• Sonuç bulunamadı

Razi’ye göre Allah’ı Bilmede Aklın Kaideler

USÛLİ’D-DÎN ESERİ

2. Mealimu Usuli’d Din’in Genel Vasfı, Muhtevası ve Metodunun Tahlili 1: Eserin Genel Vasfı, Muhtevası

2.2. Razi’nin Mealimu Usuli’d Din’deki Metodu

2.2.1. Razi’ye göre Allah’ı Bilmede Aklın Kaideler

Razi, birinci baba ilmi, mahiyetin idraki manasında tasavvur ile tasavvurun sıhhat ve nefyine hükmetme manasında tasdik olarak ikiye ayırarak başlamıştır. Sonra da bunları kesbi ve bedihi olarak taksim etmiştir.70

Tasdik ve marifetin hükümlerinin mertebelerini, yakine yakınlığına ve uzaklığına göre ele almıştır. Tasdikte kesin hüküm hususunda taklidi değil, verilen hükmün mahiyet veya hakikat ile mutabakatını esas almıştır. Buna göre mutabakat vaki ise ilim, değilse cehalet ortaya çıkar. Hükmî katiyet havass-ı hamsenin idrakiyle elde edilir. Katiyet ise aklın bedahetinden anlaşılır. Son olarak katiyet istidlalden husule gelir. Tasdikte kati olmayan hükümler ise ya zan ifade eden “râcih” ya şekk ifade eden müsâvi veyahut vehm ifade ede “mercuh” olarak vasıflandırılır.71

Bu noktadan sonra Razi, marifetin bedihi ya da istidlali olarak delile bağlı hakikatin üzerine kurulu olduğu sonucuna ulaşır. Zira sahih istidlal yani nazar, sahih bir metodla tahakkuk ettiği zaman ilme ulaştırır.72 İlim kaziyelerin art arda gelmesi sonucu meçhul hükmün ortaya çıkarılması yahut marifete ulaşılmasının ardından ortaya çıkar. Bu nedenle delil ve tertip sahih olmadığı sürece,

69

Bkz. Razi, Meâlim, s. 313-333.

70 Bedihi tasavvurun örneklerinden bazısı şunlardır: Sıcaklık ve soğukluk. Bedihi tasdik ise, adem-i tenakuz,

ispat ve inkârın bir arada olmamasıdır. Kesbi tasavvurun bazı örnekleri ise şunlardır: İnsan ve aklın manasının bilinmesi. Kesbi tasdik ise, ilahın vücûdu ve ona olan imandır.

71

Bkz. Razi, Meâlim, s. 5.

neticelerde katiyet söz konusu değildir. Aslı zannî olmasından ötürü kendisi de zannî olan bir hüküm ise marifette yakinlik ifade etmez.73 Yine malumun hükmü sadece mahiyetinin neticesi değil, onu oluşturan istidlalin unsurlarına dayanır. Zira istidlal, marifetin ve sıhhatinin oluşumunun esasıdır.74

Bundan ötürü “epistemolojik” araştırmanın delil çeşitleri75 ve bu delillerin kendisiyle istidlal olunan hüküm hususundaki yakini ifade etme gücü ile sınırlı kalması gerekmektedir. Kaldı ki nazari istidlal, sahih olan “hükmün mahiyetini” değiştirmez. İstidlallerin neticelerinin sıhhati her zaman kati değildir; çünkü istidlal bazen hataya yol açabilir ve böylece marifet hakikatten uzaklaşır. Netice doğru ise, burada hakikatin istidlalle ilişkisi nedensel değil keşfidir. Nitekim eşyanın hakikatine tesir yalnızca Allah‟a mahsustur.76

“Hakikat”in yaratılmışlığı ilkesinin ikrarı ve nazarın, onun keşfine hasredilmesi bize Razi‟nin düşüncesi konusunda önemli bir kaideyi açıklıyor: Bu da “hakikatin marifetten önce gelmesi”dir. Bu nedenle “mahiyet”in, mümkünde imkân ve bir müessire ihtiyaç duyması, vacibde ise vucûb ve istiğna ilkesine müstenit olması şaşırtmamalıdır. Nitekim nazar, tasavvurun sıhhatine bağlı olarak mahiyeti keşfeder. Hükmi nispet ve idrakin vakıayla mutabakatı ise yalnızca kati istidlal sonucu meydana gelir.

