• Sonuç bulunamadı

Proje Aşamasında Osmanlı Devleti ve İskenderiye-Süveyş Demiryolu

1.1.1. Osmanlı Devleti’nin Kanal Politikası

1.1.1.1. Proje Aşamasında Osmanlı Devleti ve İskenderiye-Süveyş Demiryolu

Osmanlı Devleti, kanal açılmadan önce yabancıların Mısır’a ilgisinin artmasından oldukça endişeliydi. Bölgede yabancıların artması, Osmanlı Devleti’nin Mısır üzerinde gücünün azalması ile ortaya çıkmıştı. Ayrıca dünya ticareti bu yeni durumu daha da belirginleştirdi. Osmanlı Devleti, Süveyş, Cidde, Suakin, Yemen ve o taraflarda önemli arazilerin yabancıların eline geçtiğine dair İstanbul’a haber gelmesiyle bu türden haberlerin doğru olup olmadığının araştırılmasını istedi. Bu haberler doğru ise bunların incelenmesi ve derhal İstanbul’a bildirilmesi yönünde talimatlar dahi verdi (İradeler, HR: 53/2484).

Osmanlı Devleti’nin engel olmaya çalıştığı yabancıların Kızıldeniz’e doğru girme teşebbüsleri, 1849’da hız kazandı. Bunun nedeni ise Mehmed Ali Paşa ve oğlu İbrahim Paşa’nın ölümü ile Mısır’da yaşanan yönetim değişikliğiydi. Osmanlı Devleti 20 Nisan 1849’da bölgeye gönderdiği bir yazıda durumla ilgili hassasiyetlerini dile getirdi (İradeler, HR,: 53/2484). Endişeler devam ettikçe aynı endişe doğrultusunda bölgeye başka yazılar da gönderildi (İradeler, DH: 193/10870).

Osmanlı Devleti kanal meselesinden önce demiryolu meselesi ile uğraştı. Süveyş Kanalı açılmadan ve demiryolu yapılmadan önce malların Süveyş’ten Kahire’ye taşınması 24 saat alıyordu. Bu yol düzensiz ve kötüydü. Geliştirilmesi için oldukça yüklü paraya ihtiyaç vardı. Bu taşıma develer, atlar ve eşeklerle yapılırdı. İklim koşulları da çoğu zaman bu yolculuğu olumsuz etkilerdi. Bu yol yolcular için çok pahalı ve zordu (Bkz. EK 11). Sorunu çözmek üzere birkaç tasarı vardı. Biri Süveyş Kanalı’nı açmak, diğeri Bulak Kanalı’nı yapmak bir diğeri de demiryolu yapmaktı (FO 97/411). Tartışmaları çok fazla yapılmayan Bulak Kanalı, Süveyş’ten Nil’e uzanacaktı. Hem taşıma hem de sulama için önerilmiş bir tasarıydı. Bu kanal 12 ayın 8’inde devamlı sulama suyu sağlayabilecekti. Ancak bu tasarı büyük maliyet gerektiriyordu ve avantajları fazla değildi. O dönem John Alexander Galloway, hem Süveyş Kanalı hem de Bulak Kanalı’nın yapılmasını doğru bulmuyordu. Ona göre en akıllı iş, demiryolunun yapılması olurdu. Zaten Mehmed Ali Paşa da bunu istemekte ve desteklemekteydi (FO 97/411).

Demiryolu konusunda ise ilk istek 1834’te ortaya çıktı. Mehmed Ali Paşa’nın hizmetinde olan mühendislerden Galloway Bey, bu konuda bilgi almak, gerekli ekipmanları sağlamak ve hazırlık yapmak üzere İngiltere’ye gitti ve İngiltere’nin desteğini aldı (Murray, 1968: 47-48). 1830’larda demiryolu konusunda İngiltere oldukça ilgiliydi. Bu konuda yazılar yazılıyor, gelişmeler takip ediliyordu (Smith, 1835: 94). Bu dönemde İskenderiye ile Süveyş arasında bir hat çekilmesi düşünüldü. Ancak bu düşünceye Fransızlar karşı çıktı (Khairallah, 1991: 108).

