• Sonuç bulunamadı

HZ PEYGAMBER’İN DÜNYEVÎ FİİLLERİ

HZ. PEYGAMBER’İN FİİLLERİNİN TAKSİMİ VE İTTİBÂ AÇISINDAN DURUMU

1. HZ PEYGAMBER’İN DÜNYEVÎ FİİLLERİ

Dünyevî fiiller olarak Hz. Peygamber’in (s.a.v.) “doğal”, “dünya işlerine yönelik” ve “örfî” fiilleri şeklinde bir alt taksimatı uygun gördük. Dünyevî fiil derken, dinde yer alan ibadet ve diğer uygulamalardan bağımsız olan ve genel olarak Müslümanların uymakla zorunlu olmadıkları, yani bağlayıcı olmayan mübah/serbest fiilleri kastetmekteyiz. Nitekim “Eşyada aslolan ibahadır.” fıkhî ilkesine altıfla, bazı tereddütleri gidermeleri bir tarafa, peygamberlerin mübah olan fiilleri haber vermek için gönderilmedikleri ifade edilmektedir.582 Dolayısıyla Hz. Peygamber’den görülen ve hakkında herhangi bir hüküm bulunmayan sıradan birçok fiilin serbestlik niteliğinden öteye gitmeyeceğini söylemek gerekmektedir. Aksi takdirde, bir tarafta

576 Bkz.: Serahsî, a.g.e., C.2, s.86-90.

577 Ahzâb, 33/21.

578 Serahsî, a.g.e., C.2, s.88.

579 Cassâs, a.g.e., C.3, s.220 vd.

580 Gazâlî, Mustasfâ, s.275.

581 İ. H. Ünal, a.g.m., s.194.

582 Görmez, a.g.e., s.73.

109 onun her fiilinin aynı hükme tâbi tutulması, diğer tarafta da, günlük sıradan fiillerine öncelik verilerek Sünnet’in kapsamının daraltılması muhtemeldir. Bu sorunla ilişkili olarak Karadavî’nin şu sözlerini aktarabiliriz:

“Üzücü bir durumdur ki hâlâ bazı Müslümanlar, sünnetten sadece sakal uzatmayı, elbise (paçalarını) kısaltmayı ve misvak kullanmayı bilmektedirler. Onlar, genç-yaşlı, bekâr-evli, düşmanla anlaşma yapan ya da savaşan, zengin-fakir, yöneten-yönetilen olmak üzere her insanın hayatında örneklik bulabileceği kapsamlı nebevî yöntemden gafildirler.”583

Öte taraftan, Hz. Peygamber’in dünyevî olarak nitelenebilecek her fiilinin sadece serbestlikle nitelenemeyeceğini ve dolayısıyla insanlar açısından derecesine göre bazı fiillerinin uyma kapsamına girebileceğini de söylememiz gerekmektedir.

Çünkü Hz. Peygamber, yüklendiği vazifeyi dünya hayatıyla bütünleşik bir şekilde yürütmüştür. Başka bir ifadeyle, Hz. Peygamber, peygamberliği süresince insanî eylemlerle hayatını yaşamış ve bu haliyle insanlara rehber olmuştur. Yani onun hayatı dünyadan el-etek çekerek soyutlanmış bir hayat olmamıştır. Kur’ân’ın cihat mantığı bu durumun iyi bir açıklayıcısıdır.584

Hz. Peygamber’in “dünyevî fiilleri” olarak onun; ittibâ kapsamında olmayan, insanların mutlak sorumlu olmadıkları ve peygamberlik vasfının dışında kalan fiillerini kastetmekteyiz. Bu fiiller, insan olmanın doğal sonucu olan birtakım temel hareket ve uygulamaları; ticaret, ziraat, savaş gibi dünya hayatının birer parçası olan işleri; coğrafya, mevsim, kültür, örf vb. her bölge ve topluma özgü, yaşam şartı ve şeklini etkileyen unsurlara ait uygulama ve davranışları ifade etmektedir. Fakat genel olarak “dünyevî” şeklinde nitelediğimiz bu türden olan bir fiil, uygulama, hareket, hâl vb. her şey, şayet dinî açıdan herhangi bir değer ifade eden bir durumla (adap, ahlak, itaat vb.) ilişkilendirilirse, o zaman bu fiiller derecelerine göre ittibâın konusu olabileceklerdir.

