• Sonuç bulunamadı

İsmail Paşa Zamanında Tartışmalar ve Osmanlı Devleti

1.1.1. Osmanlı Devleti’nin Kanal Politikası

1.1.1.3. İsmail Paşa Zamanında Tartışmalar ve Osmanlı Devleti

Osmanlı tahtında yaşanan değişiklikten kısa bir süre sonra bu defa Said Paşa’nın vefat etmesiyle yerine İsmail Paşa geçti. İsmail Paşa döneminde hafriyat devam etti. Ancak nasıl bir yol takip edeceği önemliydi. İsmail Paşa kendinden beklendiği gibi çalışmaları aksatma yolunu tutmadı. Yine de Osmanlı Devleti ile Said Paşa’ya göre daha yakın temas kurdu.

İsmail Paşa’nın vali olması ile İstanbul’dan Mısır’a yazılan yazıda, yeni valinin devletin kabul ettiği Tanzimat Fermanı’nı Mısır’da uygulaması istendi. Mısır’ın da devletin bir parçası olduğu ve devletin kabul ettiği Tanzimat’ın Mısır’da yürürlükte olduğu ifade edildi. Eğer Tanzimat’ın uygulanması sırasında herhangi bir sıkıntı ile karşılaşılırsa bu konunun İstanbul’a bildirilmesi ve oradan gelen esaslara göre hareket edilmesi istendi (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/4).

6 Şubat 1863’te devletin şu ana kadar kanal hakkında bir görüş bildirmediği; hatta bunu tanımadığı vurgulandı. Sıkıntılar yaratacak bu işin birçok defa eski vali Said Paşa’ya bildirildiği; ancak Said Paşa’nın bu konularda çok da titiz davranmadığı açıklandı. Osmanlı Devleti, kanalla ilgili borçların valinin kendine mi yoksa hükümet namına mı olduğunu, kanalın ticaret hakkında ve Mısır için ne gibi faydaları olacağı ile ne kadar masrafa mal olacağını bilmek istiyordu. Çalışmakta olan amelenin miktarı ve kendilerine gerçekte ne ödendiği ve bunların devletin ziraatine, ticaretine yaptıkları

tesiri öğrenmek istedi. Yine kanal için mevcut şartların neler olduğu ve iki denizi birleştirecek olan Süveyş Kanalı ve Tatlısu Kanalı nedeniyle şirkete bırakılacak olan arazilerin durumunun ne olduğunu öğrenmek düşüncesindeydi. Devlete etkisinin boyutları ve bu kadar amelenin toplanması ile devletin diğer yerlerinde ziraat ve diğer işlere sekte getireceği noktalarına dikkat ettiği hatırlatıldı. Kanalın Avrupa’ca müşkülatları olduğu ve Mısır’ı Avrupa devletlerinin kontrolüne sokabileceği endişesi ifade edildi. Bunun yanında kanal işinde meşhur ve muteber Fransız ortakların olduğu ve bunlarla ilgili bilgilerin İstanbul’a gönderilmesi konusunda İsmail Paşa’dan istekte bulunuldu (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/6).

5 Mart 1863’te İsmail Paşa’nın İstanbul’a gönderdiği bir yazıda ise mevcut durumla ilgili İstanbul’dan sorulduğu üzere kanalın ticaret alanında çok büyük faydaları olup olmayacağının tam anlamıyla kestirilemeyeceği; ancak muhakkak faydasının olduğu ifade edildi. Kanalda çalışmakta olan amelenin 20.000’e yakın olduğu haber verildi. Ayrıca kanalın durumu ile ilgili sonradan İstanbul’a bu konuda daha ayrıntılı bilgilendirme yapılacağı açıklandı (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/4).

