• Sonuç bulunamadı

2. YENİ SAĞ ve SOSYAL SORUN

2.3. Politik Rasyonalitenin Değişimi

Politik rasyonalite; devletin veya diğer organizasyonların yönetim güçlerinin devamlılığını, etkileyiciliğini, yeniden dağılımını, tahsisini amaçlayan her türlü politik eylemin hesaplama formu olarak tanımlanmaktadır94. Yönetim rasyonalitesindeki değişim politik rasyonalitede de değişim yaratmaktadır.

2.3.1. Modern Yönetimsellik Olarak Liberalizm

Yeni sağ; Foucault’nun iktidar analizi için kullandığı metodolojik yaklaşım olan “yönetimsellik” tarzındaki ve yönetim teknolojilerindeki dönüşümü karşılayan kavramsal bir içeriğe sahiptir. Foucault’un çalışmalarında yönetimsellik (governmentality); iktidar ile bilgi formları arasındaki karşılıklılığı işaret eden iktidar teknolojilerinin, bu teknolojileri destekleyen politik rasyonelite olmaksızın anlaşılamayacağını gösteren yönetmek (gouverner) ile düşünme sistemleri (‘mentalite’) arasındaki anlam ilişkisini ifade etmektedir95. Yönetmek fikrinin salt politik karşılığının ötesinde Foucault yönetim kelimesini, 18. yüzyıldan önceki genel içeriği ile kullanılmaktadır. Böylelikle yönetim sadece politikayı değil, ruhların

92

Helmut Dubiel, Yeni Muhafazakarlık Nedir?, İletişim Yayınları, İstanbul, 1998, s.7-25.

93

a.g.e., s.116.

94

Dean, a.g.e., s.211.

95

Thomas Lemke, “ ‘The Birth of Bio-Politics’: Michel Foucault’s Lecture at The Collage de France on Neo- Liberal Governmentality,”Economy and Society, Vol:30, No:2, May, 2001, s.191.

yönetimini, kendini kontrol ve disipline etme mekanizmalarını, evin, aile ve çocukların rehberliğini, her türlü dinsel, felsefi pedagojik ve tıbbi süreç ve düzenlemeleri de kapsamaktadır96. Modern yönetim ister bireysel isterse kollektif olarak, bireylerin eylemleri üzerinde, kendilerini ortaya koydukları davranışları şekillendirmek, rehberlik etmek, düzeltmek ve değiştirmek için etkide bulunulmak için yapılan şeyler; bir bakıma bireylerin davranışlarını etkileme sanatıdır97. Yönetimin, iktidarın aktörleri ve aktörler arası siyaset mücadeleleri çerçevesinde değil, bireylerin davranışlarını yönlendirme kapasitesi olarak yeniden tanımlanması, modernliğin iktidarla birey ilişkisine dair “neden” sorusundan çok “nasıl” sorusunu soran ve cevap olarak “iktidar teknolojilerini” öne çıkaran bir yönetim perspektifi oluşturmaktadır. Erken 19. Yüzyılda ortaya çıkmaya başlayan bu yönetim tarzı “özgürlük” kavramının yeni bir disiplin modeli olarak ortaya çıkmasını incelemektedir. Foucault modernlikte bireysel özgürlük ile güçlü devlet arasındaki potansiyel gerilimin, “sorumlu” birey ve “kendilik teknolojileri”nin işleyişiyle bireyselliğin ‘kendiliğe’ dönüştürüldüğü bir iktidar perspektifi ile yönetildiğinin altını çizmektedir98. Böylelikle modernlik öncesi dönemde egemenliğin teknikleri yeterli olurken, erken 19. Yüzyıldan itibaren “özgürlük”ün bir çeşit kendini kontrol etme şeklinde disiplin metodu haline sokularak kendilik teknikleri ile birlikte kullanılması zorunlu olmaktadır. Özgürlüğün kendilik teknolojileriyle bireyi bir “kendini kontrol” mekanizması haline getiren düzenleyici potansiyeli Foucault’a göre 19. Yüzyıldan sonra liberalizmin bir sonucu olarak ortaya çıkmaktadır. Kendilik teknolojileriyle kendinden sorumlu kılınan bireylerin oluşturduğu sosyal alanın, bir siyasal ideoloji olarak liberalizmin “sınırlı devlet” modelini felsefi olarak mümkün kılan referans olduğu görülebilir. Sosyal alanın kabulü ile liberalizmin ortaya çıkışı arasında tarihsel bir bağ söz konusu olmaktadır99. Liberalizmin ideoloji olarak değil bir yönetim tekniği olarak incelendiği Foucault teorisi, özelikle geç 19. ve erken 20.Yüzyılda “teoriler, açıklamalar, bilgi tarzları ve uzmanların önerdiği yeni özel teknikler ve stratejiler yoluyla bireyselliğin entegrasyonun sosyal formda yeniden kurularak yönetimin kompleks araçlarına bağlanması”na işaret eder100. Böylelikle politik bir aktör olarak devletin müdahalesine gerek kalmadan bireyler, düzenleyici ve kendiliğinden bir form olarak ortaya çıkan sosyallik düzeyinde politik egemenliğin farklı prosedürler, düzenlemeler ve teknikler yoluyla gerçekleşmesini sağlamaktadır.

