• Sonuç bulunamadı

Radcliffe Anayasasının İlgili Taraflarca İncelenmesi ve Reddi

BÖLÜM 3: RADCLIFFE ANAYASASI TEMELİNDE ÇÖZÜM ARAYIŞLARI

3.4. Radcliffe Anayasasının İlgili Taraflarca İncelenmesi ve Reddi

Taksim tezi, Kıbrıs Sorununa çözüm şekli olarak ortaya çıktığı sırada Türkiye ile Yunanistan da Lord Radcliffe’in hazırladığı özerklik anayasasını incelemekteydi. Bu incelemeler sürerken Nihat Erim, 22 Aralık 1956’da Türkiye Hükümetine Radcliffe Anayasasını ele alan bir rapor sundu. Erim’e göre Radcliffe Anayasası, Kıbrıs halkına sınırlı özerklik veriyordu. Ayrıca Kıbrıs Türk Toplumu için bazı güvenceler sunsa da

513 TNA, FO 371/123941/1081/2523; TNA, FO 371/123942/1081/2554A; Holland, Britain and the Revolt in

Cyprus, s.166.

514

HC Deb 19 December 1956 vol 562 cc1268-1272,

http://hansard.millbanksystems.com/commons/1956/dec/19/cyprus-lord-radcliffes-proposals#S5CV0562P0_19561219_HOC_214 (10 Şubat 2016).

159

hem Türklerin self-determinasyon hakkını hem de adanın Türkiye’nin güvenliği açısından stratejik önemini göz ardı ediyordu. Bu durumda Türkiye Hükümetinin önünde iki seçenek vardı. Radcliffe Anayasasını toptan reddetmek veya Kıbrıs’ta geçici özerkliğin olması gerektiğini kabul ederek anayasayı görüşmekti. Eğer birinci seçenek tercih edilecekse İngiltere, Yunanistan ve ABD’ye şunlar söylenmeliydi: Dil, din, kültür, etnik ve siyasi hedef bakımından birbirinden farklı olan iki topluma sanki tek bir halkmış gibi aynı plebisit uygulanamazdı. Bunun yanında Kıbrıs, Türkiye’nin güvenliği açısından son derece önemliyken Rumların self-determinasyon hakkını kullanarak adanın nihai statüsünü belirlemeleri mümkün değildi. Ayrıca Lozan Barış Antlaşmasında Kıbrıs, Ege Adaları, Batı Trakya, İstanbul Rum Patrikhanesi ve İstanbul’daki Rum azınlığının statüleri belirlenirken coğrafi ve hukuki olarak Türk-Yunan dengesinin bozulmamasına özen gösterilmişti. Oysa Kıbrıslı Rumlara self-determinasyon hakkı verildiği takdirde bu denge bozulurdu. Böylece Türkiye’nin de Lozan Barış Antlaşmasındaki diğer düzenlemelerin yeniden ele alınmasını isteme hakkı doğardı515.

Erim’e göre eğer Radcliffe Anayasası görüşülecekse anayasanın Kıbrıs’ta başarıyla uygulanıp uygulanmayacağına ve Kıbrıslı Türkler ile Türkiye’ye yeterli güvence sağlayıp sağlamayacağına dikkat edilmeliydi. Profesör Erim, bunu belirttikten sonra anayasada Kıbrıslı Türkler ile Türkiye için olması gereken başlıca güvenceleri sıralıyordu. Ona göre öncelikle Türkçe, anayasada resmî dil olarak yer almalıydı. İkincisi, Türk azınlığının elindeki toprakların alınmasına engel olmak için kamulaştırma ve toprak reformuyla ilgili güvenceler tatmin edici hâle getirilmeliydi. Üçüncüsü, mahkemelerde Türklere ayrımcılık yapılmamasını sağlayacak anayasal hükümler olmalıydı. Son olarak Yasama Meclisine seçilmeyecekler arasında din adamları da olmalıydı. Erim, bu sonuncu öneriyle muhtemelen Kıbrıs Rum Kilisesinin siyasi nüfuzunu azaltma niyetini taşıyordu. Bunun yanında Türk İşleri Bakanı, güvenoyunu Yasama Meclisinin Türk üyelerinden almalıydı. Vali’nin çıkaracağı emirnameler ise yargı denetimine tabii tutulmamıştı. Hâlbuki Vali’nin Kıbrıs Türk Toplumu aleyhine emirnameler çıkarmasını önlemek için yargı denetimi olması şarttı. Ayrıca Kıbrıslı Türklerle ilgili eğitim işlerinde Türk Toplumunun temsilcilerinin de görüşleri

