• Sonuç bulunamadı

III. ÇALIŞMANIN KAYNAKLARI

2.1. AZÎMET

2.2.5. Ruhsat Sebepleri

Ruhsat sebeplerinin objektif kriterleri olmamakla beraber bunları yolculuk, hastalık,

ikrah ve zaruret (ızdırar) olmak üzere dört maddede toplamak mümkündür. Bu durumların

tamamı âyet ve hadislerde açıkça zikredilmiştir.

2.2.5.1. Yolculuk

Yolculuğun ruhsat sebebi sayılması, yolculukta bazı ibadetlerin edasının güçlük ve meşakkate sebep olması bakımındandır. Fakat Şari, meşakkatin, şahsa, zamana ve vasıtaya göre farklılık gösteren itibari bir vasıf olma karakterini dikkate almak suretiyle, munzabıt bir vasıf olan yolculuğu ruhsat sebebi kabul etmiş, ayrıca meşakkatin bulunup bulunmama- sını itibara almamıştır.185

Yolculuk konusunda ana çerçeveyi bu şekilde koyduktan sonra yolculuğa bağlı yay- gın ruhsat hallerinden bazılarının üzerinde durmakta fayda mülahaza ediyoruz.

1. Namazların Kısaltılması

Dört rekâtlı namazların iki rekât kılınması, sadece sefer haline özgü bir ruhsattır. Yolculukta dört rekâtlı farz namazların iki rekât kılınmasının mümkün ve caiz oldu- ğunda harhangi bir görüş ayrılığı bulunmamaktadır.186 “Yeryüzünde sefere çıktığınız zaman,

eğer kâfirlerin size kötülük etmelerinden (fitne) korkarsanız, namazı kısaltmanızda size bir

183 Muhammed Hasenî İbrahim Selim, er-Ruhas ve esbabu’t-terhis fi’l-fıkhi’l-İslâmi, Kahire 1987, s. 9. 184 Selim, a.g.e., s. 9.

185 Serahsi, a.g.e., II, 318; Âmidi, a.g.e., I, 180-181. 186

günah yoktur”, 187

“Yüce Allah yolcudan, orucu ve namazın yarısını iskat etmiştir ”188 gibi âyet ve hadisler konunun mesnedini teşkil etmektedirler.

Yolculukta dört rekâtlı farz namazların kasr ile kılınabilmesi için, mutlaka zaruret olması, son derece zorluk ve sıkıntının bulunması gibi şartlar söz konusu değildir. Hanefi- lere göre yolculukta dört rek’atlı farz namazların iki rek’at kılınması ruhsat değil azimet- tir.189 Hanefilerin dışında kalan ve cumhuru teşkil eden fakih ve usulcülere göre ise, yolcu-

lukta dört rek’atlı farz namazların iki rek’at kılınması (kasr), azimet değil ruhsattır.190

2. Namazların Cem’ Edilmesi

Hac ibadeti sırasında arefe günü Arafat’ta öğle ile ikindi namazını öğle vaktinde (cem-i takdim), akşam ile yatsı namazı ise müzdelife’de yatsı vakti içinde (cem-i te’hir) kı- lınır.191

Buradaki cem’in sünnet olduğunda ittifak vardır. Bunun dışında cem’ yapılması Hanefilere göre caiz değildir. Şâfiî, Mâliki ve Hanbelîlere göre ise yolculuk, yağmur, has- talık gibi durumlarda cem’ yapılabilir.192 Ca’feriler, hacda cem’ler konusunda Sünni mez-

heplerle aynı görüşü paylaşmakla birlikte, herhangi bir mazeret olmaksızın her zaman cem’i caiz görürler.193

3. Orucu Tehir Etme

Orucu tehir etme ile ilgili zikredilen şu âyet ve hadislerin açık delaleti, teklifi hüküm itibariyle farz/vacip olan Ramazan orucunun yolculuk esnasında tutulmayıp sonraya erte- lenmesi ve mükellef açısından vaktinin genişletilmesi konusunda bir kolaylık (ruhsat) geti- rildiğini ortaya kotmaktadır.194

“Ey iman edenler! Oruç sizden öncekilere farz kılındığı gibi size de, umulur ki koru-

nursunuz diye sayılı günlerde olmak üzere farz kılındı. Sizden her kim hasta yahut yolcu

187

Nisâ 4/101.