96

a.g.m., s.195.

97

Graham Burchell, a.g.e., s.19.

98

Kendilik (self), normalleştirilmeyi, disiplin altına alınmayı ve nesnelleştirilmeyi anlatırken; özne -ben kavramı bu iktidar odaklarına karşı direnmeyi ifade etmektedir. Touraine, a.g.e., s.229-324.

99

Andew Barry ve diğerleri, “Introduction,” Foucault and Political Reason, der. Andrew Barry ve diğerleri., UL Press, London, 1996, s.8.

100

Liberalizm Rose’a göre yönetimsellik teorisi açısından 4 temel özelik taşımaktadır :101

Birincisi, yönetimle bilgi arasında yeni bir ilişki kurulmasıdır. Politik programın sosyal ve bireysele uygulanması bu programın “network” şeklinde uygulayan politik aktörlerin varlığından çok, bu politik dili ve aktörleri farklı güçlere (yasal, mimari, profesyonel, yönetimsel, finansal, yargısal) , tekniklere (her türlü değerlendirme, hesaplama, denetleme işaret ve sistemleri) ve araçlara (araştırma ve gerekçeler, eğitim sistemleri, inşa formları) çevrilmesini sağlayan uzmanlık ve “bilgi” diline ihtiyaç duyulmaktadır. Bilgi, politik rasyonalitenin dilinin toplumsala “çevrilmesi”ni sağlamaktadır.

İkincisi, liberal yönetim tekniği doğrudan yönetilmeye ihtiyaç kalmadan kendini yöneten insanı ortaya çıkararak, bireyi yönetimin hem nesnesi hem de öznesi kılmaktadır. “Yönetim için iyi bir özne olmanın koşulu, kendi yaşamının sorumluluğunu yöneterek kendi varlığını kuran özgür bireylerin gönüllüce kabul ettikleri zorunlulukla sigorta edilecektir”102. Kişisel bir sorumluluk ve risk anlayışının geliştirildiği liberal teknikte gönüllülük bu sorumluluğun dolayımıyla gerçekleşmektedir.

Üçüncüsü uzmanlığın otoritesinin, politik iktidarın yönetmek için devletin her türlü kurumsallığının yerine yönettiği nesneye belli bir mesafeden durmasını sağlayacak ve böylelikle yönetilen nesnenin özerkliği arttıracak yeni otorite arayışının sonucu olarak ortaya çıkmasıdır. Hastalıklar, salgınlar, hırsızlık ve suçluluk, yoksulluk, delilik gibi her türlü politik alan dışında gelişen karar, olay ve eylemler “sosyal sorunlar” olarak addedilerek, toplumsal alanın kendi program ve bilgi yöntemleriyle yönetilmek istenir. Bu alanın yönetilmesinde uzmanlık otoritesi kullanılmaktadır.

Liberalizmin dördüncü özeliği ise yönetimin eylemlerinin sürekli sorunsallaştırılarak esneklik kazanılması, yönetim tekniklerinin sürekli değişmesidir.

2.3.2. Bir Politik Rasyonalite Olarak Yeni Liberalizm

101

a.g.e., s.44-47.

