• Sonuç bulunamadı

T.C. IN ANLAM VE KAPSAMI. Yüksek Lisans Tezi

N/A
N/A
Protected

Academic year: 2022

Share "T.C. IN ANLAM VE KAPSAMI. Yüksek Lisans Tezi"

Copied!
254
0
0

Yükleniyor.... (view fulltext now)

Tam metin

(1)

T.C.

IN ANLAM VE KAPSAMI

Yüksek Lisans Tezi

Ankara - 2019

(2)

T.C.

IN ANLAM VE KAPSAMI

Yüksek Lisans Tezi

Prof. Dr. Kamil ÇAKIN

Ankara - 2019

(3)

HZ. PEYGAMBER'İN SÜNNETİNE İTTİBÂ'IN

ANLAM VE KAPSAMI

(4)
(5)

I

İÇİNDEKİLER

İÇİNDEKİLER ... I ÖNSÖZ ... IV KISALTMALAR ... VI

GİRİŞ ... 1

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ ... 1

2. ARAŞTIRMANIN AMACI ... 2

3. ARAŞTIRMANIN PLANI, YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI ... 2

4. KAVRAMLAR ... 5

a. Sünnet Kavramı ... 5

b. İttibâ Kavramı ... 11

c. Teessî Kavramı ... 13

BİRİNCİ BÖLÜM SÜNNET’E İTTİBÂIN İSLAM’IN AMAÇLARI VE HZ. PEYGAMBER’İN VAZİFELERİYLE İLİŞKİSİ 1. KUR’ÂN AÇISINDAN İSLAM’IN GENEL AMAÇLARI ... 17

a. Hidayet Etmek ... 19

b. Rahmet Etmek ... 23

c. Arındırmak/Tezkiye Etmek ... 29

d. Hakikatleri Açıklamak ... 34

e. Adaletle Hükmetmek/Adaleti Gerçekleştirmek ... 39

f. Hak ile Batılı Ayırmak ... 48

g. Gerçek Dini Üstün Kılmak ... 52

(6)

II

2. KUR’ÂN AÇISINDAN HZ. PEYGAMBER’İN VAZİFELERİ ... 56

a. Tebliğ Etmek ... 58

b. Ayetleri Açıklamak/Beyan Etmek ... 62

c. Davet Etmek ... 70

d. Müjdelemek-Uyarmak ... 74

e. Öğretmek ... 79

3. KUR’ÂN AÇISINDAN HZ. PEYGAMBER’İN PEYGAMBERLİĞİNİN BAZI İŞLEVLERİ ... 83

a. Allah’a İtaate Aracı Olma ... 84

b. Örneklik Teşkil Etme ... 88

c. Topluma Önder Olma ... 93

d. İnsanlara Şahit Olma ... 98

İKİNCİ BÖLÜM HZ. PEYGAMBER’İN FİİLLERİNİN TAKSİMİ VE İTTİBÂ AÇISINDAN DURUMU 1. HZ PEYGAMBER’İN DÜNYEVÎ FİİLLERİ ... 108

a. Doğal İnsanî Fiilleri ... 110

b. Dünya İşlerine Yönelik Fiilleri ... 126

c. Yöresel ve Örfî Fiilleri ... 136

2. HZ. PEYGAMBER’İN DİNÎ FİİLLERİ ... 150

a. Mutlak Dinî Fiilleri ... 151

b. Dolaylı Dinî Fiilleri ... 154

c. Özel/Özel-Dinî Fiilleri ... 159

(7)

III ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

SÜNNET’E İTTİBÂDA DİKKAT EDİLMESİ GEREKEN BAZI DURUMLAR

1. ARAÇ-AMAÇ İLİŞKİSİ ... 172

2. ŞEKİL-MANA İLİŞKİSİ ... 185

3. SÜREKLİLİK ... 201

4. ZAMAN-ŞART BAĞLAMI ... 208

5. EMİR-YASAK HİTABI ... 217

SONUÇ ... 228

KAYNAKÇA ... 232

ÖZET ... 242

ABSTRACT ... 243

(8)

IV

ÖNSÖZ

ميحرلا نمحرلا الله مسب

Din, insana dünya hayatının amacını, kendisini yaratanın varlık ve niteliğini, varlık âleminin görünür-görünmez hakikatlerini ve ölümden sonraki hayatı öğreten ve bütün bunlara göre insanın inanç ve amel tarafını düzenleyen ilahî bir bilgi kaynağıdır. Bu kaynağın birincil uygulayıcıları ve ondaki bilgileri insanlara aktaranlar ise peygamberlerdir. Peygamberler Allah’ın kendilerine vahyettiği bilgi, emir ve yasakları insanlara aktaran ve dinin insan hayatına yerleşmesine aracı olan seçilmiş elçilerdir. Bu yönüyle peygamberlik makamı çok önemli bir konumda yer almakta, insanların kurtuluşu peygamberlerin varlığıyla gerçekleştirilmektedir. Allah insanlık tarihi boyunca pek çok peygamber göndermiş, bu peygamberlerin sonuncusu ise Hz. Muhammed (s.a.v.) olmuştur.

Hz. Peygamber, tıpkı diğer peygamberler gibi, dinin insanlara aktarılmasıyla görevlendirilmiş ve bu noktada kendisine vahyedilen ayetleri insanlara tebliğ etmiş ve bu ayetlerin gereğinin yapılması için de, hem kulluğunun hem de peygamberliğinin birer gereği olarak kendi bünyesinde gerekli fiilleri işlemiş ve bu hâliyle insanlara bizzat örnek olmuştur. Hz. Peygamber’in bu örnekliği onun sünnetini teşkil etmiş ve böylece Sünnet İslam dininin önemli bir kaynağı hâline gelmiştir.

Sünnet’in, İslam’ın bir kaynağını teşkil etmesi bir tarafa, onun anlaşılması da ayrı bir önem arz etmiş ve İslam tarihi boyunca pek çok âlim Hz. Peygamber’in sünnetini açıklamaya ve sonraki nesillere aktarmaya gayret etmiş ve sayılamayacak kadar çok eser meydana getirmişlerdir. Bu eserlerin bir kısmında Hz. Peygamber’e ait söz, fiil ve takrirler aktarılırken, bir kısmında ise Sünnet ve hadislere dair

(9)

V kapsamlı eserler te’lif edilmiştir. Bütün bunlar, İslam’ın Kur’ân’dan sonraki kaynağı olan Sünnet’in anlaşılması ve bilinmesine büyük katkılar sağlamıştır.