188 Ebû Dâvûd, “Savm”, 44; Tirmizi, ‘Savm”, 21; Nesâi, ‘Sıyâm”, 51, 62. 189 Serahsi, a.g.e., I, 122-124.

190

el-Mensur fi’l-kevâid, IV, 469-470.

191 Müslim, “Hac”, 280-290; Ebû Dâvûd “Menâsik”, 65; Nesâî, “Salât”, 20.

192 Muhammed Ali Şevkânî, Neylü'l-evtar min esrâri’l-munteka’l-ehbâr, thk. Muhammed Subhî, Dâru İbn

Affân, Suudi Arabistân, 1327, III, 241-248; Ebû Zekeriyya Muhyiddin b. Şerif, en- Nevevi, Kitabu’l-

Mecmu', thk. Muhammed Necib, Dâru İlmi’l-Fevâid, Cidde, ts., I, 374-384; İbn Kudâme, Muvaffakuddin, el-Mugni, thk. Abdullah b. Abdulmuhsin et-Türkî, Dâru Âlemi’l-Kutub, Riyad, 1997, II, 110-126.

193 Muhamed Cevat Mağniyye, Fıkhü'l-İmam Ca'fer es-Sadık, Dâru’l-Kutubi’l-ilmiyye, Beyrut 1404/1984, I,

134-138.

194 Muhammed Ali Teshîrî “et-Telfik ve’l-ahzu bi’r-Ruhas ve Hukmuha”, Risaletu’t-Takrib, sy.2, Tahran

olursa (tutamadığı günler kadar) diğer günlerde tutsun… Eğer bilirseniz (güçlüğe rağmen) oruç tutmanız sizin için daha hayırlıdır.”195

“Yüce Allah yolcudan, orucu ve namazın yarısını ıskat etmiştir”196

Sahabe Resulullah (s.a.v.) ile birlikte yolculuk yaparlardı. İçlerinden kimisi namazı tam kılar, kimisi de kısaltırdı; bazıları oruç tutar, bazıları da tutmazdı. Fakat hiç biri diğeri- ni kınamazdı.197

Yolculukla ilgili ruhsatlardan olması itibariyle namaz ve oruç arasında önemli bir farkın bulunduğu görülmektedir. Şöyle ki, yolcu olanlar için namazın terkine değil, sadece kısaltılmasına (kasr) ya da birleştirerek kılınmasına ruhsat verildiği halde namaza göre da- ha yorucu ve yıpratıcı kabul edilmiş olmalı ki orucun yolculuk süresince terkine ruhsat ve- rilmiştir.

Ashabın önde gelenlerinden Ebû Said el-Hudri (r.a.) yolculukta oruç tutma konusunu şu ifadeleriyle bir ölçüye bağlamıştır: “Seferde oruç tutmaya güç yetirebilenler ve bundan

zarar görmeyenler tutarlar ki bu iyidir; kendisinde za’f görenler ise tutmazlar bu da iyi- dir.”198

2.2.5.2. Hastalık

Hastalık, dinî yükümlülüklerin yerine getirilmesinde hafifletme ve ruhsat sebebi- dir.199 Böyle olması tabiidir; zira teklif kudrete bağlı olduğundan, tâat da takata bağlı ola- caktır. Ruhsat hükümlerinin işlerlik kazanabilmesi için hastalığın bilfiil bulunması gerek- mez. Dolayısıyla kişi, içinde bulunduğu şartlar gereği azimetle amel etmesi halinde hasta- lanmaktan korkarsa ruhsatla amel edebilir.

