• Sonuç bulunamadı

3. POPÜLER AŞK ROMANLARININ GENEL ÖZELLİKLERİ VE

4.1. Romanlarda Sunulan Kadın İmajı

Kemalist modernleşme hareketinin ‘yeni bir yurttaş yaratma’ projesinin kadınlar açısından gerçekleştirmeyi amaçladığı ‘Modern Türk Kadını’nın inşası, incelenen romanlarda açıkça görülmektedir.

92

Her iki yazarın romanlarında da genel olarak, başkarakterler modern genç kadın şeklinde sunulmuştur. Bu genç kadınların genel profili; lise düzeyinde eğitimini tamamlamış ya da tamamlamak üzere olan, kişiliği sağlam ve fiziksel olarak güzel, kendi ayakları üzerinde durabilen kadınlar şeklindedir.

‘Hıçkırık’ dışındaki roman karakterlerinin genel özellikleri, Almanca, Fransızca gibi yabancı dilleri biliyor olmaları, piyano çalabilmeleri, tenis oynayabilmeleri (genel olarak sporla ilgilenmeleri), resme ve edebiyata yeteneklerinin olmasıdır.

1924 Medeni Kanunu’nda belirtilen evlilik yaşı, romanlarda da aşkı yaşamak için meşru yaş olarak sunulmuştur. Romanların genelinde kadın karakterler on sekiz yaşında veya üzerindedirler, yani reşittirler. Kerime Nadir’in ‘Dert Bende’ adlı romanında, roman kahramanı olan Süreyya on üç yaşında aşık olmuştur fakat aşık olduğu insanla bir daha karşılaşması on sekiz yaşına denk gelmektedir.

‘Funda’ da, roman kahramanı olan Fehiman on dört yaşında evleniyor. Fakat, Vedat’ın; “On sekiz yaşından önce evlenebilmek için Fehiman’ın ailesine sevimlilik yaptığı”nı düşünmesi, Medeni Kanun’da yer aldığı gibi, on sekiz yaşından küçük yaşta evlenmek isteyenlerin, ailelerinin izni ile evlenebildiklerini işaret etmektedir.

Kerime Nadir’in ‘Hıçkırık’ romanında ise Medeni Kanun öncesinde yaşanan dönemi anlattığı için durum farklıdır. Romanın başkarakteri erkektir. Bunun yanı sıra, roman Cumhuriyet döneminde değil, 1900’lü yılların başında başlamış ve ana

93

olaylar 1910’da yaşanmıştır. Bu romanda ana karakter olan Kenan Ziya Bey’in aşık olduğu Nalan, on dört yaşında, İslamiyet’in uygun gördüğü yaşta tesettüre girmiştir.

Nalan okula gönderilmemektedir, haftada 3 gün eve özel öğretmen gelerek ona ders vermektedir. Haftada bir gün de bir kadın öğretmenden piyano dersi almaktadır.

Romanların tamamında aileler belli bir gelir düzeyine sahip, seçkin ailelerdir.

Bu vasıflara sahip olmak için, maddi düzeyi yüksek ve ‘soylu’ genlere sahip bir aileden gelmek gerekmektedir. Eşit koşullar sunulsa bile, belirleyici özellik ailedir.

Örneğin, Muazzez Tahsin’in Aşk Fırtınası adlı romanında, eşit koşullarda okuyan ve yaşayan Feriha ile Nermin, ailelerinin maddi durumlarından kaynaklanan fark yüzünden farklı kaderleri paylaşmaktadır. Nermin sürekli yoksulluğuna, kötü kaderine isyan ederken, seçkin aile kızı olan ve bütün iyi vasıfları üstünde toplayan Feriha bu isyanı bir türlü anlayamamaktadır.

Modern, okumuş genç kadın temsili dışında, Muazzez Tahsin’in ‘Dağların Esrarı’ romanında eğitimsiz ve görgüsüz Semiha’nın ‘evcilleştirilmesi’

işlenmektedir. ‘Dağların Esrarı’ adlı roman, Muazzez Tahsin’in Kemalist modernleşme projesine yaptığı katkıyı en iyi ifade edebilecek romanlardan biridir.

