• Sonuç bulunamadı

Fadl b. Alevî sülûk ehli müritler için gerekli olan hususları izah ederken aklı merkez kabul etmektedir. O’na göre bütün faziletlerin temeli, edeplerin kaynağı, güzel ahlak ve âdâbın esası akıldır. Çünkü Allah, aklı dinin aslı ve dünyanın ayakta durmasını sağlayan direği olarak yaratmıştır. Dini mükellefiyetler aklın kemaline bağlı olarak vacip olmuş, dünya düzeni ve idaresi aklın verdiği hükümlere göre düzenlenmiştir. İlmin değeri akılla bilinmiştir. Akıl ilmin membaı, esası ve ortayı çıktığı yerdir. İlmin akılla ilişkisi meyvenin ağaçla, nurun güneşle ve görmenin gözle olan münasebeti gibidir. Dolayısıyla dünya ve ahirette saadetin vesilesi akıldır.169

Allah, kullarının hayırlı işlerde bulunabilmeleri için aklı onlara bir nur olarak bahşetmiştir. Kulların amelleri, akıllarının farklılığı ölçüsünde değişiklik arz etmektedir.

Aklın hâkim olduğu insanlarda övülen huylar, razı olunan ahlak, onurlu kişilik, nezih bir nefis, ahde vefa, ileri görüşlülük, yüce işlere sevgi, güler yüzlülük, sırları saklama, geçimli olma ve nefsin arzularına karşı sabır gösterme gibi meziyetler ortaya çıkar.

Bunların zıddı sayılan sıfatlar ise kişinin aklındaki zayıflığı gösterir.170

İnsanın aklı kemale erdiğinde zühde meyleder ve ahirete nispetle çok düşük olan dünyanın geçici lezzetlerinden yüz çevirir. Ancak bu akıl genelde kalbi yumuşak, ince ve selim olan kimselerde bulunur. Bu kimselerin anlayışı tam ve görüşleri isabetli olur.

Bunlar varlığın sırrını ve mahlûkatın durumunu bilenlerdir. İnsanların geneli gelişigüzel işler, çekişme ve dedikodularla kıymetli ömürlerini tüketip, gerçekte nefsin heva ve hevesinden olduğu halde Allah’a yaklaştırdığına inandıkları boş işlerle meşgul olurlar.

Buna karşılık akıl sahipleri, iç âlemlerinin mamur olması ve kendilerine ihsan edilen ince anlayışla, gönülleri rahat bir şekilde ilimlerinin gereğini yerine getiriler.171

3.2. Sâliklerin İstidad Ve Fıtrat Bakımından Tabakaları Ve Mertebeleri Fadl b. Alevî, insanları fıtrat ve istidatları bakımından farklılıklarını detaylı bir tahlile tabi tutarak gruplara ayırmaktadır. Genelde hayırlı bir insan olmak, hayrı sevmek

169 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 4.

170 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 4.

171 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 4.

77

ve hayırlı işlerde bulunmayı bu grupların arasındaki fazilet ve üstünlüğün ölçüsü kabul etmektedir. Taife tabir ettiği bu grupların temel özellikleri ve alametlerine değinerek salikin, bu grupların hangisinden olduğunu bilmesi ve diğer insanları tanımasını amaçlamıştır. Ona göre amelleri bakımından insanlar çeşitli tabakalara ayrıldıkları gibi hayır ehlinin de mertebeleri farklı farklıdır. Hayırlı her mertebede Allah’ın has kulları bulunmaktadır. Bunlar ameller içinde en iyisini seçmiş, nefislerini yüce makamlara taşımış ve himmetlerini değerli işlere yöneltmiş olan ariflerdir. Bunlar her işte düzenli olmak ve güzel amellerle Allah’a yakınlık kazanmak adına aşırı derecede emek sarf etmektedirler.

Bu usul üzere olup Allah ile muamelede daima en iyisini yapmaya gayret edenler en üst tabakada olanlardır. Çünkü bu kimseler, Allah’ın kalplerine ihsan ettiği nur ve durulukla iç âlemleri aydınlanmıştır. Onların önemsediği şey, niyeti doğrultma ve muameleyi güzelleştirme ile birlikte zamanlarının çoğunda sırlarını Rableri ile bağlı tutmaktır. Böylece bu tabakadan olanlar hedefe ulaşmış diğer insanların önüne geçmiş kimselerdir.172

Birinci tabakanın altında olup yine hayır ehli bir tabaka daha vardır. Amel bakımından da ilk tabakaya erişemezler. Bu, onların az amel ettiği anlamına gelmez, ancak kalp ve sırları birinci tabakanın ulaştığı mertebeye ulaşmak için yeterli istidatları yoktur.

Bir başka taife vardır ki bunlar da hayır ehlidirler. Hayırlı ve güzel muamelede bulunurlar ancak bununla birlikte hayır işleri az ve yetersizdir. Akılları zayıf olduğundan amellerine zarar veren heva ve benzeri şeyler karışır.

Hayır ehli olup el-hâimûn el-kirâm diye adlandırılan başka bir taife vardır. Bunlar kerim insanlar oldukları için akılsız gibi görünürler ancak kalb-i selim sahibidirler.