İstidlalin ele alınmasının gayesi, araştırılan meselenin hakikatinin keşfedilme yöntemine ulaşmaktır. Bunun yolu ise sahih delillere dayanmaktır. Bu sebeple eğer delillerin çeşitleri yakin derecesine ulaşırsa, bu istidlal için doğru bir yöntem demektir. Bu deliller ise akli, nakli veya her ikisinden mürekkeb olarak üçe taksim edilir.77

Razi‟nin nakli delilin -tek başına- yakin ifade etmesinin imkânsız olduğuna dair görüşü meşhurdur78

; zira nakli delillerde ya delalet ya da sübut bakımından katiyetini zayıflatacak ihtimaller bulunur. Bu, özellikle mücerret hakikat ve itikad meselelerinde

73 Bkz. Razi, Meâlim, s. 7,8.

74 Bkz. Razi, a.e, s. 7,8,

75

Razi‟ye göre en önemli istidlal, sebeple ya da neticeyle istidlal yahut bunlardan biriyle yapılan istidlaldir. Bkz. Razi, a.e, s. 7-9.

76 Bkz. Razi, a.e, s. 8.

77 Bkz. Razi, a.e, s. 8,9. Eşarilerden bir kısmı bu taksimi kabul ettiler. Zira delil ya akli, ya nakli ya da bu

ikisinden mürekkebdir. Birincisini sırf akli, ikincisini ise sırf nakli veya sem‟i olarak adlandırmışlardır. Birçoğu, ikinci türün hakikatte mevcut olmadığını söylemiştir. Çünkü naklin sıhhati veya doğruluğu ancak akli mukaddimelere dayanarak bilinebilir. Haberi veren kişinin doğruluğunun ispatı ve nübüvvetin bilinmesi gibi. Bunların tümü yalnızca aklen ispat edilebilir. Razi‟nin, Amidi‟nin, El-İci‟nin, Taftazani‟nin dile getirdiği bu taksim ise, ikili bir taksime döner. Bkz er-Razi, Fahrettin, el-Erbain fi Usuli’d Din, Tahkik: Ahmet Hicazi Es- Seka, Mektebetü‟l Külliyat el-Ezheriyye, Kahire, 1. Baskı, h. 1406, c. 2, s. 251; er-Razi, el-Muhassal, Taha Abdurrauf Sa‟d tarafından gözden geçirilmiştir, Mektebetü‟l Külliyat El-Ezheriyye, s. 51; El-Amidi, Seyfettin,

el-İhkam fi Usuli’l Ahkam, Abdurrezzak El-Afifi‟nin yorumuyla, Müessesetü‟n Nur, Riyad, 1. Baskı, 1387, c.

1, s. 12; El-İci, Adudiddin, El-Mevakıf fi İlmi’l Kelam, Alemu‟l Kütüb, Beyrut, s. 39; et-Taftazani, Sadettin,

Şerhu’l Makasıt, Menşurati‟ş Şerif Rızi, 1. Baskı, 1989, c. 1, s. 39. Bu konuda önemli bir hakikati Razi‟nin

işaret ettiği sırf nakli delilin vücûdunun imkansızlığı hususunda kısaca söyleyebiliriz. Ona göre nakli delilin akli öncüllere dayanması kaçınılmazdır. Bu bağlamda nakli delil için kullanılan her şeyde öyle ya da böyle akıl kullanılmak zorundadır. Bu ya delilin hüccet oluşunu ispatta ya da muhtevası itibarıyla nazardadır.

