• Sonuç bulunamadı

GENEL HATLARIYLA OSMANLI TOPLUMUNDA EĞLENCE VE ŞENLİKLER Bu bölümde Osmanlı Devleti’nin XVI. yüzyılında düzenlenen eğlenceler ve şenlikler

3. DÜZENLENEN EĞLENCELER VE ŞENLİKLER

3.1. TEŞRİFAT VE TÖRENLER

3.1.2. Bayram Alayı

Osmanlı Devleti’nde bayramlaşma da bir düzen ve çeşitli adlandırmalar adı altında olmuştur. Alay, sabah namazından önce başlamıştır. Padişahla sarayda bayramlaşmaya ‘Muayede Alayı’ veya ‘Resm-i Muayede’ (Muayede merâsimi) denilirdi. Bu merâsim

26

tamamlandıktan sonra, ‘Bayram Alayı ile Sultanahmed Cami'ne gidilirdi. Bu alay ve cami içindeki teşrifat, cami dönüşü, Ayasofya'da namaz kılıp padişahtan önce saraya dönecekleri ve sarayda yapılacak karşılama töreni teşrifat defterlerinde belirtilmiştir.

Padişah, Babüssaade önünde muayede merâsiminden sonra Babüssâade Ağası'nın refakatinde Harem'e giderek elbiselerini değiştirip çıkartır ve büyük imrahorun çektiği murassa eyerli atla binerdi. Ortakapı'dan yalnızca padişah atlı olarak geçebileceğinden, çevresinde yer alan üzengi ağaları yaya yürürlerdi. Ortakapının dışında bekleyen sadrazam padişahı selâmladıktan sonra yedekte götürülen atlarının en önündekine binerek yerini alırdı. Sultanahmed ya da Ayasofya Cami’sine gidilirdi. Hazinedarbaşı daha önce hünkâr mahfiline giderek padişahın namaz kılacağı yeri hazırlardı. Çavuşlar alkış tutarkensadrazam padişahın seccadesine kadar onunla birlikte giderdi. Dönüşte sadrazam Ortakapı'ya kadar padişahla birlikte olur, orada ayrılıp Kubbealtı’na gider, Divan-ı Hümayun'da bayram yemeği verirdi (Ortaylı, 2008: 79-80).

3.1.3. Cülûs

Bir padişahın vefatı veya tahttan inmesi/indirilmesi sonucunda yeni padişahın, tahta çıkma töreniveya şehzadelerden birinin padişah olmasıdır: “Babü’s saade önünde yapılan en mühim ve görkemlitörendi. Sarayın kullanılmadığı dönemlerde dahi cülûs merâsimleri bubaba ocağında yapılırdı.

Cülûs merâsimi öncesi vefat eden padişahın naaşı yeni padişaha gösterilirdi. Böylece padişah dahi olsa bütün insanların sonunun nasıl olacağıhatırlatılmış olurdu. Şehzade, bir yanında Darü's Saade Ağası, diğer yanında Silahdar Ağa ile birlikte bu daireye götürülür; burada ilk olarak sadrazam ve şeyhülislâm yeni padişaha biat ederdi. Akabinde saltanat alametlerinden olan Yusufî sarık taktırılırdı. Yusufî sarığın, Yavuz Sultan Selim tarafından Mısır'dan getirilmiş olup Hz. Yusuf'un sarığı olduğu rivayet edilir. Burada diğer devlet erkânı sırayla padişaha biat ederdi. Şeyhülislâm tarafından padişahın muvaffakiyeti için dua edilirdi. Sarnur erkân kürkü giydirilirdive yeni padişah aynı yerde iki rekât namaz kılardı. Ardından Babü’s saade önüne çıkardı. Burada alkışlar başlardı. Osmanlılarda alkışı bugünkü manada el çırpmak olarak düşünmemek gerekir. Alkış, köklü gelenekten gelen hep bir ağızdan söylenen dualar için kullanılan bir tabirdir. Yeni padişah Babü’s saade'den görününce alkışçı çavuşlar evvela: ‘Aleyke Avnullah (Allah' m yardımı seninle olsun.)’

