• Sonuç bulunamadı

5 MODERN YURTTAŞLIK DÜŞÜNCESİ

5.3 Modern Yurttaşlığa Yöneltilen Eleştiriler

Hak temelli modern yurttaşlık kurgusuna (bunun ilk ve sistemli örneğini Marshall (2000)’da görüyoruz) pek çok noktada eleştiriler/itirazlar geliştirilmiştir. Bottomore Marshall’ın çalışmasında eksik bulduğu ve tartışılması gereken ilk konu olarak gösterdiği konu; toplumsal cinsiyet konusudur. Bottomore, dönemin hemen her sosyal bilimcisi gibi Marshall’ın da, çalışmalarında toplumsal cinsiyet farklılıklarını göz ardı ettiğini söyler. “Herkesin14 birer centilmen (gentleman) olabileceği” (Marshall 2000: 17) şeklindeki ifadesi de bu ihmali göstermeye yeter. “Kadınların medeni, siyasal ve sosyal hakları erkeklere göre daha geç ve daha zor bir şekilde elde ettikleri yadsınmaz bir gerçektir” der, Bottomore (2000: 103). Savaş sonrasında, özellikle 1960’lı yıllarda, gelişen feminist hareket kadınların sahip olduğu medeni, siyasal ve sosyal hakları geliştirmenin yanısıra, ailevi ve toplumsal yaşantıda kadına ilişkin beslenen önyargılara karşı da mücadele etmiştir. Diğer bir konu ise savaş sonrası dönemde hızla yükselen göç nedeniyle ortaya çıkan etnik veya etno-kültürel çeşitliliktir. Bu durum gerek resmi gerek tözel yurttaşlık açısından bazı sakıncalar yaratmış ve resmi yurttaşlığa ilişkin politikalar Almanya, Fransa ve İngiltere gibi ülkeler arasında farklılıklar göstermiştir. Bu ülkelerde yaşayan etnik azınlıklara mensup kimseler resmi

14 Marshall da dönemin pek çok yazarı gibi İngilizce’deki “men” (erkekler) sözcüğünü “herkes”

kavramını ifade etmek için kullanmıştır. Anlaşılabileceği üzere, bu “herkes” kavramı içinde kadınlara (women) yer yoktur. (Kaya 2000: 103, dipnot)

yurttaşlığa sahip olsalar da, tözel (substantive) yurttaşlık hakkına uygulamada sahip olmamışlardır. 1960’lı yıllarda siyah Afro-Amerikalıların mahrum kaldıkları medeni, siyasal ve sosyal haklar için verdikleri mücadele bu konuda önemli bir örnektir; diğer gruplar da gerek ABD’de gerek diğer ülkelerde özellikle sosyal haklar açısından mücadeleler vermektedirler (Bottomore 2000: 104-105).

Modern yurttaşlık kavramsallaştırmasının/düşüncesinin (evrensel) eşitlik iddiasına karşı geliştirilen/yöneltilen Marksist eleştiri; yurttaşların resmi eşitliğinin, çok daha derinlerdeki ve özsel bir sosyal eşitsizliğin, üzerine inşa edildiği zemine vurgu yapar. Bu bağlamdaki eleştirileri Marks’a atıfla ifade eden Pierson (2000: 224-225)’a göre, Fransız devrimi, modern toplumun müjdecisi olarak yeni bir siyasi eşitlik alanı - eşit yurttaşlık alanı- oluşturdu. Fakat bunu sadece sivil toplumdaki yeni ve daha derin bir eşitsizlik zeminine -ekonomik ihtiyaçların alanına ve piyasa ekonomisine- dayanarak yaptı. Ona göre Marks, sivil toplumu bölen daha ciddi eşitsizliklerin sürekli olarak devletin anayasal yapılarında varolan resmi eşitliklerin zeminini aşındırdığını tekrar tekrar vurguladı. Marks’ın savına göre, modern dünyada birey ikili bir hayata yönelir. Siyasi alanda, bir dizi ortak yurttaşlık hakkıyla donatılmış özgür ve özerk modern bir birey ortaya çıkar. Fakat bu ortak ve eşit statü, temeldeki ciddi eşitsizlik gerçekliği ve piyasa ekonomisinde herkesin herkese karşı savaşındaki zor ile sürekli olarak yalanlanır. Bu eleştiri bağlamda, modern hak temelli modern yurttaşlık düşüncesinin içinde barındırdığı “pasif” yurttaşlık durumu içinde göz ardı edilemeyecek bir gerçek var ki; o da, yoksulluğun günden güne hızla arttığı ve bunun yurttaşlık hakları üzerine ciddi tahribatlar yarattığıdır (Bottomore 2000: 106). Modern yurttaşlık kurumunun kimi eleştiricileri de, insanların yurttaşlık kurumunun gerektirdiği sivil, siyasal, sosyal ekonomik ve kültürel haklardan paylarını yeterince alamadıkları ölçüde, ekonomik