583 Karadavî, a.g.e., s.124.

584 Son kısımdaki düşünce için bkz.: M. Gazalî, Nebevi Sünnet, s.184 vd.

110 a. Doğal İnsanî Fiilleri

Kuşkusuz her insanın ruhsal ve manevî bir tarafı olduğu gibi, maddî, fizyolojik ve biyolojik bir tarafı da bulunmaktadır. İnsanın bu yönü, onun temel düzlemde hayatını sürdürebilmesi için Allah tarafından ona yerleştirilen özellikleri ihtiva etmektedir. Bu özellikler, cismanî olarak ortaklığa sahip olduğu diğer canlılarda da benzer şekilde yer almaktadır. Bu özelliklerin hem korunması hem de işletilebilmesi için gerekli ihtiyaçların karşılanması zarurî bir durumdur.

Yeryüzünde yaşayan her canlı gibi, insanın da yaratılıştan gelen birtakım doğal ihtiyaçları ve bu ihtiyaçların giderilmesi yönünde istemli veya istemsiz olarak ortaya çıkan birtakım eylemleri/fiilleri bulunmaktadır. Bu eylemler; ona yerleştirilen yürümek, koşmak, oturmak, kalkmak, yatmak, taşımak, tutmak, yemek, içmek gibi, hareket kabiliyetine sahip birçok kas ve eklemleri yoluyla insanın bedeninde meydana gelen fiziksel eylemler veya bunların sonuçlarıdır. Doğal olduklarından dolayı, insanların işledikleri bu eylemleri “doğal insanî eylemler/filler” olarak tanımlamamız mümkündür. Bunlar herhangi bir kültürel veya toplumsal âdetlere bağlı olmadan ve doğuştan meydana gelen bütün insanlardaki ortak fıtrî eylemlerdir.

Hz. Peygamber de tıpkı diğer insanlar gibi bir insan olduğuna585 göre, sahip olduğu peygamberlik vasfından bağımsız olarak o da, tıpkı diğer insanlarda mevcut bulunan tabii ihtiyaçların giderilmesi için yukarıda bazı örneklerini verdiğimiz çeşitli fiilleri işlemiştir.586 Baktığımızda, Hz. Peygamber’in insanî yönüne yönelik fiillerinin, ibadetler ve peygamberliğine yönelik fiillerinden genel olarak ayrı bir sınıfta değerlendirildiğini görmekteyiz. Bunlar, insan fıtratının gereği olarak yapıla gelen; yeme-içme, giyinme, oturma-kalkma gibi, aynısının insanlarca yapılması mübah/serbest olmakla beraber, yapılmaması da serbest olan fiiller (doğal/cibillî fiiller) olarak kabul edilmektedirler.587 Bu hususta âlimlerin çoğunluğu görüş birliği etmişlerdir.588

585 İsrâ, 17/93; Kehf, 18/110.

586 Kur’an’da diğer peygamberlerin ve Hz. Peygamber’in insanî yönüne dikkat çeken “yemesi” ve

“çarşıda dolaşması” örneği verilmektedir. Bkz.: Furkân, 25/7, 20.

587 Bkz.: Âmidî, a.g.e., C.1, s.173; Serahsî, a.g.e., C.1, s.114-15; Muhammed Suleymân el-Aşkar, Ef’âlu’r-Rasûl (s.a.v.) ve Delâletuhâ ‘ale’l-Ahkâmi’ş-Şer’iyye, Muesssetu’r-Risâle, Beyrut, 2003/1424, C.1, s.224-25; Ebû Zehra, a.g.e., s.114-115; ‘Arûsî, a.g.e., s.150 vd.; Sakkalı, a.g.m.,

111 İnsanların Hz. Peygamber’in doğal fiilleri hususunda serbest olmalarına ilişkin olarak bir örneği zikredebiliriz:

Bir rivayette, bir sahabi, Hz. Peygamber’le yüzden fazla beraber bulunduğunu (oturma, sohbet vb.) söylemiş, devamında ise, ashabın birbirlerine şiir okuduğunu, cahiliye işlerinden konuştuğunu ve bu esnada Hz. Peygamber’in suskun hâlde durduğunu, bazen de onlarla birlikte güldüğünü bildirmiştir.589

Bu rivayette öyle anlaşılmaktadır ki sahabe; gündelik iş, ibadet vb.

fiillerinden artakalan zamanlarda oturup dinlenmek, günlük işlerden ve geçmişten konuşmak gibi, bugünün toplumlarında da görülebilecek davranışlarda bulunmuşlardır. Bu davranışlara Hz. Peygamber’in şahit olduğu ve hiçbir şey demediği, üstelik gülmek şeklinde de olsa onlara bazen katıldığı bir taraftan görülmektedir. Bu durum, bütün toplumlarda ortak olarak görülebilecek gündelik birtakım davranışların genel olarak insan yaşamının doğal bir parçası olduğuna ve bunların Müslümanlar açısından serbestlik kapsamında yer aldığına işaret etmektedir.

