• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 2: KURAMSAL ÇERÇEVE

2.2. Çevirilemezlik Türleri

2.2.1. Dilbilimsel Çevirilemezlik

2.2.1.2. Sözcüksel Çevirilemezlik

Çevrilemezliğin tartışılmaya açıldığı bir diğer dilbilimsel alan sözcük seviyesindeki eşdeğerlilik eksikliğiyle ilgilidir. Tezin bu bölümünde, sözcüklerin ne gibi çevirilemezlik sorunları oluşturduklarına değinilmeden önce, sözcüğün tanımı, ne gibi anlamlar taşıdığı ve diller arası nasıl farklı anlamlara gelebildiklerine ilişkin kısa bir bilgilendirme yapılacaktır.

Dil dizgesinin tek başına kullanılabilen en küçük birimleri olan sözcükleri, anlamlı en küçük dil birimler olan biçimbirimler (morphemes) meydana getirmektedir (Aksan, 1979). Örnek olarak Türkçe’de sözlük sözcüğü, söz ve -lük iki biçimbirimden, İngilizce’de, speaking sözcüğü speak ve ing biçimbirimlerinden oluşmaktadır; ing ve -lük biçimbirimleri tek başlarına anlam taşımamakla birlikte sözcüğün yapısal kategorisini ve işlevini, dolayısıyla, anlamını değiştirebilmektedirler.

60Paronomasia, Yunanca para- (beside) “yanında” anlamına gelen bir edattan ve onomazein (to name)

“isimlendirmek” manasındaki bir fiilinden (adıyla) türetilmiş mecazi kullanımı ve kelime oyununu hedefleyen teknik bir terimdir. Bu terim, “eşsessliliğe” (homophony) veya “çokanlamlılığa” (polysemy) dayalı kelime oyunu içermektedir (Leppihalme, 1997).

129

Semantik karakteristikler yanında sentaktik, morfolojik, fonolojik ve fonetik özellikler taşıyor olmaları, sözcüklerin en önemli özelliklerindendir (Aronoff, 1983). Örnek olarak Türkçe’de, babasına (to his father) ve babasını (his father) sözcükleri, sırasıyla, -na ve -nı biçimbirimleriyle sonlanmaktadır. Her iki durumda da /a/ ve /ı/ ünlüleri kendilerinden bir önceki /ı/ ünlü sesi tarafından asimile edilmiş olduklarından, sözcüklerdeki -na ve -nı son ekleri fonolojik olarak benzemelerine rağmen, fonetik olarak ayrışmaktadırlar. Sözcüklerin morfolojik analizinde -a ve -ı son ekleri babasına sözcüğünde [baba+sı (3. tekil şahıs)+n (iyelik eki/genitif hal)+a] “ismin- e hali” (dative case), babasını sözcüğünde [baba+sı (3. tekil şahıs)+n (iyelik eki/genitif hal)+ı] “ismin- i hali” (accusative case) olarak kullanılmaktadır (Hengirmen, 2006:131; Korkmaz, 2009:24; Kornflit, 1997:24-25; Lewis, 1975:34-37).

Bir sözcüğün dilsel analizi, çeviri sürecinde, sözcüğün taşıdığı anlam yanında sözcük türünün kendisiyle de ilgilidir. Yukarıda belirtildiği gibi, sözcüklerin anlamsal, yapısal ve sesbilimsel (fonolojik-sesçil) özellikleri bünyelerinde barındırmaları kendilerini anlatım dizgeleri içinde belki de en karmaşığı haline getirmektedir.

Sözcükler, anlamlı en küçük birimler olarak tanımlanan, eklendikleri sözcüklere belirli işlevler kazandıran, sözcüğün türünü değiştiren (yaz-yazı; drink-drinkable), çokluk bildiren (masalar-cats), cinsiyet atfeden (merhume-lionness) veya fiill çekimleyen (gitmiş-climbed) biçimbirimler tarafından oluşturulurlar.

Çeviri açısından anlam açılımının önemi ortaya koymak için, David A. Cruse, Lexical Semantics adlı kitabında, bir sözcüğün dört çeşit anlam taşıyabileceğine yönelik bir model paylaşmaktadır (1986:274):

 gösteren, gösterilen ve gerçek dünya algısının devreye girdiği bu anlam türüne göre çevirinin doğruluğu sorgulanmaktadır (propositional meaning)  bu anlam türünde eşanlamların veya zıt anlamların tercihe bağlı kullanımları

söz konusudur (expressive meaning)

 bir diğer anlam türü birlikte kullanılan sözcüklerin kullanım kısıtlamasıyla

130

 bu anlam türü ağız ve lehçe gibi dil topluluklarının veya diğer bazı kişiselfarklılıkların belirlediği dil kullanımıyla ilgilidir (evoked meaning)

Örnek olarak, bir sözcüğün birden fazla anlama gelebileceğini, William D. Mounce, Mounce's Complete Expository Dictionary of Old & New Tastement Words isimli eserinde tek bir run kelimesinin kullanımıyla göstermektedir (2006 : xiii).

