• Sonuç bulunamadı

Mısır Hidivliği ve Kanal Çalışmaları

Osmanlı Devleti’nin zayıflaması ile Mısır XIX. yüzyıla doğru ayrı bir devlet görüntüsü kazandı. Bu görüntünün ortaya çıkmasında en önemli etken ise Mehmed Ali Paşa’ydı. Mehmed Ali Paşa, Mısır için bir dönüm noktası oldu. Mısır’a ilk geldiği andan itibaren (1801) hızlı bir şekilde yükseldi. Bir süre sonra Mısır’daki en önemli isim oldu ve şartların da kendisine sunduğu imkanlardan en iyi şekilde yararlandı. Bu hızlı yükselişi kendisini Osmanlı Devleti ile karşı karşıya getirse de sonuçta bu mücadeleden kendisi ve ailesinin Mısır’daki geleceğini teminat altına alarak çıktı. Bu yükseliş sadece askeri alandaki başarılarla ilgili değildi. Teknik anlamda da Fransa ile yakın ilişkiler kurarak bu gelişmeyi sağladı (Katavi, 2008: 21). Böylece Mısır Mehmed Ali Paşa zamanında parlak bir dönem yaşadı.

Mehmed Ali Paşa Mısır’da güçlü bir otorite kurmuş ve Osmanlı Devleti’nden kendisi ve ailesi için bazı haklar elde etmişti. Osmanlı Devleti ile arasındaki sürtüşmeye rağmen Mehmed Ali Paşa’nın ailesi ve çevresi Türklerden oluşuyordu. Bu yüzden Mısır’da Osmanlı izleri devam ediyordu (Richmond, 1977: 71). Osmanlı Devleti ile mücadele safhasını bitiren Mısır bir süre sonra bölgesinde ağırlığını hissettirmeye başladı. Mısır en çok güneydeki Sudan bölgesi üzerinde durdu. Mısır’ın Kızıldeniz civarında Sudan’a doğru genişlemesi kaçınılmaz olarak bölgede bulunan iki önemli liman olan Suakin (Sevakin) ve Massava limanlarının geleceğinin ne olacağı sorununu ortaya çıkardı. Buralar zayıf bir biçimde Hicaz’a bağlıydı. Mehmed Ali Paşa bunların geleceği meselesini ortaya attı ve Sudan hazinesine para ödemeleri gerektiğini belirtti. 1846’da İstanbul bunların yenilenebilir yıllık bir kira vermelerini gündeme getirdi. 1849’da İngiliz baskısı ile bu kira kaldırıldı. Devam eden 50 yıl boyunca buralar Mısır Sudanı’na bağlı kaldı (Ibrahim, 2008: 210).

Mehmed Ali Paşa döneminde Avrupalı güçler Mısır’da vardı ama aşırı derecede etkin değillerdi. Ancak sonraki valiler döneminde Mısır’da Avrupalı güçler, kendileri adına haklar elde etme gerekçesiyle sahip oldukları mevkiyi genişlettiler. Bu kimi zaman tehditle kimi zamanda ganbot diplomasisi ile oldu (Hunter, 1984: 37). Böylece Mısır’da Avrupalı güçler bir otorite olmaya doğru adım adım ilerlediler.

Mehmed Ali Paşa’dan sonra başa geçen Abbas Paşa zamanında (1849-1854) Mısır’da modernleşmeye karşı bir reaksiyon oluştu. Abbas Paşa zayıf karakterde ve ürkekti. Sürekli endişe duyduğundan merkezin biraz uzağında Arnavut askerleri ile çevrili sarayında otururdu. Yabancılardan nefret eder ve onlardan korkardı. Yeni fikirleri ve yabancılarla görüşmeyi de pek sevmezdi (Richmond, 1977: 71). Onun döneminde ordu kısıtlandı. Açılmış olan okullar kapatıldı. Yabancı danışmaların işlerine son verildi (Yapp, 1987: 155). Abbas Paşa, Mehmed Ali Paşa’ya göre Fransızlara karşıydı. Gelenekçiydi ve özellikle Fransız danışmanlara karşı soğuktu (Holt, 1966: 194). Vali olduktan sonra Fransız danışmanları çevresinden uzaklaştırdı. Buna karşın İngilizlere yakın bir durdu. Abbas Paşa Anglofil olarak adlandırılabilecekken daha sonra gelen Said Paşa ise Frankofil sayılabilirdi (Mansfield, 1991: 86).

