• Sonuç bulunamadı

duruyor? Peki, Beşiktaş’ın, İstanbul’un kültür ve sanat ortamındaki konumunu

Belgede DOĞADA YAŞAM KAMPI (sayfa 72-77)

SANAT

İstanbul, “Küresel Şehirler” sıralamasında

yerini yükseltmek için, kültürel etkinliğini

arttırma çabasına rağmen nerede

duruyor? Peki, Beşiktaş’ın, İstanbul’un

kültür ve sanat ortamındaki konumunu

nereye oturtabiliriz?

B+ YAZ 73

M

ezopotamya’da ilk şehir - devletlerin doğuşundan

bu yana, şehirler bilginin ve kültürün üretiminde ve yayılmasında önemli merkezler olmuş, dönemle-rinin öne çıkan bilim adamlarını, sanatçılarını ken-dilerine çekmek ve ulaştıkları teknolojik ve estetik düzeyi çarpıcı anıtlarla ölümsüzleştirmek için ya-rışagelmiştir. Şehirlerin siyasi, iktisadi, kültürel etkinliği ve nüfusu daima birbirlerini beslemiş ve bu karmaşık ilişkisellikte en belirleyici faktörlerden biri coğrafi konumları ise, diğeri de parçası oldukları daha geniş uygarlığın gelişim düzeyi, sosyal ve siyasi istikrarı olmuştur.

Kapitalizmin, içinde bulunduğumuz bu geç aşamasında, aşağı yukarı son 30 yıldır birbirleriyle iç içe gelişen süreçlerin sonucunda sermaye ve mer-kezde üretilen bilişim teknolojilerinin, özellikle dijital iletişimin yaygınlaşma-sı sayesinde de bilgi küresel boyutta akışkanlık kazandı. İşte bu ortamda, 1990’ların başlarında şehirler üzerine çalışan araştırmacılar, “Küresel Şe-hirler” (ya da Dünya Kentleri) kavramını dolaşıma soktular ve kısa sürede şehirleri iktisadi, finansal, siyasi, kültürel etkileri başta olmak üzere, bir dizi farklı faktöre göre sıralayan küresel şehirler endeksleri ortaya çıktı.

Yerel yönetimlerin, şehirlerin belirli alanlarını, genellikle de eğitimli ve yük-sek gelirli nüfusun terk ettiği, ağırlıklı olarak düşük gelirli, geçici işlerde çalı-şan göçmenlerin yerleştiği eski kent merkezlerini canlandırma çabalarının bir aracı olarak kültürel etkinliklere, festivallere ve benzeri organizasyonlara yönelmeleri 1960’lardan itibaren yaygınlık kazandı.

Ancak, daha çok yatırımcı çekmek, küresel pastadan daha büyük bir pay almak arzusundaki şehirler, Dünya Kentleri endekslerinde daha üst sıralara tırmanmak için birbirleriyle ne kadar genç, canlı, heyecan verici, dinamik, yaratıcı, hatta “cool” ve “hip” oldukları konusunda yarışır hale geldi. Yarış-ta öne geçen şehirler doğrudan ya da dolaylı biçimde diğer sektörleri de canlandırabildiği için yaratıcı kişiler, sanatçılar, tasarımcılar, iletişim, medya ve bilişim dallarında çalışan profesyoneller için de bir çekim merkezi oldu. İşte İstanbul’da son yıllarda yaygınlık kazanan ve büyük sermayenin des-teklediği sanat fuarlarını, 2010 Avrupa Başkenti seçilme sürecini ve ardın-dan düzenlenen etkinlikleri, İstanbul Bienali’nin prestij kazanması için yapı-lan tanıtımları ve iş dünyasının kültüre ve sanata, bu ayapı-lanlar üzerinde endişe verecek denli çok kontrol sağlayacak kadar yatırım yapar hale gelmesini, bütün bu gelişmeler ve kavramlar çerçevesinde okumak gerekir.