Mısır üzerinden Hindistan’a giden yolun öneminin artmasından dolayı tartışmalar yeniden başladı. Hem İngiliz hükümeti hem de çeşitli tüccarlar tarafından İskenderiye ile Süveyş arasında ve Kahire üzerinden geçen bir demiryolu yapılması düşünüldü (Marlow, 1970: 6). Galloway, İngiltere’nin dikkatini çekmek için

İskenderiye’deki İngiliz elçiye bir mektup yazdı. Kısa sürede de İngiliz Dışişleri’nden kendisine cevap verildi. Ancak İngilizler bundan fazlasını yapmadı. Tereddüdün sebebi ise Mehmed Ali Paşa’nın o zaman 76 yaşında olması ve muhtemel bir ölümde işin yarım kalacağı endişesiydi. Mehmed Ali Paşa zamanında ilk girişimin başarılı olamamasını John Alexander Galloway (Galloway Bey’in kardeşi) 1844’te yayınlanan bir makalesinde kardeşi Galloway Bey’in 1834’te erken ölümüne, başka devletlerin baskısına ve İstanbul’daki gelişmelere bağladı (FO 97/411). Bundan sonra demiryolu ile ilgili fiili bir adım Abbas Paşa dönemine kadar atılmadı.

Abbas Paşa 1850-51 arasında James Stephenson’a Afrika’daki ilk demiryolunu yapma imtiyazını verdi (Mansfield, 1991: 86). Stephenson aslında İngiltere’nin Süveyş Kanalı’nın açılmasına karşı durmasında etkili olan isimlerdendi. Demiryolu ona göre İngiltere için daha önemliydi. İlk tartışmalar başladığında Times da Süveyş Kanalı projesi aleyhine yazılar yazmaya başladı ve Süveyş Kanalı yerine demiryolunu önerdi (Fitzgerald, 1876: 32). Abbas Paşa, Mısır’da kendi yerini sağlamda tutmak için İngilizleri kendisine yakın görmüştü. Mehmed Ali Paşa’nın ölümünden sonra kendisi gibi dirayetli biri başa geçmediği için ilk zamanlarda vali olanlar dışarıdan bir güce dayanma ihtiyacı hissettiler. Abbas Paşa da İngilizlere olan yakınlığından dolayı demiryolu yapılmasında bir sakınca görmedi.

Abbas Paşa aynı dönemde politikasını belirlerken Osmanlı Devleti’ni de hesaba katmak durumundaydı. Eğer bir zayıflık ortaya çıkarsa Osmanlı Devleti’nin tekrar Mısır’da hakim olmaya çalışacağını düşünüyordu. Bu yüzden yönünü İngiltere’ye döndü ve İngilizlere, İskenderiye ile Süveyş arasında demiryolu yapımı iznini biraz da bu düşünceyle verdi. Bu yol Hindistan bağı nedeniyle İngilizler için hayati önem taşıyordu. Ancak Abbas Paşa bu imtiyazı verirken Osmanlı Devleti’nden onay almamıştı. Böylece Osmanlı ile olan bağlantıyı bir şekilde sarsmak düşüncesi de taşıyordu. Osmanlı Devleti ile Abbas Paşa arasında olumsuz bir hava oluştu. Bunun üzerine Osmanlı Devleti ile Mısır arasındaki izin krizinde devreye İngilizler girdi. Mısır daha sonra izin istemek durumunda kaldı. İzni ise Osmanlı Devleti Ekim 1851’de verdi. Bu olay Mısır’ın Osmanlı Devleti kontrolünden sıyrılma düşüncesini buna karşın Osmanlı Devleti’nin hassasiyetini göstermiş oldu (Holt, 1966: 195). Abbas Paşa’nın izin istemek zorunda kalarak aldığı onay, İskenderiye ile Kahire arasında 211 kilometrelik bir demiryolunu kapsamaktaydı (Engin, 2002: 463).

