• Sonuç bulunamadı

REŞAT NURİ VE ÇALIKUŞU

Belgede DOĞADA YAŞAM KAMPI (sayfa 34-40)

SOKAĞI

Edebiyatımızın usta yazarı Reşat Nuri Güntekin’in unutulmaz romanı “Çalıkuşu”, yayımlandığı

günden bu yana baş ucu kitaplarından biri olmayı sürdürüyor. Etem Çalışkan, efsanevi roman

Yazı: Etem Çalışkan

D

edem “Orayı tekrar oku,” dedi Bedriye Ab-la’ya.

“…Yahut da ayaklarımı birbirine yapıştıra-rak zıplaya zıplaya basamaklardan atlardım. Bahçede kuru bir ağaç vardı. Fırsat bulduk-ça, oraya tırmandığımı ve tehditlere kulak asmadan teneffüs sonuna kadar daldan dala atladığımı gören muallim bir gün, ‘Bu çocuk insan değil Çalıkuşu’ diye bağırmıştı…”

İlahi Çalıkuşu… İstanbul’da, Tekirdağ’da, konaklarda, konakların geniş bahçelerinde, kiraz, vişne, ceviz ağaçlarında daldan dala, pır pır edip seken delişmen, yaramazlık tatlısı Feride… Bahçele-rin, bağların kenar çitlerinde, dennurelerle, serçelerle şakalaşan, çalılardan eli yüzü çizik çizik, birbirine karışık, delişmen, yaramaz Çalıkuşu…

Güzel Feride’si İstanbul’un, Tekirdağ’ın… Bağların bahçelerin ve ceviz ağaçlarının kiraz, vişne, elma, armut dallarının, çitlembikle-rin, çitlerin Çalıkuşu Feride…

Türk edebiyatının öncü, büyük yazarlarından Reşat Nuri Günte-kin’in ilk romanı “Çalıkuşu” ile doğdun sen Feride!

Reşat Nuri Güntekin genç bir yazar. İlk gençlik yıllarında şiir de yazmış. Yazdıkları çeşitli dergilerde ve gazetelerde değişik ad-larla yayımlamış… Ama Reşat Nuri, bir öykücüdür, bir tiyatro oyun yazarıdır ve de romanlarıyla edebiyatımızın ilk sayfalarındandır. Yazı devrimine 6 kala, İkbal Kütüphanesi tarafından ilk baskısı yapıldı “Çalıkuşu”nun. Feride, sen bu romanda doğdun.

Kitap, basımından önce yazı dizisi olarak yayımlandı, Vakit ga-zetesinde. Yıl 1922.

Otuz yaşındaki büyük romancı Reşat Nuri Güntekin’in, İnkılap Kitapevi tarafından yayımlanan büyük eserinin 58. baskısı var

1966’da çekilen Çalıkuşu filminden bir sahne. Türkan Şoray (Feride) ve Engin Günaydın.

çalışma masamda. Seni, danışmanlığını M. Fatih Kanter’in yaptığı “Çalıkuşu”ndan anlatıyorum. Reşat Nuri’nin narin, güzel Feride’si, avuç içi kadar bir Çalıkuşu…

Fransız mektebindeki, Söz’ün delişmen, yaramaz, geveze öğren-cisi Çalıkuşu. İki kanadından solu fantezi, sağı gerçekle örgülü. De-diğim dedik, dik başlı, isyankâr ruh haliyle, köşktekilere, teyzelerine, eniştesine, kuzenlerine ve kuzeni Kamuran’a ve tüm anılarına ve aş-kına ve varlıklı zenginliğe bir sünger çekerek, pırrrrr…

Anadolu’ya, yoksulluk varsıllığına… Bilmediği yerlere, oralara gide-cek. Kasabalarda, köylerde muallimlik, öğretmenlik yapacak. A’dan Z’ye bir şeyler öğretecek. Bu bir Anadolu ideali mi? Hayır. Peki, ne-dir bu “Çalıkuşu” romanının kahramanının durumu? Bunu bilse bilse 34 romanın yazarı, 50 yıllık komşum Çalıkuşu Sokağı’nda oturan Reşat Nuri Güntekin bilir.

Bir de romanı okuyanlar…

Çalıkuşu, Kamuran’a şu satırları bıraktı İstanbul’a veda ederken: “Kamuran Beyefendi , ‘Sarı Çiçek’ romanını baştanbaşa öğrendik. Bir daha ölünceye kadar birbirimizi görmek yok. Senden nefret ediyorum. Feride”

Feride senin hayatın roman değil; roman, “Çalıkuşu” romanı senin hayatın. 1922 yılında “Çalıkuşu” romanını basan İkbal Kütüphanesi, Bab-ı Ali yokuşundan önce, Eminönü - Karaköy arası İstanbul’un iki yakasını bir araya getiren Galata Köprüsü’nün altında değil, üstün-deki dükkânlar arasında tek kitapçı İkbal… İkbal, sonra yarısı ahşap gecekondu Galata Köprüsü’nden Bab-ı Ali yokuşunun alt başına gelmiş. Sahibi ütülü takım elbiseli, sakız gibi gömlekli, kravatlı, tok sesli, güzel konuşan, okuryazarlığı şüpheli İranlı Hüseyin Efendi. Bu bilgileri, Yusuf Ziya Ortaç’tan edindim.