Abbas Paşa kanalın açılmasına da taraftar değildi. Paşa İngiltere ile yakın bir siyaset izliyordu. Osmanlı Devleti ile arası da kötü değildi (Mustafa, 1967: 8). Bir ara Mustafa Reşid Paşa ile araları açıldı. Ancak Osmanlı Devleti’nin İngiltere ile müttefik olması ve Reşid Paşa’nın da İngiltere’ye yakın olması gibi nedenlerle bu ayrılık uzun süre devam etmedi.

Abbas Paşa ve Said Paşa dönemleri Mısır’da Arapların giderek etkin olmaya başladığı ve Türk-Kafkas askeri-yönetici kitlesinin güç kaybetmeye başladığı dönem oldu. Bu dönemde ekonomide belli değişiklikler görüldü. Abbas Paşa Mısır’ın geleceği için Araplara önem verilmesi gerektiğini düşüyordu. Arapların durumlarını düzeltmeye çalıştı ve maiyetinde olan Arapların sayısını arttırdı. Asker alma işlerinde iyileştirmeler yaptı. Abbas Paşa’dan sonra yerine geçen Mehmed Said Paşa savaş nedeniyle ordu sayısını arttırdı. Said Paşa, Avrupa kültür ve metotlarına karşı son derece ilgiliydi. Birçok yenilik için adım attı ve bunlar için Avrupa’dan büyük miktarlarda borç aldı. 1862’de aynı düşünce doğrultusunda yüklü borçlanma yaptı. Tüm bunlar Mısır’ın bir süre sonra borç batağına düşüp iflas etmesini getirdi. Said Paşa ekonomi işlerinden çok

fazla anlamıyordu ve çeyrek yüzyıl sonra da Mısır iflas edecekti (McGregor, 2006: 133- 134).

Mısır, az da olsa Abbas Paşa zamanında belli bir gelişme de yaşadı. Paşa, demiryolu ve imar çalışmaları gibi bazı alanlarda hamleler yaptı. Aslında Abbas Paşa çok da yenilik taraftarı değildi; ancak değişen şartlar onu zorlamaya başlamıştı. Bunlardan biri de Posta teşkilatının kurulmasıydı. Paşa, bu konu ile ilgili durumu Osmanlı Devleti’ne bildirdi. Posta işi sadece Mısır’la ilgili değil; Cidde ve Hicaz taraflarını da ilgilendiren bir konu olarak ortaya çıktı (İradeler, DH: 198/11299). Osmanlı Devleti bu işi, Kızıldeniz, Hicaz ve Mısır üzerindeki otoritesini kuvvetlendirmek için isterken; Mısır kendi kalkınması için istiyordu. İngiltere, Hindistan ile olan ticaretini ve bağlantısını kuvvetlendirmek için isterken; Fransa’da bölgede daha etkin olmak için bu işe sıcak bakıp, öncülük ediyordu. Açıkçası Mısır üzerinde söz sahibi olan bütün muhatapların bu işten kendince çıkarları bulunmaktaydı.

Süveyş’ten Akdeniz’e bir kanal açılmasına dair 1851’de Osmanlı Devleti’ne Mısır’dan istekte bulunuldu. Aslında bu istek Mısır’ın kendi kararıyla olan bir durum olmaktan ziyade, yabancıların yönlendirmesiyle gelişti. Bu isteğe Osmanlı Devleti başlangıçta olumlu baktı ve hemen kestirip atmadı (İradeler, DUİT: 141/39). Ancak gelişmeler arttıkça bu işin sadece ticaretçe bir kanal açmanın ötesinde siyasetçe de bazı sorunlara sebep olacağı endişesi hakim oldu. İngiltere’nin isteksiz olması ve Fransa’nın kanalı Mısır’da etkin olmak için yaptığı bir hamle olarak görmesinden dolayı, sonraları Osmanlı Devleti tutumunu değiştirdi.