27

diye alkış tutarlardı. Padişah kapıdan geçip tahta doğru yürürken ‘Uğurun açık olsun, ikbalin füzun. Padişahım devletinle çok yaşa.’ diye alkış töreni yapılır veya dua edilirdi.

Yeni padişah ilk defa kurulan altın tahta o turunca bu sefer yüksek sesle: ‘Maşallah’ alkışı duyulurdu. Ardından da Osmanlı kültürünün kendine has güzelliği ile padişaha tevazu sahibi olması konusunda ihtaredilirdi: ‘Mağrur olma Padişahım senden büyük Allah var.’

Cülûs töreninde ilk tebrikler şeyhülislâm ve nakıbül-eşraf tarafından yapılır, onlar tebrik için tahta yaklaşırken: ‘Hareket-i Hümayun padişahım devletinle bin yaşa.’ alkışı duyulur ve padişah ayağa kalkardı. Tebrikleri kabul ettikten sonra: ‘İstirahat-i Hümayun padişahım devletinle bin yaşa.’ alkışı ile birlikte padişah tahta tekrar otururdu. Sadrazam etek öpüp yeni padişahı tebrik edince: ‘Maşallah, ömr-i devletinle çok yaşa.’ şeklinde alkışlanırdı.

Bu alkışlar bayram tebrikleri Kadir Alayları ve Cuma Selâmlıkları da hemen hemen aynı şekilde olurdu. Padişah cülûslarında alkışla birlikte bir yandan da mehter nevbet vurmaya başlardı. Cülûs merâsiminin ardından padişah kendinden önceki padişahın -ki bu ya babası, ya amcası yahut da ağabeyidir- cenaze namazını kılar ve Enderun'a dönerdi. Böylece vefat eden padişahın cenaze merâsimi ile tahta çıkan padişahın cülûsu aynı güniçinde yapılırdı. Bir padişahın kabre girmesinin, diğerinin ise tahta çıkmasının aynı günde olmasıyla Osmanlı padişahının fani ömrünü Devlet-i Aliyye'ye ve Âlem-i İslâm'a hizmet içinde geçirmesi gerektiği mesajı verilir, hem de monarşik yönetimde en küçük bir boşluk bırakılmamış olurdu. Cülûs merâsiminin ardından kapıkulu askerlerine cülûs bahşişi (cülûsiye) dağıtılırdı. Bahşişin miktarı padişahtan padişaha değişmekle birlikte ciddi bir meblağ olduğu kesindir.” (Ortaylı, 2008: 71-74).

3.1.4. Kılıç Alayı

Padişahların, Şeyhülislâm tarafından yapılan “Kılıç Kuşanma Töreni” için Topkapı Sarayı'ndan Eyüp'e törenle gidilip, dönülmesine kılıç alayı denilmiştir. Bu alay da halkın içinde olduğu, kurbanların kesildiği ve dağıtıldığı, yeniçerilerin ikram bulduğu bir alay olmuştur: “Alayın yapılacağı gün, top arabacıları, topçular, cebeciler ve yeniçeriler iki taraflı saf halinde sarayın birinci avlusunda beklerlerdi. Bu alay başa asesbaşı, subaşı,

28

Dîvân-ı Hümâyun çavuşları, müteferrikaları, çaşnigirler, atlı bölük ağaları, şikâr ağaları, kapıcıbaşılar, rikab ağaları, miriâlem, birinci imrahor, ulemâ, şeyhler, defterdarlar, reisülküttap, çavuşbaşı, kapıcılar kethüdası, Rumeli ve Anadolu kazaskerleri, vezirler ve sadrazam ile birlikte Eyüp'e doğru yola çıkılırdı. Alay Eyüp'e vardıktan sonra, Eyüpsultan Türbesi'ne deniz yolu ile gelecek olan padişahı beklemeye başlardı.

