• Sonuç bulunamadı

BÖLÜM 3. BİZANS KENTİ HAKKINDA DEĞERLENDİRMELER

3.1. Bizans Kenti Öncesi (Roma Kenti)

3.1.2. Kentsel Bileşenler

Kentsel bileşenler, cadde/sokak, meydanlar ve yapılar başlıklarında incelenmiştir.

3.1.2.1. Cadde/Sokak ve Meydanlar

Roma İmparatorluk Dönemi kentleri yalnızca günlük hayat akışına uygun olmakla kalmamış aynı zamanda bunun düzenlenmesi görevini de yüklenmiştir. Yunan şehir anlayışındaki hareket özgürlüğü yok olmuş, yerini kentin çeşitli bölümleri arasındaki bütün hareketliliği sağlayan, mimari açıdan tanımlanmış mekânlar ve bunları bağlayan, kontrol edilmiş akslar almıştır (Perring, 2000, s. 282). Bu kontrol, yaratılan farklı kentsel mekânların şehir ölçeğinde bir bütünlüğünün sağlanmasını da beraberinde getirmiştir.

Roma kentlerinde belirli merkezlerin ve önemli yapıların birbiri ile fiziksel ve görsel bağlantıları sağlanmış; bir girişten diğerine mimari iletişimi ve kentsel bütünlüğü sağlayan kent elemanları caddeler ve meydanlar olarak kurgulanmıştır.

Kontrolü sağlayabilmek için Roma kent anlayışı, sınırları kesin olarak belirlenmiş kent mekânları talep etmiştir. İki yanı tanımlayan sütun sıraları, portikolar, kolonadlar ve anıtsal yapılar, Roma kentinde caddeleri basit ulaşım aksları olmaktan çıkarıp anıtsal kent mekânlarına dönüştürmüştür. Caddeler kullananı uyarmadan ani dönüşler yapmamakta, başka akslarla kesişmemekte ve sona ermemektedir. Başlangıçları ve bitişleri kadar, devamlılıklarındaki değişimler de mutlaka bir mimari öğe ya da bir başka kent elemanı ile vurgulanmıştır (Ceylan, 2004, s. 95).

Caddeler, özellikle sütunlu caddeler, Helenistik Dönem’den başlayarak antik kentlerin vazgeçilmez parçaları olmuştur. Sütunlu caddelerin kökeni konusunda kesin bilgi bulunamamakla birlikte, farklı görüşler dikkat çekmektedir. Diodorus ve Strabon’a göre, Helenistik Dönem’de Mısır’daki Firavun tapınak mimarisinin farklı bir unsuru olan

38

tören yollarından etkilenerek yapılmıştır. Ayrıca sütunlu caddelerin çıkış noktası, bir taraftan M.Ö. 2. ve 1. yüzyıllarda İtalya’daki Ostia ve Pompei yerleşimlerinde dükkânların önünde yer alan kolonadlar gösterilirken diğer taraftan stoaların olduğu belirtilmektedir. Sütunlu caddenin esin kaynağı ne olursa olsun, araştırmacılar kökenin Akdeniz’in doğu havzasında aranacağını belirtmektedir (Segal, 1997, s. 8-9). Ancak Roma caddeleri, bütün topluluklar ve kamusal tüm işler için tamamen kamu yararına inşa edilen ilk gerçek arterler olarak ifade edilmektedir (MacDonald, 1986, s. 51).

Sütunlu caddeler sosyal ve ekonomik bir fonksiyona da sahiptir. Hepsinde portikoların arasında yer alan dükkânlar bulunmaktadır. Cadde trafik için, portikolar da hem hava şartlarından yayaları korumak için, hem de halkın buluşma ve işlerini yürüttüğü alanlar olarak kullanılmıştır. Ayrıca, bir kentin sınırlı sayıda meydana ve çarşı olarak kullanılabilecek alanlara sahip olduğu yerlerde, sütunlu caddeler agora ve stoa, forum ve bazilika tarafından sunulan işlevleri de karşılamıştır (Segal, 1997, s. 10).