Biz de, bu yüksek lisans tezi çalışmamızla Hz. Peygamber’in sünneti ve ona ittibâın doğru anlaşılmasına ufak da olsa bir katkı yapmaya, farklı yaklaşımlarla yeni bakış açıları kazandırmaya gayret ettik. Bu noktada, öncelikle İslam’ın temel kaynağı Kur’ân-ı Kerîm’den hareketle Sünnet ve Sünnet’e ittibâın ne olduğuna dair çeşitli anlamları ortaya çıkarmaya çalıştık. Ardından Hz. Peygamber’in fiilleri üzerinde yoğunlaşarak Sünnet’e ittibâı onun fiilleri üzerinden değerlendirmeye çalıştık. Son olarak da, Hz. Peygamber’in bazı fiillerini ve fiillere yönelik sözlerini maksat, niyet, şart, şekil ve süreklilik gibi durumlar üzerinden ele alarak Sünnet’e ittibâın daha doğru bir zeminde anlaşılmasına gayret ettik.

Oldukça uzun ve yorucu bir süreçten geçen bu tez çalışması süresince sabır ve hoşgörüyle hareket eden ve çalışmamızın nihayete ermesinde desteklerini esirgemeyen çok değerli danışmanım Prof. Dr. Kamil ÇAKIN’a şükranlarımı sunuyorum.

Ensar KOSİF - 2019

(10)

VI

KISALTMALAR

a.g.e. : adı geçen eser a.g.m. : adı geçen makale a.g.t. : adı geçen tebliğ a.s. : aleyhi’s-selâm

AÜİF : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

AÜİFD : Ankara Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi a.y. : aynı yer

b. : bin (oğlu)

bkz. : bakınız bt. : bint (kızı)

C. : Cilt

CÜİFD : Cumhuriyet Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi çev. : çeviren

DİA : Türkiye Diyanet Vakfı İslâm Ansiklopedisi DİB : Diyanet İşleri Başkanlığı

DÜİFD : Dicle Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi dzl. : düzenleyen

ERÜİF : Erciyes Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

ERÜSBE : Erciyes Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü FÜİF : Fırat Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

(11)

VII GİFAD : Gümüşhane Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

h. : hicrî

Hz. : Hazreti

hzl. : hazırlayan/lar

K7AÜİF : Kilis 7 Aralık Üniversitesi İlahiyat Fakültesi NEÜİF : Necmettin Erbakan Üniversitesi İlahiyat Fakültesi

No. : Numara

OMÜİFD : Ondokuz Mayıs Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi

ö. : ölümü

s. : sayfa

S. : Sayı

SAÜSBE : Sakarya Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü SBE : Sosyal Bilimler Enstitüsü

SDÜİF : Süleyman Demirel Üniversitesi İlahiyat Fakültesi tah. : tahkik eden

TDK : Türk Dil Kurumu TDV : Türkiye Diyanet Vakfı t.y. : tarih yok

UÜİFD : Uludağ Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi vb. : ve benzerî

vd. : ve devamı

vs. : vesaire

Yay. : Yayınları/Yayınevi y.y. : yer yok

(12)

1

GİRİŞ

1. ARAŞTIRMANIN KONUSU VE ÖNEMİ

İslam dininin Kur’ân-ı Kerîm’den sonraki kaynağı olan Sünnet, özellikle amelî/fiilî boyutta ayrı bir öneme sahiptir. Çünkü İslam’ın temeli olan Kur’ân; iman, ibadet ve ahlak konularına dair pek çok emir ve bilgileri içeren ilâhî sözler bütünüdür. Sünnet ise Kur’ân’ın içinde yer alan bütün sözlerin gereğinin yapılması, başka bir ifadeyle, bunların fiiliyata geçirilmesinde en somut kaynaktır. Bu kaynağın öznesi ise, Allah’ın kendisine Kur’ân-ı Kerîm’i vahyettiği Hz. Peygamber’dir (s.a.v.). Dolayısıyla İslam’ın hayata yansıtılması birincil derecede Hz. Peygamber eliyle gerçekleştirilmiş ve böylece o, Müslümanlar açısından hem önder hem de örnek olmuştur. Bu açıdan, hem ilâhî emirler gereği hem de doğal bir durum olarak Hz. Peygamber’e itaat ve ittibâ mutlak bir gereklilik teşkil etmiştir. Bu noktada ise Sünnet’in doğru anlaşılması büyük önem arz etmiş ve geçmişten bu yana pek çok âlim bu konu üzerinde çokça düşünmüş ve çokça eser ortaya çıkarmıştır. Biz de araştırmamızda bu konuyla ilgili olarak bazı bakış açılarını ve olguları ele almaya gayret ettik.

Araştırmamızın genel konusunu Sünnet’e ittibâ (uyma/tâbi olma) oluşturmaktadır. Bu konuya genel bir başlık olarak, “Hz. Peygamber’in Sünnetine İttibâ’ın Anlam ve Kapsamı” şeklinde bir isimlendirme yapılmıştır. Araştırmamızın bu başlığı, çok genel bir anlamı ihtiva etmesi açısından oldukça geniş bir konuyu ifade etmekle beraber, elbette her şeyi içerme gayretinde olmayıp, bütün meseleleri çözmeyi de iddia etmemektedir. Fakat yine de mümkün mertebe kapsayıcı bir değerlendirmenin yapılarak kayda değer bir katkının yapılması hedeflenmiştir.

(13)

2 2. ARAŞTIRMANIN AMACI

Araştırmamızın konusundaki genel amaç, Hz. Peygamber’in sünnetine ittibâ meselesine, mutlak anlamda olmasa da, mümkün mertebe kapsayıcı ve ilkeli bir bakış açısının sunulmasıdır.

Bölümler özelinde baktığımızda araştırmamızdaki birinci amaç, Sünnet’in İslam’ın asıl hedefleri doğrultusundaki işlevinin ortaya konulması ve böylece hidayet, doğruluk, adalet, nefsin arınması gibi temel İslamî değerler üzerinden Sünnet’e ittibâın/uymanın tespit edilmesidir. Bu noktada Kur’ân ayetleri incelenmiş;

dinin ve peygamberin gönderilmesindeki bazı amaçlar ile Hz. Peygamber’in peygamberliğinin bazı işlevleri ortaya konulmuştur.

Araştırmamızdaki ikinci özel amaç, Hz. Peygamber’in bütün fiillerinin tek bir sınıfta kabul görmemesi, onun beşerî ve nebevî fiillerinin, başka bir açıdan söylersek, yapılması istenen ve gerekli/zorunlu olan fiilleri ile yapılması gerekli/zorunlu olmayan fiillerinin ayrılarak Sünnet’e ittibâın hangi tür fiilleri kapsadığının ortaya konulmasıdır. Böylece İslam’ın esas yapılmasını istediği fiillerin öne çıkarılması ve Sünnet’e ittibâın öncelikle bu tür fiiller üzerinden değerlendirilmesi hedeflenmektedir.