Abbas Paşa 14 Temmuz 1854’te iki kölesi tarafından öldürüldü. İddialar iki kölesi tarafından yataktayken boğularak öldürüldüğüne dairdi. Fakat suikastın gerçek yüzü tam olarak hiçbir zaman belli olamadı (McGregor, 2006: 133). Abbas Paşa’dan sonra Mısır hükümetinin başına Said Paşa geçti. Kısa süre sonra İngiliz elçi Henry Bulwer, Said Paşa’nın bazı tarafların (muhtemelen Fransa) teşvik ve tahriki ile istiklal kazanmak sevdasında olduğunu Babıâli’ye haber verdi. Bunun üzerine Mısır valisine nasihat yolunda tahrirat yazıldığı gibi Londra elçisi Muzurus Bey’e de gizli tahkikatta bulunması için talimat verildi (İrtem, 1999: 31). Osmanlı Devleti, Mısır’da kendi otoritesinin zayıflaması endişesinden son derece rahatsız oldu. Sürecin tam olarak elde tutulabilmesi için de Mısır valilerinin eylemleri sürekli takip edildi.

Said Paşa, Mısır valisi olduğunda bir önceki vali Abbas Paşa’dan oldukça farklı bir siyaset takip etti. Başa geçtiğinde tarım alanında önemli ıslahatlar yaptı ve döneminde Mısır’daki fellahların durumu daha iyi bir konuma yükseldi (Rıfai Bey, 2005: 25). Said Paşa toprak sahiplerine topraklarını istedikleri gibi işleyebilmeleri ve istedikleri ürünü ekebilmelerinin önünü açtı. Bunu 1858’de çıkarttığı Toprak Kanunu ile yaptı (Vatikiotis, 1980: 72). Bunu diğer gelişmeler takip etti. İlk 9 yılda Süveyş Kanalı ve para politikaları çok da tehlikede gözükmüyordu. 1855’te Mısır Bankası kuruldu (Richmond, 1977: 73). Çalışmaları sadece tarım ve ekonomi alanında değil; askeri alanda da devam etti. Yeni düzenlemelere göre Mısırlı görevlilerin daha üst makamlara gelmelerinin önü açıldı (Rıfai Bey, 2005: 29). Babası Mehmed Ali Paşa zamanında birçok kişinin uzun süre yapmak zorunda kaldığı askerlik sürelerini 1 yıl ile sınırladı. Aynı zamanda Said Paşa Mısır’daki önemli bazı işler için geçerli olmak üzere maaş vermeyi de ilk kez başlattı. Bu adımlar daha sonraki çalışmalar için örnek teşkil etti (Vatikiotis, 1980: 72).

Said Paşa’nın Mısır valisi olması ile artık Mısır kapılarını sonuna kadar dışarıya açtı. Said Paşa, Mehmed Ali Paşa gibi olmak istiyordu. Abbas Paşa yeni gelişmelere açık değildi. Ancak Said Paşa oldukça iştahlıydı. Biraz yemek yedikten sonra veya bir ihsan verdikten sonra çok mutlu olurdu. İştahının yeni bir ihsan, yeni bir eğlence ve bir tabak makarna konusunda sınırları yoktu. Aslında Said Paşa oldukça iyi biriydi, ama nerde durması gerektiğini pek bilmiyordu (Karabell, 2003: 65).

Said Paşa Lesseps’e 1854’te kanalla ilgili ilk imtiyazı vermeden önce bölgede keşif yapılmasını istedi. Bu keşifleri Lesseps, Linant ve Mougel Beyler yaptı (Richmond, 1977: 93). Linant Bey’in Said Paşa ile arası oldukça iyiydi. Zaman zaman Said Paşa adına gösteriler tertip ederdi (N.A.E, Belge No: 5009–000364). Yapılan incelemelerden sonra Said Paşa, 30 Kasım 1854’te Lesseps’e Süveyş Kanalı’nı kazması için bir şirket kurmak üzere ruhsat verdi (Lugan, 2002: 209). Said Paşa Süveyş Kanalı için izni Lesseps’e vermesi dışında, kanalın etrafındaki önemli miktarda arazinin işlenmesi ve madenlerin kullanımını da kanal kumpanyasına verdi. Bunun yanında inşa süresince lazım olan iş gücünün % 80’ini temin etmeyi de taahhüd etti (Little, 1967: 38). Lesseps uzun koşuşturma ve çabalardan sonra validen bir onay almayı başarmıştı. Bu onayda bir takım ayrıcalıklar vardı. Kumpanyanın imtiyaz süresi 99 yıl olacaktı.