78

böyledir. Kanaatime göre Razi, nakli delillerin aslen yakin ifade etmediğine inanmamaktadır. Razi‟nin el-Erbain‟indeki sözleri bunu ortaya koymaktadır.79

Naklin yakinliği meselesinde asıl olan, manada katiyettir. Mananın katiyetine etki edecek çeşitli ihtimaller olmasaydı, o zaman nakilde yakin olmama durumu söz konusu olmazdı.

Delâlet bakımından kesin nakli delil, tek bir manadan başka bir manaya ihtimal bırakmaması sebebiyle kendisiyle yakin hâsıl olan delildir.80

Nakle müstenit bir mananın hakikat olduğundan emin olmak için Razi gerek diğer eserlerinde gerekse Mealim‟de on şart zikretmiştir. Bu şartlar tahakkuk ettiğinde naklî delil, marifet ve itikatta yakin ifade eder.81

2.2.2: Malumatın Hükümleri:

Razi, ilim ve istidlal araştırmalarını ikinci bir babla tamamlamış ve bu babda malumatın hükümlerini ele alarak, malumun niteliklerini tasnif ettiği on mesele üzerinde durmuştur.

Malumun ilk özelliği, aklın öncelikle onu vücûd ya da adem bakımından idrak etmesidir.82 Bu nedenle vücûdun mahiyetinin tasavvuru ve ispatı bedihi olarak malumdur. Bütün mevcudat “vücûd” olarak isimlendirilme hususunda müşterektir.83

Vacib ya da mümkün olması durumu değiştirmez. Bu iştirak olmasaydı, iki mütenakızın sadece iki taraf olduğu hükmüne varılamazdı. Şu kadar var ki vücûd, hakikati itibarıyla asli veya zaruri bir sıfat olmayıp, mahiyete tabidir.84

Mahiyet muşahhaslaştırılamaz. Böylece her mevcudun iki özelliği olduğu ortaya çıkmaktadır: Mahiyet ve vücûd özelliği. Bu sadece itibarî ve zihni bir ayrımdır. Zira bu iki özellik gerçekte ve hariçte birdir. Yine bu mesele madumun şey‟iyetiyle irtibatlıdır. Çünkü madum, aklî bir mefhum olup, hariçte muşşahhas bir varlığı yoktur.85

Madum mevcut olmasa da tasavvur edilebilir. Bu, mevcut olmaması halinde tasavvurunun ve hakkında hüküm verilmesinin mümkün olmasındandır.86

“Ademin vücûddan temyizi, madumun şey‟iyetini gerektirir.” Madumun şey‟iyetini ispat edenler bu kabilden istidlalde bulunmuşlardır. Peki, niçin bunun yanlış olduğu söylenmektedir?87

Razi‟nin bu itiraza verdiği cevap, ademin mahiyetiyle irtibatlıdır. Çünkü o hakiki

79

Bkz. Razi, el-Erbain, c. 2, s. 254.

80 Er-Razi, Fahrettin, El-Matalib El-Âliye, Tahkik: Ahmet Hicazi Es-Seka, Daru‟l Kitap El-Arabi, 1. Baskı, 1987,

c. 9, s. 117.

81

Bkz. Razi, Meâlim, s. 9.

82

Bkz. Razi, a.e, s. 11.

83 “Mevcut” burada netice kısmına girmektedir.