Araştırmamızdaki üçüncü özel amaç, Hz. Peygamber’in fiillerinin araç, amaç, niyet, şartlar, süreklilik gibi durumlar üzerinden incelenerek Hz. Peygamber’in ne yapmak istediğinin, asıl amacının ne olduğunun, işlediği herhangi bir fiiliyle o fiilin diğer insanlarca da aynen ve her zaman yapılmasını kastedip kastetmediğinin tespit edilmesidir. Böylece, yüzeysel ve taklide dayanan bir anlayış yerine, bilinçli ve amaca yönelik bir anlayışla Sünnet’teki fiillerin değerlendirilmesi hedeflenmektedir.

3. ARAŞTIRMANIN PLANI, YÖNTEMİ VE KAYNAKLARI

Araştırmamız girişle beraber üç ana bölümden oluşmaktadır. Giriş bölümünde araştırmamızın içerik, önem, amaç, yöntem ve kaynaklarına dair bazı bilgiler verildikten sonra kavramlara geçilmiş, burada “sünnet”, “ittibâ” ve “teessî”

kavramları ele alınmıştır.

(14)

3 İlk bölümde, Sünnet’in esas amaçlarının genel olarak ifade edilmesi açısından; kısaca, “İslam’ın genel amaçları”, “Hz. Peygamber’in vazifeleri” ve “Hz.

Peygamber’in peygamberliğinin bazı işlevleri” olarak üç kısım işlenmiştir. Bu noktada İslam’ın temel dayanağı olan Kur’ân’dan yola çıkılarak, “Hz. Peygamber ve Kur’ân niçin gönderildi?” gibi soruların cevapları aranmış ve ayetler üzerinden bulunan cevaplar ilk bölümün başlıklarını şekillendirmiştir. Başlıklar altında konular işlenirken genellikle her konu için kişisel bakışla/yorumla bir giriş yapılmış, ardından konuyla ilgili kavram veya kavramlar açıklanmıştır. Sonrasında ise tefsirlerden de faydalanılarak ilgili ayetler, peşinden de hadisler ele alınmıştır. Son olarak ise işlenen konu ile Sünnet ve Sünnet’e ittibâ arasında bir bağ kurularak her bir konu için ayrı ayrı neticeler ortaya konmuştur.

Bazı yerler haricinde, başlıkların içeriğinde konuların detaylarına fazla girilmemiş, daha çok bütüne dair bir bakış açısı sunulması hedeflenmiştir. Bu bölümün alt başlıklarının oluşturulmasında esas kaynak olan Kur’ân yeterli görülmüş ve maksadı gerçekleştirdiği düşünüldüğü için bu hususta genel olarak daha başka kaynaklara müracaat edilmemiştir. Bu noktada, bu bölümün bir yönüyle şahsî bir çabanın ürünü olduğunu da kısmen söyleyebiliriz. Ele alınan ayetlerin bir kısmının değerlendirilmesinde Taberî’nin (ö. 310/923) Câmi’u’l-Beyân, Mâturîdî’nin (ö.

333/944) Te′vîlât, Zemahşerî’nin (ö. 538/1144) el-Keşşâf, ve Râzî’nin (ö. 606/1210) Mefâtîhu’l-Ğayb adlı tefsirlerinden faydalanılmıştır. Konuların işlenmesinde makale ve tebliğler başta olmak üzere çeşitli kaynaklardan da faydalanılmıştır.

İkinci bölümde, Hz. Peygamber’in fiilleri, alt başlıklarıyla beraber genel bir kapsamla “dünyevî” ve “dinî” olmak üzere iki kısma ayrılmıştır. İlgili bazı eserlerin de doğrudan yönlendirmesiyle yapılan böylesi bir ayrım, Hz. Peygamber’in herkes gibi olan temel insanî tarafı ile herkese örnek olan insanî ve nebevî tarafını ortaya koyması açısından uygun görülmüştür. İlgili başlıklar altında konular işlenirken her konu için öncelikle kişisel bakış açıları ve yorumlar girizgah olarak ortaya konmuştur. Sonrasında ise ilgili kaynakların da yönlendirmesiyle konular ilk bölüme oranla daha detaylı bir içerikle ele alınmış, çeşitli değerlendirme ve kabullere ve ilgili bazı ayetlere yer verilmiş, örnek olabilecek bazı hadisler de zaman zaman kapsamlı

(15)

4 değerlendirmelere tabi tutularak ortaya konmuştur. Her konu sonunda da, konu ile Sünnet’e ittibâ arasındaki ilişki ele alınarak genel bir neticeye varılmaya çalışılmıştır.

Bu bölümdeki kaynaklar, fıkıh usulü ile hadis ve sünnet alanında ele alınan bazı eser, tez, makale, tebliğ gibi çalışmalardan oluşmaktadır. Cassâs’ın (370/981) el-Fusûl fi’l-Usûl, Serahsî’nin (ö. 483/1090 [?]) Usûlu’s-Serahsî (Temhîdu’l-Fusûl fi’l-Usûl), Gazâlî’nin (ö. 505/1111) el-Mustasfâ, Âmidî’nin (ö. 631/1233) el-İhkâm fî Usûli’l-Âhkâm, Şâtıbî’nin (ö. 790/1388) el-Muvâfakât, Dihlevî’nin (ö. 1176/1762) Huccetullâhi’l-Bâliğa adlı eserleri, faydalanılan usul kaynakları arasındadır. Fakat konumuzla ilgili kapsamlı içeriğinden dolayı bu bölümü şekillendirmemize büyük etki eden ve içeriğinden çokça faydalandığımız Muhammed Süleyman el-Aşkar’ın, kısaca, Ef’âlu’r-Rasûl adlı hacimli eserini ayrıca zikretmemiz gerekmektedir.

Bunların dışında, çeşitli makale ve bildirilerinden de sıklıkla istifade edilmiştir.

Üçüncü bölümde ise, Sünnet’e ittibâ noktasında, Hz. Peygamber’in işlediği fiillerin doğru anlaşılabilmesi için onların; amaç, niyet, süreklilik ve şartlar gibi, çeşitli açılardan ve kısmen etraflıca incelenmesine çalışılmıştır. Bu bölümdeki konu başlıkları da ilgili kaynakların yönlendirmesiyle oluşturulmuşlardır. Konular işlenirken diğer bölümlerde olduğu gibi, öncelikle kişisel düşüncelerle bir giriş yapılmış, ardından çeşitli değerlendirmelerin de desteğiyle konu ele alınmış, örnek olabilecek bazı hadislere özellikle yer verilmiş ve bunlarla konu arasında mümkün mertebe kapsamlı açıklama ve yorumlar yapılmıştır. Her bir konu sonunda ise ilgili konu etrafında Sünnet’e ittibâın durumu ve dikkat edilmesi gerekenler, netice olarak sunulmuştur. Bu bölümdeki kaynaklar ise ikinci bölümde kullandığımız kaynaklarla hemen hemen aynıdırlar.

