayrılmıştır; diğerlerinde bütün müslümanlar avlanabilmektedir; Frenkler ancak belli alanlarda avlanabilmektedirler. Av keyfi İstanbulluların yalnızca küçük bir kesiminin yararlanabildiği bir şeydir ve kent civarındaki köylüler bazen bu spora girişiyorlarsa, bunun nedeni eğlence veya keyif olmaktan çok, yakalanan av hayvanlarını başkent pazarlarında satabilme arzusudur. Zaten Türkler lüks bir yiyecek olan av etini pek sevmemektedirler ve zaten bu etler de şaha, bazı yüksek görevlilere ve Galata'daki bazı Frenklere tahsis edilmiş durumdadır.

Başka bir av türü daha vardır, bu da kuş, özellikle öten kuş yakalamaktır; nitekim İstanbul'da çok kalabalık bir kuşçu esnafı vardır; bunlar 500 dükkânda 600 kişidirler ve bu rakama ‘birinci sınıf öten bülbül satan...’ bülbül satıcıları dâhil değildir; padişah da muazzam bir kuşhâneye sahiptir ve bunun içinde her tür kuş yetiştirilmektedir, bu kuşhâne sarayın yakınında, Ahırkapı'dadır. Padişahın ayrıca çeşitli vahşi hayvanları beslediği bir bahçesi vardır: Burada aslan, kaplan, panter gibi hayvanlar vardır; ama bu bahçe başken halkına açık bir seyir yeri değildir.” (Mantran, 1991: 222).

3.2.2. Cambazlık

Günümüzde olduğu gibi Osmanlı Devleti döneminde de büyük yetkinlik isteyen seyirlik oyunlardan biri cambazların gösterisiydi. Cambazlık ise ikiye ayrılırdı: “Bir yüksek direklere, dikili taşlara tırmananlar, bir de ip üzerinde yürüyüp hüner gösterenler. Kanunî Sultan Süleyman'ın 1530’da aynı meydanda düzenlediği şenlikte gemicilerle

33

yeniçeriler düz ve yağlı direklere tırmanıp ödülü kazanmak için yarışmışlardı.” (And, 1959: 112).

Döneminde ip cambazlığını gözlemleyen Fransız yazar Pierre Belon Türklerin bu alandaki yetkinliklerini övücü bir üslupla anlatır: “İp cambazlığına gelince bunda Türkler çok ileriydiler. Bir ip üzerinde havada yürümek bugünün bir buluşu değildir, eski yazıtlarda görüyoruz, birçok yerlerde eskiden bu meslekmiş ama bugün yeryüzünde ip üzerinde Türkler kadar iyi yürüyen bir başka ulus yaşamıyor çünkü onlar bunu daha çocukken öğreniyor, bütün hayatları boyunca sürdürüyorlar. Eskiden bunlara Schoenobates veya Funambuli deniyordu. Birçok Türkü bir araya toplayıp bir takım yapıyorlar, sekiz, on kişi kadar, bunlar ipleri, sandıkları taşıyorlar, bir de at hepsinin işini görüyordu. Çünkü geziye çıktıkları zaman çok uzun yol gitmiyorlar ve bir köye varınca hemen geniş bir yer buluyorlar, sandıklarını denklerini çözüyorlar, iki uzun direği yere saplıyorlar, birbiri üstüne iki ip geriyorlar. Yukarıya gerilen ip oyunlarını yapmak için değildir çünkü onlar daha aşağıdakinde bulunuyorlar. Bazen orada yarım düzinesi aynı zamanda bulunuyor, görenler bunlara sincap derdi, ip üzerinde sıçramalar yaparlardı. Daha yukarıya gerilen ip yalnız denge değneğiyle yürüyenler içindi. Oyunlarını halkın önünde yaparlardı. Birkaçı ipten inince, seyredenleri rahatsız edercesine para isterlerdi. Bir kadın gibi başlarındaki uzun saç demetiyle kendilerini ipe asarlardı.” (And, 1959: 113).

İp cambazlarının yaptıklarına bir not düşen J. Von Hammer ise: “At Meydanı'nda düzenlenmiş olduğu belirtilmiş olan Kanunî Süleyman'ın çocuklarının sünneti için 1530’da düzenlediği şenlikte ip cambazları iki dikilitaş arasına gerilmiş ip üzerinde olmayacak ustalıklar gösteriyorlar.” ifadelerini kullanır (Aktaran: And, 1959, s. 115).

3.2.3. Doğumlar

Osmanlı Devleti’nde halkla sarayın bir arada olduğu kutlamalardan birisi de doğumlardır. Doğan bebeğin cinsiyetine göre yapılan kutlamaların ne kadar süreceğinde etkili olmuştur.

“Velâdet- i hümâyun” denilen bu vesile üzerine yapılan şenliklerin süresi ve zenginliği doğan çocuğun kız veya erkek, ilk veya hangi sırada doğmuş olduğuna göre değişiyordu. Hatta ikiz olmasının da bunda payı olabiliyordu. Nitekim 1692 yılında II.

Benzer Belgeler