• Sonuç bulunamadı

6 YURTTAŞLIK VE ULUS-DEVLET

6.2 Yurttaşlık ve Ulus-Devlet İlişkisi Üzerine Farklı Temellendirmeler

6.2.2 Sözleşmeci/ “Fransızvari” Yaklaşım

Çokkültürlülük durumlarında (ki dünyada neredeyse bütün ülkeler çokkültürlüdür) üst kimliği ülkede yaşayan başat gruba değil, ülkenin kendisine (ve dolayısıyla bu toprak üzerinde yaşayan herkese) gönderme yaparak saptamak ve buna uygun bir terim kullanmak uygun olur. Buna, milletin inşasında “toprak temelli

yöntem” (“teritoryal yöntem”, “Fransız yöntemi” denir. Örneğin “Amerikalı” üst kimliği, ülkedeki herhangi bir gruba (İngiliz, İtalyan vb.) değil, ABD ülke toprağına gönderme yapar. “Fransız” terimi de öyledir, çünkü Fransa'da “Frank” diye bir etnik grup yoktur. İspanya'da “İspanyol” diye bir etnik grup yaşamaz. “İranlı” terimi, keza öyledir (Oran, 2004: 27-28).

Sözleşme teorileri, toplum ile siyasi iktidar arasında hak ve görevler ilişkisini düzenleyen bir sözleşme olduğu varsayıma dayanır. Bunlar arasında en iyi bilinen örnek liberalizmin teorik olarak temellendirilmesinde büyük pay sahibi John Locke’un siyasi teorisidir. Buna göre; devlet yurttaşların temel hak ve hürriyetlerini korumakla, yurttaşlar ise devlete itaat etmekle yükümlüdür (Yayla 2003: 23).19 Locke 1690’da yazdığı “Siyasal Toplumun Amaçları”(Locke 2003: 27), yazısına;

Doğal yaşamda insanlar daha önce söylendiği gibi çok özgürseler, kişiler kendi fiziksel varlıklarının ve servetlerinin mutlak hakimi iseler, en üst düzeyde olanlara eşit iseler ve kimseye tabi değil iseler, neden kendi özgürlüklerinden uzak kalsınlar ve bir hakimiyetin ve diğer bir gücün kontrolüne tabii kılınsınlar?,

sorusuyla başlar. Locke’a göre insanlar her ne kadar doğal yaşamda bu tip bir hakka sahiplerse de bu hakkın kullanımı son derece şüphelidir ve sürekli bir şekilde başkalarının saldırılarına açıktır. Bu durum, özgür ama sürekli tehlike ve korku ile dolu olan bu durumdan insanları vazgeçmeye istekli kılabilir ve halihazırda bir araya gelmiş bir toplumu araması ya da topluma katılmayı istemesi veya Locke’un genel adıyla

19 “Şüphesiz tarihte böyle bir sözleşmenin yapıldığına dair herhangi bir bilgiye sahip değiliz. Bundan

dolayı sözleşme teorilerini tarih dışı (ahistorik) olduğu ortadadır. Ancak böyle olması, sözleşme teorisinin değerini azaltmaz. Tarihte izinin olmaması onu kıymetli yapmaya yetmeyeceği gibi, Locke’un sözleşme teorilerinin amacı geçmişi açıklamaktan ziyade geleceğe yön vermektir.” Bkz. (Yayla, 2003: .23-24). Ayrıca J. Locke’un sözleşme teorisinin temelleri ve sonuçları hakkında ayrıntılı bilgi için; bkz. (Yayla, 1992).

mülkiyet olarak adlandırdığı mallarının, özgürlüklerinin ve canlarının karşılıklı korunması için bir araya gelmesi, başka deyişle sözleşmeye katılması mantık dışı değildir. Locke’un toplumsal sözleşme ile insanları birleştiren ve kendilerini bir yönetim altına sokmalarının asıl ve temel nedeni olarak gösterdiği ise “mülkiyeti koruma arzusu”dur (2003: 28).

Bottomore, Brubaker’a yaptığı atıfla, yurttaşlığın Avrupa ülkeleri arasında da önemli farklılıklar sergilediğini belirtir. Örneğin Fransa’da milliyet ve yurttaşlık kavramları ilk günkü devrimci niteliklerini korurlar. Bu geleneğe göre, ulus, devletin kurumsal ve territoryal çerçevesi içinde tanımlanır: ortak kültür yerine siyasal birlik temel ilke olarak kabul edilmiştir. Burdan hareketle “evrenselci, asimilasyoncu ve

devlet merkezli” bir kavramsallaştırmanın olduğu söylenebilir.

