• Sonuç bulunamadı

2.10. Problem Çözmeye İlişkin Kuramlar

2.11.4. Problem Çözme Becerisi İle İlgili Yurt Dışında Yapılan Çalışmalar

Heppner ve diğerleri (1982), kendilerini “başarılı” ve “başarısız” problem çözücü olarak algılayan üniversite öğrencilerinin kişisel farklılıklarını belirlemek üzere bir çalışma yapmışlardır. Öğrencilerin problem çözme becerilerinin Problem Çözme Envanteriyle (PÇE) ölçüldüğü çalışmada, kişi içi ve kişilerarası iki farklı problem türüyle bilişsel, duyuşsal ve davranışsal değişkenler karşılaştırılmıştır. PÇE puanlarına göre alt ve üst gruplardan 10 kız ve 10 erkek olmak üzere 40 denek “başarılı” ve “başarısız” problem çözücü olarak iki gruba ayrılmıştır. Ayrılan grupların problem tür ve sayısını belirlemek için Money Problem Tarama Listesi uygulanmış ve kişi içi ve kişilerarası problemleri nasıl çözdükleri hakkında bilgi almak için de yapılandırılmış görüşme tekniği kullanılmıştır. Görüşmecilerin değerlendirmeleri ve PÇE sonuçlarının karşılaştırılmasında sonuçların oldukça tutarlı olduğu görülmüştür. Araştırma sonucunda iki grup arasında yaşanılan problem sayısında, kişisel problem çözme süreçleri hakkında, kendini tanımlayıcı değerlendirmelerin sayısında ve gözlemciler tarafından bilişsel ve davranışsal değişkenlerin değerlendirilmesinde farklılıklar olduğu bulunmuştur. Ayrıca araştırmada, kendilerini “başarılı” problem çözücü olarak algılayanların; problemin çözümü için daha fazla çaba harcadıkları, problem çözme sürecinin farkında olmaları, sosyal becerilerinin daha iyi oldukları, problem karşısında daha az kaygı duydukları, görüşmede sorulan sorulara daha dikkatli cevap verdikleri, problemleri kavrayış güçleri daha iyi oldukları ve etkili problem çözme becerilerine sahip oldukları gibi özellikler taşıdıkları belirtilmiştir. Öğrenciler cinsiyet değişkenine göre incelendiğinde, erkeklerin kızlara göre problem çözme süreçlerinin daha çok farkında oldukları ve kişilerarası problemleri çözmede kızların daha stratejik davrandıkları görülmüştür.

Heppner ve Petersen (1982), problem çözme becerilerini öğretme işleminin, bireylerin problem çözme becerisi algıları üzerindeki etkilerini belirlemek amacıyla yaptıkları deneysel çalışmada, kadın ve erkeklerden oluşan 19 kişilik bir gruba haftada birer saat olmak üzere altı haftalık problem çözme eğitimi vermişlerdir. Verilen eğitim programı, çalışmaya katılanların yaşantılarında karşılaştıkları

problemleri çözmeye yönelik ev ödevleriyle desteklenmiştir. Problem çözme becerilerinin PÇE ile ölçüldüğü araştırma sonucunda, çalışmaya katılanların kontrol grubundakilere göre problem çözme becerisini algılamada olumlu yönde anlamlı bir değişme gösterdiği bulunmuştur.

Heppner ve diğerlerinin (1983), yüksek ve düşük kişisel problem çözme becerisi düzeyinin çeşitli bilişsel değerlerle ilişkisinin incelendiği araştırma, 500 üniversite öğrencisi üzerinde gerçekleştirilmiştir. Uygulanan Problem Çözme Envanteri sonucunda üst ve alt %18’lik gruplara giren 13’er kız ve 13’er erkek toplam 52 deneğe, Akılcı Olmayan İnançlar Testi, Tennese Benlik Algısı Ölçeği, Bilişsel İhtiyaçlar Ölçeği, Düşünceyi Durdurma Anketi ve Başa Çıkma Yolları Ölçeği uygulanmıştır. Araştırma sonucunda, problem çözme becerisi algısının tüm bağımlı değişkenler üzerinde anlamlı etkisi olduğu bulunmuştur. Özellikle kendini etkili problem çözücü olarak algılayan deneklerin diğerlerine göre bilişsel etkinliklerden daha fazla zevk aldıkları ve benlik algılarının yüksek ve kendini eşleştirme puanlarının düşük olduğu gözlenmiştir. Bu kişilerin, fonksiyonel olmayan düşüncelere ve rasyonel olmayan inançlara daha az sahip oldukları, başa çıkma yollarında daha az suçluluk duyguları yaşadıkları ve probleme daha yoğun bir şekilde odaklandıkları bulunmuştur. Cinsiyet değişkeninin sadece başa çıkma yollarında etkili olduğu görülürken, problem çözme algısı ve cinsiyet etkileşiminin ele alınan tüm bilişsel değişkenler üzerinde anlamlı etkisinin olmadığı gözlemlenmiştir.