515

160

alınmalıydı. Bunun yanında Radcliffe Anayasası uyarınca Yasama Meclisinin 24 Rum, 6 Türk ve 6 İngiliz üyeden oluşacağına dikkat çeken Erim, nüfus oranının değişmesi hâlinde Meclisteki temsiliyet oranının da değişebileceğini savunuyordu. Bu sebeple Radcliffe Anayasasına Türklerin Mecliste mağdur olmalarını önleyecek bir hüküm konmasını öneriyordu. Erim, kabinede yalnızca bir Türk bakanın olmasını da Türklerin nüfus oranı yönünden yeterli görmüyor; bir Türk bakan daha olmasının gerekli olduğunu dile getiriyordu. Ayrıca Türklerle Rumların eşit sayıda temsil edilecekleri ikinci bir meclis kurulması önerisinde bulunuyordu516.

Raporunun sonunda taksime de değinen Erim, taksimin bir uzlaşma formülü olabileceğini belirtiyordu. Ama onun da karşı tarafın siyasi manveralarıyla geçersiz kılınabileceği uyarısında bulunuyordu. Bu yüzden Erim, taksim konusunda İngiltere’den uluslararası bir taahhüt istenmesini öneriyordu. Ayrıca taksim için hukuki hazırlık yapılırken dikkate alınması gereken bazı hususlar üzerinde duruyordu. Erim’in ortaya koyduğu hususlar şunlardı:

a) Radcliffe Anayasasına Türklere, Rumlara hatta İngilizlere Kıbrıs’a göç etme hakkı veren bir hüküm konmalıydı;

b) Kıbrıs’taki toprak mülkiyetinin ne kadarının Türklere ait olduğu araştırılmalıydı; c) Kıbrıslı Türklerin oturdukları yerler ve buralardaki nüfus miktarları tespit

edilerek bir nüfus haritası çıkarılmalıydı;

d) Başta Türkiye olmak üzere ada dışında yaşayan Kıbrıslı Türklerin sayısı hakkında ayrıntılı bilgi toplanmalıydı517.

26 Aralıkta raporuna ek yapan Erim, İngiltere’nin taksim konusunu Rumları endişeye düşürmek için ortaya atmış olabileceği uyarısında bulundu. Bu uyarısını desteklemek için de İngiliz Hükümetine yakın bir yayın organı olarak bilinen The Times gazetesinin 20 Aralık 1956’da çıkan başyazısına dikkat çekti518. The Times’ın söz konusu başyazısında taksimin Kıbrıs için faydalı bir uygulama olmadığı; ama bu fikrin Yunanistan’ı adada özerk yönetim kurulmasına ikna etmek için kullanılabileceği

