• Sonuç bulunamadı

2. GENEL BĠLGĠLER

2.4. Propriosepsiyon

2.4.5. Propriosepsiyonun Nörofizyolojisi

Propriyoseptörler aldıkları uyarıları merkezi sinir sistemine iletir ve merkezi sinir sistemi, propriyoseptörler aracılığıyla gelen çevresel girdileri birleĢtirir, vücut pozisyonu ve destek tabanı üzerinde postürü kontrol etmek için pek çok uygun kassal cevapları seçer (84, 164).

Sinir sitemi, merkezi ve preferik olarak 2‟ye ayrılmaktadır. Merkezi sinir sitemi omurilik ve beyinden meydana gelmektedir. Omuriliğin sonrasında gelen arka beyin (pons ve medulla oblongata), orta beyinle birlikte beyin sapını oluĢturmaktadır. Hipotalamus ve Talamus beyin sapının üzerinde bulunmaktadır. Preferik sinir sistemiyse gangliyonlar ve sinir liflerinden meydana gelmektedir. Periferik sinir sisteminin ana görevi, merkezi sinir sistemiyle vücudun diğer bölümleri (iskelet kasları, deri ve iç organlar) arasında iki yönlü bağlantıyı sağlamaktır. Afferent, yani merkezi sinir sistemine duysal bilgiyi taĢıyan sinirler yoluyla gelen bilgi, beyin sapı ve beyincikte iĢlenir ve devamında merkezi sinir sisteminden periferik yapılara iletiyi

sağlayan efferent (motor -götürücü) sinirler yoluyla da motor emirleri baĢlatarak dengeyi sağlamaktadır (14).

Denge; duyusal, görsel, propriyoseptif (derin duyu), kas-iskelet ve zihinsel sistemler arasında etkileĢimin gerektiği bir kompleks süreçtir (59). Propriyoseptörler deri, kas, kemik ve tendonlarda bulunurlar ve derin duyular için alıcı organlardır. Söz konusu reseptörler ağrı bilgisini aktaran nosiseptörler ve doku deformasyonu veya basınç gibi mekanik sinyalleri alan mekanoreseptörlerden meydana gelmektedir (59, 213). Mekanoresepsiyon, kas gerilmesi, eklem hareketi ve dokunma gibi mekanik girdilerle doku mekanoreseptörlerinin uyarılması neticesinde oluĢan süreç olarak tanımlanmaktadır. A-alfa ve A- beta lifleri mekanoseptif bilgiyi merkezi sinir sistemine (MSS) taĢımaktadır. Nosisepsiyon, doku hasarı ile oluĢan uyarının nosiseptörlerce algılanması ve nosiseptif aksonlarla (A-delta ve C lifleri) MSS‟e getirilme sürecidir. Nosiseptif girdinin spinal korda girmesinin potansiyel sonuçları; ağrı, vazokonstrüksiyon, otonomik semptomlar ve kas spazmını içermektedir. Propriosepsiyon ise kinestezik farkındalık olup serebral korteks ve serebelluma olan vizüel, vestibüler ve doku mekanoreseptör girdilerinin entegrasyonu sonucunda meydana gelmektedir (254).

Propriosepsiyon, kinesteziden Ģu Ģekilde ayrılmaktadır; kinestezi, spesifik durumlardaki relatif kas, tendon ve ligament pozisyonunun duyusudur. Kinestezik hafıza, jimnastik gibi tekrarlayan ve alıĢılmıĢ hareketler için bu pozisyonları ve bu pozisyonlardaki ardıĢık kaymayı, öğrenmeyi kapsamaktadır. Propriosepsiyon ise dinamik bir duyudur ve dans etme gibi ya da kalabalık bir oda boyunca yürümek gibi durumlarda, kayan çevrede sürekli akomodasyon ve adaptasyona izin vermektedir (254). Stabil olmayan zeminler sensör ve motor geri bildirim döngülerini kısıtlayarak vücut salınımında artıĢlara yani denge kaybına ve kas aktivitesine neden olurlar. Bu da, gelen propriyoseptif bilginin kapasitesinde önemli değiĢiklik yani yüksek seviyede kontrol sistemi gerektirir (14).

Propriosepsiyonda; hareketlerdeki derecelendirmeler ve hassas farklılaĢmalar ve ortaya konulabilmektedir. Söz konusu geliĢim tendon ve kaslardan gelen kinestetik bilgiler vasıtasıyla olmaktadır. Propriosepsiyon kavramı, uygun eklem açısında, zaman bakımından ve kas gerilmeleri yönünden hedefe uygun Ģekilde

gerçekleĢtirilecek hareket hissini anlatmaktadır. Bu durum, propriosepsiyonun motor öğrenme becerileri açısından önemini ortaya çıkarmaktadır (175).