Çalışmamızın genelinde Hz. Peygamber’in fiilleri üzerine yoğunlaşılmış, kullanılan rivayetlerin çoğu Kütüb-i Sitte’den alınmakla beraber, Malik b. Enes’in (ö.

179/795) el-Muvatta′, kısmen Ahmed b. Hanbel’in (ö. 241/855) el-Musned adlı eseri ile, birkaç rivayet için bazı meşhur eserlerden de faydalanılmıştır. Bunların haricinde, konularla ilgili dikkat çekici bazı olaylar için, bazı meşhur siyer eserlerinden de, çok az olsa da, faydalanılmıştır. Birinci bölüm başta olmak üzere, çeşitli ilke ve konuların açıklanmasında Kur’ân-ı Kerîm’deki ayetlerden de mümkün mertebe faydalanılmış

(16)

5 ve istisnaî birkaç durum hariç, ayetlerin tercümesinde tamamen TDV’nin Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli adlı meal kullanılmıştır.

4. KAVRAMLAR

a. Sünnet Kavramı

Kelime olarak sünnet; suret, görünüş, yüz (ve yüzün farklı bölgeleri), davranış, yaşayış, yol, gidişat, üslûp, tabiat, yaratılış gibi anlamlara gelmektedir.1 Yol manasına vurgu yapılarak sünnetin “övülmüş doğru yol” manasına geldiği ve bir kimsenin “ehl-i sünnet” olarak vasıflanmasıyla da, “övülmüş doğru yol ehli”

anlamının kastedildiği ifade edilmektedir.2 Sünnet başkaca; iyi veya kötü olsa da, uyulan ve alışılmış yol olarak da ifade edilmektedir.3

Terim olarak ise sünnet; Hz. Peygamber’in sözleri, fiilleri ve onaylarıdır.4 Bir tanımlamaya göre ise, “Hz. Peygamber’in sözlü ve fiili olarak emrettiği, yasakladığı veya tavsiye (nedb) ettiği şeylerdir.”5 Başka bir tanımlamaya göre de, Hz.

Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm dışında yer alan sözlü ve fiilî emir, yasak ve davetleri anlamına gelmektedir.6 Hadis ilminde ise sünnet daha genel bir manayı ifade etmekte ve Hz. Peygamber’in hadisleri için kullanılmaktadır.7 Sahabe ve selefin sünnet kelimesini tekil ve elif-lâm takısıyla (ةنسلا) kullanması da Hz. Peygamber’in sünnetini ifade etmektedir.8

Sünnet kavramının önemi ortada olmakla beraber, İslam’daki kapsam ve anlamı hakkında birçok tanım ve tartışmanın yapıldığı da bir gerçektir. İlim ehlinden

1 Ebu’l-Fadl Cemâluddîn Muhammed b. Mukerrem ibn Manzûr, Lisânu’l-‘Arab, Dâru Sâdır, Beyrut, t.y., C.13, s.224-26; Ebû Tâhir Mecduddîn Muhammed b. Ya’kûb el-Fîrûzâbâdî, el-Kâmûsu’l-Muhît, tah. Muhammed Na’îm el-‘Arkasûsî, Muessesetu’r-Risâle, Beyrut, 2005/1426, s.1207. Ayrıca bkz.:

er-Râğib el-Isfehânî, Mufredâtu Elfâzı’l-Kur’ân, tah. Safvân ‘Adnân Dâvûdî, Dâru’l-Kalem, Dımeşk (Şam) / ed-Dâru’ş-Şâmiyye, Beyrut, 2009/1430, s.429.

2 İbn Manzûr, a.g.e., C.13, s.226.

3 Yusuf el-Karadavî, Sünneti Anlamada Yöntem, çev. Bünyamin Erul, Nida Yay., İstanbul, 2009, s.23.

4 Muhammed Ebû Zehra, Usûlu’l-Fıkh, Dâru’l-Fikri’l-‘Arabî, y.y., t.y., s.105; Talât Koçyiğit, Hadîs Usûlü, AÜİF Yay., Ankara, 1993, s.15.

5 Muhammed ‘Accâc el-Hatîb, Usûlu’l-Hadîs, Dâru’l-Fikr, Beyrut, 2006/1426-27, s.13.

6 İbn Manzûr, a.g.e., C.13, s.225.

7 Koçyiğit, a.g.e., s.15.

8 el-Karadavî, a.g.e., s.24. “Sünnet”in hadislerde kelime ve terim anlamıyla çeşitli kullanımları (s.31 vd.) ve sahabe dilindeki kullanımlarına (s.68 vd.) dair geniş bir çalışma için bkz.: Mehmet Avcı, Hadislerde Sünnet Kavramı, (Yayımlanmamış Yüksek Lisans Tezi), SAÜSBE, Sakarya, 2009.

(17)

6 kimileri bu kavramı kısaca tanımlarken kimileri de detaylı ve taksimatlı açıklamalara başvurmuştur. Yapılan tanım ve açıklamaların bazen belirli bir ilim çerçevesinde, bazen ise çok daha bütüncül ve genel bir anlamda yapıldığını görmekteyiz. Biz her iki yaklaşımı da benimsemekle beraber, çalışmamızda Sünnet’i daha çok İslam dairesinde dünya hayatının yaşanması yönüyle ve bütüncül bir yaklaşımla değerlendirmeye gayret ettik.

Sünnet’in anlam ve kapsamına dair bazı yaklaşım ve tanımlamaları aşağıdaki gibi sunabiliriz:

1. Hanefi usulcülerinden Cassâs (ö. 370/981) şu sözü aktarmaktadır:

“Peygamber’in (s.a.v.) sünneti, uyulması ve devam edilmesi için yaptıkları ve söyledikleridir.” Ardından Sünnet’i söz ve fiil olarak iki kısımda değerlendirmekte, sözden; emir ve yasak gibi ifadeleri, fiilden de Hz. Peygamber’in bizzat yaptıkları ve kötü olanı terk ettiği eylemleri kastetmektedir.9

2. Serahsî (ö. 490/1097) tarafından Sünnet şer’î olarak şöyle tanımlanmaktadır: “Rasûlullah’ın (s.a.v.) ve ondan sonra sahabenin takip ettikleri / ortaya koydukları yoldur.”10

3. İki çeşit sünnet: a- Uyulması hidayet, terki dalalet olan (Bayram namazı, ezan, kamet, cemaatle namaz gibi), b- Uyulması güzel, terki günah olmayan (Peygamber’in oturuşu, kalkışı, giyinişi, hayvana binişi gibi)11

4. Şâtıbî’de (ö. 790/1388) Sünnet’in tanımı kısaca şöyledir: a- Kur’ân’da bulunmayıp Hz. Peygamber’den nakledilenler, b- “Bid’at”ın zıttı manasında (Hz.