Peki, İstanbul, Küresel Şehirler sıralamasında yerini yükseltmek için, kül-türel etkinliğini arttırma çabasına rağmen nerede duruyor? Bu konuda elimizdeki en iyi kaynak, 2012 yılında yayımlanan “Dünya Kentleri Kültür Raporu”. Bu rapor, üçü Avrupa’dan, diğer dokuzu farklı kıtalardan ya da bölgelerden, hem ait oldukları ülkelerin hem de kendi gelişmişlik düzey-leri, küresel kültüre ve ekonomiye katkıları çeşitlilik gösteren 12 şehri ele alıyor. Bu şehirler: New York, Londra, Paris, Berlin, Tokyo, Johannesburg, Şangay, Singapur, Mumbai, Sydney, Sau Paulo ve İstanbul. Aslında, pek de şaşırtıcı olmayan bir biçimde, İstanbul yalnızca barındırdığı tarihi eser-ler kategorisinde açık arayla önde yer alırken, bir yılda çektiği yabancı tu-rist, müzelerinin sayısı ve en önde gelen 5 müzesinin ya da galerisinin yıllık toplam ziyaretçi sayılarında üst sıraları Londra, Paris ve New York gibi şe-hirlerle paylaşıyor. Ancak hemen hemen diğer tüm kategorilerde, kendi-siyle benzer konumdaki, etkinliği daha çok kendi bölgekendi-siyle sınırlı, eğitim ve gelir düzeyleri görece düşük ülkelerin önemli şehirleri olan Sau Paulo, Mumbai, Şangay, Johannesburg ve birkaç kategori için de Singapur’la birlikte en altlarda yer alıyor. Burada şunu vurgulamakta yarar var, örneğin bir yılda gerçekleştirilen toplam tiyatro gösterimi gibi bir kategoride, yani kültürel üretime odaklanıldığında tam da ortalarda yer aldığını gördüğümüz İstanbul, bu gösterimlere katılan izleyici ya da her yüz bin kişinin izlediği tiyatro oyunu gibi rakamlarda, yani kültürün tüketimi söz konusu olduğunda en gerilere düşüyor. Bu açıdan, belki en can sıkıcı istatistik kütüphanele-rin kullanımı: İstanbul’daki 42 kütüphaneden yıl boyunca, yalnızca yakla-şık 100.000 kitap ödünç alınıyor ki bu nüfusun her 100.000’i için kişi başı 0.07 gibi bir rakama denk geliyor. Karşılaştırma adına, en yüksek verilere

sahip New York için bu rakamların yıllık 68 milyon kitap ve her 100.000 kişi için, kişi başı 8.3 kitap olduğunu ve bize en yakın kentin yılda 800.000 kita-bın ödünç alındığı ve nüfusun her yüz bini için kişi başı 0.1 kitakita-bın okunduğu (ki bu düşük rakam bile İstanbul’un yaklaşık 13 katına dek geliyor) Sau Paulo olduğunu belirtmeliyiz. Sinemalar, her 100.000 kişiye düşen perde sayısı, bir yılda gösterime kaç film girdiği ve kişi başı kaç film izlendiği gibi kategorilerde de altlarda yer alan İstanbul, en popüler film festivalinin çektiği izleyici sayı-sında, kendisini en yakından takip eden şehirlere göre üç kat fazla izleyiciyle önde gelen Berlin’in ardından, 150.000 kişiyle Londra’yla ve Paris’le aynı sı-rayı paylaşıyor. Ancak burada da İstanbul’un toplam nüfusunun bu şehirlerin neredeyse iki katı kadar olduğunu anımsamakta fayda var.

Elbette İstanbul’un bu istatistiklerdeki konumuna hayıflanmadan önce, ta-rihsel koşulların bir sonucu olarak, yüksekokul ve üstü mezunların nüfusa oranında % 9’la, Mumbai’den sonra ikinci en düşük sırada ve kişi başı ge-lirde son beş şehir arasında olduğunu anımsamakta fayda var. Türkiye’de kamu kurumlarının, özellikle de belediyelerin kültür merkezleri açıp işletme-sinin, Cumhuriyet’in erken dönemlerindeki nedeni, Batılılaşmanın devlet eliyle, tepeden aşağıya gerçekleştirilmesiyse, bu kamu hizmetinin sonraki dönemlerde sürmesinin en önemli nedeni de bu oldukça düşük eğitim ve gelir düzeyine sahip nüfusun, yerel yönetimlerin olanaklarıyla ücretsiz ya da özel kurumlara kıyasla çok düşük ücretlerle faydalanabileceği etkinliklere katılmasına olanak vermek, hatta belki buna teşvik etmek olmuştur. Keza, 2010 Avrupa Kültür Başkenti etkinlikleri çerçevesinde, Kültür Bakanlığı ve Türkiye Bilimler Akademisi’nin, belediyelerin ve üniversitelerin yanı sıra meslek örgütlerinin de katkılarını alarak hazırladığı “İstanbul Kültür Mirası ve

