• Sonuç bulunamadı

2.7. Şarap ve Şarap Benzeri Diğer İçecekler

2.7.1.5. Reyhan Şarabı

Arapça bir kelime olan reyhan aynı zamanda fesleğen bitkisi için de kullanılır. Şarâb-ı reyhânînin fesleğen kokusuyla aroma edilmiş bir şarap çeşidi olduğu düşünülebilir.

161

Beyitlerde yer verilen “reyhân” ve “reyhânî” kelimeleriyle aynı zamanda reyhan şarabı kastedilmektedir. Ayrıca bâde-i reyhân, mey-i reyhânî ve râh-ı reyhânî terkipleri de kullanılmıştır (Cengiz, 2010: 123).

Sevgilinin lâl dudakları, keyif ehline reyhan şarabı olmuştur: Eylemiş hatt la‘l-i cânânı

Ehl-i şevka şarâb-ı reyhânî (HD, G. 557/1)

2.7.2. Arak (Rûh)

Üzümün çekilmesinden elde edilen kısmı, rakı (Devellioğlu, 2008: 35) olarak tanımlanan arak, imbikten çekilirken ter damlalarına benzer şekilde düştüğü için bu isim verilmiştir (Onay, 2013: 58). Etimolojik açıdan bakıldığında Yakındoğu ve Uzakdoğu ülkelerinde “araki, ariki, arak, rakı” gibi aynı kökten gelen birçok isim damıtılmış anasonlu ya da sakızlı içkiyi tanımlar. Genellikle üzümden üretilen rakı, bilinen en eski damıtılmış içki türüdür. Osmanlı döneminden önce Asya'nın birçok yerinde farklı tahıllardan üretilmişken Osmanlı döneminde en çok kuru incir ve üzümden, bazen de şıra için sıkılan üzümün kalan posasından üretilmiştir. İmbikten bir kez geçirilen sıvıya anason veya sakız gibi koku veren maddelerden konulduktan sonra elde edilen ürün tekrar imbikten geçirilerek rakı hâlini alır. Rakının Osmanlı hayatına tam olarak ne zaman girdiği bilinememekle beraber II. Selim'in 1573'te İstanbul kadısına çıkartıp yolladığı bir hükmünden rakının o tarihte İstanbul'da tüketilmeye başlandığı anlaşılmaktadır (Işın, 2010: 312; Gürsoy, 2004: 173, 175). Rûh kelimesi ise divan şiirinde gül, menekşe, nâne gibi çiçeklerden çekilen içkiler için kullanılmıştır. Bunun yanında üzüm, dut, hurma ve erikten de rakı hazırlanır (Onay, 2013: 385).

Seyyah Moryson'un belirttiğine göre İslâmiyet'te şarabın günah sayılmasına rağmen rakı bolca tüketilirdi. Pedro ise Türklerin yemekten önce birkaç kadeh rakı içtiklerini, kendisine de üşüdüğü zaman ev sahibi tarafından rakı ikrâm edildiğini belirtir (And, 2011: 174).

Şarabın insan vücuduna etkileri arasında içenin yüzünün kızartması bulunmaktadır. Sevgilinin gül bahçesini andıran yanağı aşk şarabından içmesiyle kızarmış, gül gül olmuştur. Taze bir goncayı andıran alnında oluşan damlacıklar da içtiği şarabın

162

etkisindendir. Bâkî, arağın oluşum sürecinin benzerliğinden yola çıkarak şarabı içen sevgilinin ter damlacıklarını arağa teşbih etmiştir:

Gül gül oldı bâde-i ‘aşkınla rûy-ı gülsitân

Tâb-ı meydendür cebîn-i gonca-i terde ‘arak (BD, G. 243/2)

Aç olan, sıradan insanlar şarap içerken pîrler arak içer. Bu tercihi Edirneli Nazmî, “Kimi kızını kimi annesini sever.” sözü ile açıklamıştır:

İçerse mey cevânlar içer pîrler ‘arak

Zîrâ kimi kızını sever kimi anesin (END, G. 5250/4)

Nev‘î, rûh kelimesini aşağıdaki beyitte tevriyeli olarak kullanmıştır. Sevgilinin dudağına renginden ve sarhoş edici özelliğinden dolayı şarap dese boş laf etmiş olmaz. Çünkü şairin sözünün ruhsuz olmaz. Yani şair, sanat ve teşbih yapmadan şiir söyleyemez. Bu yüzden sevgilinin dudaklarını şaraba benzetmesi boşuna değildir. Diğer yandan divan şairlerinin şiirlerine bakıldığında beyitlerde büyük oranda ilâhî aşk ve beşerî aşk kapsamında şarabın çeşitli tasavvurlarda kullanılan bir mazmun olduğu bilinmektedir. Şarap geçmeyen bir beyit de şair için eksiklik olacaktır:

La‘l-i lebüne rûh disem lâf degüldür

Şâ‘ir sözi bî-ruh ola insâf degüldür (ND, G. 124/1)

Arağı gayr-ı meşru olarak değerlendiren Fuzûlî, bâdeyi meşru bir çocuğa teşbih etmiştir: Yürütmenüz ‘arakı meclis içre bâde ile

Olan harâm-zâdeni koyman helâl-zâde ile (FD, G. 248/1)

Mecliste arak ile şarabı birlikte sunmayın, gayr-ı meşru çocuğu, meşru çocukla bir araya koymayın.

