• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. BİZANS KENTİ HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER

3.1. Bizans Kenti Öncesi (Roma Kenti)

3.1.1. Roma Kent Strüktürü

Roma kolonizasyonunun ardındaki askeri etkiler nedeniyle Roma planlaması kentin savunma surlarını, kent planı ve sokak sistemi ile bütünleştirmiştir. Surlar ve sokaklar kentin planlanmasında birbiriyle ilişkili parçalar olarak düzenlenmiştir. Ana sokaklar kentin merkezinden doğrudan kapılara ulaştırılmış ve bir pomerial çevre yolu1

kentin hemen çevresinde dolaşacak şekilde kurgulanmıştır (Owens, 2000, s. 152). Her Roma ordugahı küçük bir yerleşimdir. Burada bulunan yönetim mekanalrı, komuta merkezi, hamam gibi unsurlar her tip ordugahta tekrarlanır. Roma Dönemi yerleşmesinin bir diğer çarpıcı özelliği ise kalelerde bulunan askerin emekli olduktan sonra yeni yerleşmelerin kurulmasına öncülük etmeleridir (Özgüven, 2001, s. 157).

Kent surları askeri işlevi yanı sıra bağımsızlık göstergesi ve İmparatorluk Dönemi’nde bir statü ve ayrıcalık işareti olarak varlık göstermiştir. Kent surları kentin sınırlarının belirlenmesinde de rol oynamıştır. Ancak yerleşim kent surlarında son bulmayıp sur dışı mahalleler de gelişim göstermiştir. Mezarlıklar ya dinsel bir kaygı ya da mekân yetersizliğinden dolayı kentin dışında yer almıştır. Sanayi etkinliği ya da büyük sanayi kuruluşları da dış mahallelerde konumlandırılmıştır. Geniş kentsel alan gerektiren stadiumlar, amfitiyatrolar ve circus’lar gibi büyük kamu yapıları da kentin dışında yer alabildiği gibi bu yapıların konumları için katı kurallar belirlenmemiş, konumlarının uygunluğu ve arazinin doğal topografyası dikkate alınarak yerleşim şeması oluşturulmuştur (Owens, 2000, s. 154).

Atıkların kentin dışına dökülmesine ve kentin kanalizasyonunun genellikle doğrudan kent surlarından dışarı boşaltılmasına karşın dış mahalleler genellikle kutsal yerler, anıtlar, bahçeler ve ağaçlarla dolu barış ve huzur yerleri olarak işlevlendirilmiştir.

35

Bunun yanında bu alanlar konut yerleşimi olarak da kurgulanmış, kent çevresinde çiftlikler oluşturulmuştur (Owens, 2000, s. 154).

M.Ö. 27 - M.S. 180 yılları arasında Roma İmparatorluğu’nda yaşanan barış, güvenlik ve refah dönemi (Pax Romana), İmparatorluk içerisinde kentlerin ve kent yaşamının gelişmesi yönünde önemli sonuçlar doğurmuştur. Bu dönemde kentin yer seçiminde ve daha sonraki gelişmesinde savunma önemsenmemiş, sınır bölgeleri dışında kent surlarına gerek kalmamıştır (Owens, 2000, s. 123). Böylece kent içi ve kent dışı arasındaki ayrım daha da azalmıştır. Dış mahalleler kentlere eklenti yerleşimler olarak değil, kent bütünü tamamlayan bir işlev kazanmıştır.

Romalılar, Etrüskler aracılığıyla, sokakları kent planlamanın ve kentsel altyapının önemli bir parçası olarak tasarlamış, sokakların iyi yapılmasına ve bakımına önem vermişlerdir. Roma etkisi altında taş döşeli sokaklar kentsel tasarımın yaygın bir özelliği haline gelmiş ve önde gelen yurttaş ve patronların yapımına katıldıkları donatılardan birini oluşturmuştur. Ayrıca kent sokakları anıtsallaştırılmış, geniş yollar görkemli bir biçimde kentin farklı alanlarındaki kamu yapılarını birbirine bağlamıştır. Özellikle doğu kentlerinde gösterişli kolonadlar ana aksları güzelleştirmek amacıyla eklenmiştir. Yollar, bir ulaşım ağı oluşturmanın yanı sıra kamu hizmetlerini sağlamanın aracı olarak da işlevlendirilmiştir. Kanalizasyon ve su kanalları sokakların altından hatta sokaklar boyunca yüzeyden geçirilmiştir (Owens, 2000, s. 159).