Kültür Ekonomisi Projesi” bağlamında yayımlanan raporlar, özellikle tiyatro ve gösteri sanatları açısından, gerek büyükşehir belediyesinin gerekse ilçe belediyelerinin kültür merkezlerinin önemini ve İstanbul genelinde kültür üretimine ve tüketimine yaptıkları katkıyı vurgulamakta.

Bir kamu hizmeti olarak kültür merkezlerinden bahsederken, atlamamamız gereken bir nokta mevcut: Gelir ve eğitim düzeyi, yani bireylerin seçiciliği ve tercih yapma şansı arttıkça, bir semtin ya da ilçenin sağladığı (eğitim-den yeşil alanlara, kültür kurumlarından sokakların canlılığına ve atmosfere kadar) olanakların niceliği ve niteliği, oranın yerleşim yeri olarak seçilme-sinde rol oynuyor. Tıpkı küresel arenada, dünya şehirlerinin ve yerel dü-zeyde ülkenin önde gelen şehirlerinin yüksek eğitimli, ekonomiye katacağı değer daha fazla olan ve yaratıcı kişileri kendine çekmek için yarıştığı gibi, şehirlerin ilçelerinin de birbirleriyle rekabet içinde oldukları ve İstanbul gibi küresel yarışta kendine yer bulmaya çalışan bir şehirde, yukarıda kısaca özetlemeye çalıştığımız amillerin ilçelere de yansıyarak bu rekabeti kızıştır-dığını söylemek yanlış olmaz. Bunun en olumlu sonucu elbette bu rekabet-te önde olan ya da öne geçmek isrekabet-teyen ilçelerde yaşayanlar için, çok farklı yüzleriyle kültüre erişim olanaklarının artmasıdır. Bu açıdan, daha çok bir iş, alışveriş ve yerleşim merkezi olarak bilinen ve bugüne dek kendini kültü-rel etkinliklerle pek de duyurmamış olan Bakırköy Belediyesi’nin, 2012’de dünyanın saygın felsefecilerinin katıldığı bir konferansı MonoKL Yayınla-rıyla ortaklaşa düzenlemesi ve 1200 kişilik bir Opera ve Kültür Merkezi’nin yapımına başlaması, oldukça iyi bir örnektir.

Bütün bu bilgiler ve arka plan ışığında Beşiktaş’ın, İstanbul’un kültür ve

Bu yıl 5. yılına girecek “Bir Belgesel, Bir Gazeteci, Çay ve Simit”, Türkiye’de bir yerel yönetimin yürüttüğü en uzun soluklu belgesel etkinliği olma özelliğini taşıyor.

B+ YAZ 75

sanat ortamındaki konumunu nereye oturtabiliriz? Bu soruya, Beşiktaş Belediyesi’nin 4 kültür merkezine dair bilgileri, hem Dünya Kentleri Kültür Raporu’nda İstanbul için verilen rakamlarla, hem de demografik açıdan Beşiktaş’la benzerlikleri çok olan Kadıköy Belediyesi’ne ait kültür mer-kezlerinin verileriyle kıyaslayarak yapmaya çalışacağız. Ancak, Beşiktaş Belediyesi’nin dört kültür merkezinin en uzun süreyle 9 ay faal olduğunu, İstanbul geneli için verilen rakamlar özel kurumların tümünü kapsarken, bu-rada Beşiktaş’ın özel kültür kurumlarının, mesela önemli bir tiyatro sahnesi olan BKM’nin verilere dâhil olmadığını, yine aynı biçimde Kadıköy’deki tüm kültür merkezleri için Beşiktaş’takilerle birebir örtüşen verilerin tutulmadı-ğını ve verilerin yer yer farklı yıllara ait olduğunu belirtmeliyiz. Özetle, mev-cut verilerle ancak çok genel hatlarıyla, oldukça kabaca bir değerlendirme yapmak mümkün olacağından, Beşiktaş’ın İstanbul kültür yaşamındaki yerini tam ve net bir biçimde ortaya koyabileceğimizi söyleyemeyiz. Yine de tüm bu kısıtlılıklara rağmen, eldeki veriler birkaç ilgi çekici hususa işaret etmekte.