İsmail Paşa, başa geçtikten sonra Said Paşa’dan farklı olarak işleri biraz daha Osmanlı Devleti ile yakın yapmaya çalıştı. 30 Mayıs 1863’te İsmail Paşa tarafından İstanbul’a gönderilen başka bir yazıda konu ile ilgili olarak Kumpanyaya verilecek araziler konusunda ve Süveyş’e kadar uzatılacak Tatlısu Kanalı konusunda yapılan işler anlatıldı. Devletin mahzurlu gördüğü noktalardaki arazinin kumpanyaya verilen kısımlarından bazılarının Mısır’ın tasarrufuna geçtiği, şimdiye kadar kumpanya tarafından devam etmekte olan Tatlısu Kanalı’nın inşasına Mısır maliyesinden destekte bulunularak, bu işte devletin ifade ettiği mahzurların bir kısmının hallolduğu anlatıldı (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/4).

Osmanlı Devleti, Süveyş Kanalı konusunda 1863’te Avrupa’da bir dizi faaliyetlerde bulundu ve elçileri aracılığı ile İngiltere ve Fransa üzerinde kanalla ilgili düzeltilmesini istediği noktaların iyileştirilmesi için çaba harcadı.

Osmanlı Devleti kanal konusunda İngiltere’nin desteğini aradı ve birçok alanda yaptığı girişimlerde destek bekledi. Bunun için de Londra’daki Osmanlı elçisi (Muzurus) yoğun bir çalışma içinde oldu (16 Nisan 1863). Osmanlı elçisi konuyla ilgili

olarak Lord Russell ile bir toplantı yaptı ve Osmanlı Devleti’nden gelen yazıyı okudu. Russell bundan çok memnun kaldı ve yazının bir nüshasını dahi aldı. Lord Russell, bu meselede Osmanlı Devleti’nin takip ettiği siyasetten çok memnun olduğunu elçiye bildirdi (HR.TO: 55/43).

Osmanlı Devleti’nin Londra elçisi, Lord Russell’den başka Süveyş meselesine dair Lord Palmerston ile de görüştü (16 Nisan 1863). Osmanlı Devleti’nden gelen tahriratı, Palmerston’a da okudu. Palmerston, Osmanlı Devleti’nin tutmuş olduğu yoldan memnundu. Palmerston, elçiye Mısır valisi ile kumpanya arasında bir anlaşma olduğunu söyledi. Palmerston’a göre Mısır hazinesine çok büyük yük getirecek bu iş, Mısır’ın değil; kumpanyanın yararına olacaktı. Ayrıca valinin davranışını uygun bulmadığını söyledi. Vali eğer kendi başına böyle bir iş yapmış olsa bile bunun Osmanlı Devleti tarafından tasdikinin şart olduğunu açıkladı. Lord Russell ise bu işte kesin bir karar vermek için etraflıca malumata gerek olduğunu bildirdi ve İstanbul’dan açıklayıcı yazı istenmesinin yerinde olacağını söyledi. Osmanlı padişahının Mısır’a seyahat yapacak olmasını Lord Russell ve Lord Palmerston devletçe, milletçe ve umumen faydalı olarak görmekte ve Londra’da elçinin gördüğü gazeteler de bunu teyit etmekteydi. Lord Palmerston Fransız elçisinin Osmanlı Devleti’ni tehdit eder bir dille konuşması konusunda Fransız devletinin etkisi olup olmadığını da sordu. Fransız elçisinin yaptığı tehdidi Osmanlı Devleti’nin dikkate almasına gerek olmadığını; çünkü Osmanlı Devleti’nin haklı olduğunu söyledi. Bu konuda Fransızların elçileri vasıtasıyla böyle tehditvari hareketlerde bulunduğu ve elçinin kendisine tanınan yetkinin dışına çıktığı bahanesi ile bir süre sonra Fransa’nın görüş değiştirebileceğini belirtti. Palmerston’a göre kanal bir Fransız politikasıydı. Lord Russell da Lord Palmerston ile aynı şekilde düşünüyordu. Bu konuda her ikisi de Osmanlı Devleti’ne rahat olmasını telkin etti (HR.TO: 55/43).

