• Sonuç bulunamadı

2. Reyhanlı Saldırısı ve Türkiye’nin Suriye İkilemi

2.2. Reyhanlı Saldırısını Kimler, Neden Gerçekleştirmiş Olabilir

11 Mayıs 2013 tarihinde Reyhanlı, Hatay’da iki ayrı bombalı terör saldırısı düzenlenmiştir.

Türkiye Cumhuriyeti tarihinin en kanlı terör eyleminde 51 kişi ölmüş, 146 kişi yaralanmış-tır. Eylem Reyhanlı Belediyesi’nin de bulun-duğu Atatürk Caddesi’nde art arda meydana gelen 2 patlamada şeklinde gerçekleşmiştir.

Bombalı araçlarla düzenlenen saldırılarda patlamalardan biri belediye diğeri postane bi-nası önünde meydana gelmiştir.

Reyhanlı terör saldırısı Irak ve Suriye’deki dehşet sahnelerini andıran son derece üzücü görüntüler ortaya çıkarmıştır. Bu görüntüler neticesinde söylenebilecek ilk söz Türkiye’nin Ortadoğu sorunlarına doğrudan müdahil olması ile beraber bir taraftan etkinliğini ar-tırmakla birlikte bölge sorunlarının tarafı ol-ması ve bölgede siyasetin yürütülüş biçiminin hedeflerinden biri haline geldiğidir. Türkiye her ne kadar “haklının” yanında yer aldığı ar-gümanı ile meşruiyeti güçlü bir dış politika izlediğini savunsa da “düzen kurucu”, “statü-koya meydan okuyan” bir dış politika izlen-diğinde buna yönelik “karşı meydan okuma-lar” ile karşılaşılacağı açıktır. Reyhanlı’daki terör saldırısını; failleri ve arkasındaki güçler kim olursa olsun her şeyden önce söz konusu

“karşı meydan okumanın” bir parçası olarak görmek gerekmektedir.

Saldırı ile birbiri ile bağlantılı farklı amaçlar güdülmüş olabilir. Türkiye’yi Suriye politikası nedeni ile cezalandırmak ve geri adım atma-ya zorlamak, Türk kamuoyu ve muhalefetini hükümetin Suriye politikasını sorgulatmaya yönlendirmek, Türkiye’de mezhepsel ayrı-şımları körükleyerek iç çatışma ortamı yarat-maya çalışmak ve böylece Türkiye’nin daha içe dönük bir politika izlemesini sağlamak, Türkiye’nin sınırlarında uyguladığı “açık kapı politikasının” nasıl kendine karşı bir silah ola-rak dönebileceğini göstermek bunlar arasın-da olabilir. Bu tarz saldırılar ile Türkiye ciddi bir ikileme zorlanmaktadır. Suriye’deki iç sa-vaş artan bir şekilde Türkiye’nin güvenliğini olumsuz etkileyen bir soruna dönüşmektedir.

Ancak diğer taraftan sorunu sonlandırmak adına uygulanan politika Türkiye’yi doğru-dan çatışmanın tarafı haline getirmekte ve daha fazla güvenlik sorunu ile karşılaşmasına neden olmaktadır. Türkiye, Suriye sorununa çözüm bulunamaması durumunda ya artan şekilde şiddet sarmalının içine çekilecek ya da Suriye politikasında radikal bir değişikliğe gitmek durumunda kalacaktır. Her iki