84 Bkz. Razi, a.e, s. 11.

85 Bkz. Razi, a.e, s. 12.

86

Bkz. Razi, a.e, s. 12,13.

olmayan bir şeydir. Bu sebeple akıl, onun şey‟iyetinin olmadığına kati olarak hükmetmektedir.88

Mevcudun ikinci özelliğinin, vacibu‟l vücûdu, mümkinü‟l vücûddan ayıran mahiyetin hususiyetleri olduğunu görüyoruz. Zira vacibin özelliği, terkip, sebep ya da mucit gibi her şeyden müstağni olmasıdır. Bundan dolayı, vacibu‟l vücûdda mahiyeti vücûddan ayırmak mümkün olur. Çünkü onun vücûbu sübutî bir mefhumdur. Mümkin ise mucide muhtaçtır. Mümkinin muraccihe ve müessire olan daimi ihtiyacı onun mahiyetine yani zatı itibariyle mümkin oluşuna aittir. Bu nedenle vücûd-ı zihnide mümkünün vücûduyla mahiyeti arasında ayrım yapılabilir. Vacip ve mümkün de, mahiyetleri itibarıyla birbirlerinden ayrılırlar.89

Buraya kadarki kısımdan birbiriyle paralel iki özelliğin var olduğunu görüyoruz: a. Bilgi düzeyinde irtibat: Eşyanın tamamı vücûd hükmünde birbiriyle irtibatlıdır. b. Mevcudun mahiyeti: Akıl kendisine kemal-i mutlakı vacip kılan mahiyetine binaen vacibi teemmül eder. Mümkünün mahiyeti ise akla, “hacet” ve “sebeb-i müraccih” mefhumuna binaen düşünmeyi vacip kılar.90

Bu nedenle Razi, bu babı mümkünün geri kalan özelliklerini açıklayan meselelerle tamamlamıştır.91

Cismin birbirinden ayrılmaz bir takım cevherlerden mürekkep olması ve cevher-i ferdin tehayyüz etmesi arazi değil zati bir durumdur.

Bu ölçü, Razi‟yi a‟razın teceddüdü meselesinde yeni bir görüş benimsemeye götürmüştür. Kelamcılar arasında meşhur olan görüş, arazların iki zamanda varlığını sürdüremeyeceğidir.92

Ancak Razi, Meâlim‟de arazların iki veya daha fazla zamanda varlığını sürdürmesinin mümkün olduğunu düşünmektedir. Bu ise, arazın zati mahiyetinin manasına mebnidir. Zira arazın zati olarak yok olmasını gerektiren bir sebep yoktur; zira imkan-ı zati sebepsiz olarak imtina-i zatiye intikal etmez.93 Bu görüşün, mahiyetin nedensel olmasıyla 88 Bkz. Razi, Meâlim, s. 13. 89 Bkz. Razi, a.e, s. 13-15. 90 Bkz. Razi, a.e, s. 14, 15. 91 Bkz. Razi, a.e, s. 16- 19.

92 Bkz.el-bakıllani, El-İnsaf fîmâ Yecibu İ’tikaduhu ve lâ Yecuzu’l Cehl bihi, Tahkik: Zahit El-Kevseri, 3. Baskı,

s. 27; el-Bakıllanî, Et-Temhid fi’r Raddi ale’l Mülhide ve’r Râfize ve’l Havaric ve’l Mu’tezile, Tahkik: İmaduddin Haydar, Müessesetü‟l Kütüb Es-Sekâfiyye, 1. Baskı, 1987, s. 79; ibn Fevrek, El-Hudud fi’l Usul, Ebu Bekir Yorum: Muhammed es-Süleymani, Daru‟l Garp El-İslami, 1. Baskı, 1999, s. 88; el-Cüveyni, Ebu‟l Meâli, Eş-Şamil fi Usuli’d Din, Tahkik: Faysal Bedir ve diğerleri, Daru‟l Maarif, İskenderiye, 1969, c. 1, s. 68; El-Cüveyni, Lem’ul Edille, Tahkik: Dr. Fevkiye Hüseyin, Alemu‟l Kütüb, Beyrut, 2. Baskı, 1978, s. 77. El- Mu‟tezili, Ebu‟l Hüseyin el-Basri, el-Mutemet fi Usuli’l Fıkh, Tahkik: Dr. Muhammed Hamidullah ve diğerleri, el-Ma‟had el-İlmi el-Firensi li‟d Dirâsât el-Arabiyye, Şam, 1964, s. 36; es-Sabuni, Nurettin, el-