Bir süre sonra Lord Russell’ın İstanbul’dan istediği açıklayıcı yazı geldi. Osmanlı elçisi de konuyu Lord Russell ile görüştü. Russell bu meselede Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile Fransa’nın birlikteliğini aramaktansa kendi menfaati ve hukukunu düşünmesini istedi. Osmanlı elçisine niçin bağımsız bir devlet gibi hareket etmediğini sordu. Bunun üzerine Osmanlı elçisi, Russell’a gelen yazıyı okudu. Okunan metinden Russell oldukça memnun kaldı. Elçi durumu şöyle anlatmaya devam etti: Osmanlı Devleti’nin bundan önceki Lord Derby kabinesi ile bir anlaşmasının olduğunu

ve buna göre Süveyş Kanalı meselesinde bir karar almadan önce İngiltere ile bu konuyu görüşmeye dikkat ettiğini söyledi. Eğer tek başına karar vermesi gerekirse, Avrupa’da birçok devlet bu işe taraftar olduğundan ve bu işin herkese büyük faydası dokunacağından ve bu işe karşı çıkarsa büyük bir tepki görecek olmasında dolayı kanalın açılmasına onay vermek durumunda kalacaktı. Sonrasında da Osmanlı Devleti ve İngiltere’nin bu işten bertaraf edileceğini ve Osmanlı Devleti’nin 1841 Fermanı’na göre Mısır üzerinde sahip olduğu hakların ortadan kalkacağını İngiltere’ye hatırlattı. Mısır eyaletinin bir boğaz ile Asya kıtasından ayrılması durumunda da İngiltere’nin çıkarlarının zarar görecek olmasından dolayı Osmanlı Devleti’nin İngiltere’nin uğrayacak olduğu zararın farkında olduğunu söyledi. Bu ifade üzerine Lord Russell elçinin düşüncesine katıldığını söyledi. Lord Russell bu durumu meclise izah edeceğini belirtti (HR.TO: 53/84).

Aslında Osmanlı Devleti kanalın yapılmasında sadece üç önemli hususun güvence altına alınmasını istiyordu (1 Mayıs 1863). Paris elçisi de bu hususları Fransız hükümeti ile görüşmek üzere görevlendirildi. Birincisi kanalın güvenliği, ikincisi angarya usulünün kaldırılması ve üçüncüsü ise kumpanyaya terk edilecek olan arazi maddesinin iptaliydi. Fransız Dışişleri Bakanı bu işte birinci maddeye bir diyeceği olmadığını, ikinci maddede ameleye ücret ödenmesinden dolayı buna angarya denemeyeceğini ve üçüncü olarak da İsmail Paşa ve kumpanya arasında bir mukavele imzalanmış olup, buna göre arazi Mısır hükümetine geçecek olduğundan sorun olmadığını elçiye söyledi. Osmanlı elçisi bunun üzerine böyle bir mukaveleden haberi olmadığını ve bunu İstanbul’a soracağını belirtti. Ayrıca Fransa’nın Osmanlı Devleti’nin hukukunu gözeteceğini ümit ettiğini söyledi. Bununla birlikte elçi bir gün sonra yine mülakatında konuyu dile getirdi. Osmanlı elçisi konu ile görüşmesinde Fransız bakan işi yine mukavele noktasına getirerek artık bu konuda muhalefete gerek kalmadığını beyan etti. Osmanlı elçisi angarya usulünde herhangi bir ücret ödemesi olsa bile bunun yine angarya olduğunu ve adamların zorla toplandığını belirterek bu işin angaryaya girdiğinde ısrar etti. Osmanlı Devleti’nin her yerinde angarya kaldırılmıştı. Bu karar Mısır için de geçerli iken ücret bahanesi ile adamların çalıştırılmalarının doğru olmadığını dile getirdi. Ayrıca kumpanyanın kontratosunun Babıâli’de halen daha bir müsvedde halinde durduğu ve tasdik edilmediğini hatırlattı. Osmanlı elçisi kontrato bu hali ile kabul edilirse, Osmanlı Devleti’ne kendi kontrolünde olmayan bir takım koloniler yaratacağı ve bunun devlet içinde devlet demek olduğunu Fransız Bakan’a

söyledi. Ortaya çıkacak bu koloniler Mısır hükümetine de bağlı olmayacaklarından bunun büyük sorun yaratacağı anlatıldı (HR.TO: 73/26).