Abbas Paşa’nın vermek istediği demiryolu imtiyazı ise İskenderiye’den Süveyş’e uzanıyordu. Babıâli, kendisine danışılmadan böyle bir harekette bulunulmasını uygun görmedi. Osmanlı hükümet adamları, iki deniz arasında yabancı bir devlet tarafından yapılacak demiryolunun Osmanlı Devleti’nin dış siyaseti ile ilgili bulunduğunu, bu itibarla müsaade alınması gerektiğini ileri sürdüler. Abbas Paşa ise, bu işin Mısır’ın bir iç meselesi olduğunu düşünüyordu. Bu şekilde başlayan anlaşmazlık İngiltere’yi de ilgilendirdi. İngilizlerin baskısı ile Babıâli bir çıkar yol bulmak göreviyle Fuad Paşa’yı Mısır’a gönderdi. Fuad Paşa, İskenderiye-Süveyş yerine İskenderiye’den Kahire’ye Mısır sermayesi ile bir demiryolunun yapılmasıyla, devletçe görülen mahsurun ortadan kalkmış olacağını belirtti. Bu durum Mısır ve İngiltere’de kabul gördü (Karal, 1983: 90). Demiryolu hakkında karar verilmeden önce mesele Babıâli’de tekrar görüşüldü. Demiryolu ve kanal yapımının aynı anda gerçekleşmesinin mümkün olamayacağı söylenerek demiryolunu yapacak kumpanya hakkında devlete bilgi verilmesi, bunun nasıl yapılacağı ve süresi gibi noktaların belirtilmesi Mısır valisinden istendi (İradeler, DUİT: 141/40).

Fuad Paşa’nın düzenlemeleriyle işler yoluna girdikten sonra Abbas Paşa bir İngiliz şirketine İskenderiye-Kahire arasında demiryolu yapımı için izin verdi. 1854’te Paşa öldüğünde ise demiryolunun İskenderiye-Kahire arasındaki inşası tamamlanmıştı. Kahire ile Süveyş arasındaki çalışmalar da başlamak üzereydi (Bkz. EK 12) (Marlow, 1970: 7). Abbas Paşa’nın ölümünden sonra yerine Said Paşa geçti. Said Paşa zamanında Mısır’da inşası düşünülen iki tasarı da gündemdeki yerini korudu. Ancak bu dönemde demiryolu işi netlik kazanmış sıra Süveyş Kanalı’na gelmişti.

Süveyş Kanalı tartışmaları büyürken İngilizler Hindistan’a gidecek İngiliz askerlerinin Mısır üzerinden geçmesini gündeme getirdiler. Hindistan İngiltere için hayati bir yerdi ve birçok İngiliz askeri Hindistan’da görev yapıyordu. Bunların İngiltere ile gidiş gelişlerinde Mısır en kısa yoldu. Bir İngiliz şirketinin demiryolu imtiyazını almasından sonra İngilizler bir başka önemli istek olan Hindistan’a gidip gelecek askerlerinin Mısır üzerinden geçiş yapabilme hakkına da Said Paşa zamanında sahip oldular. İngiliz askerlerinin gidiş güzergahı ise İskenderiye-Kahire üzerinden olacaktı (Little, 1967: 38).

İngiltere ve Fransa’nın başını çektiği iki farklı proje (Demiryolu-Süveyş Kanalı) konusunda Osmanlı Devleti’nin düşüncesi her iki müttefikin gözetilmesi esasına dayanıyordu (İradeler, DUİT: 141/39). Babıâli bu iki konudan demiryolunun, daha önceden Abbas Paşa zamanında kumpanya vasıtası ile yapılmasına karşı çıkmıştı. Karşı çıkıştaki sebep devletin kumpanya konusunu o zaman için mahzurlu görmesiydi. Ancak zaman içinde durumun değiştiğini ve bu işin faydalı olacağını kabul etmişti. Kanal işine İngilizlerin pek taraftar olmadığı da biliniyordu. Tüm bunların düşünülerek işlerin yapılması ve demiryolunun devletin bilgisinde yürütülmesinin iyi olacağı 29 Ocak 1855’te Said Paşa’ya bildirildi (İradeler, DUİT: 141/39). Osmanlı Devleti, Mısır’ı bağımsızlığa götürür endişesiyle Süveyş Kanalı yerine demiryolu inşasını destekledi (Menni, 2003: 142).