Tüm harcamalar kumpanya tarafından gerçekleştirilecekti. Gelirin %15’lik kısmı Mısır hükümetinin; %75’lik kısmı hissedarların arasında paylaştırılacak ve %10’luk kısım da kumpanyanın kurucuları için ayrılacaktı. Kumpanya tarım yapmak amacıyla bir miktar araziyi alabilecek, 10 yıl boyunca vergiden muaf olacak ve 10 yıl sonrasında 89 yıllığına bu arazilerden gelirinin 10’da 1’ini hükümete vergi olarak verecekti. Önemli bir konu ise kanal işinde çalıştırılacak işçiler meselesiydi. Vali kendine ait olan arazilerde istediği gibi fellahları zorla da olsa çalıştırabilmekteydi. Bu şekilde valiye bağlı arazilerde 100.000 fellah her ay çalışmak durumunda kalırdı. Fellahlar valinin verdiği her emri yerine getirmek durumundaydılar. Bu alışkanlık sayesinde fellahların kanal işine kaydırılmaları mümkün olabilecekti. Ancak çalışan işçiler için para ödenmesi, yiyecek sağlanması ve hastalandıklarında hastanelerde bakılması da sağlanacaktı (Stephens, 1876: 246-247). Fakat Lesseps’in bu ruhsattan yararlanabilmesi için, imtiyazını Babıâli’ye kabul ettirmesi gerekiyordu. Ayrıca İngiltere’nin göstereceği tepkinin ortadan kaldırılması da şarttı. Osmanlı Devleti bu arada Rusya ile savaşmakta ve İngiltere de Osmanlı Devleti’ni desteklemekteydi. Bu nedenle İngiltere’nin kabul etmeyeceği bir durumu Osmanlı Devleti’nin kabul etmesi çok zordu (Karal, 1983: 90). Lord Palmerston, İstanbul’daki İngiliz elçi Lord Stratford de Redcliffe’e Süveyş Kanalı için Osmanlı Devleti’nin bir ferman veya onay vermemesi için tüm gücünü İstanbul’da kullanması talimatını veriyordu (Vincent, 1905: 9).

Lesseps keşiflerinden sonra İstanbul’a onay almak için gitti, ancak İngilizlerin karşı duruşu nedeniyle başarılı olamadı. Bu sırada Fransızlar tarafsız bir görüntü sergilemekteydi. Bunun üzerine Lesseps Londra’ya gitti. İngiltere’de ticari çevrelerde önemli görüşmeler yapsa da İngiliz hükümetinin görüşlerini değiştiremedi (Richmond, 1977: 93). Lesseps, İngiltere’nin Süveyş Kanalı itirazını giderebilmek için 3 Aralık 1854’te Mr. Gobden’e bir mektup dahi yazdı. Bu mektubunda İngiltere’nin Doğu’da çok büyük bir ticari varlığı olduğu ve mesafenin kısalmasıyla bundan yararlanabileceğini bildirdi (Vincent, 1905: 9). Ayrıca Parlamentoya, Chambers of Commerce’e ve British Public’e açık bir mektup yazdı. Lesseps, East India Company ve P. & O. Steam Navigation Company’nin desteğini kazandı. İngiltere’ye yaptığı ikinci ziyarette 42 günde 22 toplantı yaptı. Liverpool, Newcastle, Hull, Belfast, Edinburg ve Dublin’de destek buldu. Ancak tüm bunlar Palmerston’un fikrini değiştirmeye yetmedi (Vincent, 1905: 9). İngiltere’nin desteğini kazanamayıp, Osmanlı Devleti’nden de onay

alamayınca her şey kötüye gitmeye başladı. Lesseps bunun üzerine III. Napoleon’a yöneldi (Bkz. EK 17). Yaptıkları bir görüşmede III. Napoleon kendisini şu sözlerle destekliyordu: “Bu iş olacak. Güçlü ol. Tüm dünya seni destekleyecek” (Vincent, 1905: 10).