Kanal çalışmaları ve tartışmalarının devam ettiği sırada Abdülaziz Mısır’a gitmek istedi. Bunun üzerine Osmanlı padişahının Mısır’a ziyaretinin kanal işinin durdurulmasına yönelik olduğuna dair söylentiler çıktı. Bu konu hakkında Osmanlı elçisi, Fransız Dışişleri Bakanı’na bunun doğru olmadığını açıkladı. Fransız Dışişleri ise, kanal işinde Osmanlı Devleti’nin çekinceleri olduğunu bildiklerini söyledi. Fransa’nın bu çekinceleri haklı bulduğunu; ancak kumpanyanın Tatlısu Kanalı etrafındaki bazı yerleri İsmail Paşa’ya bırakacak olduğunu hatırlattı. Angaryayı Fransa’nın da kabul edemeyeceğini; ama ameleye ücret ödenirse bunun angarya olmayacağını belirtti. Fransız bakan Osmanlı Devleti’nin hukukuna saygı gösterileceğini tekrar beyan etti (6 Mayıs 1863) (HR.TO: 73/42).

İsmail Paşa’nın yönetimindeki Mısır, Osmanlı Devleti’nin, Avrupa’nın hatta birçok başka devletin dikkatini çekmeye başladı. İsmail Paşa, Mısır’ı önemli bir ülke haline getirmek istiyordu (Rıfai Bey, 2005: 76). İsmail Paşa’nın Mısır’ı yönettiği sırada Osmanlı tahtında bulunan Abdülaziz de aynı şekilde Mısır’a önem atfetmekteydi (Kefafi, 1997: 43). Abdülaziz’in bu ilgisi ise onun Mısır’ı ziyaret etmesini sağladı. I Selim’den sonra ilk defa bir Osmanlı Padişahı Mısır’ı ziyaret edecekti. Abdülaziz önce İskenderiye’ye ardından Kahire’ye geçti ve İsmail Paşa onun için büyük ziyafetler verdi. Bu ziyaretin anlamı çok büyüktü (Rıfai Bey, 2005: 78).

Padişahı bu seyahate meşhur Mehmed Ali Paşa’nın damadı olan yeni sadrazam Yusuf Kamil Paşa’nın teşvik ettiğinden ve Abdülaziz’in de Mehmed Ali isyanından beri adeta ayrı bir hükümdarlık halini almaya başlayan bu vilayetine gitmekle, Mısır’ın İstanbul’a bağlılığını kuvvetlendirmek istediği söylendi. Bir başka görüş ise o sırada Meclis-i Vala reisliğinden Seraskerliğe nakledilmiş olan Sabık Sadrazam Keçecizade Fuad Paşa’nın teşvikiyle olduğuydu. Fuad Paşa’nın sadaretten düştüğü için tekrar teveccüh kazanmak üzere bir niyeti olduğu söylendi. Bu geziye Abdülaziz Feyz-i Cihad vapuruyla gitti (Danişmend, 1972: 204).

Abdülaziz aslında, İsmail Paşa’nın İstanbul’a gelip onu Mısır’a davet etmesinden sonra, o da Mısır’a gitmeye karar verdi. Bu geziye İstanbul’daki İngiliz elçi

Bulwer karşı çıktı. Bulwer, Süveyş Kanalı’na Padişahın onay vereceğini düşündüğünden buna karşıydı. Ancak Padişah, Bulwer’e Süveyş Kanalı için değil; Mısır’ın ne kadar değiştiğini görmek üzere gideceğini bildirdi. Yanında da şehzade Murad, Abdülhamid, Mehmed Reşad; Fuad Paşa, Amiral Mehmed Paşa, padişahın hocası Hasan Fehmi Efendi, Doktor Marko Paşa ve dönemin ünlüleri (Hasan Bey, Emin Bey, Mustafa Efendi) ile gitti (Subaşı, 2002: 191).