Kur’ân’da Hz. Peygamber’in diğer insanlar gibi bir insan (beşer) oluşunun vurgulanmasıyla beraber aynı zamanda kendisine vahiy indiğinin de belirtilmesi,590 onun fiilleri arasında kaynak ve sebepleri açısından farklılık olabileceğine işaret etmektedir. Bu da, bizleri ona ittibâ etme noktasında fiilleri arasında ayrımın yapılması gerektiğine, yani bazı fiillerinin dinle veya peygamberlik vazifesiyle ilgili olduğu, bazılarının ise bunlardan bağımsız olarak sıradan insanî fiiller olduğu sonucuna götürmektedir. Çünkü Hz. Peygamber’in diğer insanlar gibi bir insan olması, bir yönüyle onun diğer insanlar gibi Allah’ın doğal olarak bedene yerleştirdiği temel hareketleri yapması anlamına gelmektedir.591 Bu durumda olan

s.40 vd.; Sami Şahin, “Sünneti Anlama ve Yorumlamada Sahabîlerin Farklı Davranışlarına Bazı Örnekler”, CÜİFD, 2008, C.12, S.2, s.276.

588 Bkz.: Başaran, a.g.m., s.15. Mübah kapsamına giren doğal/sıradan fiillerinin de Sünnet’in kapsamında yer aldığını ve bunları aynen yapmanın ittibâ olduğunu savunan görüş de mevcuttur.

Mesela bkz.: Sakallı, a.g.m., s.80-82.

589 Tirmizî, Edeb, 70, C.4, s.437, no: 2850.

590 Kehf, 18/110.

591 Hz. Peygamber’in beden diliyle ilgili fiillerini de burada ayrıca zikredebiliriz. Hz. Peygamber, insanlarla olan iletişim ve ilişkisinde, tıpkı insanlarda da doğal olarak bulunan iletişim araçlarından biri olan beden dilini kullanmıştır. Bu durum hem dinî mevzularda hem de normal hayat seyri içinde insanî ilişkilerde ortaya çıkabilmiştir. Hz. Peygamber’in sevinci, mutluluğu, memnuniyeti, sevgisi, şefkati, nezaketi, memnuniyetsizliği, üzüntüsü, korkusu, endişesi, öfkesi, bir şeyi onaylaması veya reddetmesi gibi durumlardaki hâli, kasıtlı veya refleks/doğal olarak ortaya çıkmasıyla beden diline

112 Hz. Peygamber, diğer insanların da işlediği konuşma, yürüme, yeme-içme, uyuma gibi fiilleri/eylemleri doğal olarak işleyecektir.592 Bu açıdan onun bu türden eylemlerinin genel olarak ittibâ kapsamına girmeyeceği söylenebilir. Fakat eğer bu türden eylemler ahlak veya adaba yönelik olarak sergilenir veya istenirse, bu durumda ittibâ söz konusu olacaktır. Mesela, Kur’ân-ı Kerîm’de yer alan,

“…yeryüzünde böbürlenerek yürüme…”,593 “…yürüyüşünde tabiî [dengeli] ol, sesini alçalt…”594 gibi buyruklar ile Hz. Peygamber’in “sağ elinle ye, sana yakın olan yerden ye”595 gibi buyrukları, insanın doğal/fıtrî eylemlerine ahlakî ve edebî bir ölçü koymaktadır. Bu gibi durumlarda insanın serbestçe veya Hz. Peygamber’e muhalif hareket etmesi elbette beklenmez. Bu açıdan bakarsak, Hz. Peygamber’in doğal eylemleri genel olarak serbestlik kapsamında kabul edilmekle beraber, bunların Allah’a yakınlık (kurbet), ibadet, teşrî’lik gibi bir nitelikte olması noktasında bir istisna ortaya konulmaktadır.596

