• Sonuç bulunamadı

III. ÇALIŞMANIN KAYNAKLARI

2.3. İHTİLAF

2.3.2. Fıkhi Konularda İhtilafın Sebepleri

İslâm hukukçularının ihtilaf sebeplerini ilk defa Batalyevsi (v.521/1127) el-İnsaf adlı eserinde ele almış ve bu sebepleri sekiz maddede özetlemeye çalışmıştır. Bunlar kısaca:

1- Lafızlarda ve mânalarda müştereklik, 2- Hakikat ve Mecaz,

3- Müfret ve Terkipler, 4- Husûs ve Umûm, 5- Rivayet ve Nakil,

6- Hakkında nass bulunmayan konularda ictihad, 7- Nasih ve Mensuh,

8- İbâha ve Tevessü’dür.259

255 Dârimî, a.g.e.,I, 52.

256 Bkz. Mustafa Demirci, “Emevilerden Abbasilere Geçiş Sürecinin Bir Tanığı: Abdullah İbnu’l-Mukaffa ve

Risaletü’s-Sahabesi”, DEÜİFD (Dokuz Eylül Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi) Sayı XXI, İzmir 2005, s. 117-148.

257 Zekiyuddin Şaban, İslâm Hukuk İlminin Esasları, trc. İbrahim Kâfi Dönmez, Türkiye Diyanet Vakfı Ya-

yınları, Ankara 2000, s. 450.

258 Bkz. Ebû Yûsuf Yakub. b. İbrahim, Kitâbü’l-harac, Daru’l-Ma‘rife, Beyrut 1979, s. 3.

259 Ebû Muhammed Abdullah b. Muhammed b. Sîd el-Batalyevsi, el-İnsaf fi’t-tenbih ale’l-meani ve’l esbabi’l-lleti evcebeti’l ihtilaf beyne’l-Müslimin ve arâihim, Dâru’t-Takvâ, Dımaşk 1983, s. 33.

Maliki fakihlerinden İbn Rüşd (v.959/1198) ise ihtilaf sebeplerini altı başlıkta topla- mıştır. Bunlar:

1- Lafızların umûm ifade eden olarak zikredildiğinde bundan umûm mu husûs mu kasdedildiği ya da husûs olarak zikredilen bir husûstan umûm mu yoksa husûs mu kasdedildiği hakkında oluşan tereddüt.

2- Lafızlarda ve mânalarda ortaklık. 3- İrabdaki ihtilaf.

4- Zikredilen lafzın hakikat mi mecazın türlerinden biri mi veya istiare260 mi olduğu

hususundaki ihtilaf.

5- Lafzın mutlak olarak mı yoksa mukayyed olarak mı kullanıldığı hususundaki ihtilaf. 6- Deliller arasında çatışma.261

Her iki İslâm hukukçusunun zikrettiği bu ihtilaf sebeplerini, dil ve usul kuralları ile ilgili ihtilaflar olarak özetleyebiliriz.

Yukarıda zikredilen hususlar göz önünde bulundurulduğunda fıkhî konularda ihtilâf- ların sebepleri şöyle sıralanabilir:

1- Nassların yapısı: Nassların lafızlarında ve mânalarında müştereklik, hakikat ve

mecaz yönleri, müfred ve terkipler, husûs ve umûm gibi durumlar nassların farklı anlaşıl-

masına ve yorumlanmasına sebep olmuştur. Mesela, “Boşanmış kadınlar (evlenmeden)

kendi başlarına üç kur’ süresi beklerler.”262

âyetindeki kur’ lafzı âdet ve temizlik devresi anlamları arasında müşterektir. Müctehitler bu lafızdan maksadın, bu iki anlamdan birisi olduğu hususunda ittifak halindedir. Fakat âyette bunlardan hangisinin kasdedildiğinin be- lirlenmesi noktasında ihtilaf etmişlerdir.

260

Bir kelime veya terkibin, teşbihe mübalağa ve yorum gücü sağlamak için benzeşme ilgisiyle ve bir karîneye dayalı olarak gerçek anlamı dışında kullanılması. Bkz. İsmail Durmuş – İskender Pala, “İstiare”,

DİA, İstanbul 2001, XXIII, 315.

261 Ebu’l-Velid İbn Rüşd, Bidayetü’l-müctehid ve nihayetü’l-muktasid, thk. Abdullah İbadi, Daru’s-Selâm,

Riyad, 1416/1995, s., 14.