Peygamber’e aykırı hareket eden kimsenin bid’at üzere olduğu kabulüne yer verilir.), c- Sahabenin ameli.12 Bunların üzerine daha sonra Sünnet’i; Hz. Peygamber’in sözü,

9 Ahmed b. ‘Alî Ebû Bekr er-Râzî el-Cassâs, el-Fusûl fi’l-Usûl, Vizâratu’l-Evkâfi’l-Kuveytiyye, [Kuveyt], 1994/1414, C.3, s.235.

10 Muhammed b. Ahmed b. Ebî Sehl es-Serahsî, Usûlu’s-Serahsî (Temhîdu’l-Fusûl fi’l-Usûl), tah.

Ebu’l-Vefâ el-Efgânî, Lecnetu İhyâi’l-Me’ârifi’l-‘Osmâniyye, Haydarabad, 1993, C.1, s.113.

11 Serahsî, a.g.e., C.1, s.114.

12 İbrâhîm b. Mûsâ b. Muhammed eş-Şâtıbî, el-Muvâfakât (el-Muvâfakât fî Usûli’ş-Şerî’a), tah. Ebû

‘Ubeyde Meşhûr b. Hasan Âlu Selmân, Dâru İbn ‘Affân, Riyad, 1997/1417, C.4, s.289-90.

(18)

7 fiili ve ikrarı ve bunlara ek olarak sahabe veya halifelerden gelenler olarak dört yönüyle ifade etmektedir.13

5. Sünnet kavramına bir yaklaşım da şöyledir: a- Hz. Peygamberden nakledilen nafile ibadetler, b- Hz. Peygamber’den edille-i şer’iyyenin beyanıyla ilgili olup, ondan gelen söz, fiil ve ikrarlar.14

6. Erken dönem Mutezilî âlimlerinden Câhız (ö. 255/869), “Kitap ve Sünneti, bilgilerin en yücesi, fikirlerin en şereflisi olarak görmüş”tür.15 Bunun devamında Hüseyin Akyüz’ün çalışmasından şunları aktarabiliriz: “Bu bağlamda el-Câhız’ın sünnet terimini, Hz. Peygamber’in yaptığı uygulamalar ve belirlediği davranış tarzları anlamında kullandığını söyleyebiliriz.”16

7. Salahattin Polat, Sünnet için şöyle bir ifade kullanmaktadır: “…İslâm'ın birey ve toplum hayatındaki tezahürüdür.”17

8. Sünnet’in tanımı İslamî ilimlere göre değişebilmektedir. Hadisçilerin her şeyi kapsayıcı olarak, fıkıhçıların ise daha çok Hz. Peygamber’in fiillerini sünnet kapsamında değerlendirdiklerini söyleyebiliriz.18

13 A.g.e., C.4, s.293.

14 ‘Alî b. Muhammed el-Âmidî, el-İhkâm fi Usûli’l-Âhkâm, tah. ‘Abdurrezzâk ‘Afîfî, el-Mektebu’l- İslâmî, Beyrut, h. 1402, C.1, s.169.

15 Hüseyin Akyüz, “El-Câhız’ın Sünnet/Hadis Hakkındaki Görüşleri”, OMÜİFD, 2011, S.31, s.248.

16 A.g.m., s.249.

17 Salahattin Polat, “Sünnetin Hayata İntikalindeki Gerilim Noktaları, Açmazlar ve Problemler”, Sünnetin Bireysel ve Toplumsal Değişimdeki Rolü Sempozyumu, (11-12 Mayıs, 2007), Konya İlahiyat Derneği Yay., Konya, 2008, s.186.

18 Bkz.: İ. Hakkı Ünal, “Hanefî Usulcülere Göre Hz. Peygamberin Fiilleri”, AÜİFD, 1997, C.37, S.1, s.191. Fıkıhçıların Sünnet’e bakış açılarındaki bazı farklılıklara dair özet bir değerlendirme için bkz.: H. Yunus Apaydın, “Hz. Peygamber’in Fonksiyonu ve Sünnetin Değeri”, ERÜSBE Dergisi, 1996, S.7, s.154. (Burada bazı âlimlerin söz ve fiillerde ayrım yapılarak Hz. Peygamber’in davranışlarına ittibâ gerekmediği görüşüne, bazılarının Hz. Peygamber’in emirlerinin “nedb” ifade ettiği görüşüne, bazılarının ise Hz. Peygamber’in söz ve tasarruflarının tasnif edilmesi gerekliliği görüşüne yer verilmiştir.) Ayrıca, fıkıh ve hadis alanında sünnet kavramının anlam ve kapsamına yönelik bazı farklı yaklaşımlar ve Sünnet’in teşrî’ kaynağı olması mevzusu için bkz.: Recep Özdemir, “Fıkhî Hükümlerin Tesisinde ‘Sünnet’in Değeriyle İlgili İndirgemeci Yaklaşımın Eleştirisi”, Uluslararası Yanlış Algılar ve Doğru İslam Sempozyumu, (28-30 Ekim, 2016), Şanlıurfa, 2016, s.451 vd.

(19)

8 9. Sünnet’in tanımlarını hadis ve fıkıh âlimleri açısından şu şekilde aktarabiliriz:

a- Hadisçiler Sünnet’i Hz. Peygamber’den gelen her çeşit bilgi19 olarak kabul etmektedirler (söz, fiil, takrir, şemail, sîret gibi). Bunların şer’î olup olmaması fark etmemektedir. Bu alanda “Sünnet” ile “Hadis” eş anlamlı kullanılmaktadır.20

b- Fıkıh usulcüleri Sünnet’i Kur’ân dışında sadır olan şer’î hükümlerle ilgili söz, fiil ve takrirler olarak kabul etmektedirler.

c- Fakihler ise Sünnet’i şer’î hükümle ilgili olan fiiller (vacip/farz, haram, mübah gibi) olarak kabul etmektedirler.21

10. Benzer bir Sünnet tanımlama farklılıklarını da şöyle aktarabiliriz:

a- Hadisçiler: Hz. Peygamber’in bütün söz, fiil ve takrirleri,

b- Fıkıhçılar: Farz ve vacip dışındaki Hz. Peygamber’in hükümleri,

c- Usul-i Fıkıhçılar: Kur’an dışında Hz. Peygamber’in şer’i söz, fiil ve takrirleri,

d- Kelamcılar ve bazı fıkıhçılar: Bidat karşıtı olan (şey)22

11. Hayri Kırbaşoğlu, yukarıdaki tanımlamalardaki parçacı yaklaşım yerine şöyle düşünmektedir: “Sünnet parçalanmaz bir bütün halinde bir hayat tarzı, bir dünya görüşüdür.”23 Hz. Peygamber’in sünnetinin kaynağı olarak da şöyle demektedir: “O’nun Sünneti’nin, yani ortaya koyduğu modelin temel dayanağı bizzat

19 Hadisçilerin Hz. Peygamber’in sözü, fiili, takriri vb. her şeyine dair nakilleri sünnet olarak görmelerine yönelik bir eleştiri için bkz.: Yavuz Ünal, “Gelenek-Sünnet İlişkisi”, OMÜİFD, 1999, C.11, S.11, s.80.