Reşat Nuri, “Çalıkuşu” romanını kitap olarak bastırabilmek, daha doğru-su satmak için İkbal Kütüphanesi’nin kapısından giriyor. İkbal’in patronu kalın kaşlı, tok sesli, güven verici, şık giyimli İranlı Hüseyin Efendi ince-lemek için romanı alıyor. Reşat Nuri’ye de birkaç gün sonra gelmesini söylüyor. “Çalıkuşu”nu akşam eve götürüyor.

Evde, çocuklar okuyor, anneleri dinliyor. Romanın sonuna kadar ha-nım çok mendil ıslatıyor gözyaşlarıyla. Reşat Nuri’ye anında paracıkları ödeniyor.

“Çalıkuşu”, ilk basımı yapıldığından bugüne İkbal’den İnkılap’a, yani 58. baskısına kadar, bugünün romanı oldu. Dünde tozlanmadı sayfaları. 70’den de fazla yıl önce…

Köyümüzdeki bağımızda, Kuvvacı dedeme Bedriye Abla okudu, ben de yanlarında oturup dinledim, günlerce. Aklımda o günden kalan “Ça-lıkuşu”, Feride ve Bedriye Abla’nın 18 yaşlarındaki gözlerinden akan yaşlar, ıslak mendiller… Ve de elbette ki Reşat Nuri Güntekin… Ve bağın duvarlarındaki çalılar arasında yaramazlık yapan cıvıl cıvıl çalıkuşları. Üs-tümüze gölge olan üzüm asması, salkım salkım üzümler. Karası, beyazı… Yakınımızda gölgemizi koyulaştıran incir ağacı. Dallarında yapraklar ara-sında şen şakrak, parmak kadar incir kuşları… Cır cır cır, cırlavuk ağustos böcekleri, toprakta, kendilerinden büyük buğday tanelerini yuvalarına taşıyan karınca ordusu…

Çalıkuşu Anadolu’ya, çantasında muallimlik belgeleriyle kanatlandı, uçtu. Vapur, Sarayburnu’nu dönerken, tüm İstanbul’u görerek sessizli-ğin en yüksek sesiyle: “Kamuran, ben sadece senden değil, senin ol-duğun yerlerden de nefret ediyorum!..” Bu cümlesinde yalnız kalbinden ince bir sızı titreşti.

“Sabah şerifleri hayrolsun.” dedi otelin odacısı Hoca Kalfa. “Hocanım, sen yine erkencisin bugün, kuş gibi ıslık çalıp duruyorsun.” dedi.

Çalıkuşu, bir tarafının kuşa benzediğine başlıyordu. Çalıkuşu, eğitimin dikenli çalılarının kendisine oynadıkları oyunlardan habersiz… Sözde, kendisinden bir hafta önce Gelibolu’dan bir öğretmen göndermişti Ma-arif Nezareti. Çalıkuşu inandı inanmadı. Milli Eğitim Müdürü Feride’yi uyur gibi gözlerini yumarak dinledikten sonra, müdire hanımla çıktılar odadan…

Milli Eğitim Müdürü Feride’nin resim ve coğrafya öğretmenliğine başla-ma emrini sumen altı ederek, emrin daha gelmediğini, gelse de olumsuz olabileceğini de vurgulayarak çok yakındaki Zeyniler nahiyesine, cennet gibi bir köye göndereceğini söyledi. Çalıkuşu kabul etti. Zeyniler köyüne gitmeyi kabul ettiğine dair yazılı belgeyi de aldılar kuş yüreği kadar temiz resim ve coğrafya öğretmeni Çalıkuşu Feride’nin elinden.

Saatlere süren çek çek araba yolculuğundan sonra, yüce dağlar arasın-da sıkışmış, karanlık, köhne bir köye, Zeyniler köyüne geldik akşam ka-ranlığının soğuk geç saatlerinde…

Ve sonra? Sonrasına gelince, 1972’den beri Levent sokaklarında, Çalı-kuşu Sokağı, benim adımlarımla 820 adım gidiş-dönüş… Yorgun, dalgın yürürsem adım sayısı daha da artıyor. Reşat Nuri Güntekin’in evi sokağın iki başına da yakın. Girişi arka sokaktan, ön yüzü Nispetiye Caddesi’ne bakardı. Caddede Reşat Nuri evi ile karşı karşıya emlakçı Ertem’in dük-kânı. Ertem de Çalıkuşu Sokağı gibi, 1972’den beri arkadaşım. Rahmetli Hadiye Hanımı’da Ertem’in dükkânında çay kahve sohbetinde tanıdım. Reşat Nuri’nin “Çalıkuşu” kadar güzel eşi sıkça uğrardı bizim tombik Er-tem’e. Ama kesinlikle emlakçı olduğu için değil! Kızı Ela’yı şöyle böyle hatırlıyorum.