Herhangi bir rahatsızlığın ruhsat sebebi teşkil eden hastalık mahiyetinde olabilmesi için söz konusu rahatsızlıkla birlikte azimet hükümlerinin uygulanmasına devam edilmesi

195 Bakara, 2/183-184.

196 Müsned, IV, 347; V, 29; Nureddin Ebu’l-Hasen Ali el-Heysemi, Mecmâu’z-Zevâid, Mektebetü’l-

Kudsiyye, Kahire 1994, III, 161.

197 Buhâri, “Savm”, 37; Müslim, “Sıyâm”, 95-100; Müsned, III, 12. 198 Müslim, “Sıyam”, 96.

199 Ubeydullah b. Mes’ud, Sadru’ş-Şeria, et-Tevdih fi halli ğavamizi’t-tenkih, Daru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Bey-

rut, ts., II, 369; Teftâzâni, Sa’duddin Mes’ud b. Ömer, Şerhu’t-Telvih ale’t-tevdih li metni’t-tenkih fi

halinde kişinin mutadın üzerinde bir meşakkat ve zorlukla karşılaşması, ruhi, akli veya fi- ziki yönden zarar görmesi gibi durumların meydana gelmesi gerekir.

Hastalıkla ilgili ruhsat hükümleri çoktur. Taharetten başlamak üzere hayatın her ala- nını kuşatan bütün dinî-hukuki düzenlemelerde hastalık, kolaylaştırma ve ruhsat sebebi olarak kabul edilmiş, bu doğrultuda düzenlemelerde bulunulmuştur.

2.2.5.3. Cebir ve Tehdide Maruz Kalma (İkrah)

İkrah, cebir ve tehdit kullanarak kişiyi rıza göstermeyeceği bir söz veya davranışa zorlamaktır.200

İkrah iki kısma ayrılarak ele alınmıştır:

1. Tam İkrah: İkrah-ı mülci ve ikrah- kâmil olarak isimlendirilen bu ikrah çeşidiyle öldürme, sakat bırakma gibi ağır zarar içeren cebir ve tehdit unsurları bulunmaktadır

2. Eksik İkrah: İkrah-ı gayr-i mülci ve ikrah-ı nâkıs olarak isimlendirilen bu ikra çe- şidi kısa süreli hapis, dayak, malı itlaf gibi ikinci derece ağırlıkta zararlar içeren cebir ve tehdit unsurları bulunmaktadır. 201

Dinî, hukuki yükümlülükler bakımından ruhsat sebebi kabul edilen ikrah, tam ikrah- tır. Böyle bir ikrah halinden söz edebilmek için;

a. İkrahta bulunan kimsenin tehdit ettiği şeyi yapabilecek güce sahip olması,

b. Zorlanan kimsenin kendisine yöneltilen tehdidi ciddi bulması ve onu savuştur- maktan veya ondan kurtulmaktan aciz olması,

c. İkrahın öldürme veya sakat bırakma gibi mükrehe ağır zarar verecek hususlarda söz konusu olması,

d. İkrahın meşru bir sebebe dayanmaması gerekir.202

Fakih ve Usulcüler, mülci ikrahta fiilleri, işlenmesinin dinî hükmüne göre üç gruba ayırmışlardır.203

200 Cemil Muhammed İbn Mübarek, Nazariyyetü’d-darurati’ş-şer’iyye, hududuha ve devabituha, Matbaatu

Mansur, Ğazze, 1408/1988, s. 88; Vehbe Zühayli, “el-Ahzu bi’r-ruhasi’ş-şer’iyye ve hukmuhu” Mecelletü Mecmai’l-Fıkhi’l-İslâmi, Cidde, 1994, s. 58.

201

Ebu’l-Berekât Hafızuddin Abdullah b. Ahmed en-Nesefi, Şerhu’l-Müntehab fi usuli’l- mezheb, Thk: Sa- lim Öğüt, yy., ts., s. 575; Muhammed b. Nizamuddin Ensari, Fevatihu’r-rahamut bi şerhi Müsellemei’s-

Sübut (el Mustasfa ile birlikte),Daru’l kutubi’l-İlmiyye, Beyrut, ts., I, 166; Celaluddîn Abdurrahmân es-

Suyûtî, el-Eşbah ve’n-nezair fi kavaid ve fürû‘i fıkhi’ş-Şâfi‘iyye, Daru’l kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1403/1983, s. 208.