Bidaye mine’l Kifaye fi Usuli’d Din, Tahkik: Dr. Fethullah Halif, Daru‟l Maarif, Mısır, 1969, s. 19; Cürcani,

Seyit, Et-Ta’rîfât, Tahkik: İbrahim el-Ebyari, Daru‟l Kitap El-Arabi, Beyrut, h. 1405, s. 194. Fakat Razi

Meâlim‟de ve el-Muhassil’da, arazın iki zamanda bekasının caiz olduğunu söylemiştir, s. 114.

93

Bkz. Razi, Meâlim, s. 21. Yine Razi, a‟râzın zati olarak fani olduğunu söylemenin müessiri/hâlıkı reddetmeyi gerektireceğini söylemiştir.

alakasının bulunması muhtemeldir.

Bu mefhumların takdimi,94

Razi‟yi itikat ve istidlalde, özellikle de Allah‟ın varlığının ispatı ve âlem üzerindeki müessiriyeti meselelerindeki tesirini ortaya çıkarmaya sevk etmiştir.

2.2.3: Hâlıkın İlminin İspatında İstidlâl Kaideleri

Razi Üçüncü Bab‟ı, “İlmin Sâni‟ ile İspatı” olarak nitelemiştir. Bu baba cisimlerin hudûsünun ispatı ile başlamıştır. Ezelilik, Vacibu‟l Vücûd‟un en önemli sıfatıdır. Her cisimde var olan hareket ve değişim, bunların hâdis olduğunu ve gayrı tarafından mesbuk olduğunu ispat etmektedir. Zira ezelilik gayrı tarafından mesbuk olmamayı ve değişimin nefyini gerektirir.95

Hissi âlemin ezeliliğinin reddi onu, “imkan” dairesine yerleştirmektedir. Bu demektir ki, vücûdu bizatihi vacip olan bir sebebin sonucudur ve o (hissi alem) mahiyet itibarıyla muhtaçtır. Bu nedenle Razi, ilmi hâlıkla ispat etmek için istidlalin keyfiyetini açıklarken, “imkan” ve “hüdûs” delillerine işaret etmektedir. Bunlardan da bu meselede istidlale imkân tanıyan dört yol ortay çıkmaktadır. Bu yollar, zâtlar ve sıfatlarda imkân delili ile zâtlar ve sıfatlarda hüdûs delilidir.96

Örneğin; zâtlarda imkân delili, var olmak için herhangi bir mümküne ihtiyaç duymayan vacip lizatihi olan mevcut bir vücûdun vücûbuna mebnidir. Bu, teselsül ve devrin imkansız kılan “mümkün”ün mahiyetine dayanmaktadır. Netice itibariyle mümkünlerin dışındakiler mümkün olmayıp, bilakis vacip ve mümkünlerin icadı için vacip ve müessir olurlar.97 Geri kalan tarikleri de aynı istidlal ilkesine bağlamak mümkündür. Zira cisimlerin hüdûsu, her muhdesin bir muhdise ihtiyaç duymasına mebnidir. Sıfatların mümkün oluşu ise bir sebebe bağlı olmaksızın mutlak/vacip olarak bulunan bir muhassısın bulunmasını gerektirir. Bu ise Vacibu‟l Vücûd‟dur.98

İmkân ve hüdûs ile istidlal, doğrudan mahiyet ve vücûd mefhumuyla irtibatlıdır. Eğer bir şeyin kendisinin, kendisi dışında müşahhas olarak varlığı yoksa onun için herhangi bir mahiyet tasavvur etsek de vücûdu söz konusu değildir.99

Vücûdun sebebinin, aynı şeyden sadır olması mümkün değildir. Şu halde mümkünlerin hepsi, vücûd ve ademi kabulde eşittir. Bu nedenle mahiyeti vücûdundan ayrılmayan ve herhangi bir şeye ihtiyacı tasavvur

94 İki kısma ayrılabilir: 1- (Hakikatin önceliği, istidlal, istidlalden sadır olan hüküm), 2- (Vücûd, mevcud,

madum, vacibin mahiyeti ve özellikleri, mümkünün mahiyeti ve özellikleri). Bunun eserleri ilerideki bablarda Allah‟ın varlığını ispattan başlayıp, kıyamet günü ahvalinde son bulan konularda ortaya koyacaktır.