Baharın sonunda, yazın başında Ertem’le ağır ağır, sağını solunu konuşa konuşa adımladık Çalıkuşu Sokağı’nı. Lahmacun, kebap kokuları da ge-liyordu yasemin, gül kokuları içinde, bitişik Yasemin Sokağı’ndan.

Çalıkuşu Sokağı’nda yan yana, bitişik ve karşı komşularını anlattı Er-tem. Benim de arkadaşım Rakım - Nimet Çalapala, Nuri Leflet (Fenerli kundura boyaları), Cevdet Perin, Prof. Dr. Etem Vassaf, Türkolog Prof. Dr. Ahmet Ceferoğlu, yazar Prof. Dr. Gündüz Vassaf (Etem Vassaf’ın oğlu), ressam Cemal Tollu, İbrahim Çallı. Ve Çalıkuşu Sokağı Reşat Nuri Güntekin. Çalıkuşu öncülüğünde 34 roman, 7 hikâye, 21 tiyatro eseri ve 41 çeviri, gazete ve dergilerde yazılar. Yusuf Ziya’nın Akbaba mizah dergisinde kendi adıyla ve Ağustosböceği, Uğurböceği, Ateş-böceği adıyla küçük mizahi yazılar… Yusuf Ziya, 62 kitabı basılmış olan Reşat Nuri’ye Akbaba’da yayımlanan yazılarının bedelini, “Berberde tıraşa gelen milyonlarca insan seni tanıyacak, meşhur olacaksın” diye-rek ödemiştir.

Ağustos ayının sıcak gündüzleri bağda üzüm asması ve incir ağacının göl-gesinde okunan “Çalıkuşu” romanının sayfaları hızla çevriliyordu… Bedriye Abla gözyaşını saklayarak okuyordu kitabı. Dedem, yüzünü Toros Dağ-ları’na döndürmüş, bakışları, dağın en yükseğinde, karlı Balkan tepesine çakılı kalmış. Feridecik, kapatılan Zeyniler köyünden yanına Munise’yi de alarak kasabaya dönüyor… Çile çile üstüne… Zeyniler’den sonra gitti-ği köylerde, kasabalarda, resim - coğrafya öğretmeni Çalıkuşu Feride’ye Gülbeşeker dediler, ipekböceği dediler… 541 sayfalık “Çalıkuşu” romanını dedem dinlerken, ben bağdan çıkıp gittim…

Beş yıl geçmiş, vapurun Sarayburnu’nu dönüp, İstanbul’dan Çalıkuşu Fe-ride’yi alıp götürüşünün ardından… Ve beş yıl sonra vapur, Sarayburnu’na dönüp Galata rıhtımına yanaşırken Feride’nin Çalıkuşu yüreğindeki,

“Ka-muran, senden nefret ediyorum”u aşkla söylüyordu kendisine, sessizliğin en yüksek sesiyle:

“—Kamuran, senden nefret ediyorum ve seni çok, pek çok seviyorum.” Çalıkuşu Feride’nin beş yıllık Anadolu gezisinde öğretmenlik yaptığı kasa-balarda, köylerde Feride izleri, belki bugün bile Feridelerle devam ediyor. Doğan kız bebeklerin çoğunun adını Feride koyuyorlar.

“Çalıkuşu” romanını ağlamadan da okuyabilirsiniz. Ama size ağlayanlar arasından birkaç isim vereceğim. Bunlar Reşat Nuri’nin yakın dostları. Bel-ki değil, mutlaka tanırsınız onları. Celal Sahir Erozan, Süleyman Nazif Te-pedenli, İsmail Habib…

Size, küçük bir bilgi daha aktarayım Reşat Nuri’nin en yakın arkadaşı Yusuf Ziya’nın, “Portreler” kitabından: “Maarif ve politik arkadaşı Cevat Dursu-noğlu, onu anlatan özlü bir yazısında: ‘Cepheye giden her subayın manevra sandığında bir Çalıkuşu vardı’ diyordu.”

Efendim, bendeniz okuduğum kitapların son sayfalarında bulduğum boş-luğa “Ben bu kitabı bir ay, bir yıl veya beş yıl, on yıl, otuz yıl önce neden okumadım” diye not düşerim.

Çalıkuşu Feride, üstat roman yazarı Reşat Nuri Güntekin’in “Çalıkuşu” ro-manında, “Bağ-ı dehrin hem hazanın hem baharın görmüşüz. Biz neşatın da gamın da rüzgârın görmüşüz…” B+

Üstte, Etem Çalışkan’ın yorumuyla Feride’nin imzası ve Reşat Nuri Güntekin. Sağda, Etem Çalışkan’ın Çalıkuşu deseni.

Etkinlik

DOĞADA

YAŞAM KAMPI

Doğada yaşamı eğlenerek öğrendiler

Belgede DOĞADA YAŞAM KAMPI (sayfa 34-40)

Benzer Belgeler