Öncelikle, yukarıda sözünü ettiğimiz rapora göre İstanbul’da toplam 184 tiyatro bulunuyor. Bunlarda bir yılda 2. 4 milyon kişinin izlediği 6349 per-formans sergileniyor ki bu da her yüz kişiden 20’sinin yılda bir oyun izle-diği anlamına geliyor. Bu 184 tiyatro salonuna, ilçe belediyelerine ait 43 kültür merkezinin salonları da dâhil. Öncelikle 4 kültür merkezi salonuyla, Beşiktaş’ın 39 ilçe belediyesine ait toplam salon sayısının yüzde 10’unu barındırdığını vurgulamalıyız ki bu başlı başına önemli bir detay. Üstelik ilçe-de yalnızca belediyelere ait bu salonlarda, 2013’ün ilk 9 ayında sergilenen tiyatro performanslarının toplam sayısı 446’ı ki bu da İstanbul’da bir yılda

sergilenen tiyatro performanslarının yüzde 7’sine tekabül ediyor. Beşik-taş’ın kültür merkezlerinde sergilenen bu performansları toplamda 61.512 kişi izlemiş; bu rakam ilçe nüfusuna oranlandığında her 100 kişiden yak-laşık 30’unun yılda bir oyun izlediğini gösteriyor. Beşiktaş’ın, İstanbul’un toplam nüfusunun yaklaşık % 1,5’unu oluşturduğunu düşünecek olursak Beşiktaş’ın hem toplam salon hem de performans sayısı adına İstanbul’da tiyatroya katkısı, özel kurumlara dair verilerin eksikliğine rağmen dikkat çe-kiyor.

Kültür merkezlerinden gelen veriler genel olarak yapılan profesyonel gös-terimlerin türüne, ardından da merkezlerin okullar ve çeşitli sivil toplum ku-ruluşlarının kullanımlarına göre sınıflandırılmış. Burada şunu da belirtmeli-yiz ki, özellikle Ortaköy Kültür Merkezi için, okul etkinlikleri büyük ölçüde üniversitelerin ya da liselerin amatör tiyatro topluluklarının gösterimlerini içerirken, sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği etkinliklerden bir kısmı da tiyatro performanslarından ve konserlerden oluşuyor. Yani, her ne kadar bu istatistikler İstanbul geneli için oluşturulan verilere yansımasa da, Be-şiktaş’taki kültür merkezleri amatör toplulukların eserlerini sergilemesi için alan sağlayarak, İstanbul’un tiyatro ve müzik dünyasına geleceğe yönelik katkı da sağlıyor.

Sinema ve belgesel film gösterimleri söz konusu olduğunda, Levent Kültür Merkezi’ndeki 199 gösterime 16.770 kişinin katıldığını görüyoruz. Kabaca bir ortalamayla, gösterim başına 84 kişi ile bu 106 kişi kapasiteli salon için, çok yüksek bir doluluk oranı. Sinema ve belgesel gösterimlerine katılımı, İstanbul ortalamalarıyla kıyaslamak mümkün değil çünkü Beşiktaş ilçe-sindeki tüm salonlarda gösterilen filmlerin sayısını ve izlenme oranlarını bilmiyoruz ve yalnızca Levent Kültür Merkezi’ndeki perdede gösterilenler üzerinden yorum yapmak, gerçeği çok fazla çarpıtacaktır. Yine de birkaç noktaya değinebiliriz. İstanbul’da yılda 254 filmin gösterime girdiğini ve bunlardan 184’ünün yabancı olduğunu görüyoruz. Yalnızca Onat Kutlar Sinema Salonu’nda bir yılda 64 film ve belgesel gösterildiğini ve bunların 49’unun yerli yapımlar olduğunu düşünürsek, bazıları önceki yıllarda gös-terime girmiş ve ne yazık ki büyük bütçeli, bol reklamlı yabancı yapımlarla rekabet edemediğinden kısa sürede gösterimden kalkmış olduğunu da bildiğimiz yapımları seyirciyle buluşturmakta Levent Kültür Merkezi’nin ne kadar önemli bir boşluğu doldurduğunu görebiliriz.