102

Yeni liberalizm, refah devletinin içine girdiği siyasi ve mali krizi karşılık; ekonomide devlet müdahalesinin kısıtlanmasını öngören temel argümanla ortaya çıkan, devlet ve toplum alanında bu temel argüman çerçevesinde düzenlemeler hedefleyen ve bu hedefin gerçekleşmesi adına muhafazakar akımın sağladığı kültürel/felsefi çerçevede hareket eden bir paradigmayı anlatmaktadır. Yeni liberalizmin tıpkı yeni muhafazakarlık gibi bir teori olarak değil paradigma olarak açıklanabilmesi bu öğretinin birliğini sağlayan şeyin kendi içinde değil eleştirdiği şeyde (refah devleti) olması ile ilgilidir. Teori “kendi aralarında birbirlerinden üretilebilen temel varsayımlardan tümdengelimle elde edilmiş bir hipotezler bütünü oluştururken”, paradigma; mümkün nesneler içerisinde, şu ya da bu şekilde siyasi akıl yürütmelerin nesnesi kabul edilebilecek olan gerçeklik kesitini tanımlar, siyasi değer önceliklerini oluşturur, onlara stratejik hedefler atfeder, araçları belirler, önemli aktörleri, kurbanları, çıkarları, kollanan tarafları saptar103.

Yeni liberalizm ekonomik olarak benzer yöntem ve amaçları savunsa da klasik liberalizmden farklılaşmış bir yönetimselliğe sahiptir. Yeni liberalizm klasik liberalizmin yeniden ortaya çıkmasından farklı bir süreç olarak ele alınmaktadır104. Yeni liberalizmin kolaylıkla piyasaların serbestliği olarak tanımlanması Gough tarafından da yeterli bulunmamaktadır. Gough’a göre yeni liberalizm gerçekte, değer ilişkilerindeki değişimin ve güçlerin politik iktidarının sermayenin çalışan ve çalışma sürecine dahil edilen grupları üzerindeki yeni bir disiplin stratejisi olarak tanımlanmaktadır105.

Yeni liberalizmin paradigmasını oluşturan ana dinamik refah sisteminin krizi ve 1990 sonrası küreselleşme dalgası olsa da, yeni liberal yönetim rasyonalitesini ortaya çıkaran sebepler, 2. Dünya savaşı sonrası çöken piyasa ve ulus devletlerin özelikle batıda yeniden kurulması ihtiyacıdır. Klasik liberalizmin doğal ve kendiliğinden işleyen piyasa ve sınırlı devlet düşüncesinin yerini, 2. dünya savaşı sonrasında düzenli işleyen piyasaların ancak yönetimin müdahaleleriyle “kurulup korunabileceği” düşüncesi almaktadır.

Liberalizm ile yeni liberalizm arasında iki farklılık ortaya çıkmaktadır106. Temel farklılık devlet ve ekonomi ilişkisinin yeniden tanımlanması olarak ortaya çıkar. Liberalizm, mutlak güçlü ancak ekonomik özerkliği zedelemeyecek şekilde sınırlanmış bir devletin tarihsel

103

Dubiel, a.g.e., s.12-13.

104

Barry Hindess , “Liberalism, Socialism And Democracy: Variations on a Governmental Theme,”Foucault and Political Reason, der. Andrew Barry ve diğerleri, UCL Press, London, 1996, s.77.

105

J.Gough ,”Neo Liberalism And Socialisation in the Contemporary City: Opposites, Complements and Instablities,” www.blackwell-synergy.com/links/doi/10.1111/1467-8330.00248/abs/, 30.01.2004.

106

deneyimi üzerinde hareket ederken; yeni liberaller, devletin görev sınırlarını oluşturan şeyin piyasaların kendini organize edici gücü olduğunu belirtmektedir. Sosyal alanın da tıpkı politik alan gibi ekonomik bir form olarak tanımlanması, ekonomi ile sosyal arasında fark kalmayacak şekilde ekonomik değer ve formların sosyale uygulanması söz konusudur. Foucault 1920’li yıllarda Almanya’da ve A.B.D.’de yeni liberallerin toplumu “girişimci toplum” ve “sosyal piyasa ekonomisi” olarak tanımladığına dikkat çekmekte; böylelikle klasik liberalizmdeki ekonomi ve devlet arasında kurulan sosyal yapının çözülmeye başladığını göstermektedir. Sosyallik yeni liberalizmde giderek daha az işlevsel kılınan bir yönetim teknolojisi olduğu için çözülmekte, bunun yerine bireyin ekonomik değerleri benimsemesiyle daha fazla kendinden sorumlu bireyi yaratan kendilik teknolojileri ortaya çıkmaktadır.