Schnapper’ın belirttiği düşünceye göre, modern demokratik ulus, gerçekten de, yurttaşlığa ilişkin biçimsel ve soyut bir akılsallık iddiası (bu iddia hukuksal ve siyasal düzlemde konumlanır) ile her toplum açısından geçerli olan, üyeleri arasında, ancak “cemaate dayalı” ya da “etnik”, yani doğrudan ve duygusal, bağlar kurmanın gereği arasındaki gerilimdir. Hedefleri, arzuları ve ilkesiyle bir tür çiftbaşlı yurttaşlık hayali olan demokratik ulus, somut biçimleri açısından ise kaçınılmaz olarak “etnik”tir. Bir başka deyişle, bu ulus, yurttaşlık ile etnik arasındaki diyalektikle, her türlü topluma özgü olan etnik öğelerin ötesine geçme, bu öğeleri yurttaşlık ilkesiyle aşma çabasıyla, etnik olanın elinden yurttaşsal olan aracılığıyla kurtulma çabasıyla tanımlanır (Schnapper, 1995: 9-10). Demokratik ulusun kurucu ilkesi; tikel aidiyetleri, bunlar ister “ırksal” (en azından algılandıkları biçimiyle), ister cinsel, tarihsel, ekonomik, toplumsal, dinsel ya da kültürel olsun, yurttaşlık kavramıyla aşmaktır. Modern ulus, yurttaşı soyut bir birey olarak, tikel bir kimliği ve niteliği yokmuş gibi, tüm somut ayırt edici

özelliklerinin berisinde ve ötesinde tanımlar. Dinsel tarafsızlık, işte bu nedenle modern devletin temel bir sıfatıdır: dinsel aidiyetlerin çeşitliliğinin aşılmasını, inanç ve ibadetlerin özel alana geçmesini, kamu alanının, hangi dine ve tarikata ait olurlarsa olsunlar tüm yurttaşların ortak, dinsel açıdan tarafsızlaştırılmış, yeri olmasını sağlar. (Schnapper, 1995: 11).

Her ülkede, aynı kimliğin içinde, kendilerini farklı şekilde belirleyen çeşitli aidiyet duyguları bulmak mümkündür. Copeaux (1998: 168-169)’ın makalesinde karşılaştırma yaptığı Fransa örneğinde, “kökten Fransızlık” nosyonu muğlaktır ve Müslüman Fransız, Arap Fransız, Siyahi Fransız yurttaşı olunabilmektedir. Bu durum yurttaş olmayı, yurttaşlık görev ve haklarından yararlanmayı engellememektedir. Ancak bu durumun yine Copeaux’ın belirttiği gibi eğitimde ve tarih öğretiminde bazı problemler yarattığı söylenebilir20. Bugün, Fransa’da Afrikalıların, Arapların, Antillilerin çocukları olan milyonlarca insan, kimi durumlarda kuşaklardan beri Fransa’da yaşamaktadırlar; istesinler ya da istemesinler ve de Fransız yurttaşı olsunlar ya da olmasınlar, okul onlara Fransa’nın, (atalarının toprağı olmayan bir toprağın) tarihini öğretmektedir. Copeaux’a göre bunun nedeni Fransa’da tarihin her zaman için “Fransa tarihi” olarak, yani belirli “bir toprağın tarihi” olarak kavranmış olmasıdır. Burdan yola çıkarak; önemli olanın, üstünde Fransızların yaşadığı toprağın tarihi olduğu sonucuna varılabilir. Bu, yurttaşlığın Fransızvari içeriklendirilişiyle yapılan tanımla ilişki içine sokulması gereken bir yönelimdir/tercihtir.21

20 Örneğin Afrika’da sömürgelerin siyahi çocuklarına “atalarımız Galyalılar”la ilgili dersin ezberletilmiş

olması sözkonusu olgunun yarattığı çapraşıklığı ilginç şekilde anlatan bir anekdot olarak bugün bile Fransa’da esprilere konu olur (Copeaux 1998: 168).

21 Fransa, Fransa’da doğmuş olan her bireyin –ilke olarak- Fransız yurttaşı sayıldığı “topraktan

kaynaklanan hak”kı tercih etmiştir: toprak, hem tarihte hem de hukukta baskın durumdadır ve bu iki şey, belki de bağıntısız değildirler (Copeaux 1998: 169).