516 Erim, a.g.e, s.34-42. 517 Erim, a.g.e, s.34-42. 518 Erim, a.g.e, s.53-54.

161

görüşüne yer veriliyordu519. Başyazıyı dikkate alan Erim, Türkiye’nin Kıbrıs’ta bir oldubittiyle karşılaşmaması için iki noktada güvence elde etmeye çalışması önerisini getiriyordu. Bunlardan birincisi, özerk yönetimin uygulanmasını izlemek amacıyla Kıbrıs Valisi’nin yanına Türkiye ve Yunanistan’dan birer temsilci atanmasıydı. İkincisi ise Türkiye’ye Kıbrıs’ın stratejik noktalarında asker bulundurma hakkı tanınmasıydı520. Erim’in raporunda bu görüş ve önerileri sunması üzerine Türkiye Hükümeti, kendisinden Londra’ya gidip bunları Lord Radcliffe’le de görüşmesini istedi. Fakat Nihat Erim, Londra’dan önce Kıbrıs’a giderek durumu yerinde incelemeyi tercih etti. Böylece Profesör Erim, 1957 yılı başlarında adaya gidip 20-21 Ocakta Sömürge Valisi Sir John Harding’le görüşmeler yaptı ve raporunda belirttiği çekinceleri kapsamlı olarak onunla da paylaştı. 20 Ocaktaki görüşmede Vali Harding, taksimin Kıbrıs Sorunu için son çare olarak düşünülmesi gerektiğini söyledi. Buna karşı Erim, Türkiye olarak taksimi ehven-i şer olarak gördüklerini ifade etti. Vali’nin self-government (özerklik) üzerinde çalışılmasının daha iyi olacağını belirtmesi üzerine Erim, Türkiye’nin Kıbrıslı Türklerin haklarını korumakta kararlı olduğunu ve Türklerin Rum çoğunluğunun hâkimiyeti altına girmelerine izin vermeyeceğini vurguladı. Bu sözleri anlayışla karşılayan Vali Harding, İngiltere ile Türkiye arasında uzlaşma sağlanması için birlikte çalışmayı önerdi. Erim de Türkiye olarak buna hazır olduklarını belirtti. Bu görüşmeleri yapan Erim, bir yandan da Kıbrıs Türk Toplumunun nabzını tutmaya çalışıyordu. Türklerin Erim’e gönderdikleri telgraf ve mektuplardan taksim fikrine sıcak baktıkları, dolayısıyla Türkiye Hükümetinin resmî siyasetini destekledikleri anlaşılıyordu521. Böylece Kıbrıslı Türklerin görüşlerini de öğrenen Erim, adadaki temaslarını tamamlayıp 22 Ocakta Ankara’ya döndü.

24 Ocakta Erim, Londra’ya hareket etti. Londra’ya varır varmaz da İngiliz Dışişleri Bakanlığı yetkilileriyle görüşmeler yaptı. 25-28 Ocak arasında süren görüşmelerde Radcliffe Anayasası, bir kez daha ayrıntılı olarak ele alındıysa da bir karara varılmadı. Bu arada Erim, muhtemelen İngiliz kamuoyunda taksim tezi lehine bir hava yaratmak için Ankara’nın görüşlerini İngiliz parlamenterlere ve basına anlatmaya özen gösterdi.

519

“A Chance For Cyprus”, The Times (London, England), Thursday, Dec 20, 1956; pg. 9; Issue 53719.

520

Erim, a.g.e, s.54.

521

162

Bu görüşmelerin ardından da 1 Şubatta Başbakan Menderes’e izlenimlerini anlatan bir telgraf gönderdi. Erim, telgrafında İngiliz Hükümetinin gerçek niyetinin taksim olmadığını; çünkü iktidardaki Muhafazakâr Parti ileri gelenlerinin taksimi kötü bir şey, başka bir çözüm bulunamadığı takdirde alınacak en son tedbir ve hiç istenmeyen bir yol olarak gördüklerini belirtiyordu. Dahası, Erim’in bildirdiğine göre; Muhafazakâr Parti, Yunanistan’ın BM’ye yaptığı Kıbrıs başvurusunun Rumlar ile Yunanlar için olumsuz sonuçlanması durumunda EOKA’nın kolayca bastırılacağına ve böylece Yunanistan Hükümetinin Radcliffe Anayasasını görüşmeye yanaşacağına inanıyordu. Ayrıca Muhafazakâr Partililer, Kıbrıs’ta Türklerle Rumların bir süre özerk yönetim çatısı altında birlikte yaşamaları hâlinde her ikisinin de bu düzene alışacağını ve başka bir çözüm şekli aramayacağını düşünüyorlardı. Bunun yanı sıra Başpiskopos Makarios’un sürgün edilmesinin yanlış bir uygulama olduğu, Başpiskoposun ilk fırsatta Kıbrıs’a dönmesine izin verilmesi gerektiği görüşündeydiler. Hatta Başpiskopos Makarios’un yılın sonuna doğru adaya geri gönderilmesini bekliyorlardı522.