Yeni liberalizmle liberalizmi ayıran ikinci özelik liberalizmin insana dair temel epistemolojik öncülünün farklı referanslarla kullanılıyor olmasıdır. “Homo economicus”, tanımlanan insan davranışlarının tümünün belli bir rasyonaliteden ortaya çıktığına dair bir öngörü olarak liberalizmde yer alır. Lemke klasik liberal versiyonda bireyin özgürlüğünü temel alan bir rasyonel yönetim biçimi geliştirilmişken; yeni liberalizmde daha çok insanın homo economicus olmasından kaynaklı rasyonel davranış tarzına güvenilerek kendiliğinden işleyen bir piyasa sistemi kurulduğundan bahsetmektedir. “Sosyal alanın ekonomi alanın bir formu olarak kodlanmasıyla kar-zarar hesapları ve piyasa kriteri; aile içine, evlilik yaşamına ve profesyonel hayata ilişkin bütün karar alma süreçlerine uygulanabilmektedir”107.

Yeni liberalizm, liberalizmin “natüralizm”in yerini bir çeşit “yapısalcı ” anlayışla değiştirmiş olması şeklinde ortaya çıkmaktadır108. Piyasayı yönetimden özerk kılan rasyonalite artık bireyin doğal özgürlüğünden değil; rasyonal/ ekonomik bireylerin girişimci ve rekabetçi olarak varsayılan davranışlardan ortaya çıkmaktadır. Böylelikle yaşamın tüm alanlarında rasyonel davranan insanın, ekonomik değer ve tercihlerle yeniden tanımlanması yeni liberalizmin temel unsurunu oluşturmaktadır. Yeni liberalizmin giderek ekonomiye daha fazla entegre edilen bireysel ve sosyal yaşamı nasıl kurduğuna ilişkin temel vurgular aşağıdaki başlıklarda toplanmaktadır.

2.3.2.1. Sorumluluk ve Riskin Bireyselleşmesi

107

a.g.m. ,s.200.

108

Benlik teknolojileri iktidarın sorumlu olmadan yönetmeyi ve kontrol etmeyi mümkün kılan araçları olarak işlemektedir. Foucault’a göre üretim teknolojileri, işaret sistemi teknolojileri, iktidar teknolojileri ve benlik teknolojileri olmak üzere egemenliğin dört teknolojisi vardır ve bu teknolojiler birbirleriyle ilişki içindedir. Nesneleri üretmemize, dönüştürmemize yarayan teknolojiler üretim teknolojileri; işaretleri, değerleri, simgeleri kullanmaya imkan veren teknolojiler işaret sistemi teknolojileri; bireylerin hareket tarzını belirleyen ve onları belli sonlara yada egemenliğe boyun eğdiren teknolojiler iktidar teknolojileri; bireylerin kendi bedenleri, düşünceleri, hareket tarzları ve varoluş biçimleri üzerinde kendi imkanları ve başkalarının yardımıyla operasyonlar yaparak mutluluk, kusursuzluk ve ölümsüzlük haline ulaşmaları üzere kendilerini dönüştürmeleri benlik teknolojileri olarak adlandırılmaktadır109. Yeni liberalizm insanı, yaşam boyu verilen her türlü karara ilişkin karar-zar hesaplarını yapabilecek yetiye sahip olarak kurduğundan; politik rasyonalite, toplumsal dolayısıyla işleyen ayrıntılı ve daha maliyetli uzmanlık teknolojileri yerine, sosyalin ekonomik dile çevrilmiş kodları, değerleri ve ilişkileriyle bireysel sorumluluğu arttırılmış insana ait “kendilik teknolojileri” ile gerçekleşmektedir. Birey seçim ve kararlarında özgürdür, ancak akılcı kararlar alabilecek ve kendisi açısından ihtiyatlı davranmasını zorunlu kılacak şekilde kendinden sorumlu tutulacaktır.