20 Ali Çelik, “hadis” ve “sünnet” kavramının hadis usulünde aynı veya yakın manada oluşundan bahsettikten sonra şöyle demektedir: “En yalın ifadesiyle Hz. Peygamber'in söz ve fiillerinin, sözlü rivayetleri hadis; uygulanagelen söz ve fiilleri ise, sünnet'tir.” Bkz.: Ali Çelik, “Sünnet’e İttibâ Konusunda Farklı Eğilimler”, İslâmî Araştırmalar Dergisi, 2000, C.13, S.1, s.75.

21 Hatîb, el-Usûl, s.13-14. Ayrıca bkz.: Muhammed ‘Accâc el-Hatîb, es-Sunne Kable’t-Tedvîn, Mektebetu Vehbe, y.y., 1988/1408, s.15-16.

22 M. Hayri Kırbaşoğlu, İslam Düşüncesinde Sünnet, Ankara Okulu Yay., Ankara, 1999, s.57.

Sünnetin hadis, fıkıh, tefsir, kelâm, tasavvuf, İslam tarihi ilim dallarındaki mana, yaklaşım ve kullanımı için ayrıca bkz.: Avcı, Sünnet Kavramı, s.18 vd.

23 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.61.

(20)

9 Kur’an’dır; diğer bir ifade ile Sünnet temelde Kur’an’dan kaynaklanmıştır.”24 Bu istikamette, kaynağı ve kapsamı açısından Sünnet’e getirdiği geniş tanım ise şöyledir:

“Hz. Peygamber’in kendi döneminde İslam Toplumunu, akide, ibadet, tebliğ, eğitim, ahlak, hukuk, siyaset, ekonomi gibi çeşitli alanlarda; kısacası bireysel, toplumsal ve evrensel olmak üzere hayatın her alanında, yönlendirip yönetmede, Kur’an başta olmak üzere, esas aldığı ilke ve prensipler bütününün oluşturduğu bir ‘zihniyet’ ya da ‘dünya görüşü’dür.”25

12. Sünnet’i geniş bir biçimde tanımlayanlardan birisi de Musa Carullah Bigiyef’tir (1874-1949):

“Hz. Peygamber’in kendi risaletini gerek kendi ümmetine gerekse bütün insanlığa tebliğ etmek için, nebevî fiil ve davranışları, söz ve ifadeleri, başkalarının davranışlarını bilerek ikrar ve onaylamaları, kabile ve krallıklara yazdığı mektupları ile ortaya koyduğu ve takip ettiği yol ve yönteme, hayat tarzına sünnet denir.”26

Tanımda “nebevî” ifadesi dikkat çekicidir. Buna göre esas olarak Hz.

Peygamber’in peygamberliğiyle özdeşleşen davranışları sünnet kapsamında kabul edilmektedir. Dolayısıyla beşerî davranışların ayrı bir konumda yer aldığı ve doğrudan Sünnet’in aslî tarafına dâhil edilmediği anlaşılmaktadır. Yine Bigiyef,

“Buna göre Resul-i Ekrem’in kendisine gelen vahyi ve risaleti tebliğ etme amacıyla yaptığı ve yapmaya çalıştığı her şey sünnettir.”27 demek suretiyle Sünnet’in kapsamını temelde Kur’ân ve İslam’ın hayata geçirilmesi olarak ifade etmiştir.

13. Kısaca yapılan ve aynı zamanda bütüncül bir kapsamı ifade eden tanımlardan biri şöyledir: “Sünnet, Hz. Muhammed s.a.’in Allah’a kulluğunun pratiğidir.”28

24 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.77.

25 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.83.

26 Musa Carullah Bigiyef, Kitabu’s-Sunne, çev. Mehmet Görmez, Ankara Okulu Yay., Ankara, 2009, s.6.

27 Bigiyef, a.g.e., s.6.

28 Raşit Küçük, “Hz. Peygamber ve Örnekliğinin Mahiyeti”, İslam'ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri - Kutlu Doğum Sempozyumu içinde, TDV Yay., Ankara, 2003, s.293.

(21)

10 14. Yusuf el-Karadavî de şöyle bir tanım getirmektedir: “Sünnet, Allah’ın dinini anlama ve onu hayattaki bütün işlere uygulamada teorik ve pratik olarak Hz.

Peygamber’in getirmiş olduğu nebevî yöntem demektir.”29 Kur’ân’la olan ilişkisi için de şu ifadeleri kullanmaktadır: “Sünnet, bir yandan Kitap’ı açıklarken, diğer taraftan da Kitap’ın yörüngesinde döner ve ondan dışarı çıkmaz.”30

15. Sünnet’i sözlü ve yazılı olarak aktarılan rivayetlerle sınırlı görmeyip onu hayatın içine taşıyan bir anlayışla değerlendirenler de bulunmaktadır: “Nebevi Sünnet, ne rivayet edilen kelimelerden, ne okunan ibarelerden ne de mahzenlerde muhafaza ettiğimiz cilt cilt kitaplardan ibaret değildir. Sünnet, başlı başına mütekâmil bir hayat tarzıdır. O, ince, derin ve sağlam bir metoddur.”31

Yukarıdaki görüşten hareket ederek diyebiliriz ki Sünnet, esas itibariyle Hz.

Peygamber’den Müslüman ümmete tevatüren miras olarak kalan İslamî yaşayışın, geleneğin adıdır.

16. Sünnet’in, Kur’ân’ın anlaşılması için elzem bir kaynak olduğuna da vurgu yapılmaktadır. Hz. Peygamber’in, ilâhi düzenin günlük hayata geçiriliş şeklini göstermiş olduğunu ifade eden Kamil Çakın, “Kur’an-ı Kerim sünnet dikkate alınmaksızın yaşanamaz.”32 demektedir. Dolayısıyla, yukarıda Sünnet’in temel kaynağının Kur’ân olduğu bildiren görüşlerden farklı olarak burada Kur’ân’ı anlama noktasında Sünnet’e ihtiyaç duyulduğu açıklanmaktadır. Burada H. Akyüz’ün Câhız hakkındaki şu açıklamasını aktarabiliriz: “el-Câhız’a göre sünnet de kitap gibidir.