Erim, telgrafında belirttiğine göre İşçi Partisinin yetkilileriyle de görüştü ve onlara enosise yol açan bir self-determinasyonu kabul edip etmediklerini sordu. İşçi Partililer, Rum çoğunluğunun self-determinasyon hakkını desteklediklerini; ancak Türklerin de self-determinasyon hakkına itiraz etmediklerini söylediler. Ancak taksim formülüne olumsuz baktıklarını gizlemediler. Ayrıca İşçi Partililer de Muhafazakârlar gibi Yunanistan Hükümetinin kısa bir süre sonra uzlaşmacı bir tutum sergileyeceği, Başpiskopos Makarios’un Kıbrıs’a dönmesi gerektiği, özerkliğin adada uygulanabilir olduğu ve Radcliffe Anayasasının özerk yönetim için iyi bir temel oluşturduğu görüşünü ifade ettiler. Erim’in telgrafına göre İşçi Partili yetkililer de kendisine İngiltere, Türkiye ve Yunanistan’ın Kıbrıs’ta ortak bir yönetim kurması konusunda Ankara’nın görüşünün ne olduğunu sordular. Buna karşı Erim, taksim fikrini ortaya atanın kendileri olmadığını ve taksimi bir fedakârlık olarak kabul ettiklerini söyledi. Ayrıca hem Türkiye’nin güvenliği hem de Kıbrıs Türk Toplumunun self-determinasyon hakkı göz önünde bulundurulmak şartıyla her türlü çözüm önerisini görüşmeye açık olduklarını belirtti. Görüşmenin sonunda ise Nihat Erim’in self-determinasyonla ilgili sorusu üzerine İşçi Partili parlamenter James Callaghan, self-determinasyonun Kıbrıs’ın

522

163

Yunanistan’a ilhakına yol açmayacağı ve adanın nihai statüsünün Türkiye’nin onayı alınmadan değiştirilmeyeceği konusunda güvence verdi 523 . Özetle Erim’in görüşmelerinde gerek Muhafazakâr Parti gerekse İşçi Partisinin Başpiskopos Makarios’a Kıbrıs’a dönme fırsatı verilmesinden yana oldukları, taksim fikrine sıcak bakmadıkları, Yunanistan’ın uzlaşmacı bir tutum almasını umdukları ve Kıbrıslı Türklerle Rumların özerklik çatısı altında yaşayabilecekleri inancını paylaştıkları görülüyordu.

Erim, 5 Şubatta Londra’dan New York’a geçti. Ertesi gün eski Dışişleri Bakanı Fatin Rüştü Zorlu ile Dışişleri Bakanlığı Genel Sekreteri M. Nuri Birgi de Nihat Erim’e katıldılar. Daha sonra Fatin Rüştü Zorlu, M. Nuri Birgi ve Nihat Erim; aralarında bir görüşme yaptılar. Görüşmede Yunanistan’ın BM Genel Kuruluna yaptığı Kıbrıs başvurusunun Rumlar ile Yunanlar lehine sonuçlanmasını önlemek için ABD’den destek istenmesi konusunda görüş birliğine vardılar. Böylece Fatin Rüştü Zorlu, M. Nuri Birgi ve Nihat Erim; 9 Şubatta ABD Dışişleri Bakanı Dulles’le görüştüler. Bu görüşmede Fatin Rüştü Zorlu, BM Genel Kurulundan çıkacak kararda Kıbrıs Sorununun ilgili taraflarından birisi olarak Türkiye’nin de adının zikredilmesini istedi. ABD Dışişleri Bakanı Dulles ise İngilizlerle görüşüp buna bir çare arayacağı karşılığını vermekle yetindi. Bu arada Nihat Erim, İngiltere’de olduğu gibi New York’ta da basın aracılığıyla Amerikan kamuoyuna taksim tezini anlatmaya gayret etti524.

Türkiye Hükümeti, gerek İngiltere gerekse ABD’de taksim tezi için bir kamuoyu oluşturmaya çalışırken Kıbrıslı Rumlar ile Yunanistan’ın da Radcliffe Anayasasıyla ilgili görüşleri şekillenmeye başlamıştı. Kıbrıs Rum Toplumunda anayasasıyla ilgili farklı tutumlar ortaya çıktığı görülüyordu. Lefkoşa Rum Belediye Başkanı Dr. Dervis, Başpiskopos Makarios sürgündeyken Radcliffe Anayasasının görüşülmesine karşı çıktı. Ayrıca anayasanın kendilerini tatmin etmediğini ve ciddiyetten uzak olduğunu söyledi. EOKA da 21 Aralık 1956’da Kıbrıs genelinde dağıttığı bildirilerde Başpiskopos serbest bırakılmadan Rum tarafının hiçbir konuda İngilizlerle görüşmeyeceğini ve self-determinasyon hakkını içermeyen hiçbir anayasayı kabul etmeyeceğini duyurdu. Etnarhia Konseyi üyesi ve Ethnos gazetesi başyazarı Vias Markidis, Radcliffe