Padişahlar, sabah namazından sonra Sinan Paşa Köşkü’nden üç fenerli saltanat kayığına binerek maiyetlerinde silahtar, çuhadar, rikâbdar ve saray ağaları olduğu halde Eyüp'e hareket ederlerdi. Saltanat kayığının dümenini bostancıbaşı tutardı. Padişahlar Eyüp'te Bostan İskelesi'nde saltanat kayığından inerken sadrazam padişahın sağ, Darüssaade ağası ise sol koltuğuna girerlerdi. Karaya çıkıldıktan sonra, önceden hazırlanmış bir konağa gidilerek dinlenilir, öğle namazı kılınır ve öğle yemeği yenilirdi. Daha sonra padişah at üstünde olmak üzere, sadrazam, vezirler ve öteki devlet ileri gelenleri Eyüpsultan Türbesi'ne hareket ederlerdi. Bu sırada çubukçu denilen görevliler çevreye toplanan halka para saçarlardı. Padişah türbeye girdikten sonra sadrazamı, şeyhülislâmı ve yeniçeri ağasını yanına çağırır, şeyhülislâm dua eder, ardından padişah iki rekât namaz kılardı. Namazdan sonra da şeyhülislâm padişaha kılıcını kuşatırdı. Türbe içinde bu tören yapılırken, Eyüp Camisi'nin dışında 40-50 koyun kurban edilerek etleri dağıtılırdı.

Bazı padişahlar Eyüp'e karayolu ile gitmişler ve Fatih'in türbesini gidiş sırasında ziyaret etmişlerdir. Eyüp'ten dönüş karayoluyla olur. On yedinci yüzyılın yarısına kadar dönüş sırasında bütün geçmiş padişahların, yarısından sonra ise yalnızca Fatih’in türbesi ziyaret edilmiştir. Ayrıca, gidişte ya da dönüşte Şehzade Camisi'nin önünden geçilirken mutlaka Yeniçeri Ocağı'nın birinci cemaatinin odası ziyaret edilir, padişah yeniçerilerin sunduğu şerbeti içer ve şerbet kabını altınla doldurarak geri gönderirdi. Kılıç alayının gidiş ve dönüşünde kapıcılar kethüdası ile imrahor ağa halkın arzıhâllerini (dilekçelerini) toplarlar ve yeni hünkâra arz ederlerdi. Kılıç alayı padişahın saraya dönüşü ile son bulurdu. Ölen Padişahın yerine gelen yenisinin kılıç kuşanma törenlerinde insanların fâni ama toplumun hayatının ebedî olduğu kavramı vurgulanıyor.” (Özbilgen, 2010: 501-502).

29 3.1.5. Mehter Takımı – Mehter Musikîsi

Sadece askerleri cesaretlendirmek için değil, günlük yaşamda da kendine yer bulan Mehterin amacı: “Her ne kadar Osmanlı ordusunun hamaset duygularını harekete geçirmek ise de, Mehter musikîsinin savaş dışında törenler, padişah şenlikleri, düğünler ve şâdumânîler için bestelenmiş eserlerini, klasik Türk musikîlerinin saz eserleri ile birbirlerinden ayırmak hemen hemen mümkün değildir. Nitekim adları "Hünkâr Peşrevi, At Peşrevi, Alay Düzen Peşrevi, Elçi Peşrevi, Saat Peşrevi ve Rakkas Peşrevi” olan bazı mehter parçaları vardır.

Mehter musikîsînin özgün bestelerini genellikle mehterân takımı içinden yetişmiş sanatkârlar yapmışlardır. Günümüze ulaşmış mehter marşlarının en eskileri Hasan Can ve Gazi II. Giray gibi on altıncı yüzyıldan kalmadır. Mehter musikîsi eserleri genel olarak sazlara yönelik ise de güfteli olanlar da vardır. Osmanlı ordusu ile birlikte Avrupa'nın ortalarına kadar gider. Mehter musikîsi motifleri birçok batılı besteciyi de etkilemiştir.” (Özbilgen, 2010: 561-562).

Benzer Belgeler