Onun destekleyicisi ve açıklayıcısıdır.” (Burada eşitlik kastedilmemektedir, çünkü Kur’ân’ı inkârın cezasının daha ağır olduğu vurgulanmaktadır.)33

Sünnet’e dair yukarıda verilen bazı açıklamalardan yola çıkarak diyebiliriz ki, kelime olarak sünnet, bir insanın gündelik ve genel yaşayış tarzı, dünya görüşü, kültürü, alışkanlıkları, kişiliği vb. durumlarını ifade eden; aynı zamanda İslamî açıdan büyük önem de arz eden geniş kapsamlı bir kelimedir. Çünkü bu kelime

29 Karadavî, a.g.e., s.24.

30 Karadavî, a.g.e., s.163.

31 Sözün sahibi “Katar Diyanet İşleri Başkanı Abdullah el-Ensarî” olarak belirtilmiştir. Bkz.: Mehmet Görmez, Sünnet ve Hadisin Anlaşılması ve Yorumlanmasında Metodoloji Sorunu, TDV Yay., Ankara, 1997, s.92.

32 Kâmil Çakın, İslam’da Hadis ve Sünnetin Yeri, Seba Yay., Ankara, 1997, s.22.

33 H. Akyüz, a.g.m., s.249.

(22)

11 İslam’ın peygamberi için tek başına özel bir anlamı içermekte ve bu anlamıyla bir Müslüman’ın inanç ve amel boyutunda sahip olması gereken hayat tarzını ifade etmektedir. Kavramsal olarak ise kısaca diyebiliriz ki Sünnet, Hz. Peygamber’in Kur’ân-ı Kerîm kaynaklı, fakat aynı zamanda Kur’ân’ı da açıklayan İslamî genel hayat tarzı ve bu istikametteki özel söz, davranış ve tutumlarıdır.

b. İttibâ Kavramı

İttibâ’ (عابّتا), fiil kökü ( َعِبَت) itibariyle; bir şeye/kimseye uymak, tâbi olmak, fiillere uymak, bir şeyin/kimsenin izinden/arkasından yürümek, uğramak, beraber olmak/zaman geçirmek gibi anlamlara gelmektedir.34

İttibâ, fiil kökleriyle (عبت , عبّتا) Kur’ân’da çokça yer almakta ve orada da, iyi veya kötü olsun, uyma, tâbi olma, peşinden gelme/gitme gibi anlamlara gelmektedir.35 Bu noktada bazı ayetleri örnek olarak verebiliriz:

“Dedik ki: Hepiniz cennetten inin! Eğer benden size bir hidayet gelir de her kim hidayetime tâbi olursa onlar için herhangi bir korku yoktur ve onlar üzüntü çekmezler.”36

“Süleyman'ın hükümranlığı hakkında onlar, şeytanların uydurup söylediklerine tâbi oldular.”37

“Ey insanlar! Yeryüzünde bulunanların helâl ve temiz olanlarından yeyin, şeytanın peşine düşmeyin; zira şeytan sizin açık bir düşmanınızdır.”38

“Onlara (müşriklere): Allah'ın indirdiğine uyun, denildiği zaman onlar,

‘Hayır! Biz atalarımızı üzerinde bulduğumuz yola uyarız’ dediler. Ya ataları bir şey anlamamış, doğruyu da bulamamış idiyseler?”39

34 İbn Manzûr, a.g.e., C.8, s.27; Fîrûzâbâdî, a.g.e., s.706; Isfehânî, a.g.e., s.162.

35 “İttibâ”ın fiil kökleriyle geçtiği bazı ayetler için bkz.: Bakara, 2/38, 102, 120, 143, 145, 166, 167, 168, 170, 208, 262, 263; Âl-i İmrân, 3/7, 20, 31, 53, 55, 68, 73, 95, 162, 167, 174; Nisâ, 4/27, 83, 115, 125, 135.

36 Kur’ân-ı Kerîm ve Açıklamalı Meâli, hzl. Hayrettin Karaman ve diğerleri, TDV Yay., Ankara, 2006, Bakara, 2/38.

37 Bakara, 2/102.

38 Bakara, 2/168.

39 Bakara, 2/170.

(23)

12

“Güzel söz ve bağışlama, arkasından incitme gelen sadakadan daha iyidir.

Allah zengindir, halîmdir.”40

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”41

“(Havârîler:) Rabbimiz! İndirdiğine inandık ve Peygamber'e uyduk. Şimdi bizi (birliğini ve peygamberlerini tasdik eden) şahitlerden yaz, dediler.”42

“De ki: Allah doğruyu söylemiştir. Öyle ise, hakka yönelmiş olarak İbrahim'in dinine uyunuz. O, müşriklerden değildi.”43

“De ki: Ben size, Allah'ın hazineleri benim yanımdadır, demiyorum. Ben gaybı da bilmem. Size, ben bir meleğim de demiyorum. Ben, sadece bana vahyolunana uyarım. De ki: Kör ile gören hiç bir olur mu? Hiç düşünmez misiniz?”44

Bazı ayetlerde aynı manalarda olmak üzere doğrudan “ittibâ” (عابّتا) biçiminin de kullanıldığını görmekteyiz:

“…Ancak her kimin cezası, kardeşi (öldürülenin velisi) tarafından bir miktar bağışlanırsa artık (taraflar) hakkaniyete uymalı…”45

“…Onun hakkında ihtilâfa düşenler bundan dolayı tam bir kararsızlık içindedirler; bu hususta zanna uymak dışında hiçbir (sağlam) bilgileri yoktur…”46

Yukarıdaki ayetlerden de anlaşılabileceği gibi, ittibâ kelimesi; bir bilgiyi, düşünceyi, âdeti, yaşam tarzını takip etmeyi/benimsemeyi veya sahip oldukları bilgi, düşünce, inanç ve yaşam tarzı açısından belli kişilere/toplumlara uymayı ifade etmektedir. Dolayısıyla Hz. Peygamber’e veya Sünnet’e ittibâ denildiğinde, kısaca,

40 Bakara, 2/263.

41 Âl-i İmrân, 3/31.

42 Âl-i İmrân, 3/53.

43 Âl-i İmrân, 3/95.

44 En’âm, 6/50.

45 Bakara, 2/178.

46 Nisâ, 4/157.

(24)

13 Hz. Peygamber’in sahip olduğu/öğrettiği inanç ve yaşayış biçimine uymayı anlayabiliriz.47

Kur’ân’da Hz. Peygamber’e ittibâın/uymanın emredildiğini ve bunun dinin temel bir gereği olduğunu açıkça görmekteyiz. Yukarıda da verdiğimiz bir ayette bu durum şöyle ifade edilmektedir:

( مي ٖح َر روُفَغ ُالله َو ْمُكَبوُنُذ ْمُكَل ْرِفْغ َي َو ُالله ُمُكْبِبْحُي ى ٖنوُعِبَّتاَف َالله َنوُّب ِحُت ْمُتْنُك ْنِا ْلُق)

“(Resûlüm!) De ki: Eğer Allah'ı seviyorsanız bana uyunuz ki Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın. Allah son derece bağışlayıcı ve esirgeyicidir.”48

“İttibâ” denildiğinde akla onun “taklit”le ilişkisi de gelebilmektedir. Fakat ittibâ ile taklit arasında önemli bir fark bulunmaktadır. İttibâ; delil, bilgi ve iradeli eylemleri ifade ederken, taklit ise; delilsiz, bilgisiz, şuursuz ve iradesiz eylemleri ifade etmektedir.49

c. Teessî Kavramı

İttibâa yakın bir manayı ifade etmesinden dolayı burada “teessî” kavramına da değinebiliriz.