seçe-nek kendi içinde Türkiye açısından ciddi zafi-yetleri beraberinde getirecektir. Birinci şıkkın seçilmesi durumunda bir şekilde uluslararası toplum ikna edilerek Esad yönetiminin yıkıl-ması için gerekli “uçuşa yasak bölge ilanı, mu-haliflere ağır silah yardımı, doğrudan askeri müdahale” gibi önlemlerin alınması sağlan-malıdır. Bu mümkün değilse Türkiye, sınırlar-dan kaynaklanan güvenlik risklerinin ortasınırlar-dan kaldırılması için doğrudan kendisi sorumlu-luk almak durumunda kalacaktır. Suriye so-rununda aktif ülkelerin pozisyonlarına bakıl-dığında birinci şıkkın gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir. İkinci şık ise Türkiye’nin Suriye sınır bölgelerini kapsayan bir askeri müdahalesini gerektirmektedir. Bu da Türk ordusunun Suriye içinde saldırıya açık bir hale düşmesine ve Suriye rejiminin Türkiye’ye yönelik misilleme saldırılarına açık kalması anlamına gelecektir. Suriye politikasında ra-dikal bir değişikliğe gidilmesi ise Türkiye’nin uzunca bir süre Ortadoğu’ya yeniden sırtını dönmesi ve dış politikanın ana unsuru olan yaptırım gücünün zayıflaması sonucunu be-raberinde getirecektir. Dolayısıyla Suriye meselesi bu noktadan itibaren sonuçları her halükarda Türkiye açısından sıkıntılı alter-natifler arasında tercihi zorunlu kılmaktadır.

Bu geniş fotoğraf çerçevesinde değerlendiril-diğinde, Reyhanlı saldırısı Türkiye’nin Suriye politikası bağlamında daha fazla baskı altında kalmasına neden olacaktır.

Büyük resmin dışında Reyhanlı saldırısının sonuçları ve olası failleri hakkında şu değer-lendirme yapılabilir. Bu saldırı her şeyden önce Suriye rejiminin en azından Hatay içinde eylem düzenleme kabiliyetine sahip olduğunu göstermiştir. Türk yetkililerin açıklamaları da terör saldırısının Suriye istihbaratı destekli olmakla birlikte Türkiye içinden yürütüldüğü ve olayın içinde Türk vatandaşlarının olduğu şeklindedir. Bu durum Cilvegözü ve Reyhanlı saldırılarının ardından önümüzdeki dönemde aynı yönde girişimlerin olabileceği

düşün-cesini doğurmaktadır. Hatay; Türk, Sünni Arap, Arap Alevi, Kürt, Hıristiyan ve Erme-ni topluluklarının bir arada olması itibarıyla yüzyıllardır barış içinde bir arada yaşamayı başaran bir il olarak örnek gösterilmektedir.

Ancak Suriye’deki iç savaşın mezhepsel boyu-tunun giderek keskinleşmesi Hatay’daki farklı toplumlar arasındaki barış ortamını da sars-mıştır. Dolayısıyla Suriye rejimi kaynaklı bu tarz eylemler zaten var olan gergin ortamının körüklenmesine neden olabilir. Türkiye’nin Suriye politikasının en önemli sonuçlarından biri de Ortadoğu’da siyasetin temel dinamik-lerinden olan etnik ve mezhepsel ayrışımlara dayalı tartışmaların Türkiye’ye taşınması ol-muştur.

Olayın doğrudan faili olarak THKP-C Acil-ciler örgütü ve lideri Mihraç Ural öne çıka-rılmaktadır. Mihraç Ural yakın zaman önce gerçekleşen Banyas katliamının da faili olarak görülmektedir. Esad rejiminin yıkılması duru-munda Arap Alevilerin yoğun olarak yaşadığı Lazkiye, Tartus vilayetleri ile Humus ve Hama vilayetlerinin batı kanadını içeren bir Alevi devleti kurmayı alternatif olarak düşündüğü söylenebilir. Banyas ili Tartus vilayeti için-de Sünni Arapların yaşadığı bir il olarak söz konusu planın hayata geçirilişi önünde engel teşkil etmektedir. Banyas katliamı Sünni hal-kın korkutularak göçe zorlanması, güvenli ve homojen bir Arap Alevi bölgesi yaratılma he-definin önemli bir ayağı olarak düşünülmüş-tür. Türkiye Dışişleri Bakanı Ahmet Davutoğ-lu da Banyas katliamını bu şekilde okuduğunu

“rejim ülkenin tümünü kontrol altına almak mümkün değilse belli bir bölgeyi etnik te-mizliğe tabi tutup o bölgede etkin olma stra-tejisine geçmiştir.” sözleriyle dile getirmiştir.