Sünnet’e uyma meselesini değerlendirirken Hz. Peygamber’in mutlak insanî yönünü ortaya koyan eylemleriyle nebevî yönünü ortaya koyan eylemlerinin yukarıda bahsi edilen durumunu göz önünde bulundurmak gerekmektedir. Aksi hâlde Sünnet, ayırt etmeksizin Hz. Peygamber’in her davranışını aynı seviyede gören bir anlayışa dönüşebilir. Bu durumda, ya indirgemeci bir anlayışla değeri yüksek olan eylemler aşağı seviyeye çekilebilir ya da yüceltmeci bir anlayışla sıradan bedensel eylemler kutsal/dinî bir mertebeye çıkarılabilir. Bunun neticesinde ise Sünnet mefhumu, ifrat-tefrit kaydırmalarla itidalli bir zeminden uzaklaştırılıp gerçek değerini kaybedebilir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’i “insan olan bir peygamber”

nazarıyla takip etmek ve yaratılıştan gelen doğal eylemleri ile dinin uygulanmasında işlenen nebevî eylemlerini ayrı bir sınıfta değerlendirmek, olması gereken bir bakış açısıdır.

yansımıştır. Bu konuyla ilgili çok sayıda örnekli geniş bir araştırma için bkz.: Mahmut Kavaklıoğlu,

“Sergilediği Beden Dili Açısından Hz. Peygamber”, Çorum (Hitit) İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2004, C.3, S.6, s.49-80.

592 Bu hususla ilgili olarak ayrıca bkz.: Işıcık, a.g.m., s.392. Burada Hz. Peygamber’in bir beşer oluşu, diğer insanlar gibi fiziksel, psikolojik ve toplumsal (doğup-büyüme, yeme-içme, evlenme, haz duyma, sevinme-üzülme, sınırlı güçte olma gibi) yapısının olması, bundan dolayı vahiyden bağımsız olarak söz ve fiiller ortaya koyabilmesi durumu anlatılmaktadır.

593 Lokman, 31/18.

594 Lokman, 31/19.

595 Buhârî, Et’ime, 2, s.1370, no: 5376; Muslim, Eşribe, 108, C.3, s.1599, (no: 2022).

596 Mesela bkz.: ‘Arûsî, a.g.e., s.150 vd.; Sakallı, a.g.m., s.40-41; Görgülü, a.g.t., s.139-140.

113 Bu bakış açısının sağlanamaması hâlinde, Sünnet’e doğru bir şekilde uyma meselesi bir tarafa, Hz. Peygamber’e yönelik ortaya çıkabilecek sorunlardan belki de en büyüğü onun diğer insanlar gibi bir insan oluşuna yönelik olandır. Bu durumda, mesela, Hz. Peygamber’in diğer insanlar gibi olan sıradan eylemlerine “sıradanlık”

vasfını yakıştıramayıp, tıpkı Hz. İsa’nın ilahlaştırılmasında olduğu gibi, onu insanüstü bir varlık hâline getirme eğilimi ortaya çıkabilir. Hz. Peygamber de, böylesine muhtemel bir tehlike karşısında insanları uyarmıştır. Şöyle ki; Hz.

Peygamber Hıristiyanların Hz. İsa’yı övgüde aşırıya gittikleri gibi kendisinin övülmesini istememiş, kul olduğunu belirtmiş ve kendisine “Allah’ın kulu ve elçisi”

denilmesini istemiştir.597 Hatta onunla ilgili söylenen ve insanlık vasfını aşan yüceltmeci sözlere de tepki göstermiştir. Mesela, “İçimizde yarın ne olacağını bilen peygamber var.” diyen birisine bu sözü terk etmesini söylemiştir.598 Dolayısıyla Hz.

Peygamber’in eylemlerindeki doğal insanî tarafı kabul etmek bir tarafa, onun, varlık olarak insanî yönünü de kabul ederek, uyardığı konularda olduğu gibi, onu insanüstü bir varlık şeklinde nitelendirmemek,599 hatta sevgide dahi aşırı gitmemek600 gerekmektedir.