Yönetim öznesinin “toplumdan sorumlu yurttaş” yerine; müşteri/tüketici olarak güçlendirilmesi; yaşam ilişkilerinin arz ve talep üzerinden açıklanması, her türlü sosyal ilişkinin rekabet, kalite ve seçim gibi ekonomik değerlerle kodlanması bireyin ve toplumun “girişimci” bir formda yeniden tanımlanıp, işlevselleşmesini sağlamaktadır. Böylelikle refah devletinde toplumsalın veya ekonominin patolojisi olarak görülebilecek yoksulluk, suçluluk, işsizlik gibi problemler kişisel tercihlerin rastlantısal ve bireyden başka kimsenin sorumlu tutulamayacağı olaylar haline gelmektedir. Yeni liberalizmde “bireysel özgürlük...ütopik bir rüyanın organize edici değerinden daha çok, rasyonel yönetimin teknik koşulu durumundadır”110.

Yeni liberalizm düşüncesinde özgürlük çerçevesi, yaşamının her alanında “seçim yapabilme” kabiliyetinin somutlaşmış hali olarak çizilmektedir. Bireyleri karar alırken tümüyle bağımsız kılan; değerlerinin, ihtiyaçlarının ve çıkarlarının yalnızca bireyin kendisi tarafından belirlendiği varsayımıdır. Marshall yeni liberalizmde modern insanın seçim yapma yeteneğinin, yapması zorunlu tutulan “sürekli tercihler”e dönüştüğünden bahsetmektedir. Bireyin ekonomik

109

Michel Foucault, Kendini Bilmek, çev. Gül Çağalı Güven, Om yayınları, İstanbul, 2003, s.36.

110

alanda olduğu gibi sosyal ve özel alanda da “sürekli tercihler” yapması, bireyin ve sosyal hayatın “girişimci” formda kurulmasını sağlamaktadır111. Yeni liberalizm bütün bireyleri “bağımsız/ özerk seçiciler” olarak şekillendirilmekte ve bu temel perspektif artık yalnız bireyleri değil, toplumu da girişimci bir formda yeniden tanımlamaktadır112. Yeni liberalizmde bireyin seçici ve karar verici olarak yeniden tariflendirilmesi “tüketim toplumu” kavramı ile güçlendirilmektedir. Tüketim toplumu, aynı malların farklı sunumlarının söz konusu olduğu bir pazarda rekabetin ve tercih edebilmenin “tüketici”nin yaşamsal değerleri olarak sunulduğu bir toplumsal işleyişi belirtirken; ideal tüketici için öne çıkan tercih edilen nesneden çok “tercih hakkı” olmaktadır113.

Bireyin öznelliğinin girişimci formda kurulmasının sonucu, bireyin yaşamını bir kararlar dizisi halinde yaşaması; ekonomik ve sosyal olarak tanımlanan her türlü sorumluluk ve riskin bireyselleştirilmesidir. O’Molley yeni liberalizmde “yeni sorumluluk”u tartışırken suçun artık düzeltme ihtiyacından kaynaklanan kişisel ve sosyal patoloji ürünü olarak algılanmadığını; belli bir dereceye kadar kaçınılabilir, fakat bir şekilde nüfusun bir kısmının bundan kaçınılamayacağının kabulüne dayanan yeni bir suçluluk kavramsallaştırılması olduğundan bahsetmektedir114. Böylelikle refah devletinde olduğu gibi suçun ortadan kaldırılması değil, tahmin edilebilir ve yönetilebilir kılınması sağlanmak istenmektedir. Böylelikle yeni liberalizm, her türlü toplumsal problemi ortadan kaldırmayı hedefleyen değil; yönetilebilir kılan teknolojileri oluşturmaya çalışmaktadır. Yoksullukla ve işsizlikle ilgili temel yönetim teknolojisi bu sorunları “azaltma ve yönetilebilir kılma” amacını taşımaktadır.

Toplumsal sorunlara ilişkin yönetilebilirlik amacının bu derece öne çıkması, ilk kez 1974’de “yönetilemezlik formülü” olarak ortaya koyulan ve liberal toplumların varlığını tehdit eden “demokrasi aşırılığı” olarak tanımlanan kriz sürecine bir çözüm arayışı ile de ilgilidir115. Yönetilemezlik, sosyal eşitlik ve siyasal katılım değerlerinin artması dolayısı ile siyaset öncesi (Örn. ahlaki –kültürel ve ekonomik ) alanlarda taleplerin ve çatışma eğiliminin artması olarak formüle edilmektedir116. Bir açıdan ekonomik ve özel alanın sosyalleşip siyasallaşması olarak görülen bu sürece karşılık yeni liberalizm, sosyalin ve bireyselin

111

James Marshall, “Varieties of Neo- Liberalism : A Foucaultian Perspective,” Educational Philosophy and Theory, Vol:33, No:3-4, 2001, s.295.