İster modern isterse klasik bale olsun, dans gösterimlerine dair elimizde Beşiktaş’ın tuttuğu yeri, kıyaslamalı olarak belirlemeye yarayacak yeterli veri bulunmuyor. Sadece, İstanbul için yıl içinde toplam 154 dans gösteri-si sergilendiğine dair bir rakam var. Bu gösterilerin 16’sı, Devlet Opera ve

2012-2013 sezonunda “Her Cuma Yeni Sinema” etkinliğini 10.000’e yakın sinemasever takip etti.

Balesi’ne ev sahipliği yapan Fulya Sanat’da gerçekleşiyor. Bu açıdan Be-şiktaş, İstanbul geneline önemli ve yüksek nitelikli bir katkı sunsa da Kadı-köy’ün gerisine düşüyor. Kadıköy’de yalnızca Süreyya Operası’nda geçen yıl 56 bale gösterisi sergilendiğini ve Kadıköy’ün diğer kültür merkezleri de eklendiğinde bu rakamın 82’ye çıktığını görüyoruz. Ancak bu kıyaslamayı yaparken, öncelikle tarihi bir opera binası olan Süreyya Operası’nın yeni-den eski işlevine dönüştürüldükten sonra İDOB’un ve İDSO’nun Anadolu yakasındaki evi haline geldiğini anımsamalıyız. Sonra da Kadıköy’ün Be-şiktaş’ın 2,5 katından fazla nüfusa sahip bir dev ilçe ve Anadolu yakasında Adalar’dan Pendik’e pek çok ilçenin nüfusunu kendine çeken bir ticaret, eğitim ve kültür merkezi olduğunu dikkate almalıyız. Diğer alanlarda, her kültür merkezi için ayrı ayrı her dalda kaç gösterim yapıldığı ve bunlara kaç kişinin katıldığı gibi veriler net olmadığı için kıyaslama yapmak güç, ancak genel olarak Kadıköy’ün kültür merkezlerine giden toplam izleyici sayısın-da Beşiktaş’ın önüne geçtiğini söylemek mümkün.

Son kategori olan müzik konusunda, ne yazık ki elimizde kıyaslama yap-mamıza olanak sağlayacak veri bulunmuyor. Yine de gerek Akatlar Kültür Merkezi’ndeki Türk Halk Müziği ve Türk Sanat Musikisi konserleri,

gerek-se İDSO’nun ve konuk sanatçıların ya da grupların Fulya Sanat’taki klasik müzik ve caz dinletilerinin oldukça ilgiyle izlendiğini görebiliyoruz.

Aslında Beşiktaş’ın kültür merkezlerinde sergilenen nitelikli yapımların ve etkinliklerin hem sayıca İstanbul ortalamalarının üzerinde olması hem de çok sayıda izleyiciyi kendine çekmesi pek de şaşırtıcı değil. TUİK’in Adrese Dayalı Nüfus Verileri’ne baktığımızda, Beşiktaş’ın açık arayla İstanbul’un en yüksek eğitimli ilçesi olduğu hemen göze çarpıyor. İstanbul için % 9 olan yüksekokul ve üstü mezunlar oranı, Beşiktaş’ta % 40’a çıkıyor. En yakın rakibi Kadıköy’de bu oran yine yüksek olsa da % 36 ile Beşiktaş’ın biraz altında kalıyor. Aynı zamanda Beşiktaş, çeşitli kurumların, örneğin emlak kiraları ya da emsal gelirleri gibi göstergeleri temel alan araştırmalarında da İstanbul’un en yüksek gelirli semti olarak göze çarpıyor.

Yukarıda rakamsal kıyaslamalar yaparken göz ardı ettiğimiz ya da yete-rince vurgulamadığımız önemli bir nokta, kültür merkezlerinde sergilenen eserlerin niteliği. Elbette bu açıdan özellikle Fulya Sanat ve Beşiktaş Çağdaş Sanat Galerisi ön plana çıkıyor. Fulya Sanat’ın dünyaca saygın İstanbul Devlet Opera ve Balesi’ne ve İstanbul Devlet Senfoni