523 Erim, a.g.e, s.57-69.

524

164

Anayasasının Dr. Dervis’in dediği gibi ciddiyetten uzak olarak nitelenemeyeceğini; ama yeterince liberal ve kabul edilebilir de olmadığını ileri sürdü. İngilizce yayın yapan Rum gazetesi Cyprus Mail ise Rumların Radcliffe Anayasası sayesinde kendi kendilerini yönetebileceklerini; böylece self-determinasyon yolunda bir aşama kaydedebileceklerini savundu. Ayrıca gazete, Başpiskopos Makarios’un Radcliffe Anayasasına olumlu yaklaşması umudunu dile getirdi525.

Yunanistan Hükümeti ise adadaki Rum çoğunluğunun self-determinasyon hakkına sahip olduğu iddiasına destek sağlamak için bazı girişimlerde bulundu. Nitekim Yunanistan Başbakanı Karamanlis ile Dışişleri Bakanı Averoff-Tossizza, 25 Aralık 1956’da Yugoslavya’nın başkenti Belgrad’ı ziyaret ettiler. Konstantin Karamanlis ile Evangelos Averoff-Tossizza, burada yaptıkları açıklamada Balkan Paktının daha etkili ve yararlı hâle gelebilmesi için Kıbrıs Sorununun adil bir şekilde çözülmesi gerektiğini savundular. Bu ziyaret esnasında iki ülke, bir de ortak bildiri yayınladı. Bildiride iki ülkenin diğer konuların yanında Kıbrıs Sorununu da görüştüğü ve sorunun Kıbrıs halkının (Rumların) talepleri doğrultusunda çözülmesi gerektiğini düşündüğü belirtildi. Ayrıca Yugoslav Hükümetinin Kıbrıs halkının (Rumların) self-determinasyon hakkına olumlu baktığı ifade edildi526.

Türkiye Hükümeti, Yunanistan Hükümetinin bu girişimlerine hemen tepki gösterdi. Bayındırlık Bakanı ve Dışişleri Bakanlığı Vekili Ethem Menderes, TBMM’nin 28 Aralık 1956’daki oturumunda yaptığı uzun konuşmada bu konuya da değindi. Ethem Menderes, konuşmasında Yunanistan’ın bu tavrını onaylamadıklarını ve Balkan Paktının geleceği için tehlikeli bulduklarını belirtti. Ayrıca Yunanistan Hükümetinin Balkan Paktını Kıbrıs konusunda Türkiye üzerinde bir baskı yaratmak için istismar etmeye çalıştığını; ancak Kıbrıs Sorununun Paktın dışında bir konu olduğunu savundu527.

Yunanistan Hükümeti ise 29 Aralıkta Radcliffe Anayasasını reddetme gerekçelerini kamuoyuna açıkladı. Yapılan açıklamada anayasanın beş sebepten dolayı liberal ve

525

Gazioğlu, İngiliz Yönetiminde Kıbrıs III (1951-1959), s. 243-245.

526

Gazioğlu, a.g.e, s. 243-245.

527

T.B.M.M. Zabıt Ceridesi, Devre:X, C. 15, İçtima:3, Yirmi ikinci İnikat, 28 Aralık 1956, s.331-335, https://www.tbmm.gov.tr/tutanaklar/TUTANAK/TBMM/d10/c015/tbmm10015022.pdf (13 Şubat 2016).