1855’te Babıâli’den Mısır valisine gönderilen bir yazıda (Bkz. EK 13) demiryolu ve bir kanal açılması konusunda devletin görüşleri açık bir dille bildirildi. Demiryolunun ticaret ve seyahat açısından çok faydalı olduğu ve eğer mümkün olursa Mısır hazinesinden yardım edilerek bir an önce bitirilmesi istendi. Yine mümkün olursa Süveyş’e kadar uzatılması uygun görüldü. Demiryolu açıldıktan sonra kanal açmaya pek gerek kalmayacağı, zaten iki büyük işin aynı anda yapılmasının çok zor olduğu ifade edildi (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/2). Demiryolu yapımı Osmanlı Devleti için kanal yapımına göre daha az zararlıydı. Osmanlı Devleti demiryolunu ön planda tutarak biraz da İngilizlerin isteği ile kanal işini yürürlükten çıkarmak istiyordu.

Osmanlı Devleti için kanalın açılması sadece mühendislik yönü ile düşünülebilecek bir olay değildi. Kanal için en önemli mesele yaratacağı siyasi çekişmeydi. Bu işte devrin iki büyük devletinin fikirleri tam olarak örtüşmüyordu. Başlangıçta İngiltere’nin ilgisi demiryolu üzerindeydi. İngiltere’nin ilgisinin temelindeyse Hindistan bulunuyordu. Diğer etkin aktör ise Fransa’ydı. Fransa’nın I. Napoleon’dan bu yana Mısır üzerindeki ilgisinde azalma bir yana daha da artış vardı. Fransa, Mısır’ı Kuzey Afrika’da elde edebileceği en uygun topraklardan görüyordu. Fakat ilgisini tam olarak belirtmek yerine bölge üzerinde dolaylı politikalar ile arttırma düşüncesindeydi. Aynı zamanda bir başka devletin -bu daha çok İngiltere’ydi- Mısır’da yerleşmesine izin vermeme de özellikle dikkat ettiği hassas noktalardandı. Ancak ne İngiltere ne de Fransa tek başına veya bir başka kuvvetin yardımı ile Mısır üzerinde

kesin hâkimiyet kurabilecek durumda değildi. Böyle olunca da Mısır’ın Osmanlı Devleti elinde kalması en uygun yoldu.

Kanal fikri eyleme geçtiğinde Avrupa büyük devletleri ve Osmanlı Devleti, Rusya’yla savaş halindeydi. Rusya’nın Osmanlı Devleti üzerinde ve Avrupa devletlerinin çıkarlarına ters, inatçı politikaları tüm Avrupa ile karşı karşıya gelmesine neden oldu. Savaş süresince İngiltere ve Fransa’nın da müttefiklik durumu son derece önemliydi. Kırım Savaşı, Rusya’nın dizginlenmesi ile sona erince Osmanlı Devleti bir süreliğine rahatlama imkanına kavuştu. Bu sırada gündemde giderek önem kazanan Kanal Meselesi de tam olarak kendini göstermeye başladı.

Reşid Paşa bir dönem Osmanlı siyasetinin belirlenmesinde son derece etkiliydi. Vaktiyle Mısır valisi Kavalalı Mehmed Ali Paşa, Kahire’deki Rus Başkonsolosuna: “Reşid Paşa’ya dikkat ediniz, efendisi Sultan Mahmud’a baş kaldırdığım için bir

zamanlar yedi Osmanlı eyaletine hükmeden beni Mısır eyaletine tıktı, Sultan Mahmud’la o kadar uğraşan Çarınızı (I. Nikolai) da benim durumuma düşürecek”

demişti. Başkonsolos böyle bir şeye ihtimal vermeyerek gülmüştü (Kırım Savaşı’nı kaybeden Çar, ateşli ağır hasta iken kar içinde askerini teftişe çıkarak intihar edecek ve ölecekti). Gerçekten de Reşid Paşa’nın tavrı çok önemliydi. İstanbul’da bu kadar etkin olan Reşid Paşa ise kanala karşıydı (Öztuna, 1988: 30-31). Ancak Lesseps’in şansına o kanal meselesi ile uğraşmaya başladığında Reşid Paşa gözden düşmeye başlamıştı.