112

James Marshall, “Foucault and Neo- liberalism: Bio-Power and Busno-Power,” www.ed.uiuc.edu/EPS/PES- Yearbook/95_docs/marshall.html, 04.02.2004.

113

Zigmunt Bauman, Çalışma, Tüketicilik ve Yeni Yoksullar, çev. Ümit Öktem, Sarmal Yayınları, İstanbul, 1999, s.87. 114 O’Malley, a.g.m., s.190. 115 Dubiel, a.g.e., s.57. 116 a.g.e., s.58.

ekonomiye tahsisini öngören teknikler geliştirmek zorunda kalmaktadır. Krize karşılık çözüm, bireyselleştirilmiş sorumluluk ve risk çerçevesinde toplumsal sorunların yeniden formüle edilerek “yönetilebilirlik”inin sağlanmasıdır. Refah devletinde biçimsel ve bağımsız olarak çalışan sosyal güvenlik teknolojilerinden farklı olarak yeni liberal dönemde azaltma ve yönetilebilirlik stratejileri topluma ve bireye daha nüfus edici ve dolayısıyla daha işlevsel olarak çalışmaktadır117. Yoksulluk, suçluluk gibi toplumsal sorunlar sosyal güvenlik sisteminin ilişkili alanları olarak değil; birbirinden bağımsız ve pratik olarak çözülmeyi bekleyen sorun alanları olarak yeni liberal dönemde yeniden formülleştirilmektedir. Daha az uzmanlık gerektiren ve daha ekonomik olan “azaltma ve yönetme stratejileri” yönetilebilirliği arttırabilmek adına yeni liberalizmde kullanılan temel teknikler olarak belirir.

Azaltma ve yönetme stratejilerinin yönetilemezlik krizine çözüm olarak ortaya çıkması, hem bireysel hem de kurumsal düzeyde özelleştirilmiş riskin, müştericiliğin ve kendi kendini idame etme anlamında ‘güçlendirme’nin bir teknik olarak kullanılması ile mümkün olur. Bu stratejiler, kapitalist üretim tarzındaki değişimle ve yönetim kavramının yerine bireyin ve kurumların yeni kültürel ve yönetsel bir işleyişle tanımlandığı “yönetişim” kavramının ortaya çıkmasıyla da açıklanmaktadır118. Yalnız bireylerin değil, her türlü toplumsal organizasyonun kendinden sorumluluğu arttırılması amacıyla geliştirilen bu stratejiler; sosyal politika aktörü olarak devlet yerine sivil toplumu ve STK’ları , ‘sosyal hak’ nosyonu yerine ‘sosyal yardım’ı öne çıkarmaktadır. Böylelikle bireyler ve sosyal gruplar yardım alma konusunda karar verici olarak biçimlendirilmekte, bu sürecin aktörleri devlet değil STK’lar ve ulus- üstü örgütler (Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü) olmaktadır. Yönetişim teriminin ilk kullanıcısının 1989 yılında Dünya Bankası, geliştiricisinin ise OECD olduğu belirtilmektedir119. Refah devleti döneminde ayrıntılı uzmanlık alanları olarak örgütlenen yoksulluk, suçluluk gibi sorunlar, yeni liberal dönemde riskin bireyselleşmesi çerçevesinde “azaltma ve yönetme” stratejilerinin konusu haline gelmektedir.

DDÖ’lerin [devlet dışı örgütler] topluluk temelli örgütlerle ya da yoksullarla ilişki biçimini belirleyen anahtar terim “ sosyal kapasite inşası” (social capasity building)dır. Sosyal kapasite inşası, en basit tanımıyla yoksulların kalkınma programına aktif olarak katılmasını amaçlamaktadır...Yoksullar, kapasiteleri arttırılıp, sesleri daha fazla işitilir hale getirilince, hükümetlerden ve özel sektör kuruluşlarından, mal ve hizmet talep edebilen ve aldıkları hizmetlerin karşılıklarını ödeyebilen “müşteriler” haline gelirler.Uzun süreli , yani sürdürülebilir bir kalkınma

117

Rose, a.g.e., s.54.