Sütunlu caddeler, sundukları vista ve kararlılık duygusunun yanı sıra kişinin görüş alanını kontrol ederek bir yön duygusu vermektedir. Genelde iki boyutu ağırlıklı olan diğer sokaklara göre sütunlu caddeler üçüncü boyutu da vurgulamaktadır. Öte yandan, insan görüş alanı ve hareket hızını ölçek alarak planlanması, sütunların ritminin iki yandaki diğer yapılarla birlikte algılanmasını sağlamaktadır (Ceylan, 2004, s. 95).

Kent meydanları ise toplantı, politika, ticaret gibi kentsel işlevler yüklenseler de kent mimarisine uyum sağlaması gereken açık alanlardır. Kent meydanları gelişimini tamamlamış bir Roma kentinde yalnızca agora-forum ile sınırlı değildir. Ana arterlerle birlikte çalışan meydanlar, bu arterlerin kesiştiği ya da yön değiştirdiği bölgelerde trafiği ve aksın ani kırılışını estetik olarak rahatlatmak amacıyla kullanılırlar. Ayrıca caddelerin kenarında konumlanmış önemli yapıların görsel açıdan vurgulanması ve caddenin sürekliliği arasında dikkat çekmesi için önlerinin meydanlaştırıldığı örnekler de mevcuttur. Yapılar arasında kalan boşluklar olmaktan kurtarılmak için meydanlar da caddeler gibi yapılar ve portikolarla tanımlanmıştır. Caddelerin başlangıç ve bitişlerinin vurgulanması gibi, meydanların giriş ve çıkışları da anıtsal kapılar ve kemerler gibi mimari elemanlarla vurgulanmıştır (Ceylan, 2004, s. 95).

Romalı plancıların kent meydanları ve yapılar arasındaki birbirini tamamlayan ilişkilerini bilinçli olarak kullandıkları açıktır. Kent mekânları yapılar tarafından

39

tanımlanıp zengin bir mimari karakter kazanırken; yapılar da bu kent mekânları sayesinde -kent içindeki yerleri belirlenerek-, rastgele yerleştirilmiş etkisinden kurtarılmıştır. Kent mekânlarının tanımlanmasında kamu yapılarının yanı sıra en sık kullanılan araç sütun sıraları, portikolar olmuştur. Öte yandan çeşmeler, su sağlama işlevinin ötesinde anıtsal yapılar olarak kent meydanlarının anıtsallığına katkıda bulunmuşlardır. Kent mekânları ve yapılar, birlikte, anıtsal bir kent peyzajının yaratılmasında etkili olmuşlardır (Ceylan, 2004, s. 95).

Bu tür bir kentsel anlayış içinde kent bütününün önem kazandığı, tekil yapıların ve açık alanların ise şehir formunu sağlayan araçlar olarak işlevlendirildiği anlaşılmaktadır. Hatta yapıların kentsel mekânları yaratmak ve tanımlamak görevi de öne çıkmıştır (Ceylan, 2004, s. 95). Bu nedenle yapıların kent mekânlarına sınır oluşturan cephelerinin önem kazandığı, diğer cephelerde aynı özenin gösterilmediği görülmektedir. Bu yaklaşım Yunan mimarisinde bulunan bütüncül özelliğin kaybolmasına ve cepheci bir yaklaşımın Roma mimarisine hâkim olmasına neden olmuştur. Roma kentinde günlük yaşamın sıradan akışının yanı sıra festivaller, geçit törenleri gibi aktivitelerin de açık alanlarda yer alması ve bunların sayıca sıklığı kenti, sokakları, meydanları ve bunları tanımlayan anıtsal yapılarıyla bir tiyatro sahnesine dönüştürmüştür. Mimarideki cepheci yaklaşım kentte algılanan bu sahne etkisini desteklemiştir (Ceylan, 2004, s. 96).

Böyle bir kentsel mimari anlayışında yapıların yalnızca komşularıyla değil, kent bütünü ile de ilişkilendirilmesi gerekmektedir. Bu ilişkiyi kurmanın önemli bir aracı kent bütünü içinde bir biçim birliğini sağlamak olmuştur (Ceylan, 2004, s. 96).