Onun diğer insanlar gibi bir insan olmasının yanında, üstün meziyetli kişiliği de tabii ki inkâr edilemez. Bu açıdan, Hz. Peygamber’i normal bir insan olarak nitelerken, aynı zamanda onu üstün bir insan olarak da nitelemekteyiz. Bu hâliyle onun insan oluşunun iki yönünden bahsedebiliriz: Birinci olarak, Hz. Peygamber;

melek, cin ve insan gibi bilinçli varlıklar içerisinde insanlar âleminde yer almakta ve bu hâliyle diğer insanlardan ayrılmamaktadır. İkinci olarak ise, yer aldığı insanlar âleminde Hz. Peygamber, kişiliğiyle yüksek bir makamda bulunmakta ve bu hâliyle

597 Buhârî, Enbiyâ, 48, s.854, no: 3445; Ahmed b. Hanbel, Musned, C.1, s.301-302, no: 164, (1/24).

598 Buhârî, Meğâzî, 12, s.982, no: 4001; Nikâh, 48, s.1312; Ebû Dâvud, Edeb, 58, C.7, s.283, no:

4922; Tirmizî, Nikâh, 6, C.2, s.390, no: 1090.

599 Hz. Peygamber’in beşer, ölümlü ve hata yapabilir oluşuna rağmen, ona karşı beşer üstü yüceltmeci yaklaşımların ortaya çıkması, ilerleyen dönemlerde bedenî ve ruhî ölümsüzlüğünün, hatta görülebileceğinin iddia edilmiş olmasıyla ilgili bir çalışma için bkz.: Mehmed Said Hatiboğlu, “Hz.

Peygamberi Yanlış Yorumlama Tezahürleri”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, 1986, C.1, S.2, s.5-11.

600 Ağırman’ın çalışmasından şöyle bir özet yapabiliriz: Hz. Peygamber’i sevmek imanî bir mesele olmakla beraber, mahiyet olarak Allah sevgisiyle aynı şey değildir. Çünkü “Allah gibi sevmek” ve

“Allah için sevmek” arasında fark vardır. Diğer bazı peygamberler ilahlaştırılarak, “Allah gibi sevmek” yanlışına düşülmüştür. Dolayısıyla aşırı yüceltmek kişiyi putperestliğe götürebilir.

“Peygamberlerin ulûhiyette payları” yoktur ve bir peygambere olan sevgi, dinin tevhit inancını zedelemeyecek sınırlar içerisinde kalmalıdır. Bkz.: Cemal Ağırman, “Hz. Peygambere Sevgi ve Bağlılığın Ölçüsü”, CÜİFD, 2001, C.5, S.2, s.6-8.

114 de diğer insanlardan daha üstün olmaktadır. Dolayısıyla onun diğer insanlar gibi olması, bilinçli varlıklar âlemindeki yerini; diğer insanlardan üstün olması ise, onlar arasındaki ahlakî yerini göstermektedir. Bu genel durumu ifade etmek üzere Kırbaşoğlu şöyle demektedir: “Hz. Peygamber ne bir melek, ne de bir ‘yarı insan-yarı ilah’tır. Bilakis o bir insandır, ama sıradan biri değil, bir insanın olabileceği kadar mükemmel bir insandır.”601 H. Akyüz de Câhız hakkında bu hususla ilgili olarak şöyle demektedir: “el-Câhız’a göre Hz. Peygamber, bir beşer ve insan olmakla birlikte, ahlak bakımından onların en üstünüydü.”602

Hz. Peygamber’i insanüstü bir varlık olarak kabul etmek yerine, onu olduğu hâliyle, mesela, Kur’an’da da ifade edilen, çarşı-pazar dolaşan, yemek yiyen603 normal bir insan olarak düşünmek, onun örnek alınması noktasında da önemli bir husustur.604 Çünkü onun örnek olması,605 onun davranış ve ahlakını insanların da yerine getirebilme imkânına bağlı bir durumdur. Bu da, hem Hz. Peygamber’in hem de insanların ortak bir konuma sahip olmalarıyla ancak gerçekleşebilir. Bu ortak konum ise insan olmaktır. Hz. Peygamber ne kadar insanüstü bir varlık olarak nitelendirilirse insanların onu örnek alması o kadar uzak bir olgu hâline gelecektir.

Dolayısıyla bir insanın insanüstü gördüğü bir varlığı örnek alması aslında imkânsız olacak veya Hz. Peygamber’le olan ilişkisi onu ilahî bir varlıkmış gibi yüceltmesinden ve ona aşırı duygusal olarak bağlanmasından öteye gidemeyecektir.