Orkestra-sı’na ev sahipliği yaptığından bahsetmiştik. Beşiktaş Çağdaş’taki ücret-siz gezilebilen sergilere kaç kişinin katıldığını belirtemesek de Türkiye’nin modern sanattaki güncel ve önemli temsilcilerini ağırlayan galerinin İstan-bul’un sanat alanına kayda değer bir katkı sağladığı şüphe götürmez. Bir de kültür merkezleri verilerinin içermediği, niceliksel olarak ölçülme-si güç etkinlikler de var ki bunlar Beşiktaş’ın kamusal alanlarını, buluşma, karşılaşma ve etkileşme mekânlarına çeviren, Beşiktaşlıların aidiyet ve mekân hissini pekiştiren ve ilçeyi daha canlı, ilgi çekici kılan açık hava et-kinlikleri. Geçen yaz boyunca parklarda düzenlenen etkinlikler, geleneksel hale gelen ve bu yıl 8.’si gerçekleştirilen Uçurtma Festivali, Arnavutköy ve Bebek örneğinde olduğu gibi gelenekselleşen mahalle şenlikleri bunların başlıcaları. Bu arada, Dünya Kentleri Kültür Raporu’nda açık yeşil alanla-rın ve parklaalanla-rın şehir yüzölçümüne toplam oranının da –tam da bu sözünü ettiğimiz kamusal etkinliklere ve karşılaşmalara olanak sağlamaları açısın-dan- önemli bir gösterge olduğunu ve ne yazık ki İstanbul’un toplam yüz ölçümünün yalnızca % 1,5’unu oluşturan bu alanlarla da en sonda geldi-ğini belirtelim. Beşiktaş, parkları ve açık alanlarının çokluğu ve buralarda

düzenlenen etkinliklerle de bir kez daha öne çıkıyor. B+

Son olarak bu yazıda hiçbir veriyle ölçmediğimiz ancak hem ilçenin kendi kültür düzeyinin hem de parçası olduğu şehre katkısının ölçülmesinde rol oynadıkları için, belki ileride ayrıca ele alınmasında yarar olacak iki hususa daha değinmekte fayda var. Birincisi, şehir hayatının önemli bir parçası olan ve şehirlerin cazibe merkezlerine dönüşmesinde, daha çok ziyaretçi çek-mesinde gitgide daha önemli bir rol oynayan yeme - içme kültürü. Beşiktaş ilçesi, Boğaz kenarındaki ünlü balık restoranlarından, Ortaköy ve Arnavut-köy’deki barlarına ve Kuruçeşme sahilindeki kulüplere ve konser mekânla-rına bu açıdan çok zengin ve güçlü. İstanbul’un en popüler mekânlarından bazıları burada.

İkincisi ve ölçülmesi en zor olanı, dünyada hızla gelişen ve popülerleşen sokak kültürü. Buna, yakın zamana dek belediyelerin ve mahalle sakinleri-nin baş belası olarak gördüğü graffiti de dâhil. Bugün pek çok büyük şehir, yaratıcılığa, gençlik kültürüne ne kadar açık, moda terimle ne kadar “hip” olduklarını göstermek için ünlü graffiti sanatçılarını davet ediyor, şehirle-rindeki büyük duvarları onlara açıyor ve bu işlerin tanıtımını yapıyor. Sokak müzisyenleri, akrobatlar, dansçılar ya da diğer performans sanatçılarının varlığı atmosferi besliyor, insanlarda ilgi çekici, özel bir yerde yaşadığı hissi uyandırıyor. Beşiktaş’ın bu açıdan nerede durduğu da bugün değilse bile, küresel akımların etkisiyle çok yakında önem kazanacaktır.

Son söz olarak, nitelikli nüfusunun yanı sıra barındırdığı üniversitelerin öğren-cisi çok sayıda gencin her gün geldiği ve İstanbul’un önemli iş, ticaret ve ula-şım merkezlerinden olduğu için şehrin farklı yerlerinde yaşayan, çalışan nü-fusu da kendine çeken Beşiktaş’ın İstanbul kültür hayatına mevcut katkısının gelecekte daha da artacağını bekleyebiliriz. İleride daha kapsamlı verilerle ele almayı umduğumuz bu katkı, Beşiktaş için haklı bir kıvanç kaynağıdır.

B+ YAZ 77

Beşiktaş

Belgede DOĞADA YAŞAM KAMPI (sayfa 72-77)

Benzer Belgeler