• Sonuç bulunamadı

1.3. TEORİK VE STRATEJİK ÇERÇEVE

1.3.1. Teorik Çerçeve

1.3.1.3. Kamu Başarısızlığı Teorisi

1.3.1.3.1. Rant Kollama Teorileri

Rant kollama kavramı, literatürde ilk kez Anne Krueger tarafından kullanılmıştır(Kruger, 1974; 291-303). Rant kavramının temelinde Ricardo’nun da vurguladığı kısıtlı olma olgusu yatar. Toprak, kısıtlı bir üretim faktörü sayıldığı için rant sözcüğü, ekonomi literatürüne toprak kirası olarak girmiştir. Ancak daha sonra bu kavram, kıtlığı içeren tüm mal ve hizmetleri kapsayacak biçimde genişletilmiştir. Literatürde rant kavramının doğal rantlar ve yapay rantlar diye ayrıştırıldığını görmekteyiz. Yapay rantlarla anlatılmak istenen, piyasaya devlet müdahaleleri sonrası ortaya çıkan kısıtlılık, kıtlık halleridir. Bu şekilde yaratılan kıtlık, aynen kıt olan toprakta ya da doğal kaynaklarda olduğu gibi (gerçek rant), sahip olana bir getiri sağlar. Rant, devlet tarafından yapay olarak belirli ekonomik faaliyetler üzerine getirilen sınırlamalardan, ya da verilen teşviklerden ortaya çıkan, yapılan yasal düzenlemeler sonucu mülkiyet hakkının tanımlanmasıyla hak sahibine, kaynağın

50 fırsat maliyetini aşacak şekilde kazanç elde etmesini sağlayan getiridir. Rant arayışları ise bu tür yapay rantları elde etmek için verilen uğraşları anlatmak için kullanılmaktadır(Ş. Yılmaz, 2008; 206-209).

Rant kollama kavramına ilişkin literatürde benzer tanımlamalar yapılmıştır. Bunlardan bazıları: Buchanan, Tollison ve Tullock (1980) “ Rant Kollama, devlet koruması yoluyla refah kollayan ekonomik birimlerin israfa yol açan faaliyetleridir (Buchanan, Robert, Tullock, 1980).”

Buchanan (1983), “Rant kollama, sosyal artık yaratma yerine sosyal israf yaratan değerleri maksimize etme çabalarının olduğu kurumsal yapıların davranışlarını tanımlamak için oluşturulmuş bir kavramdır”(Buchanan, 1983; 71-85).

Buchanan, “Mali kaynakların çeşitli alanlarda kullanıldığında sahiplerinden başkalarına yapılan ödemeler anlamında kullanılıp aşırı fırsat maliyetin bedeli şeklinde tanımlamıştır.”(Buchanan, Eker(Çev.), Aktan(Edit.), 1991; 264).

Medema (1991), “ Rant kollama, bazı transferleri elde etmek amacıyla kaynakların harcanmasıdır”(Medema,1992; 1051)

Gordon Tullock, “ Bazı kamu politikaları sonucunda ortaya çıkan mal ve hizmet transferlerinin kişi ya da kişilerce elde edilmesi için kıt kaynakların harcanmasını ifade eder”(Tullock, 1993).

Kamu tercihi teorisinde rant, yasal ve kurumsal düzenlemeler yoluyla toplumsal değeri arttırmaktan çok, toplumsal israfa neden olan bazı kişi veya grupların çıkarları doğrultusunda sürekli kolladıkları bir gelir türü olarak ortaya çıkmaktadır. Bu kişi ya da gruplar( politikacılar, bürokratlar, çıkar ve baskı grupları) rant kollama faaliyetleri sonucu toplumun refahı üzerinde olumsuz etkiye neden olmaktadırlar(Devrim, Altay, 1994; 7).

51 Bu tanımlamalar, Neo-Klasik rant kollama ve kar kollama ayrımını da vurgulamaktadır. Neo-klasik iktisada göre, kar kollama faaliyeti, kişinin karını arttırmak için piyasa fırsatlarından yararlanmasıdır. Bu fırsatlar veri bir maliyetle daha fazla üretimi veya daha düşük maliyetle aynı miktarı üretmeyi içerir. Sonuçta kar kollamada hem bireysel, hem de sosyal refahı arttıracak faaliyet söz konusudur. Oysa rant kollamaya harcanan kaynaklar yapay olarak yaratılmış transferleri elde etmek amacını taşır ve sosyal israfa neden olur. Ayrıca rant kollamada herhangi bir üretkenlik söz konusu değildir(Kayıran, 1996; 67).