Tahsin bu romanında, bir kadının eğitimsiz, yabani kır hayatından çıkarılarak, İstanbul’da eğitim almaya başlamasıyla nasıl ‘modernleştirildiği’ anlatılmaktadır.

Türk kadını da nasıl modernleşeceğini Semiha’yla birlikte öğrenmektedir. Tahsin bu romanıyla, modern olmayan Türk kadınına, ‘adab-ı muaşeret’ kurallarını öğretmeyi amaçlamıştır. Kemalist hegemonyanın ‘yeni bir kadın yaratma’ fikri bu romanda

94

rahatlıkla gözlemlenebilir. Dağların Esrarı’nda Semiha: “Ben cahil bir kızım.

Dünyayı ve insanları tanımam. Kendi çiftliğimizin dışındaki hayatı bilmem” (s.7) ve “Henüz insan içine çıkacak şekle girmedim”(s.93) diyerek bir kadının modernleştirilmesi ve yeniden yaratılması sürecini anlatmaktadır. Buna göre, Semiha kendi çiftliklerinde yaşarken cahil ve eğitimsiz biriyken, aldığı eğitim sonucunda

‘insan içine çıkabilecek’ vasıfları edinmeye başlamıştır ve bu eğitim süreci devam etmektedir.

Cumhuriyet ideolojisinin yaratmayı amaçladığı ‘yeni yurttaş’ tipleştirmesinin ilk aşaması ‘modern-medeni’ birey yaratmaktır ve ikinci aşamayı ise ‘milli kimlik’

oluşturmaktadır. Muazzez Tahsin romanlarında, ülkesinde ve dünyada olan olayları takip eden, yorum yapabilen kadın tipine de yer verilmiştir. Aşk Fırtınası ve Bahar Çiçeği’nde Tahsin, milliyetçi öğeleri de kullanarak kadının siyasal duruşunu da belirtmiştir. Bahar Çiçeği’nde Paris’te eğitim gören ressam Feyhan: “Bir Türk kızının kocası elbette bir Türk genci olur”(Berkand, Bahar Çiçeği, s.112) ve “Baba, sen öldükten sonra ben genç bir Türk kızı olarak kalacağım. (…) Bir Türk’ten başkasıyla evlenmeyeceğim” (Berkand, Bahar Çiçeği, s.52) diyerek, Türk milletinin batı medeniyetleriyle aynı uygarlık düzeyinde olduğunu öne sürmüştür. Feyhan’ın annesi Fransız'dır. Romana hakim olan asıl tema, Feyhan’ın babasına “Türk olmayan biriyle evlenmeyeceğine dair verdiği söz” üzerinden sürdürülmektedir. Babasının bu sözü almasının nedeni, eşinin çektirdiği acıları onun Fransız olmasına bağlamasındandır. Bu romanda da Türklük ideolojisi ön plana çıkarılmıştır.

95

Savaş ortamından etkilenen Feriha ise, Kızılay’a başvurarak, “ateş diyarından gelen zavallılar”a bakmak için hastabakıcılık mektebine yazılmıştır. Ülkenin içinde bulunduğu zor durum kendisini o kadar derinden etkilemiştir ki, Türk askerini

‘Kahraman Türk Askeri’ adıyla bir roman yazmıştır.