Hz. Peygamber’le ilişkili aşırı tutumun, şahsının niteliğine olduğu gibi, oradan yola çıkarak ibadetlere yönelik anlayışa da yansıyabildiğini görebilmekteyiz.

Bu noktada, iyi bir kul olabilmek için Hz. Peygamber’in yaptıklarını yapmakla yetinmeyip çok daha fazlasını yapma gibi aşırı bir dindarlık eğiliminin de tezahür etmesi mümkündür. Bunun bir örneğini Hz. Peygamber’in döneminde ve onun şahsıyla ilgili olarak görebilmekteyiz. Mesela bir rivayeti şu şekilde aktarabiliriz:

601 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.264.

602 H. Akyüz, a.g.m., s.239.

603 Furkân, 25/7, 20.

604 Hz. Peygamber’in normal bir insan oluşunu ifade etmekle onun peygamberlik vasfını yok saymamaktayız. “İnsan olan bir peygamber” şeklinde bunu açıklamaktayız.

605 Ahzâb, 33/21.

115 Bir gün üç kişi Hz. Peygamber’in ibadet hayatını öğrenmeye gelmiştir.

Kendilerine ilgili durum anlatılmış, fakat onlar bunu azımsar gibi olmuş ve “Biz nerede Peygamber nerede?” demişlerdir. Devamında da, Allah’ın onun günahlarını bağışladığını dile getirmişlerdir. Bunun üzerine, biri geceleri sürekli namaz kılmak, diğeri sürekli oruç tutmak, bir diğeri ise kadınlardan ve evlilikten uzak durma kararı almıştır. Daha sonra bu durumu öğrenen Hz. Peygamber, onlara kendisinin

“Allah’tan en çok sakınan” ve “en takvalı” kimse olduğunu söylemiş, devamında da, kendisinin namaz, oruç ve evlilik konularında onlarınki bir aşırılık hâlinde olmadığı yönünde bir açıklamada bulunmuştur. En sonunda ise, “Sünnetimden yüz çeviren benden değildir.”demiştir.606

Böylece Hz. Peygamber, dinde bile olsa ifrat davranışlara karşı uyarıda bulunmuş ve ayrıca Sünnet’e tâbi olmanın herhangi bir aşırılıkla gerçekleşmeyeceğine, bu noktada kendisinin örnek alınması gerekliliğine işaret etmiştir. Dolayısıyla, Hz. Peygamber’i insanüstü bir varlık olarak görmenin yanlışlığı bir tarafa, verdiğimiz olaydan da anlaşılacağı üzere, onun affedilmiş olması gibi bir durumu öne sürerek, dini ondan daha yoğun yaşamaya çalışmanın veya dinde aşırılığa gitmenin doğru bir tutum olmadığı da ortadadır.

Hz. Peygamber’in normal bir insan oluşunun onun örnekliği açısından başka bir önemi de bulunmaktadır. O da, Hz. Peygamber’in diğer insanlar gibi hataya düşebilmesi ve hatasını güzel bir şekilde düzeltmesi ve aynı zamanda Kur’ân-ı Kerîm karşısında yine diğer insanlar gibi bir eğitim sürecinde olmasıdır. Yani Hz.

Peygamber, bir taraftan üstün ahlaklı bir insan iken, diğer taraftan da insan ve kul olması hasebiyle, tıpkı yanındaki Müslümanlar gibi, vahyin emir ve yasakları, övgü ve uyarılarıyla da bizzat muhatap ve sorumlu olmuştur. Müslümanları eğiten Allah, aynı şekilde elçisini de eğitmiştir. Bu eğitim sürecinde Hz. Peygamber ve Müslümanlar hep birlikte yol almış ve gerektiğinde hep birlikte zor ve ağır şartlarla yüzleşmişlerdir. “Elbette kendilerine peygamber gönderilen kimseleri de, gönderilen peygamberleri de mutlaka sorguya çekeceğiz!”607 şeklindeki ayet ile “(Resûlüm!) Şüphesiz ki Kitab’ı sana hak olarak indirdik. O halde sen de dini Allah’a has kılarak

606 Buhârî, Nikâh, 1, s.1292, no: 5063. Benzer şekilde olan diğer bir rivayet için bkz.: Muslim, Nikâh, 5, C.2, s.1020, (no: 1401).

607 A’râf, 7/6.

116 (ihlâs ile) kulluk et.”608 şeklindeki ayet, onun insanlar arasındaki bu durumunu göstermektedir.