Yeni yaratılan veya var olan rantların transferi, rant kolama teorisi açısından önem taşımaktadır. Rantlar, devlet tarafından iki şekilde dağıtılabilmektedir: İlki, doğrudan tekelci yöntemlerle dağıtımdır. Bu yöntemle, devlet belirli bir kişiye veya çıkar gurubuna rant elde etme imkanı verir. Bu hakkı elde etmek için firma hiçbir reel kaynak sarf etmiyorsa, bu durum tüketici artığının tekele transferi olarak değerlendirilir ve bir israf içermez. Rantların bir diğer dağıtım yöntemi ise rekabetçi piyasalardır. Bu durumda rantı elde etmek için çeşitli baskı gurupları ve çıkar gurupları arasında bir rekabet ortaya çıkacaktır. Her gurup, kendi çıkarları doğrultusunda lobileşme faaliyetine girerek, beklenen getiri beklenen maliyete eşit olana kadar bu süreçte kaynak sarf edecektir.

Rant kollama teorisi, pozitif ve normatif olarak iki alanda gelişmektedir. Normatif rant kollama teorisi, rant kollama faaliyetlerinin ekonomideki maliyetlerinin tanımlanması ve tahmin edilmesi ile ilgilidir. Pozitif teori ise, rantların kaynağının ne olduğunu sorgulamakta ve özellikle çıkar guruplarının davranışlarına ilişkin test edilebilir önermeler ortaya koymaktadır.

Krueger, devlet müdahalesinin yoğun olduğu az gelişmiş ülkelerde rant kollama harcamalarının önemli bir yer tuttuğunu ve bu rantları elde etmek için piyasa ekonomilerinde rekabeti beraberinde getireceğini vurgulamaktadır(Kruger, 1974; 291). Krueger, uluslar arası ticarette rantın miktar kısıtlamalarından doğduğu rekabetçi bir rant kollama modeli geliştirmiştir. Krueger’e göre miktar kısıtlamaları uygulamalarında ithalat lisansı değerli bir mal haline gelir. Bu lisansı elde etmek için yapılan rekabet, kaynak

52 israfına yol açar. İsrafa yol açan harcamalar, Lisanslar firma kapasitesine göre dağıtıldığında aşırı firma kapasitesinin oluşmasıyla, lisanslar başvuranların belli bir oranına göre dağıtıldığında optimal ölçekten daha küçük ölçekli firmaların endüstriye girişleriyle, ithalat lisanslarını elde etmek için lobicilik çabaları ve rüşvet gibi nedenlerle ortaya çıkmaktadır

Krueger’e göre rekabetçi rant kollama, ekonominin üretim olanakları eğrisinin içinde çalışmasına, aynı miktardaki bir tarifeden daha fazla refah kaybına ve belirli faaliyetlerin özel ve sosyal maliyetlerinin farklılaşmasına neden olmaktadır(Kayıran, 1996; 70).

Normatif rant kollama teorisine yapılan önemli bir katkı da Bhagwatidir. Bhagwati doğrudan üretken olmayan Kar-Kollama faaliyetleri olarak ifade ettiği dört tip faaliyet olduğunu vurgulamıştır. Bunlar (Bhagwati, Sirinivasan, 1980; 1070):

i. Tarife Kollama: Korumacı amaçla konulacak tarifeden potansiyel olarak yararlanacak kişilerin, tarifenin uygulanması için lobileşme faaliyetlerine girmeleridir.

ii. Tarifeden Kaçınma: Tarife konulduğunda, doğrudan veya düşük-yüksek faturalama ile dolaylı olarak kaçakçılık yaparak tarifeden kaçınmayı ifade eder. iii. Gelir Kollama: Korumacı amaçla tarife konulduğunda, eşanlı olarak ortaya çıkan

gelirden pay almak için lobileşme sürecine girişilmesidir.

iv. Prim Kollama: Hak talep edenlerin, prim getiren ithalat lisansları için rekabete girmesidir.