Said Paşa İstanbul’a gönderdiği açıklamalarında kanal işinin ticaretçe önemli olduğunu ve bu konuda İngiltere’nin bölgede bulunan konsoloslarının konuya engel çıkarmayıp yakın durduklarını bildirdi. İngiltere’nin endişesinin kanalın Hint yoluna dokunmasından kaynaklandığını, durumun bu yönde bir sıkıntıya neden olmayıp ticaretçe ele alınması gerektiğini söyledi. Said Paşa, İstanbul’un görüşünü almak ve muvafakatini sağlamaya çalıştı. Kanal işi konusunda Babıâli’nin düşüncesini de Mısır’a bildirilmesini nazikane istedi (12 Nisan 1855) (HR.SFR. (3): 21/13).

Mısır valisinin İstanbul’a gönderdiği metni İngilizler de 12 Mayıs 1855’te İngiliz Dışişleri’ne aktardı. Bu yazıda vali demiryolu yapımının sıkıntılarını ve olumsuz yönlerini göstererek kanalın yapılmasındaki faydayı ifade ediyordu. Vali, Süveyş Limanı’na gelen pek çok kimsenin sıkıntılı bir deve yolculuğu yapmak mecburiyetinde kalmasına da dikkati çekmişti. Aynı zamanda yolcuların ve gemilerin mallarını tekrar indirip bindirme yapmadan kendi gemileri ile kolaylıkla gidip gelebileceği üzerinde duruyordu. Vali İstanbul’daki İngiliz elçisinin kendisi ile kanalın yapılmasındaki endişeleri konuşmak üzere Mısır’daki temsilciyi devreye soktuğunu yazmıştı. Emrinde çalışan birçok mühendis olduğunu, bunların epeydir Mısır’da bulunduğunu ve Mısır’ı etraflıca incelediklerini bildirerek konu ile ilgili bu mühendislerin inceleme yaptığını söyledi. Bu incelemelerde şüphelerin yersiz olduğu; ayrıca kanal kumpanyasının tarafsız olup hiçbir hükümet ve milleti ön planda tutmayacağı vurgulandı. Bu faydalı işin yapılması konusunda şüpheye yer olmadığı ve bu konuda Padişahın onayı vermesi için valinin ricada bulunduğu bildiriliyordu (FO 78/1156).

İngiltere Süveyş Kanalı’nın açılmasına şiddetle karşı çıkmaya devam etti. Kendisi denizlerde üstündü. Bu üstünlüğünü gölgeleyecek başka güçlerin kendi alanına girmesinden hoşnut değildi. Ayrıca daha önce I. Napoleon Mısır’a İngiltere’nin Hindistan ile olan bağlantısını kesmek üzere gitmişti. Şimdi bir başka Fransız başka bir proje ile Mısır’da bulunuyordu. İngilizlere göre mevcut Cape Route yolu zaten

yeterliydi. Bunda bir engel yoktu ki yeni bir projeye ihtiyaç duyuluyordu. Aynı zamanda, Fransızların Osmanlı İmparatorluğu’nu kendi uyduları haline getirmek istediğini düşünüyor ve bundan rahatsız oluyordu. Lesseps İngiltere’nin korkularını anlıyordu. Ancak yapılacak kanaldan en çok İngilizlerin yararlanacağını tahmin ettiği için bu işe karşı çıkmayı bırakacaklarını ümit ediyordu. Lesseps, Akdeniz’i bir Fransız gölü haline getirmek, Mısır’ı Fransa’nın kontrolüne sokmak veya Akdeniz’de bir Fransız İmparatorluğu kurmak gibi bir fikri olmadığını sürekli söyledi. O sadece bir kanal inşa etmek istiyordu. Lesseps bu defa İstanbul’da bir kampanya başlattı. İstanbul’da İngiliz elçi Lord Stratford de Redcliffe, oldukça etkin bir isimdi. Padişah ve birçok isim üzerinde belirgin bir gücü vardı. Aynı zamanda Osmanlı Devleti bu dönemde Avrupa’nın hasta adamı olarak adlandırılıyordu. Avrupa’nın büyük güçleri Osmanlı Devleti’nin Rusya’ya karşı yaşamasını istiyordu. Lesseps İstanbul’a geldiğinde (1855) İngiliz elçiyi ikna etmek için elinden gelen her şeyi yaptı. Lesseps İstanbul’daki İngiliz elçisini hem Padişahı hem de Palmerston’u etkilemede kullanmak istiyordu ama bu olmadı. Lesseps daha sonra yanında birçok dokümanla birlikte İngiltere’ye gitti (Rothkopf, 1973: 38).