güçlerini yitirmekte ve geleneksel sınıfsal sistemin dışına itilmekte olduğunu ileri sürerler. Örneğin Kaya (2000: 151)’ya göre “Özgürlük” ancak ve ancak “toplumsal eşitliğin” garanti altına alınması halinde mümkündür. Buna göre, modern yurttaşlığın böyle bir amaca hizmet edebilmesi için yurttaşlık kurumunun dışlayıcı ve milliyetçi doğasından arındırılması gerekmektedir.

Marshall (2000: 53-74)’a göre yurttaşlığın tam anlamıyla ifade edilebilmesi, liberal demokratik refah devletini gerektirir. Refah devleti yurttaşlık haklarını, siyasi ve sosyal hakların tamamını güvence altına alarak toplumun bütün üyelerinin, kendilerini toplumun tam üyesi gibi hissetmelerini/toplumun ortak hayatına katılabilmelerini sağlar. Kymlicka (2004: 401)’ya göre; bu yaklaşım genelde edilgen biçimde hak sahibi kılınmayı vurguladığı, kamusal hayata katılım yükümlülüğünden bahsetmediği için “edilgen” ya da “özel” yurttaşlık kuramı olarak adlandırılır. Ve yaygın bir kabul görür. Yine de savaş sonrası dönemin bu yurttaşlık anlayışı çok fazla eleştiriye hedef olmuştur. Marshall’ın bakış açısı da çağdaş toplumların toplumsal ve kültürel çoğulculuğunu görmemekle eleştirilmiştir. Nitekim, Kymlicka, daha “çokkültürcü” ya da “grup farklılıklarını dikkate alan” yurttaşlık modelleri geliştirilmesi yönündeki çağrıları çokkültürlülükle ilişkilendirerek ve ayrıntılı olarak irdelemiştir15. Ayrıca her düzeyde

azınlık grupların (ya da feministler ve eşcinseller gibi azınlık durumunda olanların), modern yurttaşlık anlayışına yönelttikleri eleştirileri de konuya ilişkin yeni taleplerin doğmasına zemin hazırlamıştır. Herkes için eşit bir statü olarak anlaşılan modern yurttaşlığın, gerçekte ekonomik ve sosyo-kültürel ya da cinsiyetçi eşitsizlikleri örtmede kullanılan bir maske olduğu düşüncesi, özellikle bazı feminist (bkz. Dietz, 1993: 82-94) ve ırkçılık karşıtı çevreler tarafından yoğun bir biçimde işlenmeye başlamıştır.

Sözkonusu gruplar, yurttaşlık hak ve yetkilerinin ihtiyacın karşılanmasına bağlanması gerektiği hususu üzerinde durmaktadırlar. Ayrıca bunlar, hakların evrensel ve soyut özelliklerinin, dinamik, farklılaşmış ve ihtiyacı karşılayabilecek bir boyutta yorumlanması gerektiğini savunmaktadırlar (Butakın, 2003: 126).