Bhagwati, rant kollama faaliyetlerinin refah sonuçlarını incelemek için, kaynak tahsisinde bozukluğun olup olmamasını incelemiştir(Bhagwati, 1982; 988-1002). İnceleme sonucunda, rant kollama faaliyetleri, her zaman israfa yol açmaz. Eğer başlangıç donanımında bir bozukluk varsa, rant kollama faaliyetleri refaha katkıda bulunabilir. Rant kollama faaliyetlerinin, dolayısıyla sosyal refah kaybını azaltmanın yolu devleti

53 küçültmektir. Bu şekilde üretken olmayan alanlara kayan kaynaklar tekrar üretken alanlara dönecektir.

Pozitif rant kollama teorisinin temel uğraş alanı çıkar guruplarıdır. Geleneksel kamu yararı argümanı hem Şikago hem de Kamu Tercihi yaklaşımlarınca kabul görmemektedir. Her ikisi de regülasyon süreçlerini bireysel ve grupsal fayda maksimizasyonu ile açıklamaktadır. Şikago yaklaşımının en belirleyici ismi olan George Stigler’e (1971) göre regülasyon, arz ve talep ilkelerine göre izlenmektedir. Regülasyonları çıkar grupları, servet transferi amacıyla talep etmektedirler. Serveti arz eden ise toplumun diğer kesimleridir. Devletin, aracı fonksiyonu gördüğü bu sistemde regülasyonlar, kamu yararı yerine çıkar gruplarının menfaatlerini gütmektedir. Bu teorinin ileri sürdüğü üç temel argüman vardır: İlk olarak, regülasyon uygulamaları ile organizasyon maliyetleri düşük olan gruplar, diğerlerine göre daha yüksek oranlarda rant elde edeceklerdir. İkinci olarak, regülasyonun sonucu büyük olasılıkla çapraz-sübvansiyon olacaktır. Son olarak, rantlar belirli bir güce sahip taraflar arasında bölüşülecektir(Oğuz, 2005; 253-267).

Rant arayışlarının lobicilik yapma, yetkililere parasal veya ayni kazanç sağlama, hükümet üyeleriyle yakınlık kurma, rüşvet yedirme şeklinde kendini gösterdiği düşünülecek olursa, hükümet politikalarının rant arayışlarından etkilenebileceği, hatta bu faaliyetler sonucu biçimlendirildiği fikri kaçınılmaz olarak karşımıza çıkmaktadır. Bu gerçeği göz önünde bulunduranlar yönetimin çıkar gruplarının etkisi altında piyasaya birtakım müdahalelerde bulunduğunu ileri sürerler. Bu görüşte olanlara göre, çıkar gruplarından en etkin ve en örgütlü olanı siyasal iradeyi ipotek altına alır. Çıkar grubu teorisinin kurucu ve savunucularından Stigler'e göre, çiftçiler veya sendikalar gibi geniş ve etkin çıkar grupları kendi lehlerine bir gelir transferi için hükümetleri kullanırlar. Diğer küçük ve organize olmamış üreticiler için yapılabilecek tek şey, kendi aleyhlerine olan bu düzenlemelere karşı ayakta durma mücadelesi vermektir(Yılmaz, Yayın Tarihi Belirtilmemiş; 206-209).

Her bir çıkar grubunun, uygulanması istenen politikanın kendi refahı üzerindeki etkisini keşfetmek için bilgi toplaması gerekmektedir. Bilgi toplamanın getirdiği maliyetle

54 bu politikadan yarar görecek diğer üyeleri tanımlamak da ayrıca maliyetleri arttıran unsurlar olacaktır. Bunun dışında, uygulanacak politikalardan yarar ve zarar görenlerin tanımlanması da maliyetlerin belirlenmesinde önemli bir etkendir. Çünkü bir grubun yararına olan bir politika, diğer bir grubun zarar etmesine neden olur(Kayıran, 1996; 75).

Ortak çıkar ve hedeflere sahip bireylerin bir araya gelerek oluşturdukları çıkar gruplarının elde ettiği kazanımlar aynı bir kamu malı gibidir. Yani bu kazanımların kullanılması diğerlerinin kullanımını engellemez. Bu durumda kamu mallarında olduğu gibi bedavacılık sorunu ortaya çıkmaktadır.