Feriha: “Her tarafta açlık, sefalet ve ölüm. Dünya ve memleket bir yangın gibi tüterken, benim karşıdan eli kolu bağlı durmam insanlık ve vatan duygusu namına ne ayıp bir şey! Hayır, her gün yüzlerce can son nefesini verirken ben sırf kendi zevkimi tatmin için yazılarımla ve kitaplarımla baş başa kalamam, kalmamalıyım” (Berkand, Aşk Fırtınası, s. 59)

Feriha: “‘Türk Askeri’ ismini taşıyacak ve onun bütün yüksek feragatini cihana tanıtacak bir kitap yazmak isterim.” (Berkand, Aşk Fırtınası, s.60)

Feriha: “Bir taraftan harp, açlık ve kıtlık diğerlerimizi kemirip kavururken, beride yeni bir sefalet havası memleketin üzerinde baykuş gibi kanat gerdi. Açlıktan can çekişen ailelerin yanında, bu ailelerin kanını içerek, ekmeğini kaparak karınlarını doyuranlar, bunlarla bir dev gibi şişip evlere, apartmanlara, şehirlere sığmayan muhtekirler, halk zenginleri türedi. Biz hastalarımıza yiyecek bulmak için bir elimizde vesika sokak sokak koşarken, bir de bir şeker kralı, bir yağ kralı meydana çıktı… Bunların saltanatı, bunların debdebe ve daratı bütün şehri tuttu.” (Berkand, Aşk Fırtınası, s.62)

Feriha: “(…) Bu da büyürse aynı temiz ruhlu, candan ve fedakar Türk askeri olacak!”(Berkand, Aşk Fırtınası, s.141)

96

Kerime Nadir ve Muazzez Tahsin romanlarında asker figürüne çok fazla rastlanmaktadır. Romanlarda geçen ‘esas oğlan’ların mesleği ya askerliktir, ya da vatani görevlerini yapmak üzere askere gitmişlerdir. Savaştan yeni çıkmış ve ulus devlet olma yolunda farklı aşamalardan geçmeye başlamış bir ülkede en önemli karakterlerden biri askerlerdir. Ayşe Saraçgil, asker figürünü, dönemin toplumu için önemli bir simge olarak nitelendirmektedir; “Askerlere ve askeri kuvvetlere milli özgürlüğün en önemli garantisi olma görevi yüklenmektedir. Savaşçı asker görünümünde ifadesini bulan bir erkeklik, uzun süren bir çöküş ve eziklikten sonra yeniden doğan gurur duygusunun nedeni olmakla kalmayıp, aynı zamanda yeni kurulacak toplumun amblemine dönüşmektedir. Asker figürü dönemin kolektif bilincinde ya da milli muhayyilesinde ‘fiziki, ruhsal, duygusal bütün enerjisiyle milletin değerlerinin ‘bütünlüğünü ve saygınlığını’ ispatlamak için mücadele etmekte olan lekesiz ve iffetli bir kahramanı simgelemektedir.” (Saraçgil, 2005;212) Kadınlar askere gidemedikleri için, tıpkı savaş döneminde olduğu gibi, romanlarda da dışarıdan bu sürece dahil olmuşlardır. Kahraman Türk askerini düşünmek, onları yüceltmek için üzerlerine romanlar yazmak, savaştan yaralı dönen gazilere hastabakıcılık yapmak için Kızılay’a yazılmak, kadınların romanlar çerçevesinde yapabilecekleri katkılardır.

Başlık altında incelenen örneklerde de görüldüğü gibi, Türklük ideolojisi romanlarda açık bir şekilde verilmektedir. Ulus-inşa sürecinde egemen olan ‘tek millet’ söylemi, bu örneklerde de okunmaktadır. Romanlarda Türkiye’yi oluşturan diğer kimliklerden söz edilmemektedir. Aslolan sadece Türk kimliğidir ve Kürt, Ermeni, Rum, Çerkez toplulukları romanlarda dışlanmaktadır.

97

Muazzez Tahsin, yeni kadın profiline romanlarında temel nokta olarak yer vermiştir. Buna göre yeni Türk kadını eğitimli, modernleşmeye ve kendini geliştirmeye sürekli açık, Avrupalı hemcinsleri ile aynı statüde fakat Türk kimliğini asla unutmayan bir yurttaştır. Kerime Nadir ise, Modernizmin yayılma projesine katılmak gibi bir amaç gütmeden yazdığı romanlarında, temel noktaya kadın-erkek ilişkilerini koymuştur.