3.1.2.2. Yapılar

Bir Roma kentinde olabilecek kamusal yapılar şu şekilde sıralanabilir: Amfitiyatro, *Bazilika, *Hamam, Circus, *Sarnıç, Odeon (Müzik salonu), *Tuvalet (Latrine), Kütüphane, *Çarşı (Agora-Forum), *Dini yapılar [*Capitolium2 (Batıda),

*Tapınak, *Kült Binaları], *Senato Evi (Curia), *Dükkân (Taberna), Stadium, *Ambar (horreum) ve Tiyatro (MacDonald, 1986, s. 111).

2 İtalya ve vilayetlerinde pek çok şehirde tepeler ve diğer göze çarpan alanlar üzerine inşa edilmiş olan

40

Yıldızlı binalar kentlerin vazgeçilmezleri olarak nitelendirilmektedir. Yüksek rütbeli yerlerde çok sayıda dini bina, birkaç hamam, depolar ve dükkânlar bulunmaktadır. Bazı yapılar (sarnıçlar, depolar, senato evleri; kült binaları) genel olarak halkın erişimine açık olmamasına karşın şehir yaşamı için gereklidir. Diğer önemli yapılar -kışla, saray veya deniz feneri gibi- sadece belirli kentlerde görülmektedir (MacDonald, 1986, s. 111- 112).

Kent duvarlarının, kentsel mekân üzerinde açık etkileri vardır. Bir kentin duvarı askeri işlevinin yanı sıra kentsel bir alana net olarak tanımlanmış bir sınır getirmiştir. Erken İmparatorluk Dönemi’nde, Cumhuriyet ve Augustus Dönemleri’ne ait olan kenti duvarlarla çevirme geleneği büyük ölçüde terkedilmiş, ardından geç 2. ve 3. yüzyıllarda tekrar gündeme gelmiştir. Bu kronoloji duvar inşa etmenin temel amacının savunma olduğu görüşüne destek vermektedir (Perring, 2000, s. 288-289).

Bazilikalar Vitruvius’un önerisine uygun olarak (Vitruvius, 2005, s. 99) forumun yanında öncelikli bir alana yerleştirilmiştir. Genellikle forum veya agora ile sınırlanan bir kamu salonu ya da bir mahkeme olarak ve kamusal ticaretin yerini belirtmek için kullanılmıştır. Dikdörtgen planlı ve ahşap çatılı olarak inşa edilmiştir. Dikdörtgen bir kürsüye sahip yapıda, tek ya da çift apsis bulunmaktadır. İçeride sütun dizileri daha büyük örneklerde yaygın olup hepsinde bulunmamaktadır. Ana giriş, enine veya boyuna eksende yer almaktadır. Geç örneklerde tonozlu üst örtüye rastlanmaktadır (MacDonald, 1986, s. 114-115). Roma Dönemi’nde dini bir işlevi olmayan bazilika avukatlar, yargıçlar ve kentsel ve hukuki meselelerle ilgili diğer görevlileri barındırmıştır (Gates, 2017, s. 445).

Forum, Hükümet ve diğer kamusal işlevlere hizmet veren pek çok yapı içermektedir (Gates, 2017, s. 450). Yunan agorasına benzer biçimde kamu yaşamının merkezi olarak gelişmiştir. Yapı, Etrüsk-Roma geleneklerine özgü anıtsal eksenel düzenleme ile oluşturulmuştur. Forum, karşılıklı dükkânlar, ofisler ve portikolarla çevrelenmiş, sokak dokusu ve kamu yapılarıyla ilişkili fakat bağımsız, çevresi kapalı bir alan olarak geliştirilmiştir. Vitruvius, gladyatör gösterileri düzenlenmesine uygun, çevresi kapalı bir alan olarak forumun önemini vurgulamıştır (Vitruvius, 2005, s. 97). Özellikle İmparatorluğun batı yarısında forum, portikolar, dükkânlar ve belediye sarayı olarak işlev gören ve bir tapınakla birlikte bulunan bazilika ile çevrili, yönetim ve ticaret işlevlerini kendi içerisinde barındıran bir merkez olarak düzenlenmiştir. Forumun

41

ekonomik önemi, yapının bütüncül bir parçası olarak dükkan sıralarının dahil edilmesiyle vurgulanmıştır (Owens, 2000, s. 155-156).