Stigler'e göre yasama faaliyeti çıkar gruplarının talebine göre belirlenir. Stigler'in yaklaşımını çok katı bulup eleştirenlerin başında Peltzman gelir. Peltzman'a göre muhalif gruplar da hükümet politikalarını etkiler. Peltzman, Stigler'in modeline muhalefetin davranışlarını da katarak hükümetin iki grup arasında denge fiyatlar belirleyeceğini ileri sürer. Peltzman'in modelinde yeniden seçilebilmek için seçmenlerin oyunu maksimize etmeye çalışan bir yönetim vardır. Bu yönetim üreticilere rant sağlarken tüketicilere yüklediği maliyetleri de bir ölçüde hafifletecek dengeleyici "politik" fiyatlar belirler. Stigler'in modelinin aksine, Peltzman modelinde, her zaman korunması istenen sektöre rant aktarımı yapılamayabilir.

Appelbaum ve Katz, "rant koyucunun" da bir "rant arayan" gibi davranabileceğine ve beklediği fayda doğrultusunda rant koyabileceğine dikkatleri çekmişlerdir. Appelbaum ile Katz'ın modelinde rant arayışı, üç grubun kendilerine özgü davranış fonksiyonları içinde ele alınmaktadır. Bu üç grup, tüketiciler, firmalar ve kural koyucudur. Tüketiciler bu üç grubun içindeki en pasif gruptur. Onlar, günü geldiğinde politik destek verip vermeme biçiminde tavırlarını belli ederler. Politik desteğin belirlenişi de tüketicilerin hükümet politikası sonucu servetlerini arttırmış olup olmadıklarına göre değişir. Firmaların rant arayışına ayırdıkları harcama ise rantın mutlak büyüklüğüne bağlıdır. Kısa dönemde kural koyucu, rantın marjinal maliyeti ile ranttan elde edilecek marjinal kazancı dengelemeye çalışır.

55 Rant kollama teorisi, yapay kıtlıklardan ya da teşviklerden yani devlet tarafından yapılan yasal değişikliklerden kaynaklanmaktadır. Ayrıca bir transfer içermektedir. Bu bağlamda rant kollama davranışının olumsuz sonuçlarının vurgulanması veya doğrudan israfa yol açtığının söylenmesi, var olan mevcut durumun değişmesi anlamına gelmektedir. Madema’ya göre, rant kollama faaliyetlerinden kaçınmanın tek yolu, toplumda değişmeyen ilişki setleri tanımlamaktır(Medema, 1992; 1060). Bu durumda rant kollama faaliyetlerinin ekonomik ve politik alanda her zaman var olacağını düşünmek doğru olacaktır.

Klasik liberalizmin, bireysel çıkar maksimizasyonunu sağlayacak şekilde transformasyonunu sağlayacak kurumsal yapıları bulma eğilimi vardır. Liberal düşünce geleneğine göre iktisadi alanda bu dönüşümü mümkün kılacak kurum piyasa ve kurallarda piyasa kurallarıdır. Böylece insanın ahlaki açıdan en bencil bir davranış formunu izlediği, yalnızca kişisel çıkar maksimizasyonu motifiyle faaliyette bulunduğu durumda bile, piyasa kuralları (görünmez el), bu faaliyetleri, toplum çıkarlarını da maksimize edecek şekilde dönüştürecektir. Kamu tercihi okulu teorisyenleri de konuya bu zihniyet ile yaklaşmakta, kişisel çıkar güdüsü ile hareket eden kamu tercihi rolleri arasındaki ilişkilerin toplumsal çıkarları da yükseltmesini sağlayabilecek kurumsal yapıları tespite çalışmaktadır(Kök, 1995; 145).

Bu değerlendirmeler dikkate alındığında, rant ve rant kollama faaliyetlerinin kaçınılmazlığı kabul edilmektedir. Bu durumda rantların azlığı ya da çokluğundan ziyade rantların bölüşümü konusu daha çok önem arz etmektedir. Devletin iyi belirlenmiş hedefler çerçevesinde iktisat politikaları oluşturması gerekmektedir. Rantların kime nasıl transfer edileceği, uzun dönemli hedefler ve uygulanacak politikalar çerçevesinde belirlenebilmelidir.