Kanal konusunda başlangıçtan beri Fransızların özel bir ilgisi vardı. Bunun için İstanbul’da çok sıkı çalışmakta ve gelişmeleri titizlikle takip etmekteydiler. Özel meclislerde Mısır ve kanal meselesine dair alınan kararlardan Fransa sefareti haberdar olurdu. Cevdet Paşa, bu ve benzeri haberleri sefarete taşıyanların Rıza Paşa ve Safveti Paşalar olduğunu söylüyordu. Rıza Paşa’nın ise bu olaydan dolayı daha sonra görevinden alındığı bile o dönemde konuşuldu (Cevdet Paşa, 1953: 43). Reşid Paşa, Mısır’da bulunan Abbas Paşa aleyhindeydi. Abbas Paşa da Reşid Paşa gibi İngilizlere yakındı. Hatta onları memnun etmek için Süveyş’e bir demiryolu inşa edilmesine izin dahi vermişti. Reşid Paşa’nın Abbas Paşa aleyhinde olmasını bilen Said Paşa da Abbas Paşa’yı görevinden uzaklaştırmak için gayret göstermişti. Reşid Paşa, Abbas Paşa’nın İngilizlere yakınlığından dolayı bir şey yapamıyordu. İşte bu durumdan dolayı Said Paşa daha başa geçmeden, İngilizlere gücenmişti (Cevdet Paşa, 1953: 42).

Mehmed Ali Paşa’dan sonra XIX. yüzyıl içinde Mısır’ın kırılma noktası Said Paşa zamanı oldu. Said Paşa, Mehmed Ali Paşa’nın dördüncü oğluydu. İyi bir terbiye görmüştü. Babası gibi Mısır’ın kalkınması konusunda büyük fikirleri vardı. Bu fikirler içinde Akdeniz ile Kızıldeniz’i bir kanalla birleştirerek Mısır’ı ekonomi ve ticaret bakımından büyük bir yer haline getirmek ön planda geliyordu. Kanal fikri kendisine daha vali olmadan Ferdinand de Lesseps tarafından telkin edilmişti (Karal, 1983: 90). Kahire’deki Fransız konsolosu (Sabetier) ve Ferdinand de Lesseps, Süveyş Kanalı’nın açılma tasarısını ciddiyetle ele aldılar. Lesseps kendisinden evvel çeşitli zamanlarda Fransız heyetlerinin yaptıkları incelemeleri göz önünde tutarak; kanalın hafriyatı için dostu olan Mısır valisi Mehmed Said Paşa’dan 30 Kasım 1854’te ilk ruhsatı aldı (İrtem, 1999: 37).

Said Paşa tarafından verilen ruhsata ayrıntılı olarak bakıldığında birçok sakıncanın olduğu ve ilerde sıkıntı doğurabilecek maddeleri ihtiva ettiği görülüyordu. Akdeniz ile Kızıldeniz arasında bir kanal yapma fikrinde olan Ferdinand de Lesseps bu konuda büyük sermaye sahiplerinin desteğinde bir kumpanya kurulabileceğini Babıâli’ye bildirdi. Ayrıca kanalın kurulacağı yer ve çevresindeki arazinin işgal edilmesi meselesi çıktı ve bu işin de kumpanya vasıtası ile yürütülmesi uygun görülerek bu konuda Said Paşa tarafından Ferdinand de Lesseps’e bir emirname ile aşağıdaki ruhsat verildi:

1. Süveyş çevresinin ve büyük gemilerin gelip geçebilmelerine imkan tanıyacak bir halicin yapılması ve biri Akdeniz üzerine diğeri Kızıldeniz üzerine olarak yeterli miktarda iki adet boğazın inşası ve gemilerin yanaşması için bir veya iki limanın inşası hususunda Ferdinand De Lesseps, Süveyş Halicinin Kumpanya-ı Umumiyesi adıyla bir kumpanya teşkil edecek ve bu kumpanyanın nezareti tarafımızdan Ferdinand De Lesseps’e ihale kılınacaktır.