Çağırana giderler, yakınlık kurmak isteyene yakın olurlar, onları kandırmak isteyene yumuşak huylulukları ve iç dünyalarının hile ve hıyanetten temiz olmasından dolayı rahatça kanarlar.

Üstün akıl ve gözle görülür heybete sahip bir başka taife daha vardır ki adı geçen taifelerden üstündürler. Teyakkuz, zekâ ve temkin bakımından işleri ciddi şekilde

172 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 5.

78

sağlamdır. Bu kısım, insanların üzerinde Hakk’ın nurunun parıltıları görüldüğünden onları bir heybet kaplar. Böylece insanlar üzerinde etkili olurlar. İnsanlar onlara tabi olur, saygı duyar ve ister istemez boyun eğerler.173

Bir taife daha vardır ki bunlar, yaptıkları işlere düşüncesizce atılırlar ve bu davranışlarından dolayı yerilecek olmaları umurlarında olmaz. Bu tip kimselerin tabiatlarına hâkim olan durum, hilecilik ve kötü bir nefse sahip olmalarıdır. Dışardan bakıldığında halleri akıllı insanlarınkine benzerdir ancak gerçekte kötü ahlak ve şeytani huylara sahiptirler. Algılamada zihinleri hızlıdır ancak idrakleri hissi olup nefse yöneliktir. Onların bu hissî kabiliyetlerinin, dine esas kabul edilen akılla bir ilişkisi yoktur. Zira bu idrakleri hissiyatla ilgili iken aklın vazifesi ise kötüyü iyiden temyiz etmektir. Dolayısıyla bu taifeden olan kimseler akıllı gibi görünseler bile gerçekte öyle değillerdir. Çünkü sahip oldukları bu hissi idrakler bir kısım hayvanlarda da bulunmaktadır. Örneğin bazı kuşlar aynı hissi idrakle senenin mevsimlerini çok iyi bilmektedirler. Haliyle idrak sahibi olmaları temyiz sahibi olmaları anlamına gelmemektedir.174

İnsanlar arasında başka bir taife daha vardır ki bunlar Allah’ın dilemesiyle cibilliyetleri hayra meyyal olup şerden uzaktır. Bunlar yumuşak kalpli, merhametli, Allah’ı ve mahlûkatını seven ve hayırlı işlerle kendileri arasında sıkı bağlar bulunan kimselerdir. Hayırla aralarında bulunan bu sıkı bağlar sebebiyle iyi bir işe teşebbüs ettiklerinde Allah işlerini kolaylaştırır. Böyle kalplere sahip olan insanların üzerinde bu güzel muamelenin nuru açıkça görülür. İnce kalpli bu insanların alametleri ise ruhlarının hafifliği ve iç güzelliklerinin dışa yansıması olarak şaka ve latifeye meyilli ama aynı zamanda da utangaç olurlar. Geçimli, yumuşak huylu, mütebessim ve güler yüzlüdürler.175

Bir başka taife ise huysuz ve kalpleri katı olan kimselerdir. Bu insanların çok hata yapmaları, temyiz konusunda zayıf olmaları ve iç dünyalarının bozuk olması sebebiyle amellerinde halel meydana gelir. Alametleri ise bir kerpiç gibi yüzleri donuktur, neredeyse hiç tebessüm etmez ve gülmezler, merhamet ve şefkatleri pek azdır. Tutumları

173 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 5.

174 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 5-6.

175 Fadl b. Alevî, İzâhü’l-esrâr, s. 6.

79

kötü bu insanların iç dünyası ile hayır işleri arasında ciddi bir soğukluk vardır. Ruhları ağır, huyları ise hileciliktir. Bu kimselerin çoğunun zihni çalışmadığından ve gözleri hakikati görmekten aciz olduğundan dindarlıkları taassup ve taklitten ibaret olur. Her şeyin sadece zahirini görürler, hayırlı işlerden olan kalbî durumlar ile batına dair halleri anlamak onlara güç gelir. Yaptıkları işleri ise bedensel ibadetler ve zahiri amellerdir.

Bunlardan bazıları âlim ve hayır işlerinde çalışan kimseler olmalarına rağmen kalbi ameller ile batıni hallerin yolu onlar için kapatılmıştır.176

Bir kısım insanlar vardır ki bâtınları selim ve güzeldir. Bu durumlarına bir de zahiri iyilik de eşlik edince, sayılan bütün bu taifelerin en üstünü olurlar. İtaate bürünüp ibadetlere de sarıldıklarında bunların içinden salihler ve evliyalar ortaya çıkar.

Başka bir taife insan vardır ki bunların bâtınları selim ve ahlakları güzeldir ancak zahirleri dünyevi bazı durumlarla kirlenmiştir. Bunların arasından özellikle akıllı olanların içinde bulundukları yanlışlardan dönüp iyi olmaları beklenen bir durumdur.

Son olarak bir taife daha vardır ki zahirleri güzel olup genel itibarıyla sakin ve yumuşak sözlüdürler ve bir takım ibadetlerle meşgul olurlar. Hatta bunların bir kısmı âlim ve sülûka dair konuşan kimselerdir. Buna rağmen içleri kötü ve kibir ile doludur. Bu kimselerin, Rableri ile münasebet kurmaları zor olup daha kötü hallere düşme tehlikesi bulunmaktadır.177