Banyas katliamından kısa süre önce Mihraç Ural’ın internette yayınlanan görüntülerin-de “Banyas ilinin Sünnilerin tek görüntülerin-denize çıkış noktası olduğu, bu şehrin önce kuşatılıp sonra temizlenmesi gerektiği ve başında olduğu Su-riye Mukavemeti isimli örgütün sahaya inerek

bunu gerçekleştireceği” yönündeki ifadeleri yer almıştır. Reyhanlı saldırısı sonrası Dışişle-ri Bakanı Ahmet Davutoğlu’nun “Banyas kat-liamını kim yapmışsa Reyhanlı saldırısında da onların ayak izleri var.” açıklaması Türk karar alıcıların her iki olayın faili olarak söz konusu örgütü ve başındaki ismi gördüğünü ortaya koymaktadır. Ural, Reyhanlı saldırısı sonra-sında kendisiyle yapılan röportajda “Suriye’de şu anda faaliyette bulunan örgütün Acilciler olmadığını, Suriye Mukavemeti isimli yeni bir direniş hareketi” olduğunu kaydetmiş ve “ör-gütün kurucuları arasında Türkiyelilerin bu-lunduğunu” belirtmiştir. Başbakan Erdoğan da Reyhanlı saldırısına ilişkin yaptığı açıkla-mada “Suriye rejiminin Türkiye’de uzantıları var” ifadelerini dile getirerek söz konusu milis grubu ve arkasındaki Suriye istihbaratını ola-yın faili olarak işaret etmiştir.

Sonuç

Reyhanlı saldırısı Suriye sorununa doğrudan müdahil olmanın ve çözüm üretilememesinin Türkiye açısından maliyetinin giderek hangi boyutlara ulaşabileceğini göstermesi açısın-dan önemlidir. Suriye sorunu dış kaynaklı sal-dırılara açık hale gelmenin yanı sıra toplumsal barış ortamının bozulmasına neden olmak-tadır. Ortadoğu’da şiddet ne yazık ki birçok zaman siyasi amaca ulaşmanın aracı olarak kullanılmaktadır. Reyhanlı saldırısı bölge so-runlarına taraf olmanın sonuçlarından birinin söz konusu yöntemin hedeflerinden biri hali-ne gelme riskini açıkça ortaya koymuştur.

Saldırının zamanlaması Başbakan Erdoğan’ın kritik ABD ziyareti öncesi gerçekleşmesi açı-sından önemli olabilir. Başbakan Erdoğan, Amerika Birleşik Devletleri’ne gerçekleştir-diği ziyaret öncesinde, Amerikan televizyonu NBC’ye bir röportajda kritik mesajlar vermiş-ti. Gazetecenin “Suriye’de uçuşa yasak bölge ilan edilmesi durumunda Türkiye’nin de buna destek verip vermeyeceği sorusuna Erdoğan,

“Buna evet deriz” yanıtını vermiştir. Ayrıca

“Suriye rejiminin halkına karşı kimyasal silah kullandığını belirterek Washington’ı bu ko-nuda da harekete geçmeye çağırmış, “kırmı-zı çizgi”nin çoktan aşıldığını da belirtmiştir.

Başbakan Erdoğan’ın bu ifadeleri Washing-ton ziyaretinde Başkan Obama’yı Suriye ko-nusunda daha sert bir pozisyon almaya ikna için çabalayacağı yönünde beklenti oluştur-muştur. ABD’nin uçuşa yasak bölge ilanına destek vermesi ya da muhaliflerin ağır silah-lar dahil olmak üzere silahlandırılması kara-rı alması Suriye’de dengeyi değiştirebilecek gelişmeler olacaktır. Ancak Esad rejimi kritik görüşme öncesi Reyhanlı saldırısını planlaya-rak Türk tarafının ABD’de elini zayıflatmaya çalışmıştır. Gerçekten de ziyaret sonrasında Türkiye’nin ABD’yi ikna etmesinden ziyade Türkiye’nin ABD pozisyonuna yakınlaşma-sı söz konusu olmuştur. Dolayıyakınlaşma-sıyla Reyhanlı saldırısı ilk aşamada Türkiye’nin Suriye poli-tikasında elini zayıflatmıştır. Ayrıca Suriye re-jiminin Hatay’daki gelişmeleri manipüle etme kabiliyeti ve iradesi olduğunu göstermiştir. Bu da zaten hassas bir konumda olan Hatay’daki toplumsal barışı sarsacak yeni terör saldırıla-rının rejim tarafından gerçekleştirilebileceği düşüncesi oluşturmuştur. Bu durum Suri-ye’deki istikrarsızlığın bir an önce çözülmesi-nin ne denli önemli olduğunu göstermektedir.