Lesseps tüm gayretine rağmen İngiltere’nin desteğini sağlayamayınca yeni bir hamle olarak tarafsız bir bilim komisyonu topladı. 1855 yazında Süveyş Kanalı konusunda İngiltere’deki siyasetçilerin desteğini sağlamak için haritalarla ve planlarla oluşturduğu raporu açıkladı. Topladığı bilim komisyonundakiler şöyleydi: Rendel ve

M’Clean, İngiltere’den; Mr de Negrelli, Avusturya’dan; Mr. Paleocapa, Sardinya’dan; Mr. Conrad, Hollanda’dan; Mr. Lentze, Prusya’dan; Mr. Renaud, ve Mr. Lieussou, Fransa’dan ve Mr. Montesinos, East India Company’den ve Rear-Admiral de Genouilly ve Captain Jaures, Fransız donanmasından (Kenney, 1857: 21). Lesseps, Avrupa’daki

girişimlerden sonra 1855’te İskenderiye’ye geldi. Bu defa yanında birçok harita ve Süveyş Kanalı’nı yapma kararlığı vardı (N.A.E., Belge No: 5009-000228).

1854’teki ruhsattan sonra Lesseps, Said Paşa’dan 5 Ocak 1856’da ikinci bir ruhsat daha aldı. Uluslararası Bilim Komisyonu’nun Said Paşa’ya sunduğu kapsamlı rapor ikinci ruhsatın verilemesinde etkili oldu. Bu ruhsat Koenig Bey tarafından Said Paşa adına imzalandı (Nourse, 1869: 18) ve 1854’tekine göre daha ayrıntılıydı. Ruhsat ile kanalın kazılması, etrafındaki arazinin istimlakı ve kullanımı gibi esaslar belirlendi

(N.A.E, Belge No: 5009-000367). Yine 20 Temmuz 1856’da Said Paşa, kumpanya ile kanalın kazılması için işçi tedariki konusunda bir sözleşme imzaladı. Paşa bu sözleşme ile işçilerin tedarikini yüklenmiş oldu. Buna göre yetişkin işçilere günlük 2.5-3 piastres ödeme yapılacaktı. Bu yaklaşık 1 Fr.’a karşılık geliyordu (Kenney, 1857: 24). 20 yaşın altında olanlara da günlük 1 piastres verilecekti. Bunların içme suyu ve barınmaları gibi diğer ihtiyaçlar da giderilecekti. İşçiler Linant Bey ve Mougel Beylerin denetimi altında olacaktı (Vincent, 1905: 12).

26 Kasım 1856’da Kahire’deki İngiliz elçi F. Bruce, Süveyş Kanalı’nı yapılması ve valinin ikna edilmesi için bu işe taraftar olanların her türlü gayreti gösterdiklerini belirtiyordu. İlk olarak Tatlısu Kanalı’nın yapılması için uğraşılmaktaydı. Hollandalı mühendis olan Conrad bu grubun başındaydı. Bu kişi Mısır hazinesinden iyi bir maaş alıyordu. Bu konuda Hollanda’nın elçisi Ruyssenaurs (Consul-General) epey destek olmaktaydı. İngiliz elçi ayrıca Said Paşa ile bir görüşme fırsatı elde etti. Bu görüşmede İngiliz elçi, Sabetier’in ne kadar etkili olduğunun farkına vardı ve Fransız konsül general ile yaptığı görüşmede hafriyata şu an başlanılmayacağının teminatını aldığını rapor etti. İmparator’un da bu konuda söz verdiğini ve bir yazı yazdığını bildirdi. Said Paşa, Fransa ve Rusya’nın İstanbul üzerinde ısrarlarda bulunduğunu söyledi ve böyle bir durumda İstanbul’un dostça veya korkuyla İngiltere’ye mi yoksa Avusturya’ya mı yakın duracağını sordu. Elçi ise bu konu ile ilgili olarak herhangi bir bilgisi olmadığını açıkladı (FO 78/1340).

