• Sonuç bulunamadı

Birinci Dünya Savaşı’ndan sonra Balkanların hem toprak hem de nüfus olarak en büyük ülkesi haline gelen Romanya statükonun ve Versay düzeninin en önemli savunucularından biri olmuştu. Komünist Parti haricinde bütün siyasi partiler dış politikada benzer argümanlara sahipti. Romen politikacıların dış politikada dayandığı temel ülke Fransa’ydı. İngiltere daha sonra gelen en önemli müttefik ülkeydi. Fransa ve İngiltere Romanya tarafından Doğu Avrupa’da Sovyetler Birliği ve Almanya’ya karşı barışın en önemli koruyucuları olarak görülüyordu. Macaristan ve Bulgaristan’ın revizyonistliği ikinci derece bir önem arz etmekteydi. Bu iki ülke yapılan ittifaklar sayesinde ciddi bir tehdit olmaktan uzaktı. Ancak Sovyetler Birliği her zaman Romanya’nın en çekindiği ülke konumunu muhafaza etmekteydi. Boğazları kontrol eden ve bir Sovyetler Birliği dostu olan Türkiye Romanya’nın ulusal güvenliği için stratejik bir ülke olma özelliğine sahipti. Romanya Avrupa’da barışın ve sükunetin en önemli dayanağı olarak görülen Milletler Cemiyeti’nin en önemli destekçilerinden biriydi. Romanya düzenin devamı için Küçük İtilaf ve Balkan Paktı gibi bölgesel ittifaklar yapmaktaydı.121Romanya’nın en büyük dayanağı olan

Fransa’nın tavrında 1924 yılından itibaren bazı değişiklikler gözlemlenmeye başladı. Fransa Sovyetler Birliği ile ilişkilerini düzeltmek istiyordu. Bunun en önemli sebebi

119 Keith Hitchins, Rumania 1866-1947,(New York: Oxford University Press, 1994), s.413. 120 Stephen A. Fischer-Galati, Twentieth Century Rumania, (New York: Columbia University Press, 1991), s.41.

56

muhtemel Alman yayılmacılığına karşı doğuda kendine bir dost bulmaktı. Ekim 1924’te iki ülke arasında müzakereler başladı. Geleneksel olarak Fransa’ya yakın olan Romanya bu yakınlaşmadan rahatsızlık duyuyordu. Sovyetler Birliği’ne karşı direniş göstermek konusunda Romanya tam bir birliktelik halindeydi.122Fransa ile bir ittifak anlaşması yapmak isteyen Romanya’nın isteği kabul edilmiyordu. Fransız Hükümeti Romanya’yı bir ittifak yapılacak kadar ciddi askeri güce sahip bir ülke olarak görmemekteydi. 10 Haziran 1926’da bir antlaşma yapıldı. Ancak bu antlaşma herhangi bir saldırı halinde sadece askeri danışmanlık vermeyi kapsıyordu. Fransa Romanya’nın saldırıya uğraması halinde askeri gücüyle yardım yapmayı taahhüt etmemişti. Fransız Hükümeti’nin bu antlaşmayı önemli görmemesine karşın Romen liderler bunu bir ittifak olarak algılıyorlardı. İngilizlerin Romanya’ya bakışı daha farklıydı. İngilizler Romanya’ya bir Fransız uydusu gözüyle bakıyorlardı. Bununla beraber Romanya’nın petrol sanayisinde en büyük yatırım İngilizlere aitti.123

Fransızlarla müttefik olduklarını düşünseler bile Romanya Fransa’nın koşulsuz desteğini sağlayamamıştı. Bu yüzden 1926 yılından itibaren Avrupa’nın büyüyen güçlerinden Mussolini yönetimindeki İtalya ile yakınlaşmaya başladı. Mussolini Romanya ile olan ilişkilere büyük önem vermesine rağmen ilişkilerin ilk olarak ekonomik amaçlı olmasını askeri bir ittifakın daha sonra gündeme gelmesini istiyordu. Eğer doğrudan askeri bir ittifak yapılırsa bunun uluslar arası alanda hoş karşılanmayacağı ve Romanya’nın bu işten kazançlı çıkmayacağı açıktı. İtalya’nın Romanya ile ilgilenme sebeplerinden biri Romanya’nın sahip olduğu petrol kaynaklarıydı. Mussolini Latin kökenleri dolayısıyla Romanya’yı Balkanlardaki en önemli ülke olarak görmekteydi. İtalya ayrıca Romanya vasıtasıyla Avrupa kıtası üzerindeki etkisini arttırmayı amaçlıyordu. Ancak İtalya ile Romanya’nın yakınlaşması Romanya’nın Macaristan’a karşı müttefik olarak yanında yer alan Yugoslavya’yı endişelendirdi.124Romanya-İtalya yakınlaşması Türkiye’nin de yakın

takibinde olmaya devam etmekteydi. İtalya’nın Akdeniz’deki yayılmacı politikalarından rahatsızlık duyan ülkelerin başında Türkiye gelmekteydi.