3. REYHANLI HAKKINDA GENEL BİLGİLER

3.1. Reyhanlı’nın Konumu

Reyhanlı’nın denizden yüksekliği 100 m., yıl-lık yağış ortalaması 531 mm. ve yüzölçümü de 592 km²’dir. İlçe yerleşim merkezi hariç olmak üzere Reyhanlı’nın dönüm olarak yüzölçümü 401.146 ve bunun 14.717 dönümü dağlıktır.

Ovadaki arazi 348.985 dönümü bulmaktadır.

Kalan 37.444 dönüm dağ çevrelerinde oluşan kırmızı topraktır.

Reyhanlı ilçesi Akdeniz bölgesinde ve Hatay’ın doğusunda yer alır. Akdeniz iklimi hakimdir.

Doğusunda ve güneyinde Suriye, batısında Antakya merkez ilçesi ve kuzeyinde Kumlu ilçesi bulunmaktadır. Ayrıca önemli bir gelir kaynağı olan Cilvegözü sınır kapısı da bu il-çededir.

3.2. Reyhanlı Tarihi

Reyhanlı bölgesine adı belirli ilk yerleşen kavim Hurriler olmuştur. Hurriler, Hint-Avrupa kökenlidir. Reyhanlı’ya yerleşmeden önce Doğu Anadolu’nun Van gölü çevresin-de oturmaktadır. Kavimler Göçü neçevresin-deniyle bulundukları yeri bırakıp Güney Anadolu’ya indiler. Yukarı Mezopotamya ve Hatay dahil Kuzey Suriye’yi işgal edip yerleştiler. Hurri-lerin yaptığı bu göçün M.Ö. 1950 yıllarında olduğu tahmin edilmektedir. Hurriler M.Ö.

1800 yılında Mitanni Krallığı’nı kurdular.

Devlet, konfederasyon niteliğindeydi, yani küçük kent krallıkların bir merkez çevresinde birleşmesiydi. Başkent Vaşşugani’nin bugün-kü Rasülayn’ın yeri olduğu tahmin edilmek-tedir. Sınırların Bitlis’ten başlayıp, Akdeniz’de bittiği sanılmaktadır. Ancak Çatalhöyük, Cü-deyde ve Atçana höyüklerinde yapılan kazılar sayesinde, Reyhanlı bölgesinin daha Hurriler gelmeden önce, bugün adını bilmediğimiz kavimler tarafından yerleşiği olduğunu anla-maktayız. Cübeyde Höyüğü’nde, Neolitik dö-nemle ilgili bir tabaka bulunmuştur. Atçana Höyüğü’nde yapılan kazılar ise, buranın M.Ö.

3200 yılından daha gerilerde de iskan gör-düğünü ve M.Ö. 2100 yılından itibaren par-lak bir uygarlığın başladığını göstermektedir.

Çatalhöyük ve Cüdeyde Höyüğü’nde M.Ö.

4500-1780 yılları arasıyla ilgili çeşitli mühür-lerin bulunması, burada yerleşmiş kabilemühür-lerin başka devletlerle siyaset ve ticaret yaptıklarını belgelemektedir. Nitekim Çatalhöyük, Cü-deyde ve Tainat Höyüklerinde Mitanni, yani Hurri uygarlığıyla ilgili mühürler ve koyu ze-min üzerine çizgili beyaz desenli keramikler

bulunmuştur Hurriler M.Ö. 1950 yıllarında Reyhanlı bölgesine gelince, burada yerleşik bir uygar toplum bulmuş ve onları egemen-likleri altına alarak kendi küçük kent krallık-larını kurmuşlardır.