Brems ve Johnson (1988), problem çözme değerlendirmeleri ve başa çıkma stillerinin seçimi ile cinsiyet ve cinsiyet rollerinin eğilimi arasındaki ilişkileri değerlendirmek için yaptıkları araştırmayı 138 yetişkin birey üzerinde yürütmüşlerdir. Araştırma sonucunda, erkek olmanın problem çözme değerlendirmeleriyle, problem çözmede kendine güvenli yaklaşımla ve yaklaşma boyutu ile olumlu yönde bağlantılı olduğu görülmüştür. Başa çıkma stillerinin seçimi cinsiyet ve cinsiyet rollerinin eğilimiyle bağlantılı bulunmuştur. Buna göre de, erkek olmanın olayları, problemleri inkar etmeye, bayan olmanın ise problemler karşısında kendi içlerine dönmeyle bağlantılı olduğu sonucu ortaya çıkmıştır. Yani erkek olmanın problem çözümü konusunda sağlıklı bir kendilik değerlendirmesine aracılık

ettiği ortaya koyulmuştur. Başa çıkma stilleri açısından cinsiyet faktörü değerlendirildiğinde ise, bayanların problem çözme yeterliliklerini düşük olarak algıladıkları kendilerini suçlama ve güvensizlik eğilimlerinin daha fazla olduğu görülmüştür. Erkeklerin ise problemlerini ne kendileri ne de çevrelerine açtıkları, bayanların ise bu konuda daha açık oldukları ortaya koyulmuştur.

Tallent ve diğerleri (1992) yapmış oldukları araştırmada, problemleri çözme programına katılan orta dereceli kabiliyetli öğrencilerle, bu programa katılmayan orta yetenekteki öğrencileri karşılaştırmışlardır. Araştırmada, programa katılanların, dünyayı ilgilendiren konulara karşı katılmayanlardan daha ilgili oldukları ve gelecek için kontrolde daha pozitif oldukları bulunmuştur.

Jerath ve diğerleri (1993) tarafından, üniversite öğrencileri üzerinde yapılan araştırmada, cinsiyet, zeka düzeyi, kişilik tipi (içe dönüklük ve dışa dönüklük) ve stres düzeyinin bir problem çözme durumunda kaygı düzeyi üzerindeki etkisi incelenmiştir. Araştırma sonucunda, problem çözme durumunda, dışa dönüklerin içe dönüklere oranla; stres düzeyi yüksek olanların düşük olanlara oranla ve kızların erkeklere oranla daha yüksek kaygıya sahip oldukları bulunmuştur. Ayıca, problem çözme durumuyla karşı karşıya kalındığında stres durumunun artmasının durumluluk kaygı düzeyini de arttıracağı sonucu bulunmuştur.

Elliott ve Henrick (1995) yaptıkları araştırmada 61 kız ve 51 erkek toplam 112 üniversite öğrencisinin kişilik ile problem çözme becerilerini algılamalarını incelemişlerdir. Araştırmada veri toplama aracı olarak Problem Çözme Envanteri ve Myers-Briggs Kişilik Tipleri Ölçeği kullanılmıştır. Araştırma sonucunda, problem çözmenin yaklaşma/kaçınma boyutu ile kişilik tipleri ölçeğinin algılayıcı, yargılayıcı ve duyarlı kişilik tipleri arasında anlamlı bir ilişkinin olduğu bulunmuştur. Problem Çözme Envanterinin kişisel kontrol boyutu ile düşünen ve duyarlı kişilik tipleri arasında da anlamlı bir ilişki olduğu gözlenmiştir. Ayrıca araştırmada, yaklaşma/kaçınma boyutunda kendilerini etkili olarak algılayan bireylerin algılayıcı ve duyarlı kişilik tipi puanlarının düşük olduğu, yargılayıcı kişilik tipi puanlarının ise yüksek olduğu bulunmuştur.