Forum, sadece işlevleri ve sembolik önemi bakımından değil ayrıca ana kapılarla ve bunların ötesindeki daha büyük dünyayla olan doğrudan, engellenmemiş bağlantıları bakımından da kentin merkezi olarak betimlenmiştir (MacDonald, 1986, s. 18).

Forumun tasarlanması, onu çevreleyen sokakların düzenlenmesinde görülen yaklaşım değişikliğini daha da ortaya koymaktadır. Erken forumlar genellikle çeşitli kamusal ve ticari yapılar tarafından çevrelenmiş açık mekânlar görünümüne sahipken sonraki değişiklikler tam olarak çevrelenmiş ve resmi bir mekân yaratmıştır (Perring, 2000, s. 285).

Tapınaklar, dinin kentin mimari gelişimindeki önem, kent içindeki tapınakların, kutsal yer ve alanların sayısı ve birçok eski yerin kutsallığı ile vurgulanmıştır. Tapınaklar ve kutsal yerler, forum çevresinde toplanmakla birlikte düzenli planlama çerçevesinde tüm kent içerisinde yerleştirilmişlerdir. Tapınaklar, olanaklı olan her yerde dinsel kaygı önceliği ile birlikte kent planına ve sokak sistemine uygun bir yönelim göstermiştir. Tapınaklar ve diğer kamusal alanların yakın ilişkisi yol sistemi aracılığı ile kentin genel bütünlüğünü vurgulayacak biçimde sağlandığı halde, kentin planlanmasında belirli alanlar özellikle dinsel kullanım için ayrılmıştır (Owens, 2000, s. 156).

Hamam ve hamam-gymnasiumlar, yıkanma işlevi ile birlikte entelektüel bir boyut da katmayı amaçlayan yapı tipleri olmuştur. Bu nedenle birçok büyük hamam kompleksi, konferans salonları, kütüphaneler ve gezinti yerleri gibi farklı işlevleri de bünyesinde barındırmıştır. Doğudaki kentlerde özellikle Anadolu’da hamam yapıları gymnasiumlarla birlikte yapılmış, hamam-gymansium şeklinde yeni bir mimari tür ortaya çıkmıştır (Yegül, 2006, s. 15).

Hamam-gymnasium kompleksleri boyut ve görkemlilik bakımından batıdaki imparatorluk hamamları ile karşılaştırılabilir. Her ikisi de kurallı ve simetrik olarak planlanmış büyük yapılardır. Bu mimari tipin oluşumunda ve gelişiminde Anadolu özel bir konuma sahip olup, Roma hamamlarının tonozlu salonları ile bu hamamlara uyarlanan ve Yunan gymnasiumlarını anımsatan geniş ve sütun dizileriyle çevrili palaestra bölümlerinden oluşmaktadır (Yegül, 2006, s. 216).

42

Hamamların kentlerdeki konumları farklılık göstermektedir. Kent merkezinde tapınakların, bazilikaların, çarşıların yanında yer aldıkları gibi, sur dışında da örnekler bulunmaktadır. Ayrıca bazıları da kentlerin ana akslarını oluşturan sütunlu caddelere açılmaktadır (Yegül, 2006, s. 18).

Stadium, tiyatro ve amfitiyatroların kent peyzajı içindeki konumları yapıların boyutuna ve mevcut alana bağlı olarak kurgulanmıştır. Romalılar tarafından kullanılan yeni yapı malzemeleri (tuğla, harç, pozzolona) ve yapım sistemleri (kemer, tonoz, kubbe) tiyatroyu ve diğer büyük yapıları arazinin fiziksel koşullarından bağımsız hale getirdiği halde, mümkün olan her yerde tiyatrolar doğal eğime oturtulmuştur. Stadium, circus ya da amfitiyatro yapılarının boyutları ile birlikte üzerine inşa edilecekleri arazinin göreceli olarak düz olma gerekliliği, bu tür yapıları kentin çeperlerinde yer almasına neden olmuştur (Owens, 2000, s. 157).

Benzer Belgeler