Bölgedeki Hurri uygarlığı en gelişmiş ye-rini Atçana’da sağlamıştır. Çünkü Atçana Höyüğü’nde yapılan kazılarda, daha yaygın kalıntılar bulunmuştur. Kazılarda, kerpiçten inşa edilmiş bir kent ortaya çıkarılmıştır. Ken-ti surlar çevrelemektedir. İçeride bir saray, ta-pınaklar, iki tarafında evler yer alan caddeler ve askeri yapı kalıntıları bulunmaktadır. Ka-zılarda Hurri dilinde yazılmış önemli tablet-ler ele geçirilmiştir. Tablettablet-lerden anlaşıldığı-na göre bu kentin adı Alalah’tır ve küçük bir Huri Krallığı’dır. Yine bu tabletlerden Alalah Kralı İdrmi’nin otuz yıl hükmettiğini ve Mi-tanniler Kralı Barratarna’nın vassalı olduğu-nu öğrenmekteyiz. Ayrıca M.Ö. 15. yüzyılda Nikmedad adlı kişinin Alalah Kralı olduğu ve bunun da Mitanniler Kralı Şauşşatar’a bağım-lı bulunduğu ortaya çıkmaktadır. Kazılarda Hurri sanatına ait mühürler, altın ve gümüşle-re de rastlandı. Atçana’da Hurri sanatıyla ilgili bazalttan yapılmış bir sunak, kadın ve erkek heykelcikleri, kurban masaları, aslan heykeli ön kısmı bulunmuştur. Çevrede bazalt taşı bulunmadığına göre, bu taşın Yayladağı’ndan getirilmiş olması gerekmektedir. Bu dönem-de tarım ve hayvancılık bölgedönem-de önemli bir yer tutmaktadır. Tainat höyüğünde M.Ö.

1600 yılından itibaren çeşitli mühürlere rast-lanmıştır. Bu benzer kalıntılar, Atçana merkez olmak üzere Amik Ovası’nda Çatalhöyük, Cüdeyde, Tainat ve diğer höyükleri kapsayan küçük bir Hurri konfedere devletinin kurul-duğunu belgelemektedir. Bazalt taşı olayı, At-çana, yani Alalah merkezli Amik Ovası’ndaki Hurri Devleti’nin, Mitannilere bağımlı olması nedeniyle siyaset ve ticaret bakımından Suri-ye, Mısır ve Mezopotamya ile çok sıkı ilişkiler içinde bulunması doğaldır.

Reyhanlı’da Hurri uygarlığına son veren Hitit’ler olmuştur. Hititler, Hint-Avrupa kö-kenlidir ve Kafkasya üzerinden M.Ö. 2000 yıl-larının başında Anadolu’ya geçtikleri tahmin edilmektedir. Hititler, Kızılırmak kavsi içinde-ki bölgeye yerleşmişlerdir. Ele geçen Hititçe ve Akadça yazılara göre Hititler M.Ö. 1750 yılın-da yerleşik bir devlet kurmuşlardır. Hitit Kralı Hattuşil M.Ö. 1680-1650 yılları arasında hü-kümdarlık yapmıştır. Bu kral Mitanniler’den Halep’i almış, Amik ovasına girmiş ve oradaki Hurri kent devletlerini tek tek ele geçirmiştir.

Atçana’yı da, yani Alalah Krallığı merkezini, yağma etmiştir. I. Suppilulium, M.Ö. 1380 ve 1340 yılları arasında Hitit Kralı olmuştur.

Hurrilerle anlaşarak Halep ve Amik Ovası’nı tekrar kendine bağlamıştır. Ancak Hitit’lerin Amik Ovası’ndaki etkileri sürekli olmuştur.

III. Hattuşil’in M.Ö. 1275-1250 yılları arasında geçen krallığı döneminde, Mısır hükümdarı II. Ramses ile ünlü Kadeş Barış Antlaşması’nı Asurlulara karşı yapmıştır. Bu antlaşmaya göre, Fırat Nehri’nden itibaren Kuzey Suriye dahil Akdeniz’e kadar ki bölge Hititlere aittir.