Hz. Peygamber’in hem bir insan oluşunu hem de hata yapabilir oluşunu ayrıca göstermek üzere bazı rivayetleri zikredebiliriz. Mesela, Hz. Peygamber bir duasında şöyle demiştir: “Allah’ım, ben bir beşerim; Müslümanlardan birine hakaret etmişsem veya lanet etmişsem veya vurmuşsam, bunu onun için zekât ve rahmet kıl!”609

Bu hususta zikredebileceğimiz bir örnek de, Hz. Peygamber’in insanlar arasındaki davalarda verdiği kararlarıyla ilgilidir. Şöyle ki; Hz. Peygamber, aralarında davayla/husumetle gelen insanlara kendisinin bir insan olduğunu, dinlediği şeyler üzerinden hüküm vereceğini, bu durumda ise, (haksız olmasına rağmen) kendisini daha iyi savunan kimsenin lehine karar verilip diğerine haksızlık yapılabileceği ihtimalini dile getirmiş ve haksızlık olmaması noktasında tarafları uyarmıştır.610

Hz. Peygamber’in doğal insanî (fıtrî, cibillî) fiillerinin genel olarak ittibâ kapsamına girmediğini ve ayrı bir kapsamda değerlendirilmesi gerektiğini ifade etmiştik. Hz. Peygamber’in fiillerine yönelik böylesine bir yaklaşım, yukarıda çeşitli açılardan zikrettiğimiz yönlerinin yanında, aynı zamanda Sünnet’in, İslam’ın gayelerini hedefleyen ruhunu atlayıp basit ve anlamsız bir taklitçiliğe dönüşmemesi için de oldukça önemlidir. Bu noktada, Hz. Peygamber’in işlediği fiillerin örneklik teşkil etmesi ve bu fiillere uyma açısından ortaya nasıl bir ölçü koyulabileceği söz konusu olabilir. Bu durumda, yukarıda Kur’ân ve bir rivayetten örneklerini verdiğimiz yürüme, konuşma ve yeme adabıyla ilgili hitaplar, bu meselenin çözülmesine bir yönüyle ışık tutmaktadır. Başka bir yönüyle ise, Hz. Peygamber’in bir fiilin yapılması noktasında istekte bulunması önemlidir. Nitekim Hanefîlerden Cassâs, Hz. Peygamber’e uyma ve onu örnek almanın şartı olarak, Hz. Peygamber’in

608 Zümer, 39/2.

609 Muslim, Birr, 89, C.4, s.2007, (no: 2601). Lafız farklılıklarıyla beraber ayrıca bkz.: Muslim, Birr, 88-95, C.4, s.2007-2009, (no: 2600-2603).

610 Mâlik, Akdiye, 1, C.2, s.719; Buhârî, Mezâlim, 16, s.594, no: 2458 (başka yerlerde de çokça geçmektedir); Muslim, Akdiye, 5-6, C.3, s.1337-38, (no: 1713); Ebû Dâvud, Akdiye, 7, C.5, s.436, no: 3583; Tirmizî, Ahkâm, 11, C.3, s.17, no: 1339; Nesâî, Kudât, 13, C.8, s.233, no: 5401; İbn Mâce, Ahkâm, 5, C.3, s.414, no: 2317.

117 ilgili bir fiili işlemesi ve insanlardan da benzerini yapmasını istemesinin gerekliliği görüşüne yer vermektedir.611 Ayrıca, Hz. Peygamber’in işlediği her fiilin durumuna bakılması; buna göre vacip, mendup vb. sıfatlarla, kendine mahsus olmamak kaydıyla, yaptıklarına o sıfatlar üzerinden ittibâ gerektiği de ifade edilmektedir.612 Dolayısıyla aralarında herhangi bir ayrım yapmadan ve niteliğini göz önünde

117 ilgili bir fiili işlemesi ve insanlardan da benzerini yapmasını istemesinin gerekliliği görüşüne yer vermektedir.611 Ayrıca, Hz. Peygamber’in işlediği her fiilin durumuna bakılması; buna göre vacip, mendup vb. sıfatlarla, kendine mahsus olmamak kaydıyla, yaptıklarına o sıfatlar üzerinden ittibâ gerektiği de ifade edilmektedir.612 Dolayısıyla aralarında herhangi bir ayrım yapmadan ve niteliğini göz önünde

Benzer Belgeler