2.7.3. Cur‘a (Cür‘a)

Su ve şarap gibi sıvı maddelerin içildikten sonra kadeh dibinde kalan az miktardaki artığı manâsına gelir (Onay, 2013: 110). Divan edebiyatında kadehin dibinde kalan, şarabın tortusu olan ve yere dökülmesi ya da kadehte bırakılması gelenek hâline gelmiş

163

olan son yudum olarak tanımlanır. Beyitlerde daha çok cür‘anın yere dökülmesi âdetine telmihte bulunulmuş, içilmeyerek kadehte bırakılmasına gönderme yapılmıştır. Şairler cür‘ayı şafak ve şiir kavramlarına teşbih ederek kelimenin anlamını zenginleştirmişlerdir (Bahadır, 2013a: 107).

Gül yanaklı güzellerin bulunması ile meclis, gül bahçesine döner. Onların mecliste dolaşmasıyla adetâ her tarafa gül yaprakları gibi damla damla şarap tortusu saçılır: Gül-ruhlar ile meclis-i mey gülşene dönse

Gül-berg gibi her tarafa cür‘a saçılsa (END, G. 5482/2)

Gönlünü temiz tutmayan ve niyeti kötü olan insanlar, şarap tortusunun içilmeyerek, kadehin dibinde bırakılması gibi bu dünyada ayaklar altında kalır ve önemsenmez: Pâk it derûn-ı kalbi ki sâfî-dil olmayan

Bezm-i cihanda cür‘a gibi pây-mâl olur (ND, G. 69/2)

Kalbinin içini temiz tut; yoksa temiz gönüllü olmayan bu dünyada şarap tortusu gibi kadehin dibinde kalır.

2.7.4. Dem

İçki manâsına gelen dem, özellikle “dem çekmek” ve “demlenmek” tabiriyle birlikte sıklıkla kullanılır (Levend, 1943: 326).

Âşıklar, ne zaman aşk ile Cem'in kadehinden şarap içseler iki cihanı bir nefeste yutacak kudrette olurlar:

Kaçan ki ‘ışk ile mestâne câm-ı Cem çekerüz

İki cihânı yutar bir nefesde dem çekerüz (ND, G. 181/1)

2.7.5. Dolu (Tolı, Tolu)

İçkiyle doldurulmuş kadeh, sağrak (Dilçin, 1983: 209) olarak tanımlanan tolu kelimesi, beyitlerde tevriyeli olarak hem kadehin dolu olması hem de şaraba verilen bir isim olarak kullanılmaktadır.

164

Âşık, sevgiliyi ağyâra karşı uyarmaktadır. Ağyâr, mecliste sevgiliye şarap içmesini teklif ederse onun içmemesi gerektiğini yoksa ağyârın ona ayak dolayacağını belirtir. Ayak dolamak, yürümekte olan bir işe engel çıkarmak manâsına gelir (Aksoy, 2014: 601). Şair, bunu ağyârın sevgilinin peşinde dolaşması, onu rahatsız etmesi ve âşığın bu durumdan rahatsız olacağı şeklinde ele almıştır:

Tolu iç dirse eger bezmde agyâr sana

İçeyin dime sen ayak tolar ey yâr sana (ED, Muk. 3/1)

Meclise gelen kişilerin eğlenmeleri için bir iki kadeh şarap yeterli olmamaktadır. Çünkü şarap içenler ancak üç kadehten sonra sarhoş olmaya, açılmaya, keyiflenmeye, gülmeye ve raks etmeye başlarlar:

Bir iki üç toluda germ olmaz

Meclis illâ ki dörd ile beşde (END, G. 5970/3)

2.7.6. Dürd (Dürdî)

Tortu, çöküntü manâsına gelmektedir (Onay, 2013: 146). Beyitlerde kadehin dibinde bırakılması, içilmemesi ve humârı dağıtmak için kullanılması şeklinde geçmektedir.

Sabûh, sabah vakti içilen şarap, mahmurluk bozan içki (Devellioğlu, 2008: 905) anlamına gelmektedir. Bütün gece şarap içen kişi, sabah kalktığında humâr (şarap içmeden sonra oluşan sersemlik) hâlini iyi etmek için başka bir şarap çeşidi olan sabûhu içerek düzelir. Fuzûlî, sabûh yerine dün gece içtiği şarabın tortusunun da yeterli olacağını belirtir:

Sabûh için bana dürd-i mey-i şebâne yeter

Eser ki var harâb olmağa behâne yeter (FD, G. 82/1)