Slesnick ve Waldron (1997) yaptıkları araştırmada, problem çözme becerileri yetersiz olan ailelerin, çocuktaki depresif eğilimlerin sürekliliğine ve ilerlemesine neden olduklarını bulmuşlardır. Depresif çocukların, depresif olmayan çocuklara göre ailelerine karşı daha düşmanca ve daha anlayışsız davrandıkları ve aynı şekilde depresif ergenlerin ailelerinin de çocuklarına karşı daha anlayışsız davrandıkları belirlenmiştir. Bu ailelerin aynı zamanda normale oranla son derece sabırsız ve katı davranışlara sahip oldukları gözlenmiştir.

Kenndy ve diğerleri (1998), yaptıkları çalışma ile ergenlerin aile içerisindeki ilişkilerini etkileyen faktörlerin ve akademik başarı kriterlerinin kişilerarası bilişsel problem çözme ve sosyal problem çözme üzerinde etkili olduğu sonucunu bulmuşlardır.

D’Zurilla ve diğerleri (1998) yaptıkları araştırmada, 17–20 yaş arasındaki genç yetişkinler, 40–55 yaş arasındaki orta yetişkinler ve 60–80 yaş arasındaki yaşlılar üzerinde sosyal problem çözme becerilerinin yaş ve cinsiyet ile olan ilişkisini incelemişlerdir. Araştırmanın sonucunda, orta yaştaki bireylerin probleme pozitif yönelme ve akılcı problem çözmede yüksek; probleme negatif yönelim, dikkatsizlik ve dürtüsel hareket etme, kaçınma stilinde ise düşük puanlara sahip oldukları bulunmuştur. Orta yaşlılar ile yaşlıların karşılaştırılmasında ise, orta yaşlı grubun probleme pozitif yönelme ve akılcı problem çözmede yüksek puana sahip oldukları belirlenmiştir. Cinsiyet değişkeninde sadece probleme pozitif yaklaşım ve probleme negatif yaklaşım boyutlarında anlamlı bir fark olduğu ortaya konmuştur. Bu farklılığın erkeklerin lehine olduğu, erkeklerin kızlara oranla probleme pozitif yaklaşımda yüksek, negatif yaklaşımda ise düşük puanlara sahip oldukları bulunmuştur. Bulunan bu sonucun erkeklerin kızlara göre problem çözme yetenekleri ve problemle başa çıkma konusunda kendilerini daha yeterli gördükleri tespit edilmiştir.

Webster-Stratton ve diğerleri (2001), iletişim ve problem çözme becerileri eğitiminin saldırganlık davranışları üzerindeki etkisini incelemişlerdir. Araştırma sonucunda, eğitime katılan çocukların kendilerine ve çevrelerine daha az zarar

verdikleri, okuldaki saldırganlık davranışlarının azaldığı, özgeci davranışlarının arttığı, çatışma çözme becerilerinin geliştiği ve çevreleriyle daha iyi iletişim kurdukları sonucuna ulaşılmıştır. Bir yıl sonra yapılan izleme çalışmasında da kazanılan becerilerin belli bir düzeyde devam ettiği gözlenmiştir.

D’Zurilla ve diğerleri (2003), üniversite öğrencilerinin sosyal problem çözme, benlik saygısı ve saldırganlık davranışları arasındaki ilişkiyi incelemek için bir araştırma yapmışlardır. 205 üniversite öğrencisi üzerinde yürütülen araştırma sonucunda, düşük benlik saygısının, saldırganlık ve öfkeyle ilişkili olduğu ve saldırganlığı yordadığı bulunmuştur. Benzer şekilde sosyal problem çözme becerilerinin de saldırganlığı yordadığı bulunmuştur. Araştırmada ayrıca, sosyal problem çözme becerileri ve saldırganlık arasındaki anlamlı ilişkinin benlik saygısı değişkeninin kontrol edilmesinden etkilenmediği, problem çözmenin tepkisellik boyutu ve fiziksel saldırganlık arasındaki ilişkinin anlamlı olduğu tespit edilmiştir.

YÖNTEM

Bu bölümde, araştırmanın yöntemi ele alınmıştır. Araştırmada kullanılan model, evren ve örneklem, verilerin toplanması ile ilgili yapılan çalışmalar ve araştırmada kullanılan istatistiksel teknikler açıklanmıştır.