3. SUİKAST (7 TEMMUZ 1908)
3.1. ŞEMSİ PAŞA SUİKASTİNDEN ÖNCEKİ DURUM
3.1.1. Reval görüşmeleri
Osmanlı Devleti’nin yaşadığı siyasi ve diplomatik zorluklar karşısında İTC mensubu subayların siyasi kaygıları mesleki kaygılarının önüne geçmeye başlamıştır. Balkanlarda görevli olan subaylar siyasal memnuniyetsizlik ve eleştirilerini saraya isyan ederek göstermişlerdir. Bu subayların nüfuzu gün geçtikçe arttığı için Balkanlardaki güvenlik
önlemleri zamanla yetersiz kalmıştır.98
İTC, artık kendisini göstermenin vaktinin geldiği düşüncesine kapılmıştır. Cemiyeti bu düşünceye sevk eden başlıca gelişmelerden biri de Avrupa basınında çıkan, Makedonya ile ilgili Osmanlı Devleti aleyhine yapılan açıklamalardır. Avrupalı devletlerin artık Osmanlı’nın içişlerine müdahale etmesini istemeyen cemiyetin Merkez-i Umumisi bir muhtıra hazırlayarak farklı dillere çevirmiş ve Selanik, Manastır ve Üsküp’teki konsolosluklara dağıtmıştır. Kazım Karabekir, hatıratında, muhtırayı bizzat kendisinin okuduğunu ifade etmiştir. Osmanlı Devleti’nin yaşadığı sorunların sebebi olarak Sultan II. Abdülhamid’in istibdat idaresini gösteren Kazım Karabekir, meşrutiyetin yeniden ilan edilmesinin devletin üzerindeki kara bulutları kaldıracağı kanaatini taşımıştır. Halkın da meşrutiyeti istediğini söyleyen Kazım Karabekir, Rusya İmparatorluğu’ndan çekindiklerini ve diğer büyük devletlerin olası bir Rus
saldırısına karşı Osmanlı’yı savunmaları gerektiğinin altını çizmiştir.99
Bahsi geçen muhtıra metni şu şekilde başlamaktadır:
“Bizler -Makedonya’nın da bir parçası olduğu- adına Türkiye denen vatanın çocukları, doğduğumuz bu topraklara taşıdığımız aşkla, huzur ve refahı getirmek için çalışmayı arzuluyoruz. Bizim az sayıda ve zararlı işleri hedefleyen kişiler olduğumuz yolunda sizlerde oluşturulan düşünceyi ortadan kaldırmayı diliyoruz. Şimdi size bunları yazarak Makedonya’nın hangi dertlerle mücadele ettiğini anlatmak, bunların hakiki tedavisini ve
doğru ve kaçınabilir zorluklardan kurtarmak istiyoruz...”100
98 Hakan Özdemir, a.g.e., s. 111. 99
Kazım Karabekr, a.g.e., s. 181. 100 Hakan Özdemir, a.g.e., s. 113.
25 Muhtıra, Manastır’da sokaklara asılmıştır. Mutlakıyet sisteminin gayrimeşru olduğu, İTC’nin tek arzusunun milletin meşru haklarını geri almak olduğu, Osmanlı İmparatorluğu’nun sadece padişahtan ibaret olmadığı, kurulması istenen sistemle milletin
padişahla doğrudan temas kurabileceği belirtilmiştir.101
Bu muhtıra büyük devletlerin sefir ve konsoloslarına verilmiştir. Rusya ise bu durumun dışında tutulmuştur. Bunun gerekçesi ise Rusya’nın katı bir mutlakıyet olması ve Fransız İhtilali’nden beri Avrupa’da monarşilerin baş koruyucusu, meşryutiyetlerin ise baş düşmanı olmasıdır. Rusya samimi bulunmamış ve bu
devletin Osmanlı’nın sonunu getirmek istediği düşünülmüştür.102
Bir diğer sebep de Rus konsoloslarıyla geçmişte bölgede kötü olayların cereyan etmesidir. Geçmişte Rusya ile Osmanlı Devleti arasında diplomatik sorun yaratan gelişmeler olmuştur. Bunlardan biri Konsolos Şerbina’nın bir suikast sonucu öldürülmesidir. Mitroviça’ya 1903 yılında tüm tehditlere ve tepkilere rağmen Rus Konsolosluğu açılmış, Şerbina da buraya atanmıştır. Bölgedeki Arnavutların tepkilerine rağmen bölgede çalışmaya başlayan Şerbina, IV. Tabur, I.