Abdülaziz’in gelişinden sonra Mısır’daki İngiliz elçi, Fuad Paşa ile bir görüşme yaptı. Elçi, valinin en son Süveyş Kanalı üzerine yaptığı konvansiyonu gündeme getirdi. Fuad Paşa ise bu konu ile ilgili Paris ve Londra’daki Osmanlı elçilerine yazılar gönderildiğini söyledi. Pozitif bir dille de bir ihsan verilmeyeceğini ve işçilerin zorla çalıştırılmalarının asla kabul edilemeyeceğini dile getirdi. Zorla işçilerin çalıştırılmaması ve Tatlısu Kanalı ile ilgili durumları bildiren açıklamalar yaptı. Bu görüşme yapıldığında henüz Fuad Paşa, vali ile bir görüşme gerçekleştirmemişti (7 Nisan 1863) (FO 78/1796). İngiliz elçi bir diğer görüşmesinde ise (18 Nisan 1863) tekrar vali ile Süveyş Kanalı konusunda konuşup konuşmadığını Fuad Paşa’ya sordu. Ayrıca konuşmada Fuad Paşa’nın kafasının karışık olduğunu gözlemledi (FO 78/1796).

İskenderiye’deki İngiliz elçi 11 Nisan 1863’te İstanbul’daki elçi Bulwer’den bir telgraf aldı. Padişahın Mısır’da olduğu sırada gelen bu telgrafın içeriği oldukça önemliydi. Fuad Paşa’ya iletilmesi istenen bu telgrafta ciddi bir şekilde, İstanbul duruşunda geri adım atarsa bunun İngiltere ile olan ortaklığı sarsacağını ve bağımsızlık konusunda artık İngiltere’nin tek taraflı hareket etmeye başlayacağını iletmesi isteniyordu. Bu metni İngiliz elçi, Fuad Paşa’ya iletti. Bulwer’in telgrafını okuyunca Fuad Paşa İstanbul’dan ayrıldığından bu yana ne değiştiğini sordu. Neyin değiştiğini ve İngiltere’nin böyle bir değişikliğe dair ifadede bulunduğunun açıklamasını istedi. Fuad Paşa görüşmede genel durumu dile getirdi ve İngiliz elçi de Fuad Paşa’nın konuşmasında çok da samimi olmadığı izlenimi edindiğini rapor etti (FO 78/1796)

İngiliz elçi İsmail Paşa ile yaptığı görüşmede kanal mevzusunu açtı. Vali elçiye kanal meselesinde şimdiye kadar yapılan işlerin olduğunu, kendisinin de bazı sözler verdiğini ve birçok bu işe para yatıran kimseler olduğunu söyledi. Elçi yapılan işlerden geri dönülebileceğini söylediğinde ise İsmail Paşa buna hayır cevabı verdi. Daha sonra elçi Nubar Paşa’nın odasına gitti, Nubar Paşa kendisini kabul etti. Yapılan konuşmada

Nubar Paşa, Osmanlı Devleti’nin Mısır konusunda haklarını sarsacak hiçbir şeyi tolere etmeyeceğini söyledi. Ayrıca eski haklarını geri almak isteyeceğini ve böyle bir durumda da İngiltere’nin Osmanlı Devleti’ni destekleyeceğini ekledi. Bu açıklama üzerine İngiliz elçi de İngiltere’nin sadece Mısır’ın iyiliğini isteyeceğini bildirdi (FO 78/1796)

Abdülaziz Mısır’dan dönüşünde Mısır’ın izlediği politika karşısında daha sert olmaya başladı. Şubat 1863’te giden ve Nisanda dönen Abdülaziz, döndükten sonra İsmail Paşa’nın kardeşi Mustafa Fazıl Paşa’yı ekonomisinin başına nazır olarak atadı (Richmond, 1977: 75). İstanbul’da Fuad ve Âli Paşa dışında onun kardeşi Mustafa Fazıl Paşa ve amcası Halim Paşa da toplanmıştı ve bunlar İsmail Paşa’ya karşı pozisyon almaya başlamışlardı (Richmond, 1977: 75).