165

demokratik bulunmadığı bildiriliyordu. Birincisi; Radcliffe Anayasası, Vali’ye geniş yetkiler tanıyordu. İkincisi, Vali’nin çıkaracağı emirnameler yargı denetimine tabii olmayacaktı. Üçüncüsü, Vali’nin atayacağı hükümet, meclise değil; Vali’ye karşı sorumlu olacaktı. Dördüncüsü; anayasa, Vali’ye istediği zaman meclisi feshetme hakkı veriyordu. Son olarak kamu görevlileri, Vali’nin denetimi altında olacaklardı. Açıklamada ifade edilen bu sebeplerin dışında Yunanistan Hükümetinin İngiliz Sömürgeler Bakanı Alan Lennox-Boyd’a sorduğu üç soruya da tatmin edici cevaplar alamadığı belirtiliyordu. Bunlar; Başpiskopos Makarios’un serbest bırakılması, İngiliz Hükümetinin self-determinasyonla ilgili düşünceleri ve Radcliffe Anayasasının gelecekteki müzakereler için temel belge olarak kullanılıp kullanılamayacağıyla ilgiliydi. Yunanistan Hükümetinin açıklamasına göre Bakan Lennox-Boyd, ilk soruya Başpiskopos Makarios’un EOKA’yı kınamadıkça veya Kıbrıs’ta asayiş sağlanmadıkça serbest bırakılmayacağı cevabını vermişti. İkinci soruyla ilgili olarak self-determinasyon konusu gündeme geldiği zaman bunun Kıbrıs’ın taksimini sağlayacak şekilde ele alınacağını söylemişti. İngiliz Bakan, üçüncü soruya da anayasayla ilgili önerileri dinlemeye hazır oldukları; ama Kıbrıslı Rumlar ve Başpiskopos Makarios’la yeniden müzakerelere başlamayacakları cevabını vermişti528. Burada dikkat çekici olan, Bakan Lennox-Boyd’un taksimle ilgili cevabıydı. İngiliz Bakan, muhtemelen bu cevapla Kıbrıslı Rumlar ile Yunanistan’ın self-determinasyon hakkı talep etmeleri hâlinde Kıbrıs Türk Toplumunun da self-determinasyon hakkının doğacağını Yunanistan Hükümetine hatırlatmak istemişti. Alan Lennox-Boyd’un bu tavrı, İngilizlerin o dönemki görüşleriyle ilgili olmalıydı. Nitekim İngilizler; Rumlar ile Yunanların enosis taleplerinin Kıbrıs’ı kaçınılmaz olarak taksime götüreceğini düşünüyorlardı. Hatta Kıbrıs Sömürge Müsteşarı John Reddaway’in anılarında belirttiğine göre Muhafazakâr Partili parlamenter Walter Elliot, bir konuşmasında Kıbrıslı Türklerin bir gün Lefkoşa’nın Türk kesiminde kalan Atatürk Meydanına taksimin mimarıdır diye Başpiskopos Makarios’un heykelini dikeceklerini iddia etmişti529.

528

“Greece Modifies Views Of U.S. Attitude To Cyprus”, The Times (London, England), Monday, Dec 31, 1956; pg. 5; Issue 53726.

529

166

Kıbrıs konusunda bu gelişmelerin yaşandığı sırada Süveyş Bunalımı patlak verdi ve İngiltere’de başbakan değişikliğine sebep oldu. Bunalım, 26 Ocak 1956’da Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır’ın İngiliz-Fransız şirketinin elindeki Süveyş Kanalı’nı millîleştirmesiyle başladı. Cumhurbaşkanı Nasır’ın kanalı kapatmasından ve dolayısıyla İran Körfezinden Batı Avrupa’ya taşınan petrolün kesilmesinden korkan İngiltere ile Fransa, İsrail’le birlikte 5-6 Kasım 1956’da Mısır’a saldırdılar. Ancak ABD, Ortadoğu’daki Sovyet nüfuzunun artmasına yol açacağı gerekçesiyle hem harekâta karşı çıktı hem de harekâtın durması için BM’ye başvurdu. BM de Mısır’daki yabancı askerlerin çekilmesi yönünde bir karar aldı. Bunun üzerine İngiltere ile Fransa, 22 Aralıkta Mısır’dan çekilmek zorunda kaldılar530. Mısır’daki başarısızlık, Londra’da yankı yarattı ve İngiliz Başbakanı Anthony Eden, 9 Ocak 1957’de görevinden istifa etti531. Ertesi gün başbakanlığa eski Dışişleri Bakanı Harold Macmillan getirildi532. Bu gelişmeler olurken Yunanistan Hükümeti de Kıbrıs Sorunu için bir kere daha BM’ye başvurdu.

3.5. Kıbrıs Sorununun BM’de Görüşülmesi ve Makarios’un Serbest Bırakılması