2. Kumpanya içinde yer alacak nazırlar daima Mısır hükümeti yoluyla belirlenip tayin edilecektir.

3. İşbu verilen ruhsat müddeti iki deniz arasında halicin yapılması tarihinden itibaren doksan dokuz seneye kadardır.

4. Süveyş ve çevresinde yapılacak olan işgaller ve bunların masrafları kumpanya tarafından karşılanacak herhangi sahibi olmayan araziler kumpanyaya verilecek ancak buralardaki Mısır hükümetinin belirlediği vergiler ve gelirler asla kumpanya zimmetine verilmeyecektir.

5. Hidivin kendi zimmetine alacağı eshama ait olacak kısmından başka işgaller ve yapılacak masraflar konusunda asla Hidivin bir kefaleti olmayacak kumpanyanın oluşacak kar defterinden yıllık yüzde on beş Mısır hazinesine ve belirtilen kardan geri kalacak miktar bölünecek yani yüzde yetmiş beş kumpanyaya ve yüzde onu müessislere mahsus olacaktır. 6. Süveyş halicinden Mısır ve etrafına olacak olan tarife Mısır hükümeti ile kumpanya önde

gelenleri ile kararlaştırılacak ve bütün milletlere eşit ve hangi milletten olursa olsun herhangi millete bir imtiyaz veya ayrıca bir kolaylık sağlanmayacaktır.

7. Süveyş halici ile Nil nehrinin mümkün olursa birleştirilmesi de düşünülmüştür. Mısır hükümeti buralardaki kullanılmayan miri arazileri kumpanyaya terk edecek ve kumpanyanın masraflarını kendisinin karşılaması koşuluyla ziraat yapmasına izin verilecektir. On sene müddetle kumpanyadan bundan dolayı vergi alınmayacak ancak geri kalan seksen dokuz sene için yapılacak olan işlemlerin Mısır hükümeti kontrolünde olacağı kabul edilecektir.

8. Ruhsat verilen kumpanyaya terk ve feragat olunacak arazi hususunda bir tartışma olmaması için Süveyş halicinin etrafında ve buralarda yapılacak olan binaların inşasına Nil suyunu götürmek için yapılacak çalışmada yedinci maddeye uygun olarak kumpanyaya terk ve feragat olunacak olan arazi bu taraftan murahhas kılınan birisi tarafından belirlenecektir.

Bundan başka kumpanyaya terk ve feragat olunacak miri arazinin şimdiden satılması veya başka bir işleme sokulması yasaklanacak ve başka şahıslara ait olan arazide ziraat olunacak her fidan başına belirlenecek ücret Mısır hükümeti ile kumpanya arasında belirlenecek ve sınırlanacak ve Mısır hükümeti tarafından kumpanyaya bildirilecektir.

9. Kumpanya halicin oluşturulması sırasında gerek duyduğu her türlü maden ve taşı miri araziye bağlı dağlardan alabilecek ve ihtiyaç olduğunda dışarıdan getirilecek her türlü alet ve edevat için gümrüklerden muaf tutulacak olduğuna dair ruhsat verilecektir.

10. Verilen ruhsatın müddeti sona erdiğinde Mısır hükümeti kumpanya yerine geçecek gerek Süveyş halicini ve gerek kumpanyanın işgal ettiği arazi ve binaları istisnasız tamamen kendi bünyesine alacak ve bu konuda iki tarafın rızasıyla veya bu ikisinin kararlaştıracağı vekiller vasıtası ile bunu yapacaktır.

11. Kumpanya nizamnameleri bundan böyle kumpanya nazırı tarafından bu tarafa bildirilecektir. Yine bu taraftan tasdik edilmeleri ve uygun görülmelerine bakılacak yine müessislerin isimleri

adı geçen nizamnamelerde bulunacağından adı geçen isim defterinin kabul edilmesi veya edilmemesi bu tarafın kontrolünde olacak ve bu isimlerin Süveyş halicinin yapılmasından itibaren her türlü katkıları olanların bu defterlerde yer alması gerekecektir.