122 Afrodita Anton, The Balkan Peninsula Romania, Between The First And The Second, 1920- 1939, (Bloomington, İndiana: Authorhouse, 2004), s. 23.

123 Keith Hitchins, Rumania 1866-1947,(New York: Oxford University Press, 1994), s.428. 124 Afrodita Anton, The Balkan Peninsula Romania, Between The First And The Second, 1920- 1939, (Bloomington, İndiana: Authorhouse, 2004), s.34.

57

Romanya dış politikada oldukça karmaşık bir siyaset izliyordu. Fransa’nın Sovyetler ile ilişki kurmaya başlaması onları İtalya ile müttefiklik aramak zorunda bırakmıştı. İtalya ile olan yaklaşma ise hem Macaristan’a hem de Bulgaristan’a karşı Küçük İtilaf içerisinde müttefiki olan Yugoslavya’yı endişelendiriyordu. Arnavutluk üzerinde kuvvetli bir etkiye sahip olan İtalya’nın Balkanlar üzerinde etki kurması Yugoslavya’nın en önemli endişelerindendi. Yugoslavya ile toprak anlaşmazlıkları olan İtalya’nın Balkanlar üzerinde etki kurması Romanya haricinde hiçbir ülkenin isteyeceği bir durum değildi. Paris Barış Konferansı’nda Fransa tarafından gündeme getirilen Tuna Konfederasyonu Romanya tarafından bağımsızlıklarına bir müdahale olabileceği endişesiyle reddedilmişti. Romanya büyük devletlerin Balkan ülkeleri üzerinde hegemonya kurmasından endişe ediyordu. Bu durum Fransa’nın Romanya’ya olan güvenini azaltmıştı. Ayrıca Balkanlardan daha önemli bir mesele olarak görülen Almanya’nın geleceği konusunda tıpkı Birinci Dünya Savaşı’nda olduğu gibi Rusya belirleyici bir rol oynayabilirdi. Romanya’nın bir diğer müttefiki olan Polonya’nın Küçük İtilaf üyesi Çekoslovakya ile bazı toprak anlaşmazlıkları mevcuttu. Romen Hükümeti Polonya’yı Küçük İtilaf’a dahil etmek istese de bu mümkün olmadı. Sadece Sovyetler Birliği’ne karşı bir müttefiklik antlaşması yapabilmişlerdi. Polonya’nın ayrıca Macaristan ile iyi ilişkileri vardı. Trianon Antlaşması Polonya tarafından tanınmıyordu. Bu Transilvanya’nın Romanya’ya geçtiğini de tanımamak anlamına geliyordu.125

Romanya’nın genişleyen sınırlarını ve Avrupa’daki barışı korumak için yaptığı bütün çalışmalar, ittifak antlaşmaları hep bir yönüyle eksik kalıyordu. Kendi müttefikleri arasında uyumsuzluklar, düşmanlığa varan anlaşmazlıklar söz konusuydu. Böyle bir atmosfer içerisinde sağlam bir dış politika yürütmek ve güvenilir müttefikler bulmak çok zordu. Versay düzeni dünyaya bir barış getirmekten uzaktı. Artık sadece yeni savaşın ne zaman başlayacağını beklemek gerekiyordu. Romanya’nın sırtını dayamaya çalıştığı Batılı Devletler kendi menfaatleri çerçevesinde hareket ediyorlar, küçük ülkeler olarak gördükleri Doğu Avrupa devletleri ile koşulsuz bir müttefiklik yapmıyorlardı. Her geçen gün büyüyen Sovyetler Birliği ve Almanya tehlikesine karşı kendilerini güvene almak en önemli öncelikleriydi. Kendi güvenlikleri ve menfaatleri için küçük ülkeleri ateşe atmak onların için yapılamayacak bir seçenek değildi. Nitekim 1930’ların sonlarında bunların hepsi birer birer yaşanmaya başlayacaktı.

58