Ana caddeler kentin ortasında kesişecek şekilde tasarlanmış ve Romalılarda akropolisle agoranın bir araya getirilmiş biçimi olan forumun genel veya ideal inşa yeri olmuşlardır (Mumford, 2007, s. 256). Temizliğe ve rahatlığa önem verilmeye başlanması ise Roma kentinin düzenlenişini daha da değiştirmiştir. Öyle ki Vitruvius küçük cadde veya geçitlerin bile istenmeyen soğuk rüzgârları ve hastalık taşıyıcı sıcak havaları engelleyecek şekilde yönlendirilmesini önermiştir. Fakat çoğu zaman olduğu gibi, yönlendirme ilkesine dikkati ilk olarak dinsel uygulamalar çekmiştir (Vitruvius, 2005, s. 17).

Yeni bir kentin konumunun seçiminde en önemli etmenlerden biri yeterli bir su kaynağının bulunması olmuştur. Dolayısıyla kentler doğal su kaynaklarından, kuyulardan ve nehirlerden yararlanacak biçimde konumlandırılmıştır. Roma Dönemi’nde mevcut kentlerin su sistemleri geliştirilmiş ve su sağlama yeni kentlerin gelişmesinin önemli bir

36

boyutu olmuştur. Romalılar, hidrolik teknolojisindeki başarıları ile Pax Romana’nın sağladığı güvenlik ortamında uzak mesafelerden kentlere su taşınmasını olanaklı kılmışlardır (Owens, 2000, s. 160-161).

Kentler, merkezi bir forum, agora veya bir grup kamu yapısı etrafında tek bir odakla düzenlenmiştir. Ancak kentler büyüdükçe, çoğunlukla da kent kapılarının dışında ikinci odaklar gelişmiştir. Bu sürecin sonucu, ziyaretçilerin kamusal açık alanın içine hemen çekilmelerini ve kentleşmenin yol açmış olduğu sokak planlarındaki düzensizliğe rağmen kent merkezine giden net bir yolun oluşmasını sağlamak olmuştur (Perring, 2000, s. 282).

Mümkün olan yerlerde kamusal yaşam, tek bir çekirdekte toplanmış; aksi durumlarda ise tek bir çekirdekten çıkan veya ona doğru giden birbiriyle bağlantılı bir dizi mekân boyunca toplanmıştır (Perring, 2000, s. 282).

Anadolu ise yaklaşık M.Ö. 200’den başlayarak gittikçe artan bir biçimde Akdeniz’in en büyük gücü haline gelen Roma İmparatorluğu’nun etkisi altına girmiş, M.S. 100’de Fırat’a kadar eyaletlere ayrılmıştır. Asia, Pontos, Bithynia, Galatia, Kappadokia, Kilikya, Lykia, Karia ve Pamphylia’nın oluşturduğu bu eyaletler Roma İmparatorluğu’nun parçalarını oluşturmuştur. İmparatorluğun toplumsal ve siyasal koşulları, kentlerin Anadolu içlerine kadar yayılmasını desteklemiştir. 0-M.S. 200 arasında Roma imparatorları, eyaletlerde güvenliğin sağlanması ve yaşamın sürdürülmesi için etkin yerel yönetimlere ve kentlerden toplanan vergilere güvenmiştir. Roma’nın bu yönetim tarzı, kent yönetiminde seçkinlerin ortaya çıkmasına yol açmış, bu yönetici sınıf nüfusun geri kalanına oranla daha zenginleşmiştir. Söz konusu toplumsal gelişme, kentlerin yapısal görünümlerinde etkili olacak yeni bir pazar oluşturmuş; tüm halkın yararlanabileceği kamu binalarının (tapınaklar, tiyatrolar, çeşmeler, sütunlu galeriler, hamamlar) yapımı için olanak sağlamıştır. Roma egemenliğindeki kentler büyük boyutlu ve gösterişli kamu yapılarıyla övünmüştür (Mitchell, 1996, s. 196-197).

Anadolu’nun batısında Miletos, Pergamon, Ephesos, Symrna gibi büyük kentler ve diğer birçok kent daha da büyütülmüş, kentlere yeni yapılar eklenmiş, kentlerdeki mevcut yapılar yenilenmiş ve genel olarak kentsel donanımlar iyileştirilmiştir (Owens, 2000).

37

Yeniden biçim verme ve yenilemenin gerçekleşmesiyle Küçük Asya’nın diğer kentlerinde ortaya çıkan değişiklikler de dikkat çekmektedir. Anıtsal kemerler, propylea ve kolonadlı yollar doğu eyaletlerinin tüm kentlerinde yaygın hale gelmiştir. Bu tür yapılar yalnızca kentleri süslemek ve güzelleştirmek amacıyla kullanılmamış, aynı zamanda izleyicinin görüşünü yönlendirmek ve denetlemek, böylece gerideki gösterişsiz sıradan yapıları saklamak amaçlı pratik bir kullanımları da içermiştir (Bean, 1999).

Benzer Belgeler