- Could you run that by me again? Şunu benimle tekrar eder misiniz? - My computer runs faster …! Bilgisayarım daha hızlı çalışıyor! - He runs off at the mouth. Çok konuşuyor.

- Who runs this restaurant? Bu restorantı kim işletiyor? - I left the water running all night. Çeşme bütün gece açık kaldı. - He ran to the store. Mağazaya koştu.

- The car ran out of gas. Arabanın benzini bitti. - The clock ran down. Saatin pili bitmiş.

- He ran for senate. Seçimler için adaylığını koydu.

- Her nose ran. Burnu akıyordu.

- I ran up the bill. Fatura yüklü geldi. - I scored six runs today. Bugün altı sayı yaptım.

Sözcükler, yön, mesafe, zaman, ölçü, duygu, inanç gibi somut ve soyut gibi semantic fields denilen genel anlamsal alanlar altında toplanmaktadırlar. Bu nedenle, bir dildeki anlam veya sözcük alanın detaylı olması ilgili dildeki anlam alanıyla eşlikler kurmasını etkilemektedir. Dahası, dillerin geniş ve genel anlamsal alanları eşdeğerliliğin kurulma ihtimalini arttırırken, daha dar ve özgül alanlarda bu ihtimal düşmektedir. Buna uygun olarak diller arası anlam ayrımları, tarihsel, kültürel, dini, siyasal, yasal ve sosyal etmenlerin dikkate alınmasını gerektirmektedir (Langacker, 1987:185).

Sözcükler sadece dile özel değil, ait oldukları kültürün birer ürünü olarak aynı oranda, kültüre özel birimlerdir (Larson, 1998:117-118). Örneğin, Türkçe’deki kirve sözcüğü kültürel bir uzlaşım gereği belli bir kişinin belli bir durumdaki görevlerinin altını çizmek için seçilmektedir. Aynı şekilde, Amerika’da ve Batı’da bir geleneği temsil eden Halloween (Cadılar Bayramı) ve bu geleneğin önemli bir parçası trick-or-treating (şeker-yoksa-şaka) olayı için de benzer şeyler geçerlidir.

Sözcüklerin bu anlamda günlük dille yakın ilişkilerini gösteren bir diğer sözcük ve anlama dayalı tür mecaz-ı mürsel veya ad aktarması ya da düz değişmece olarak da bilinen metonym denilen ad aktarımlarıdır. Bir sözün benzetme amacı olmadan, başka

131

bir sözü temsil etmesi için kullanıldığı durumlara denk gelen bu söz sanatı, Lakoff ve Johnson’a göre, bilişsel, kavramsal ve sistematik oldukları için nedensiz değildirler (1980:38-39).

Wall Street is in panic veya Ankara endişeli gibi parça-bütün ilişkisi içinde verilen bu cümlelerin yorumlanmaları bir zorluk taşımamasına rağmen, anlaşılmaları bağlam, arka alan bilgisi ve kültürel olduğu kadar evrensel çıkarımlara dayandığı görülmektedir (Lakoff ve Johnson, 1980:57). İşaret ettiğine benzetilmeden gerçek anlamının dışında başka bir sözün ya da kavramın yerine ilgili bir başka söz veya kavramı kullanma sanatı olan metonimik dil kullanımları, çeviride başlıca iki anlama gelmektedir:

 metonimik ifadelerin nasıl çevrileceğini bulmak ve

 bir şeyin nasıl çevirilebileceğini metonimik bir ifade kullanarak çözmek (Brdar ve Brdar-Szeko, 2014:232).

Söz konusu her iki durumda ve örneklerde olduğu gibi, sözcüklere her dilde uygun bir karşılığın bulunmasının getirdiği potansiyel güçlük, Nida ve Taber’in çeviriyi, Chomsky gibi, bilimsel açıdan ele almasına neden olmuştur (Nida & Taber, 1969:58-59). Bu bilimsel yaklaşım neticesinde sözcüklerin anlamsal bazı sınıflara ayrıştırıldığı ve bu amaçla belli terimlerin kullanıldığı görülmektedir. Göndergesel ya da düzanlamsal, mecazi ya da yan anlamsal bu tür sınıflamalara ait terimlerden bir kaçıdır (Sterkenburg, 2003:405).