262

Şâfiîlere göre burada kasdedilen mâna “tuhur” yani iki adet arasındaki temizliktir.263

Hanefilere göre ise, burada kasdedilen mâna “âdet devresi”dir.264

2- Usul farklılığı: Sarih bir nas bulunmaması halinde re’y, kıyas, istihsan, istislâh, örf gibi kaynak olup olmadıkları müctehidler arasında tartışmalı olan delillerin hükme esas alınıp alınmaması ya da mürsel rivayetlerin delil teşkil edip etmemesinde olduğu gibi delil- lerin şartları ile ilgili temel anlayış farklılıkları. Maliki mezhebinin ibadet ve benzeri konu- larda amel-i ehl-i Medine olarak bilinen Medine halkının uygulamalarını haber-i vâhide tercih etmeleri gibi.265

3- Usulün meselelere tatbikindeki farklılık: Aynı usul benimsenmiş olsa bile karşıla- şılan meselede bu usulün nasıl uygulanabileceğine ilişkin olarak ortaya çıkan ayrılıklardır. Meselâ bir konuda taraflarca esas alınan nassın nasıl anlaşılacağı hususu ihtilâfa sebebiyet verebilir. Bu cümleden olarak emir ya da nehiy tipleriyle ifade edilen bir hükmün emir ise vücûb mu mendupluk mu, yasaklama ise haramlık mı mekruhluk mu ifade ettiği hususuyla ilgili yaklaşım farklılığı anılabilir.

4- Hadisin ulaşıp ulaşmaması: Çok az kimse tarafından nakledilmiş olması dolayı- sıyla bir hadisin müctehide ulaşmaması yahut sahih olmayan bir yolla ulaşması ve onun da nasların genel ifadeleri, mefhum ve kıyas gibi başka kaynaklara başvurması; bir konuda bi- ri helâl, diğeri haram kılan iki hadisin bulunması ve hadislerden birinin bir müctehide ula- şıp diğerine ulaşmaması; her müctehidin kendisine ulaşan hadise göre hüküm vermesi ya- hut her iki hadis de ulaştığı halde söyleniş tarihlerinin hükmü yürürlükten kaldıran (nâsih) hadisin bilinmemesi durumu.266

5- İçtihada dayalı hüküm verilmiş olan konularda zamanla şartların değişmesi sebe-

biyle müctehidlerin ictihadlarında değişiklik olması: “Ezmânın teğayyürüyle ahkâmın tegayyürü inkâr olunamaz.”267 şeklinde ifade edilen maddede kastedilen bu tür ictihad de-

ğişiklikleridir. Burada delil ve hüccetten kaynaklanan bir ihtilâf söz konusu değil, sadece

263 Ebû Abdilah Muhammed b. İdris eş-Şâfiî, el-Üm, Thk: Rıf‘at Fevzi Abdulmuttalib, Daru’l-Vefâ,

İskenderiyye, 1422/2001, VI, 530; eş-Şirbînî, el-Hatîb, Muğni’l-muhtac ila ma‘rifeti meânî elfâzi’l-

Minhac, Daru’l-Ma‘rife, Riyad, 1418/1997, III, 385.

264 Ebûbekir b. Mes’ûd el-Kâsânî, el-Bedâiu’s-sanâi‘fi tertîbi’ş-şerâi‘, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 2003,

I. 228; ibn Nuceym, el Bahru’r râik fi usûli’l-fıkh, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Beyrut 1997, IV, 140

265 Yusuf el-Kardâvi, Fetâva Muassıra, II, Dâru’l-Kutubi’l-İlmiyye, Buyrut 2000, s. 134. 266 Kardâvi, a.g.e., s., 134.

267

dönem farkından doğan ihtilâf soz konusudur. Ebû Hanîfe ve iki öğrencisi arasındaki ihti- lâfların bir kısmı mezhebin daha sonraki âlimleri tarafından bu tür ihtilâftan sayılmıştır.268

6- Anlayışların, yeteneklerin, değer yargılarının ve kişilik özelliklerinin farklı olması: İnsanların yetiştiği ortamın, geçmiş yaşantıların, görgülerin, tecrübelerin, bilgi ve becerile- rin birbirinden farklı olması gibi nedenler de farklı yorumların çıkması sonucunu doğur- muştur. Kişilik özelliklerinin farklı olmasının farklı mezhepleri ortaya çıkarttığıyla ilgili çarpıcı örneklerinden biri şudur: Abdullah b. Abbas yapısı itibariyle müterahhis yani ruhsat taraftarı biriydi. Abdullah b. Ömer ise müteşeddit yani azimet taraftarı idi. İbn Ömer abdest alırken zarar verdiği halde gözlerinin içini de yıkar ve bunu abdestin farzlarından sayardı. İbn Abbas ise, gözlerin içini yıkamanın farz olmadığı kanaatinde olduğundan öyle yap- mazdı. Aynı şekilde ibn Ömer çocukların salyasının pis olduğunu düşündüğünden üzerine akar diye onları öpmezdi. İbn Abbas ise çocukarın çiçek gibi temiz olduklarını düşündüğü için onları öper ve koklardı. 269