95 Bkz. Razi, Meâlim, s. 23-26. 96 Bkz. Razi, a.e, s. 27. 97 Bkz. Razi, a.e, s. 27,28. 98 Bkz. Razi, a.e, s. 29-30. 99

Meselâ yemeğin mahiyetini anlıyoruz ancak bu anlayış bizi doyurmuyor. Zira doymanın şartı, yemeğin var olması ve midemize girmesidir.

edilemeyen bir mevcudun varlığı zorunludur.

Razi‟nin ezeliliği, ilmi hâlıkla ispatlama bahsinde takdim etmesi, bu konunun vacip ve mümkünü ayırt eden en mühim özellik olmasındandır. Ezeliliğin cisimlerden nefyedilmesine dayanarak Razi, onların hâlıka ihtiyacı olduğuna istidlalde bulunmuştur. Bu, ezeliliğin vacibu‟l vücûdla ilişkili hususî bir özellik olduğu anlamına gelmektedir. Kemal-i mutlak ve istiğna gibi diğer özelliklerin yanı sıra, ezelilik “tenzih” ilkesine dâhil edilebilir. Bu ilke sebebiyle, Allah‟ın (cc) cisim, cevheriyet, mekan, hulul, ittihat, hâdislerle kaim olma gibi sıfatlarla vasfedilmesi imkânsız olur.100

Bu tenzih ilkesi, -zahiri olarak- Allah‟ın zatıyla ilgili cisim, mekan ya da hâdislerle kaim olma ve his/duygu ifade eden nasları anlamada akli olarak bir hâkim konumuna gelecektir.101

Bahsi geçen sıfatların Allah‟tan nefyine dair elimizdeki en bariz delil, Razi‟nin teselsülü, devri ve muhassısa ihtiyacı batıl görmesi ve O‟nun hâdislere müşabehet etmeyeceğini kabul etmesidir. Hâlıkın mekana ihtiyaç duyması meselâ bu mekanın hududunu tayin edecek bir muhassısı gerektirecektir. Buna binaen Razi, bir muhassıs bulunmadığı halde bile mekâna ihtiyaç duyulmasının teselsül olacağından, bunun da batıl olduğu sonucunu çıkarmıştır. Bir muhassıs var ise, bu durumda Allah (cc) muhtaç demektir ve ezeli, kâmil ya da vacibu‟l vücûd olamaz.102

Razi Allah‟ın hakikatinin mümkünlerin tamamından farklı olması meselesini mahiyet mefhumuna dayanarak ele alır. Çünkü Allah‟ın zatı, kendisine has mahiyeti ve hakikati sebebiyle mahlukatın zatından farklıdır. Eğer Allah‟ın zatı diğer zatlarla eşit olsaydı, bu zatın bu sıfata sahip olması muraccihe, devre veya teselsüle muhtaç olması anlamına gelirdi ki bu Allah için muhaldir. Yine Allah‟ın mahiyetinin vücûdundan ayrı tutulması izafi veya hakiki olarak vücûduna tekaddüm etmesi de imkânsızdır. Geriye yalnızca zatının vücûdunu kendisinden dolayı iktiza ettiğini söylemek kalmaktadır. Kendine has hakikatinde de durum böyledir.103