12. İşbu konunun gerçekleşebilmesi konusunda gerek bu taraftan gerekse de Mısır hükümeti tarafından özel gayret gösterileceği beyan edilmektedir (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/1).

Yukarıda maddeleri bulunan 30 Kasım 1854 tarihli Said Paşa’nın izninde konunun temel ayrıntıları yoktu. Bu ayrıntılar ilerde büyük sorun olacaktı. Ruhsatın en sorunlu tarafı ise Osmanlı Devleti’nin onayının olmamasıydı. Said Paşa’nın bağımsız bir devlet gibi bu ruhsatı veriyor olması, Osmanlı Devleti’nin en başta kabul etmediği noktaydı. Said Paşa’nın verdiği bu izinden sonra İngiltere konu hakkındaki tutumunu daha belirgin bir şekilde ortaya koymaya başladı. Kanalın açılmasına doğrudan itiraz etmese de Osmanlı Devleti üzerinden konunun daha ileri aşamalara gelmesini önlemeye çalıştı.

Şirketin kurulmasına rağmen Osmanlı Devleti ve İngiltere muhalefetini devam ettirdi. Lesseps, Babıâli’nin mukavemetini kırmak için kanalın açılmasının Osmanlı Devleti’ne getireceği faydaları bir dilekçesinde şöyle anlattı:

“Halifelerin halefleri olan padişahların otoritesi, siyasi olduğu kadar dinidir. Padişah, İslam dininin en yüksek başkanı ve koruyucusudur. Aynı zamanda İmparatorluğu’nu teşkil eden toprakların da hükümdarıdır. Müslümanların kutsal şehirlere verdikleri önem kimsenin meçhulü değildir. Müslümanlar nazarında bu şehirlere sahip olmak padişahın dini ve manevi otoritesinin başlıca şartıdır. Fakat bugün Türkiye ile Arabîstan arasında gidiş gelişin güçlükleri ve batilikleri bilinmektedir. Adı geçen yerler üzerinde gerekli bir hakimiyet için gönderilecek kuvvetlerin helak edici sahaları aşması ve çöller geçmesi lazımdır. Süveyş Kanalı’nın açılması bütün bu engelleri ortadan kaldıracaktır. İstanbul ile Arabîstan sahilleri arasında gidiş geliş birkaç günde mümkün olacaktır. Avrupa’nın büyük limanlarını Süveyş Kanalı ile Hindistan ve Çin’e en çok yaklaştıracak olan, İstanbul limanıdır. İstanbul bugün o yerlerden en çok uzakta bulunanıdır. Bombay’a olan mesafesi 6.000 fersahtır. Kanal açıldıktan sonra bu mesafe 1800 fersaha inecektir. İstanbul bu suretle Şark denizleri ile Karadeniz arasında yapılacak olan ticaretin bir kısmının antreposu haline gelecektir” (Karal, 1983: 92-93).

Fransızlar gücünü arttırdıkça kanal mukavelesinin onayı için Osmanlı Devleti’ni sıkıştırmaya başladılar. Babıâli kanalın açılmasından yana değildi. Ancak tam olarak

ifade edemediği için kontratonun bir daha Babıâli’de görüşülmesini istedi. Fakat bu arada gizlice Said Paşa’ya bir mektup gönderilmesi kararlaştırıldı ve ardından mektup gönderildi. Bu mektup Mısır’a ulaştığında ise Said Paşa bunu Mısır’daki Fransız konsolosa gösterdi. O da haberi İstanbul’daki maslahat-güzar Benedetti’ye gönderdi. Benedetti durumu Reşid Paşa’ya anlatıp mektubun içeriğinden rahatsız olduğunu bildirince, bu durum arada bir gerilim ortaya çıkardı. Reşid Paşa gönderilen metnin içeriğinin farklı olduğunu açıkladı. Reşid Paşa ortaya çıkan durumdan ve Benedetti’nin ısrarlarından rahatsız olunca istifayı kararlaştırdı ve istifa etti. Reşid Paşa’nın yerine de

Benzer Belgeler