Örnek olarak, baba ve father sözcüklerinin düzanlamsal ve yan anlamsal (mecazi) anlam farklılıkları bulunmaktadır: iki çocuk babası - a father of two kids; dilbilimin babası - the father of linguistics vb. Tüm bunlara ek olarak, sözcükler ait oldukları anlamsal alana göre özel/alt (hyponym) ve genel/üst (superordinate) şeklinde sınıflandırılmaktadırlar (Murphy, 2003:205; Taylor, 1995:46-51).

Bu tür sözcüklerin en çarpıcı özelliği, dişi-kadın, duke-duchess, spokesperson-spokeswoman-spokesman, he-she vb. örneklerinde olduğu gibi, anlamsal olarak birbirlerinden hem tamamen farklı, hem de birbirleriyle yakın bağlantılı olmalarıdır (Cruse, 2000:180; Lyons, 1968:454).

132

Dilbilimsel çevirilemezlik sınıflandırmasında sözcüksel düzeydeki çeviri sorunları daha çok eşdeğerlilik eksikliğiyle ilişkili bulunmaktadır. Bu eksiklikler aşağıda listlenen birtakım farkındalıklarla birlikte anılmaktadırlar (Garikimukku, 2017:126-127; Newmark, 1988:90):

a. eşdeğerliklerin yokluğunda (lack of equivalents) b. birden fazla eşdeğerlik durumunda (more than one equivalent)

c. sayı ve isim cinsi farklılıklarında (differences in number and gender) d. sahte eşdeğerlik durumlarında (false-friends/faux amis)

Yukarıda adı geçen sınıflandırmalar içerik itibariyle sözcüksel düzlemde diller arası birtakım çeviri zorlukları barındırmaktadırlar. Bu anlamda ilk olarak (a) kaynak dil-erek dil arası eşdeğerlilik eksikliği durumlarından söz edilmektedir. Dilin doğası ve anlamın yorumlanmasındaki farklılıklar nedeniyle sözcükler arası bu tür eşdeğerliliğin gerçekleştirilememe durumları çoğunlukla dilsel ve kültürel sınırlamalarla anılmakta ve diller arası tipolojik ayrılıklarla orantılı olarak zorluk ve sınırlama dereceleri değişmektedir (Leemets, 1992).

Sözcüksel seviyedeki ikinci sınıflandırmada yer alan (b) birden fazla eşdeğerlilik durumu sözcüğün birden fazla anlama gelmesiyle ilgilidir. Sözlükler sözcüklerin anlamlarının işlevlerine ve amaçlarına göre değiştiğini göstermek için sağladıkları tanımlara genellikle çeşitli ve farklı sözcük karşılıkları eklerler. Bu durum sözcüklerin sadece eşyayı tanımlamadığının fakat nesnelerin çevresiyle bilişsel bir alış-verişin içinde olduğunun da altını çizmektedir (Lenneberg, 1967:334). Böylece bir sözcüğün çevresiyle en sık temas halinde olduğu durumlar sözlük tanımlarıyla temsil edilmeye çalışılmaktadır.

Örnek olarak, göndergesel anlam kapsamında chair61

sözcüğü bir mobilya parçası, toplantıya başkanlık eden biri veya toplantıya başkanlık etmek anlamında kullanılan bir fiil olabilir. Ya da yüz62 sözcüğü, surat, arka sıfatının zıt anlamlısı, sayısal bir değer -100-, suda yüzme ya da bir şeyin derisinin soyulması anlamlarında eyleminin 2. tekil kişi emir kipi olarak kullanılabilir. Ayrıca düzanlamsal kase, çanak ve tabak gibi bazı

61Bkz. Oxford Advanced Learner’s Dictionary: International Student’s Edition (2015:234) 62 Bkz. TDK https://sozluk.gov.tr/?kelime=y%C3%BCz%20tutmak Erişim tarihi:24.12.2019

133

basit sözcüklerin bile sözcüksel anlam sınırları tam bir fikir birliği içinde çizilemeyebilmektedir (Newmark, 1988:114-115).