2.2.4: Razi’nin Sıfat Bahislerinde Kullandığı İstidlal Kaideleri

Razi‟nin sıfatlarla ilgili meselelere el-Erbain ve el-Matalib el-Âliyye‟de olduğu gibi Mealim‟de de, geniş yer vermemiştir olmasıdır. Bu konuda sadece önemli bahislere temas etmekle yetinmiştir. Dördüncü Bab‟da ilahi sıfatlarla ilgili yirmi meseleyi zikretmiştir. Beşinci Bab‟da incelediği dört konunun bir tanesi vahdaniyet sıfatıyla, diğerleri ise ru‟yetin caiz olup olmadığı, Allah‟ın künhünü ve sıfatlarını bilmenin mümkün olmadığı, müşriklerin 100 Bkz. Razi, Meâlim, s. 30-37. 101 Bkz. Razi, a.e, s. 33. 102 Bkz. Razi, a.e, s. 32. 103 Bkz. Razi, a.e, s. 37-39.

kısımları ve taifelerinin aslı ile ilgilidir. Eşarî olan Razi -çoğunlukla- Eşarî itikadını savunmakta ancak bazen bazı eklemeler yapmakta, itirazlarda bulunmakta ya da Eşarilerle diğer fırkaların görüşleri arasında bir denge kurmakta, böylece bir görüşü desteklediğini yahut eleştirdiğini göstermeyi veya adil olmayı amaçlamaktadır.

Razi‟nin dördüncü Bab‟da zikrettiği yirmi mesele, zat üzerindeki sıfât-ı sebânın ziyade oluşu, bu konudaki istidlal yöntemleri, bunun havadisle ilişkisi gibi meseleler olup, bu meselelerde Mu‟tezile, Hanbeliler ve felsefecilerin görüşlerini tartışmaktadır.

Araştırmamızın planı gereği Razi‟nin istidlal yöntemini tahlil etmeyi hedeflediğimizden, Razi‟nin bu konudaki görüşlerini detaylı olarak ele almayacağım. Bu konuda başka detaylı araştırmalar bulunmaktadır. Yalnızca Razi‟nin bu meseleleri münakaşada kullandığı istidlal metodunu muhtasar olarak açıklamakla yetineceğim.

a. Münakaşa edilen meseleler aslen sıfât-ı sebâ ve onunla alakalıdır. Bunların en önemlisi, bu sıfatların tabiatı ve zat ile olan alakasıdır. Razi, bu mefhumların ya da özel nispet ve izafetlerin sıfatların zatıyla kaim olmadığı konusunda şüphe duymadığına işaret etmiştir. Bu mefhumların kendisiyle kaim olacağı bir zatın bulunmaması durumunda, bu sıfatların olması imkânsızdır. Zira bu mefhumlar –itibarî olarak- mümkündür ve kendilerini tahsis edecek bir muhassısa ihtiyaç duyarlar. Onların muhassısı ise zattır.104

Buna rağmen Vacibu‟l vücûdu, O‟nun için vacip ve müstahil olan sıfatları bilmek mümkün olsa da, zatının hakikati beşer için malum değildir.105

Yine bu meselenin, ilahi sıfatların belli bir adede hasredilmesiyle de alakası bulunmaktadır. Razi burada “delilin yokluğu, medlulün yokluğunu gerektirmez” kaidesince istidlalde bulunur. Böylece o Eşarilikteki Bakillânî‟nin meşhur kaidesini iptal etmektedir.106 Nitekim Allah‟ın alemi yaratmasından evvel onun varlığına dair delilin henüz var olmaması O‟nun varlığının batıl olduğuna delalet etmez. Buna binaen, Allah‟ın sayısız sıfatla vasıflanması mümkündür, ancak bu sıfatlara iman için istidlal gerekmektedir. 107

Bu konu da, Razi‟nin sıfatların özel mahiyetini ve zatını beyan etmeyi ve bunların zatla alakasını esas kabul ettiğini düşünüyoruz. Kendisi bunu, sıfatların mahiyetini açıklamak ve esasen mümkün olduğunu araştırmak suretiyle yapmış ve buradan sıfatların, bu sıfât-ı nefsiyye ile nitelenmekten hâli olmayan kadim zat için vacip olmaları dolayısıyla, zat ile birleşik oldukları sonucuna varmıştır. Böylece sıfatların hudûsu ve kıdemi meselesi

104

Bkz. Razi, Meâlim, s. 50, 51.