Âli Paşa gerçekten bir ara İsmail Paşa’ya karşıydı. O kadardı ki Âli Paşa, İsmail Paşa’nın kulağına gidecek şekilde, Hariciye Nezareti makamında koltuğunda otururken: “Onun (İsmail Paşa’nın) güvendiği Mısır’ı elinden almak, benim için iki saat mesai

sarfetmeme bağlıdır” şeklinde tehdit edici tarzda konuşmuştu (Öztuna, 1988: 52).

Abdülaziz’in Mısır’dan ayrılmasından sonra Mısır’a bu defa Prens ve Prenses Napoleon ziyarette bulundu. Bu ziyaret yatla yapıldı ve Mısır’dan sonra Suriye’ye gidildi (28 Mayıs 1863) (FO 78/1796). Aslında Fransa bir anlamda Abdülaziz’in bıraktığı olumlu havayı unutturmak istiyordu. Aynı zamanda Mısır hakkında kendisinin de bir derecede söz sahibi olduğunu göstermek için böyle bir hareket yapmıştı.

1863’te Mısır valisine İstanbul’dan gönderilen yazıda ise Hidivin devletle hem fikir olarak hareket etmesi istendi. Mısır’a gönderilen bu yazının aynı zamanda Londra ve Paris’teki elçilere de bildirileceği Avrupa’da birçok devletin ticaret ve benzeri düşüncelerle kanal konusunda istekli oldukları hatırlatıldı. Ancak toplanan 60.000 kadar adamın devletin ticaret, ziraat ve diğer işlerinin aksamasına neden olacağı anlaşılmıştı. Mevcut kontrato maddelerinde devletin mahzurlu gördüğü hususların çözüme kavuşturulması istendi. Aynı zamanda angaryanın ve zorla adam çalıştırmanın yasak olduğu ve devletin bu konuda titiz olduğu vurgulanarak Paşa’nın bu konuda ayrıca dikkat etmesi konusunda uyarıldı (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/4).

Mısır’daki İngiltere ve Fransa elçileri kanal konusunda belki de en dikkatli olan kimselerdi. Mısır ve Osmanlı Devleti’nin tutumlarını yakından takip ediyorlardı. Kendi devletlerinin politikalarına göre hareket ederek durumun seyrini gözlemliyor ve gerektiğinde müdahalelerde bulunuyorlardı.

Yine 1863’te Mısır valisi İsmail Paşa tarafından gelen başka bir yazı da şöyleydi: Mısır’da bulunan Fransa General Konsolosu, İsmail Paşa’ya kanalının idaresi ile ilgili sorular sormuştu. Bu yolda İsmail Paşa, İstanbul’un düşünceleri doğrultusunda, yani buranın bir Osmanlı mülkü olduğu yolunda cevap vermişti. Ancak işin bu cevaplar ile savuşturulamayacağı ortaya çıkınca İstanbul’a ne yapılması gerektiği sorulmuş ve Babıâli’nin görüşü alınarak bu yolda cevaplar verileceği ifade edilmişti (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/4).

30 Mayıs 1863 tarihli Mısır valisi İsmail Paşa tarafından Babıâli’ye gönderilen bir tahriratta Paşa, kanal işinde devletle yazışıldığını ve mahzurlu durumların Mısır tarafından takdir edildiğini bildirdi. Yine Süveyş Kanalı ve özellikle Tatlısu Kanalı’nın kazılmasında devletin kabul etmediği durumları halletmek için uğraşılıyordu. Tatlısu Kanalı etrafında kalan arazilerin kumpanyaya verilmesi devletçe uygun görülmediğinden Mısır maliyesinden yardımla, mahzurlu görülen yere kadar hafriyat işinin mahalli hazineden karşılanması kararlaştırıldı. Aynı zamanda angarya konusunda dikkat edileceği bildirildi. Bu şekilde devletin mahzurlu gördüğü sorunların bir kısmının ortadan kalkması bekleniyordu (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/7).