Benzer şekilde Wittgenstein’ın game (oyun) terimi için Almanca Spiel sözcüğünün sunduğu genel anlama karşılık, İngilizce’deki anlamsal alanda, game, match, gambling veya play gibi özel anlam karşılıkları bulunmuştur. Sözcüğün çok anlamlı doğasının çeviri zorluğu olarak yansıtıldığı az öncekine benzer bir durum Thomas S. Kuhn’un 1962 tarihli The Structure of Scientific Revolutions adlı kitabında geçen paradigma sözcüğü için de geçerlidir. Wittgenstein’ın Spiel sözcüğüyle İngiliz çevirmenlere yaşattığı benzer genel-özel anlam güçlüğünü Khun, paradigma sözcüğünde, kip, dizi, numune, yaklaşım, örneklem ve paradigma63

gibi eşdeğerliklerle, Türkçe’de adeta tekrar ettirmiştir.

Sözcüksel çevirilemezlik ile ilgili farkındalıkta yer verilmesi gereken diğer bir durum (c) sayı ve isim cinsi farklılıkları neticisinde karşılaşılan çeviri zorluklarıdır. Bağlamına ve işlevine göre sözcük, belli tarihsel, sosyal, coğrafi, politik ve kültürel sınırlamalarla anılmakta ve bu karakteristik özellikleriyle ele alınmaktadır. Eski kullanıma sahip arşın ve dirhem gibi ölçü ve tartı birimlerinin artık günümüzde kullanım dışı olması tarihsel bir farkındalık gerektirmektedir. Aynı şekilde İngilizce biscuits, a tap ve at weekends sözcüklerinin Amerikan kullanımlarında sırasıyla cookies, a faucet ve on weekends eşdeğerlilik tercihleri coğrafi kullanım farklılıklarından doğmaktadır. Sosyal sınırlamalar anlamında su, para, bilgi gibi sözcüklerin İngilizce kullanımları bu sözcüklerin Türkçe’ye akatarımlarına tekillik-çoğulluk şeklinde dilbilgisel bir kullanım farkındalığıdır. Benzer farkındalık niece, nephew, widow/cousin, nurse gibi cinsiyet farklılıklarına gönderme yapan/yapmayan sözcüklerin aktarımı için de geçerlidir.

Newmark, nesnelerin kendilerini niteleyen sıfatlara göre daha sözcüğü-sözcüğüne çevrildiğini ileri sürmektedir. Bu anlamda (d) sahte eşdeğerlik durumlarında sözcükler arasındaki edimbilimsel uyumsuzluklara dikkat çekmektedir (1988:72). Morfoljik bir adaptasyon geçirmiş yalancı eşdeğerlilik özelliği taşıyan sözcükler ortografik benzerlikler taşımalarına rağmen anlam olarak birbirlerinden ayrılmaktadırlar (Al-Wahy, 2009:104). Ortografik benzerlikleriyle sahte eşdeğerlilik durumlarına konu olan

63 Bkz. TDK https://sozluk.gov.tr/?kelime=y%C3%BCz%20tutmak https://www.turkcebilgi.com/paradigma Erişim tarihi: 24.12.2019

134

sözcükler, eşsesli sözcüklerden farklı olarak, benzediği sözcüğün bir anlamıyla birleşirken diğer anlam ve anlamlarıyla ayrışmaktadır (Al-Wahy, 2009:113).

Daha çok ödünç sözcüklerin fonolojik ve morfolojik bir uyarlaması olan (Newmark, 1988:81-82), Catford’un terimiyle, bu tür diller arası transferler, ortografik, fonetik ve semantik düzlemlerde ele alınmakta ve false cognates, interlingual homographs, homographic non-cognates ve pseudocognates gibi adlandırmalarla da bilinmektedirler (Uzun ve Salihoğlu, 2009:571). Bu bağlamda, ahlakȋ (sıfat), prensip sahibi (isim), kıssadan hisse (isim) gibi anlamlarda kullanılan İngilizce moral /mɒr.əl/ kelimesinin64 Türkçe’ye sahte eşdeğerliklik durumuna bir örnek teşkil ettiğini bilmek karşılaşılacak çeviri zorluğu hakkında bir farkındalık anlamına gelmektedir.

Bu tür sözcüksel eşdeğerlilik kaynaklı çevirilemezlik sorunları, göstergebilimsel açıdan anlamın göndergesel (referential), edimsel (pragmatic) ve diliçi (intra-lingual) gibi ara yüzlerin örtüşmemesi anlamına gelmektedir (Ping, 1999:289-300). Bu durumda bu ara yüzlerden birinin atlanması, sözcüğün anlamının tamamen anlaşılmasını sağlayacak nüansların aktarılmasını engelleyebilmektedir.