118

Bob Jessop, “Capitalism and Its Future: Remarks on Regulation, Goverment and Govarnance,” Review of International Political Economy, 4 (3), Autumn 1997, s. 561-581.

119

için, yoksulların kendi varlıklarının ve etkinliklerinin sahibi ve yöneticileri olmaları gerekir120.

Yeni liberalizmde kendilik teknolojileri bireyin kendi beden ve davranışlarını iktidarın rasyonalitesine uygun olarak düzenleyip üretmesini ifade eden bir yöntem olarak kendini, yalnız sosyal sorumluluk ve risklerin bireyselleşmesi olarak değil yeni risk ve sorumlulukların yaratılması ile de göstermektedir. Yeni liberalizme özgü kendilik teknolojileri, bireyin kendisiyle ilgili diyalogu güçlendirilmiş yeni, pratik ve disipline edici beden ve zihin teknolojileri şeklinde işlemektedir. “Kendimizi nasıl tahmin ederiz, hesaplarız, değerlendiririz, disipline ederiz ve yargılarız” sorularına bilgi üreten öznellik teknolojileri, bireyin kendi kendisini değerlendirip yönlendirmesini sağlamaktadır. Örneğin fitness-salonları, kilo kaybetme programları, devlet tarafından desteklenen anti- bağımlılık programları aslında bireyselleştirilmiş risk ve bedenin bireysel sorumluluk kapsamına daha çok girmesi ile açıklanabilmektedir121. Yeni risklerin icat edilmesi ile yeni bozuklukların keşfi arasında çok yakın bir ilişki kurulmaktadır.

Yeni bozuklukların, belirtilerin ve bağımlılıkların icadıyla birlikte, giderek artan sayıda toplumsal sorun tıbbileşiyor, yani insanın hiçbir etki edemeyeceği tıbbi sorunlara dönüştürülüyor. Bu eğilim, insanoğlunun sayısız eksikleri olduğu ve insan potansiyelinin zayıflığını vurguluyor. İnsanın yaşamla baş edemediğine inanılıyor...Bu sürecin sonucunda mağdur ve kurban kültürü oluştu122.

Bireyselleştirilmiş sorumluluk ve riskin belirgin sonucu, riskin artık toplumsal bir patoloji ve kaçınılması gereken bir olgu olmaktan çıkarak, bir yönetim stratejisi olarak görülmeye başlanmasıdır123. Risk artık kaçınılması gereken tehlike algılamasından uzaklaşarak, insanların rasyonel karar vermesinde etkide bulunan pozitif bir yönlendirici olarak değerlendirilmektedir.

2.3.2.2. Sosyal Dışlama Kavramı

Yeni liberalizm, bir yönetim zihniyeti olarak çoğullaştırma ile dışlamayı birleştiren yeni bir tarzın doğuşu anlamına gelmektedir. Risk ve sorumluluğun bireyselleşmesi; toplumsal sorun ve çelişki potansiyellerine “toplumsal refah” adına çözüm getiren bütünsel ve birleştirici sosyal güvenlik teknolojilerini işlevsizleştirmekte; bu sorun alanlarını kendinden menkul ,

120

Filiz Çulha Zapçı, “Dünya Bankasının Yeni Dünya İçin Yeni Stratejisi: Yönetişim,” A.Ü.S.B.F. Dergisi, 57(3), 2002, s.175. 121 Furedi, a.g.e., s.38. 122 Furedi, a.g.e., s.38. 123 Rose, a.g.e., s.55.

ayrıntılı olmayan pratik çözüm teknikleriyle yeniden tanımlamaktadır. Bu tür bir yönetim anlayışının ortaya çıkardığı en önemli sonuç “sosyal dışlanma” kavramlaştırmasının giderek daha fazla kullanıyor olmasıdır. 1980lerde “üçte iki toplumu”, toplumun yalnızca üçte birinin güvenli istihdam ve hayat standartları açısından toplumla bütünleşmede yeteneksiz olarak görüleceği olgusunu anlatırken; küreselleşme ile birlikte 20:80 kavramı kullanılarak daha

Benzer Belgeler