Mısır valiliğine yazılan bir emirnamede konuyla ilgili hususlar dile getirildi. Daha önce Mısır’dan gönderilen açıklamaların İstanbul’da uygun bulunduğu, Mısır maliyesinden karşılanarak Tatlısu Kanalı yapımında Mısır’ın devreye girmesi doğru bulundu. Yine çalışma sırasında çalıştırılacak amelelerin angarya usulünden kaçınılarak tedarik edilmesi yolunda Mısır’ın gösterdiği hassasiyet memnuniyetle karşılandı. Babıâli açılacak kanalın yalnızca ticaretle ilgili olmasını teminat altına almak istiyordu. Bunun yanında kontratodan şirkete arazi verilmesi maddesinin çıkartılmasını istedi. Şirketle uyuşulması, ticaret gemilerinin gelmesi ve onlar için limanlarda gerekli düzenlemelerin yapılması istendi (Hariciye Nezareti, Paris Sefareti: 54/7).

Avrupa’da durumu etraflıca anlatmaları ve Osmanlı Devleti’nin görüşünü İngiltere ve Fransa’ya aktarmak için elçiler de bilgilendirildi. Paris ve Londra elçilerine kanalla ilgili durumu anlatan yazılar gönderildi. Elçilere Süveyş Kanalı konusunun ortada olduğu ve bu işte İsmail Paşa’nın devletten bir ruhsat almak için talepte bulunduğu belirtildi. Babıâli ise şimdiye kadar yapılan işleri engellemek düşüncesinde değildi. Ancak bu işin olması gereken biçimde devam etmediğini hatırlatıyordu. Devletten herhangi bir ruhsat dahi alınmamışken hafriyatın başladığı açıklanıyordu. Ayrıca devletin düzeltilmesini istediği hususların kontratoda olmadığı, aksine bunlara aykırı bazı maddelerin yer aldığı gösterildi. Osmanlı Devleti, Akdeniz ve Karadeniz Boğazlarında olduğu gibi bir tasarruf hakkına sahip olmak düşüncesindeydi. Özellikle angarya usulünü de memleketi birçok açıdan zarara uğratacak bir sorun olarak görmekteydi. Aynı zamanda kanalın açılmasından sonra Mısır’daki mevcut hukukunun zarar görmeyeceğinin teminatını almak istiyordu. Tüm bunların kontratoda yer almamasından dolayı İsmail Paşa’nın istediği ruhsatı vermekten yana olmadığını açıkladı. Ayrıca Tatlısu Kanalı işinde kumpanyanın belirsiz bir arazi saptadığı, ilerde bu ruhsat geçerli olursa Süveyş ve Timsah şehirleri ile Said Limanı ve Beriü’ş-Şam taraflarında kontrolün kumpanya eline geçeceğini ve zamanla da buralara yabancıların yerleşeceğini düşünüyordu (HR.TO: 488/31).

Osmanlı Devleti ruhsatı kumpanyanın ticaretten başka noktaya gelmeyecek olması, angarya usulünün kalkması ve Tatlısu Kanalı etrafındaki arazinin kumpanya tarafından terk edilmesi ile verebileceğini belirtiyordu. Kumpanyaya bu işin yapılması havale edilirken valinin Osmanlı Devleti’nden 18 ay içinde onay alacağını belirtmiş olmasına rağmen bunun alınmamış olduğu hatırlatılmakta ve şu anda kontratonun devletin gözünde bir müsvedde halinde bulunduğu ifade edilmekteydi. Osmanlı Devleti kumpanyanın azalarının belli olmamasına da vurgu yapmakta ve bunu kimin üstleneceğini bilmediği üzerinde de durmaktaydı. Mevcut durumu kabul etmese de şimdiye kadar yapılan işleri zarara uğratmamıştı. Kumpanya eğer bu işi bırakmaktan yana olursa kontratoda zararı kendisine ait olacağı ifade edilmesine rağmen; devlet kumpanyanın zararını karşılayabileceğini bildirdi. Bu konuda Mısır valisi ile işin yürütülebileceğini beyan etti (HR.TO: 488/31).

Kanal çalışmaları başlayınca İngiltere bu defa geciktirici taktikler yapmaya başladı. 1862-63 kışında İstanbul’daki İngiliz elçi Henry Bulwer Mısır’a bir ziyaret

yaptı. Bu ziyarette kanal çalışmalarının ne kadar hızlı ilerlediğini ve kanal şirketinin

Benzer Belgeler