Böylelikle Hititlerin Amik Ovası’ndaki Hur-riler üzerindeki egemenlikleri M.Ö. 13. yüz-yıl ortalarından itibaren kesinleşmiştir. Hitit Konfederasyonu M.Ö. 1180 yılında dağılınca, Kuzey Suriye ve Amik ovasında Hitit kent devletleri ortaya çıkmıştır. Atçana’daki Alalah kenti çok yağmalandığı için önemini yitirmiş-tir. Bu nedenle Hititler, Çatalhöyük başkent olmak üzere konfederasyon nitelikli Amik Ovası’nda bir devlet kurmuşlar ve bu devle-te Hatina adını vermişlerdir. Bu dönemden sonra Reyhanlı bölgesinde bir Hitit uygarlığı

ile karşılaşmaktayız. Çatalhöyük, Cüdeyde ve Tainat’ta Hititlerle ilgili mühürler, çivi yazılı tabletler bulunmuştur. Atçana’da Hititler’den kalma M.Ö. 13. yüzyıl’da yapılmış saray duva-rında freskler ve her iki yanı aslan heykelle-riyle süslenmiş bir mabet girişi ortaya çıkarıl-mıştır. Ayrıca Tainat’ta yine Hitit uygarlığıyla ilgili 13. yüzyıl’da yapılmış bir saray ve bir ta-pınak, yan yana yatmış ve ağzı açık iki aslanlı heykel, savaş arabasını betimleyen kabartma-lar bulunmuştur.

Asur Kralı II. Sargon, M.Ö. 717 yılında Amik Ovası’ndaki Hitit egemenliğine son vermiş-tir. Sonrasında Reyhanlı bölgesinde Asurlu kent devletler oluşmaya başlamıştır.  Nitekim M.Ö. 8. yüzyıl ortalarından itibaren Çatalhö-yük, Cüdeyde ve Tainat höyüklerinde Asurlu-larla ilgili mühürler görmekteyiz.

M.Ö. 538 yılında ise Persler yılında Asurlu-ların Amik Ovası’ndaki egemenliklerine son

verirler. Büyük İskender M.Ö. 333 yıllarında, Pers Kralı Daryüs’ü Hatay-Erzin’de yenilgiye uğratmıştır. Amik Ovası’na bu kez Makedon-lar egemen olmuştur.

Reyhanlı’nın çok eski bir yerleşim bölgesi ol-masına karşın, Hurri, Hitit ve Asur uygarlığın-dan sonra belgelerde uzun süren bir kesintiyle karşılaşılır. Bilindiği kadarıyla Pers, Makedon ve Roma uygarlıklarından kalma hiçbir kalıntı

yoktur. Cüdeyde kayalıklarında tek tük rastla-nan oyukların Romalılardan kalma mezarlar olduğu tahmin edilmektedir. Ama Bizanslı-larla ilgili buluntular vardır. Reyhanlı’da Yeni-şehir Mahallesi’ndeki askeri yapı kalıntıları ve ele geçen çeşitli paralar, Yenişehir ve Harran Köyü (Kavalcık) çevresinin Bizanslılar döne-minde önemli birer yerleşim merkezi olduğu-nu kanıtlamaktadır. Topraktan çıkarılmış dev küpler bölgede zeytincilik, bağcılık ve şarap-çılığın yaygınlığını belgelemektedir. Harran köy içme suyu kuyusu temizlenirken Bizans ve Osmanlılarla ilgili çeşitli paralar bulun-muştur. Ayrıca Cilvegözü ve çevresindeki ka-lıntılar, sarnıçlar ve büyük kesme taş bloklar, buraların Osmanlılar döneminde de askeri bir bölgeyi oluşturduğunu kanıtlamaktadır.