105 Bkz. Razi, a.e, s. 68, 69.

106

Bu kai‟de “Delili olmayan her şey batıldır” kaidesidir.

kendiliğinden ortadan kalkmaktadır. Razi zat ve sıfatların mahiyetine ve tenzih kaidesine istinaden Allah Teâlâ‟nın bu kadim sıfatlarla tavsifini zorunlu görür.

b. Razi, vücûdda ilahi tesirin, vücûbdan değil ihtiyardan kaynaklanan hakiki bir durum olduğunu söylemektedir. Zira Allah‟ın ihtiyari fiil üzerindeki kudretini inkâr, Allah‟ın kudretle nitelendirilmesini inkâr demektir.108 Şüphe yok ki bu, âlemin kıdeminin lüzumu, Allahu Teâlanın hüdûsu gibi fasit düşüncelere yol açacaktır.109

Allah Teâlâ‟nın fiilleri mümkün kategorisine girmektedir. Zira imkanın özelliklerinden birisi, onun adem ve vücûd nispetinin eşit seviyede olmasının caiz oluşu ve bir müessire ihtiyaç duymasıdır. Bu iki özellik, Allah‟ın mümkün üzerindeki kudretini doğrulamaktadır. Nitekim “kâdir olmanın” gereği, ilahi zat; “husulu‟l eser”in gereği ise imkân ve cevazdır. Bu nedenle Allah‟ın bütün mümkünler üzerinde kâdir olduğunu söylemek haktır ve şüphesizdir.110

Razi‟nin öne sürdüğü istidlal, mahiyet ve kemal-i mutlak ilkelerine mebnidir. İlahi zat mefhumu dışında kalan meselelerin en önemli vasfı, mümkün olmalarıdır. Allah‟ın mümkünler üzerindeki kudreti sabittir. Yine iki müessirin bir eser üzerinde cem edilmesi mümkün değildir. Ezeli olandan sadır olan tahsisle irtibatı sebebiyle bir eser bir müessir tarafından ortaya çıkar.111

Razi, Meâlim‟de Maturidilerin Allah Tealâ hakkında vacip olan “tahlik sıfatı”nı tenkid için özel bir bahis açmıştır.112

Buna binaen Razî, mahiyet, tenâkuzun yokluğu, teselsülün batıl oluşu ve muhassısa ihtiyaç duyma ilkelerini, tahlik sıfatı olarak anlıyor. Razi‟ye göre, tahlikin mahiyetinin, kudretin mahiyetinden farklı olmadığı görülür. Zira tahlik, vücûb yoluyla değil ihtiyar yoluyla bir tesir ve icat sıfatıdır. Allah‟ın hem tahlik hem kudret ile birlikte vasıflanması, tesir sıfatının çok sayıda olması sonucu doğurması sebebiyle mütenakızdır. Yine kudretin ihtiyar yoluyla, tahlikin ise vücûb yoluyla meydana gelmesi akla uygun değildir. Tesir, kudretle değil tahlikle meydana geliyorsa bu, mahiyet ve vücûd bakımından kudretin inkârı olup, tahlik adıyla başka bir tesir sıfatının ispatı anlamını taşır.113

c. İlim sıfatına geldiğimizde, Razi‟nin sıfatları hayatla irtibatlandırdığını görüyoruz. Allah‟ın hayat sıfatı olmasaydı, ilim, kudret veya irade sıfatı da olmazdı.114

Benzer Belgeler