Denge çalıĢmaları sonucu mekanoreseptörlerden gelen değiĢtirilmiĢ geribildirimler duyumotor bütünlemeye ve devamında motor cevap değiĢikliklerine yol açabilir. Bazı araĢtırmalarda, herhangi bir yaralanma veya fazla kullanımda, alt ekstremite eklem reseptörlerinde yapısal hasarlar olduğunu, bunun sonucunda, kısıtlı postural kontrol, azalmıĢ maksimal kuvvet ve azalmıĢ kas reaksiyon zamanı gibi fonksiyonel eksiklikler görüldüğü bildirilmiĢtir (247, 116). Bunun için denge çalıĢmaları sonrası görülen postural kontrol gibi fonksiyonel geliĢmeler ve azalan yaralanma oranları sıklıkla neromusküler kontrol mekanizmalarındaki adaptasyonlarla iliĢkilidir (76, 119). Genel anlamı ile derin duyu olarak da tanımlanan propriosepsiyon, bilinçli ve bilinçsiz hissin, hareketlerin otomatik kontrolünün, postürün ve dengenin bilgisidir (59, 253). DeğiĢik uyarılara benzer cevap verebilecek bazı değiĢik reseptörler bulunmaktadır.

Cansız bir mankeni yere devirmek, bir insanı yere devirmekten daha kolaydır çünkü postürü korumak, pasif bir stabilizasyon değil, propriyoseptif feedback bilgilerini de kapsayan aktif bir süreçtir. Bir cismin ağırlık merkezinden geçen dikey eksen, o cismin yere dokunan destek noktaları arasında kalıyorsa o cisim devrilmez. Derideki basınç reseptörlerinden gelen bilgiler, o anda ağırlık merkezimizi hangi yana doğru kaydırmamız gerektiğini ve hangi tarafa ekstensiyon yapmamız gerektiğini bildirir (50).

Propriosepsiyon, görsel ve vestibuler katkılar vasıtasıyla denge ve postüral kontrol, eklem kinestezisi, pozisyon hissi ve kas reaksiyon zamanını içine alan geniĢ bir kavramdır. Mekanoreseptörler, propriosepsiyonda mekanik bozulum (aynı zamanda değisim) bilgisini elektriksel sinyaller Ģeklinde aktaran özelleĢmiĢ noronlardır. Motor hareket bütünü ile uyumlu olan sürekli ve uygun propriyoseptif bilgi akıĢı eklemlerin stabilitesini sağlar. Propriyoseptif geribildirim hareket halindeki bir ekstremite veya eklemden bilinçli ya da bilinçdıĢı haberdar olmada çok önemlidir. Bu yüzden, fonksiyonel eklem stabilitesindeki artıĢ spor yaralanmalarından hem korunmada hem de rehabilitasyonda önem taĢır (127).

Normal motor kontrolünün sağlanabilmesi için görsel ve dengesel iki ana duyu yolunun çalıĢılması gerekmektedir. Görsel duyular, görme duyusunu kapsarken; dengesel duyular ise baĢ hareketleri ile uyarılan yapılar ve iç kulakta bulunan yapılardan oluĢmaktadır. Denge mekanizmasında yer kaplayan en önemli vücut duyusu ise propriosepsiyondur. Bu sistemin duyu organları kaslarda, tendonlarda ve tendonların yapıĢtığı kemiklerde bulunmaktadır. Ayrıca eklemlerde bulunan dokunma, hareket, ısı ve ağrıyla uyarılan reseptörler bu sistemin içine girmektedir (158, 131). Söz konusu reseptörler uyarıldıklarında, propriyoseptif feed back mekanizması çalıĢmaya baĢlamaktadır. Görme ile vücudun uzayda hareketi hakkında daha çok bilgi sağlanmaktadır. Vestibuler sistemin tamamı devre dıĢı kalsa bile kiĢi görme duyusunda yararlanarak, sabit duruĢta ve hatta yavaĢ hareketlerde dengesini kurulabilir (12).

Görme duyusu, özellikle de destek yüzeyinin sabit olmadığı durumlarda denge sağlamada önemli bir rol oynamaktadır. Mesela anterior-posterior salınım doğrultusunda ayak parmaklarının aĢağı ve yukarı doğru bükülmesi denge için yararlı olabilir (83, 179). Görme duyusunun denge için önemi, destek alanında ortaya çıkabilecek çevresel değiĢimleri önceden algılama ve önlem alma noktasında fazladır. Görmenin denge bakımından etkin bir Ģekilde kullanılabilmesi için baĢ- boyun diziliminin uygun olması gerekmektedir. Görsel sistem, zemin özellikleri, çevresel unsurlar ve mesafe hakkında bilgi sağlamasının yanında, vücut komponentlerinin birbirleriyle iliĢkisi, fonksiyonu ve gereken hareket miktarı hakkında da bilgi sağlamaktadır. Hareketin hızı ve zorluğu arttıkça, görme duyusunun önemi de artmaktadır (220). Etkili bir postural kontrol için boĢlukta vücut pozisyonunun kontrol edilebilmesi için, yeteneğin olması ve kuvvet uygulayabilmesi gereklidir. Nasıl ve ne zaman yeniden kuvvet uygulanabileceğinin bilinmesi için, merkezi sinir sisteminin vücudun boĢlukla hareketli ya da durağan olup olmaması hususunda kesin bilgiye sahip olması gerekmektedir (123). Merkezi sinir sistemine vücut pozisyonu hakkında bilgi veren reseptörlere kinestetik reseptör ya da propriyoseptör denilmektedir (63).

Benzer Belgeler