202

1. Mükrehin Yapması Vacip Olan Fiiller: Bu grubu oluşturan ikrah hallerinde

mükreh, tehdit edildiği şeyi yapmak durumundadır; yapmaz ve ölünceye kadar veya bir or- ganını kaybedinceye kadar direnirse, hayatını bilerek tehlikeye attığı için günahkâr olur. İçki içmeye, murdar et veya domuz eti yemeğe zorlanma gibi. Bu tür durumlar âyetlerde zaruret hali olarak değerlendirilmiş, bu durumda bulunanlardan günahın kaldırıldığı ifade edilmiştir.204

2. Mükrehin Yapması Hiçbir Şekilde Caiz Olmayan Fiiller: Direndiği zaman

kendi canını yitirme tehlikesi bulunsa bile mükrehin bu nevi fiilleri işlemesinin caiz olma- dığı; bu tür fiilleri yaptığında günahkâr olduğu fiilerdir. Başkasını öldürme, yaralama, ölümüne yol açacak şekilde dövme, ölüme yahut sakat kalmaya sebep olacak şekilde şahit- likte bulunma gibi fiiller bu grubu oluşturur. Çünkü kişilerin dokunulmazlıkları eşit olup bir kimse kendisinden zararı, başkasına aynı şekilde zarar vererek defedemez.205

3. Terki Evla Olan Söz ve Fiiller: İkrah-ı mülci halinde gönülden olmamak şartıyla

sadece dille küfür kelimesini söyleme, dinî alaya alma dinen doğru olmayan bir şeyi tasdik etme, Hz.Peygambere sövme, başkasının malını telef etme gibi söz ve fiillere ruhsat veril- miştir. “Zor ve tehdit altında bulunan kişi, daha ağır/büyük olan zararı bertaraf etme yolu-

na gider ”206 şeklindeki ilke bu noktada konuyu özetler mahiyettedir.

2.2.5.4. Zaruret

Zaruret, kişinin normal yolla savuşturması mümkün olmayan ciddi bir tehlikeyle kar- şı karşıya kalması halini ifade eder. Bunun ruhsat sebebi oluşu âyet ve hadislerle sabittir.207 Âyet ve hadislerden süzülerek “Zaruretler memnu olan şeyleri mubah kılar”208

hukuk ilke- si genel bir belirlemede bulunuyorsa da ruhsatın özel ve geçici hüküm olma karakterini “Zaruretler miktarınca takdir olunur.”209

ilkesi önceki genel ilkeyi sınırlandırır.

203 Alâuddin Ebû Bekir b. Mesud el-Kasâni, Bedâiu’s-sanâî’ fi tertîbi’ş-şerâî’, Daru’l Kutubi’l-İlmiyye, Bey-

rut 1974, VII, 176; Nesefi, a.g.e., s. 859; Buhâri, a.g.e., IV, 539.

204 Bakara, 2/173; En’am, 6/145.

205 el-Mensur fi’l-kevâid, I, 188-189; Ebu’l-Menâkib Şihâbuddin Mahmud b. Ahmed ez-Zencânî Tahricu’l- furu’ ale’l-usul, Thk: Muhammed Edip Salih, beşinci baskı, Daru’l Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1407/1987, s.

286.

206 Tacuddin Abdulvehhab b. Ali es-Subkî, el Eşbah ve’n-nezâir, Thk: Adil Ahmed Abdulmevcud-Ali Mu-

hammed Muavvıd, Daru’l Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1411/1991, II, 12.

207 Maide, 5/3; En’am, 6/119; Buhâri, “Libas”, 29; Müslim, “Libas”, 24; Ebû Dâvud, “Libas”, 13. 208 Sübkî, a.g.e., I, 45; Suyûtî, a.g.e., s. 84; Mecelle-i Ahkâm-ı Adliye, Der-Saadet 1312, md. 21. 209