Bölük Onbaşısı Muhacir İbrahim Bey tarafından vurularak öldürülmüştür.103
Rus Konsolosları ile olan sürtüşme bununla da sınırlı kalmamıştır. Manastır’da bulunan Rus Başkonsolosu Rostovski, elinde bir kamçı tutarak halkı ve askerleri tahrik etmek suretiyle şehirde dolaşmış, kendisine selam vermeyen Halim adında bir askeri kamçıyla dövmeye başlayınca asker tarafından vurularak öldürülmüştür. O sırada çaresiz olan Osmanlı Devleti, bir mahkeme kurarak Rostovski’yi öldüren askere idam kararı çıkartmıştır. Bununla da yetinilmeyip, Halim’in yanında bulunan arkadaşı da Rus konsolosun vurulmasını
engellemediği gerekçesiyle idam edilmiştir.104
Bütün bu olumsuzluklar karşısında yeni sorunlar istemeyen İTC, yukarıda zikredilen muhtıra ile birlikte Avrupa’ya artık “Makedonya’yı düşünmeyin, biz kendi içimizde hallederiz” mesajı vermeye çalışırken diğer bir yandan da Sultan Abdülhamid’e karşı varlığına resmiyet kazandırmak istemiştir. II. Abdülhamid’in kendisini ifşa eden cemiyet karşısında sertleşmesi kaçınılmaz bir hale gelmiştir. “Aşağı tükürülse sakal, yukarı tükürülse bıyık” sözünü yaşamaya başlayan cemiyet, gizli olarak devam ettirdiği yapılanmasını açıktan
devam ettirmek zorunda kalmıştır.105
101 Tarık Zafer Tunaya, Hürriyetin İlanı İkinci Meşrutiyetin Siyasî Hayatına Bakışlar, Baha Matbaası, İstanbul, 1959, s. 6.
102 Mustafa Ragıp, a.g.e., s. 145. 103
Hasip Saygılı, Osmanlı’nın Son 40 Yılında Rumeli Türkleri ve Müslümanları 1878-1918, İlgi Kültür Sanat Yayınları, İstanbul, 2016, s. 49.
104 Şevket Süreyya Aydemir, Makedonya’dan Ortaasya’ya Enver Paşa, c. I, Remzi Kitabevi, İstanbul, 1983, s. 469-470
26 19.yy’da İngiltere, Avrupa’nın en büyük deniz gücü haline gelmiştir. Rusya ise Avrupa’nın en büyük kara gücü konumundadır. Osmanlı Devleti, İngiltere’yi, Rusya’ya karşı bir güvence olarak görmüştür. Avrupa’da Napolyon Savaşları esnasında, Fransa, askeri yönden bir hayli zayıfladığı için yeni bir kara gücü olarak Almanya ortaya çıkmıştır. Bu durum, hem İngiltere’nin hem de Rusya’nın çıkarları için risk teşkil etmiştir. Bu iki ülke, Almanya tehlikesi karşısında, bir türlü anlaşamadıkları Makedonya sorununda bile mutabık olabilmiştir.106
Estonya’nın, günümüzdeki adı Talinn olan başkenti Reval’de 9-10 Haziran 1908 tarihinde, İngiltere Kralı Yedinci Edward ve Rus Çarı İkinci Nikola bir görüşme
gerçekleştirmişlerdir.107
İki lider de Uzak ve Yakındoğu’da tampon bölgeler kurma ve
Almanya’ya karşı denge politikası izleme konularında uzlaşmışlardır.108
Bu görüşmenin ana konularından birisi de Makedonya sorunu olmuştur. Buradaki karışıklığın bitmesi için Osmanlı’nın elinden alınması gereken bir bölge olarak görülen Makedonya’da yapılacak reformlarda her iki ülke de ortak bir görüşte birleşmiştir. Buradaki sorunun çözülmesi için
Osmanlı Devleti’nin fikri alınmamıştır.109
Bu görüşmenin neticesinde Avrupa matbuatında Osmanlı Devleti’nin topraklarının
taksim edilmesine karar verildiği yönünde haberler çıkmıştır.110 Bu haberler büyük yankılar
uyandırmıştır. Bu söylentiler sayesinde İTC’nin vermiş olduğu var olma mücadelesinde elinin güçlendiği söylenebilir. Bu sayede, bölgedeki halktan ve subaylardan cemiyete katılımlar
olmuş ve İTC’nin nüfuzu ciddi manada artmıştır.111
İTC, bölgede yanan ateşin sorumlusunun
Sultan II. Abdülhamid olduğunu vurgulayan bildiriler yayınlamaya başlamıştır.112 Bunun yanı
sıra cemiyet tarafından yapılan propagandalardan bir tanesi de bölgeye bir Hıristiyan’ın, Avrupa hanedanlarından birine mensup bir prensin genel vali yapılacağıdır. Özellikle Makedonya bölgesinin Osmanlı Devleti’nden koparılacağı söylentisi, bu bildiriler vasıtasıyla
asker ve halkla paylaşılmıştır.113
106 Eric Jan Zürcher, Modernleşen Türkiye’nin Tarihi, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012, s. 141. 107
Murat Bardakçı, a.g.e., s. 90.
108 Tarık Zafer Tunaya, Türkiye’de Siyasal Partiler İkinci Meşrutiyet Dönemi, Hürriyet Vakfı Yayınları, İstanbul, 1988, c. I, s. 23.
109 Fahir Armaoğlu, 19.Yüzyıl Siyasî Tarihi (1879-1914), Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1997, s.601- 602.
110
Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi-İkinci Meşrutiyet ve Birinci Dünya Savaşı (1908-1918), c. IX, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1996, s.26.
111 Ahmed Saib, Tarih-i Meşrûtiyet, Şark Mesele-i Haziresi, Dersaadet, 1328, s.57-58. 112
Aram Andonyan, Balkan Savaşları, Aras Yayıncılık, İstanbul, 2002, çev: Zaven Biberyan, s. 157. 113 Mustafa Ragıp, a.g.e., s. 124.
27