Reyhanlı, eskiden bir su değirmenleri ülke-sidir. Müşir Derviş İbrahim Paşa, 1865-1880 yılları arası Suriye Genel Valisi ve Dördüncü Ordu Komutanı’dır. Yenişehir’de güçlü bir su kaynağı vardır. Derviş İbrahim Paşa zamanın-da, Halepli  Hacı Bekri Kubbeni bu kaynağın önüne bir set çekip bugün gazinoya dönüş-müş olan değirmeni yaptırmıştır. Derviş İb-rahim Paşa, arka tarafta bulunan araziyi de-ğirmene bırakmıştır. O zamanlar çölden, Fırat bölgesinden, yıllık zahirelerini öğütmek için yüzlerce deve gelirdi. Deveciler burada üç ay kadar sırada beklerdi. Dönerlerken, hem ken-di gereksinmeleri hem de deveye denge olsun diye, bir yana un ve öbür yana tuz çuvalları yüklerlerdi. Değirmenler, o dönemin önemli birer fabrikası durumundaydı.

Türkmen aşiretleri Amik Ovası’na 1865 yılın-da Müşir Derviş İbrahim Paşa tarafınyılın-dan is-kan edilmişlerdir. Müşir Derviş İbrahim Paşa, 1880 yılında başka yere atanır. Yerine Hüseyin Cemil Paşa, Halep Valisi ve Ordu Komutanı olur. Valiliği 1880-1886 yılları arasındadır.

Çünkü ondan sonra gelen Müşir Osman Nuri Paşa 1886 yılında Halep Valisi ve Ordu Ko-mutanı olmuştur.

Çerkes Göçmenleri, Reyhanlı’ya 1882 yılında iskan edilmişlerdir. Hüseyin Cemil Paşa valiy-ken, Tatar ve Çerkes göçmenler Halep’e gel-miş ve camilere konuk edilgel-mişlerdir. Önce Ta-tarlar on aile olarak Reyhanlı’nın Sifef ve Ap-talhöyük adlı iki yere yerleştirilmiştir. Ondan sonra Çerkesler 110 aile olarak Efnir (şimdiki Bayır Mahallesi), Yenişehir ve Harran’a, her aileye 71 dönüm arazi vererek iskan edildiler.

Osmanlı arşivine göre Reyhanlı’nın adı “Amik Abad” idi. Türkmen Büyük Reyhanlı aşire-ti Amik Ovası’na iskan edilince, resmi adı

“Reyhaniye Kazası”na dönüştü. Halk arasında Reyhanlı’nın başka adları vardı. Zengin de-ğirmen bölgesi olduğu için “Dede-ğirmenkaşı”

denirdi. Müşir Derviş İbrahim Paşa’nın Rey-hanlı ilçesinde 14 adet köyü vardı. Bugün ki Oğuzhan İlkokulu’nun yanı başında ve batı tarafında kendine bir saray yaptırdığı için Reyhanlı’ya “Saray”da denirdi.

3.2.1. 20. Yüzyılda Hatay ve Reyhanlı’nın Kısa Tarihi

30 Ekim 1918 Mondros mütarekesinin imza-lanmasıyla Hatay’ın da içinde bulunduğu Os-manlı Devleti’nin işgaline başlanmıştır. Eylül 1919’da Hatay’da Müdafaa-i Hukuk Örgütü kurulmuştur. Tayfur Sökmen, Dedebeyzade Hakkı, Türkmenzade Ahmet’in ve Yüzba-şı Asım Bey yönetiminde toplanarak işgalci Fransızlara karşı görev bölümü yapmışlardır.

Tayfur Sökmen Amik ovasındaki yerel dire-nişçilerin başına geçerek mücadeleye devam etmiştir. 20 Ekim 1921’de Hatay konusunda Türkiye ile Fransa arasında bir antlaşma im-zalandı. Buna göre Hatay’da özel bir yönetim kurulacaktı. 24 Temmuz 1923’te Lozan Barış Antlaşmasının imzalanması ile Suriye ve Lüb-nan’daki Fransa manda hakimiyeti Milletler Cemiyeti’nce kabul edildi. 9 Eylül 1936’da işgal altında bulunan Suriye’nin egemenliği Fransa tarafından kabul edildi. Bu sırada Ha-tay, Fransız işgaline karşı silahlı mücadeleye