Said Paşa açılacak kanalın Mısır ve Osmanlı Devleti arasında önemli bir bağ olacağını belirtti; ancak elçi bu görüşte olmasa da Paşa’nın konuşmasını kesmedi. İngiliz elçi konuşmada fırsatı bulunca İngiliz hükümetinin konu ile ilgili çekincesini dile getirdi. Açılacak olan Tatlısu Kanalı, Mısır topraklarının sulanmasına yardımcı olacaktı. Ancak bu bir yabacı kumpanyayla yapılacaktı. Mısır’da şu anda 10.000’in üzerinde Türk olmadığını belirten İngiliz elçi yabancı bir kanalın bu işi yapacak olmasında sıkıntı görüyordu. Böyle olduğunda Mısır valisinin üzerinde aşırı bir yabancı baskısı olacaktı ve kanal kumpanyasının bir “Vekili” (Deputy) konumuna düşecekti. İngiliz elçi bu iş karşısında demiryolu meselesi üzerinde durdu. Kanal işi yerine İngiliz hükümetinin demiryolu yapımına daha yakın olduğunu bildirdi. Bu görüşme sırasında İngiliz elçi Paşa’nın, kanalın bir “Vekili” olacağını belirttiğinde “Divan”da bir hareketlenme oldu.

Konu devam ederken yeni atanan Rus konsül generali bir hamle yapmak istedi (FO 78/1340).

Mısır’ın bu proje ile gelişeceği vurgusu yapılırken, İngiliz elçi daha çok Avrupa devletlerinin baskısı ve kontrolü altına düşmesinden korktuğunu belirtti. Lesseps’in şimdiye kadar kanalın kazılması işine başlamak için izin alamadığını, ısrarla vurguladı. Elçi bu işte sıkıntı ortaya çıkacağını Said Paşa’ya bildirdi. Elçi tek başına bütün yabancı temsilcilerin karşısında durduğunu dile getiriyordu. Aynı zamanda İbrahim Paşa’nın oğulları (Ahmed ve İsmail) ve Türklerin kendi tarafında olduğunu rapor etti. Bunlar Paşa’nın tutumu karşısında durumlarının tehlikeye girdiğini düşünüyorlar ve fellahların tercih edilecek olmasından kaygılanıyorlardı. Nüfusun toprağı işlemek için yeterli olmadığı görüşündeydiler. Ayrıca Ahmed Paşa, Said Paşa’nın teklif ettiği bir başkanlığı reddetmişti. Said Paşa’nın yaptığı işlere de taraftar değildi. Mustafa Paşa ve Lesseps, Ahmed Paşa’ya karşı Said Paşa’nın önyargılı bir tutum sergilemesi için her türlü gayreti sarf ediyordu (FO 78/1340).

Süveyş Kanalı tartışmalarında İbrahim Paşa’nın oğlu Ahmed Paşa, olumsuz bir tavır takındı. Ahmed Paşa İngiliz elçi Bruce ile kanal üzerine bir görüşme yaptı. Bu görüşmede Ahmed Paşa Süveyş Kanalı’na karşı olduğunu bildirdi. Ayrıca Said Paşa’nın tamamen kendi halinde hareket etmekte olduğunu söylüyordu. Görüşmede Said Paşa’nın kendisine karşı tutumu da gündeme geldi. Görüşmede Ahmed Paşa, Tatlısu Kanalı’nın yapımı ile ilgili olarak Lesseps’le görüştüğünü ve bu konuda Lesseps’e ne söylemesi gerektiğini İngiliz elçiye sordu. Bruce, Ahmed Paşa’yı valiyle ilgili görüşleri ve değişikliğe gidilmesi konusunda destekledi. Ahmed Paşa Mougel Bey ile yaptığı

Benzer Belgeler