Kur’ân, Hz. Peygamber’de Müslümanlar için güzel bir örnek/lik olduğunu bildirmektedir.50 İlgili ayetin meâlinde yer alan “örnek” ifadesinin asıl metindeki şekli “usve” (ة َوْسُا)’dir. “Usve”; örnek, uyulacak kimse gibi anlamlara gelmekte;

birine uyma, birini örnek alma, biri gibi olma, bağlı olma şeklindeki manaları ifade eden “i′tesî”, “teessâ” ve “teessî” gibi fiil ve mastar hâldeki ifadelerle aynı kökü paylaşmaktadır.51

47 Sünnet’e uymanın/bağlı olmanın önemi ve gerekli oluşunun ayet ve hadisler üzerinden genişçe ele alındığı bir çalışma için bkz.: Aynur Uraler, Sahâbe Uygulaması Olarak Sünnete Bağlılık, (Doktora Tezi), Marmara Üniversitesi SBE, İstanbul, 1998, s.31-59.

48 Âl-i İmrân, 3/31.

49 Çelik, a.g.m., s.78-79. “İttibâ”ın kelime ve terim anlamı, anlamsal yakınlığı olan diğer bazı kelimelerle (taklîd, teessî, teşebbüh) ilişkisi ve ayet ve hadislerde kullanıldığı yerler için ayrıca bkz.:

Çelik, a.g.m. s.77-79. Ayrıca bkz.: 81 vd.

50 Ahzâb, 33/21.

51 İbn Manzûr, a.g.e., C.14, s.34-35. Ayrıca bkz.: Fîrûzâbâdî, a.g.e., s.1259; Isfehânî, a.g.e., s.76.

(25)

14 Kısaca Hz. Peygamber’in yaptığı gibi yapmak olarak açıklanan52 ve ittibâdan daha dar anlamı ifade eden53 “teessî”den bahisle Hz. Peygamber’e uyma ve onu örnek almada şu şartlar öne sürülmektedir:

a. Fiilin Sûretinde Muvafakat: İşlenen fiile şekil, zaman, mekân vb.

özellikleri yönüyle uymaktır. Örnek olarak, mekânın değil zamanın önemli olduğu namaz ibadetinde, Hz. Peygamber’in kıldığı yerde kılmak gerekmez. Sadaka ibadetinde ise, sadaka verdiği kişi değil, sadaka verme fiili açısından Hz.

Peygamber’e uymak gerekir.

b. Fiilin Sıfatı ve Cihetinde Muvafakat: Bir fiil hangi hüküm üzere yapılmışsa o hükümle (vacip, mendup vb.) yapmaktır.

c. Fiil ve Terk’te Hz. Peygamber’e Muvafakat: Yapılan veya terk edilen fiilde niyet Hz. Peygamber’e uymak olmalıdır.54

“Teessî”nin fiil ve terkte olduğu ve şekil ve amaç/niyet yönüyle bir fiilin aynısını yapmayı ifade ettiği, aksi durumda ise teessînin gerçekleşmeyeceği belirtilmektedir.55 Burada ittibâ kavramına değinirsek, ittibâ; söz, fiil ve terkte olmaktadır. Sözde ittibâ, amaç doğrultusunda (vech) sözün gereğini yapmaktır. Fiilde ittibâ ise fiilin aynısını uygulamaktır (teessî).56

Yukarıda yer alan ifadeler ışığında diyebiliriz ki, Hz. Peygamber’e uymak ve onu örnek almanın özel bir alanı ve anlamı olmalıdır. Sünnet’e uymak Hz.

Peygamber’den gelen her şeyi ayırt etmeksizin harfi harfine taklit etmek anlamını taşımamalıdır.57 Dolayısıyla Sünnet’e ittibâı, İslam’ın insanlar üzerindeki amaçlarını yerine getirme ve diğer insanların da yapmasını arzulamak üzere Hz. Peygamber’in söyledikleri/emrettikleri, yaptıkları ve terk ettiklerine şekil ve niyet dengesi gözetilerek uymak, şeklinde tanımlayabiliriz.

52 Mâzin İsmail Haniye, “Hz. Peygamber’e Cibillî Fiillerinde Tâbi Olma”, çev. Erdoğan Sarıtepe, FÜİF Dergisi, 2010, C.15, S.1, s.345.

53 Haniye, a.g.m., s. 347.

54 Haniye, a.g.m., s.346.

55 Âmidî, a.g.e., C.1, s.172. Benzer bir anlam için ayrıca bkz.: Çelik, a.g.m., s.82.

56 Âmidî, a.y.

57 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.72-73.

(26)

15

BİRİNCİ BÖLÜM

SÜNNET’E İTTİBÂIN İSLAM’IN AMAÇLARI VE HZ.

PEYGAMBER’İN VAZİFELERİYLE İLİŞKİSİ

Sünnet, dinin anlaşılması ve yaşanması açısından oldukça önemli bir konumda yer almaktadır. Genel kabul böyle olmakla beraber, sünnet meselesi ve kavramının detaylarına, mahiyetine vs. inildiğinde elbette ortaya birbirinden farklı görüş ve sonuçlar çıkabilmektedir. Çünkü sünnet kavramı fıkıh ve hadis gibi ilmî alanlar zaviyesinden ele alınmakta, bu kavram, ele alındığı ilmin alanı çerçevesinde kendine anlam kazanmaktadır.58 Bu anlamlar, ilgili ilimlerin içerisinde işlevsel olmakla beraber, biz burada Sünnet’i farklı bir bakış açısıyla değerlendirmeye çalışacağız. O da bu kavramın belirli alanların sınırlamasına tâbi tutulmadan, İslâm’ın bütününü kapsayan işlevsel bir faaliyet alanı olarak değerlendirilmesidir.59 Bu noktada Sünnet’i, özellikle İslam’ın genel amaçları ve bu amaçlar doğrultusunda Hz. Peygamber’e yüklediği genel vazifeler açısından ele alacağız. Burada bizim bakış açımıza göre Sünnet, İslam’ın yeryüzünde ve insanlar arasında gözettiği amaçların gerçekleştirilmesinde yürütülen kapsamlı faaliyetin adıdır. Bigiyef’in tanımı da bu yaklaşımımızı desteklemektedir: “… Resul-i Ekrem’in kendisine gelen vahyi ve risaleti tebliğ etme amacıyla yaptığı ve yapmaya çalıştığı her şey sünnettir.”60 Bir başka ifadeyle Sünnet, İslam’ın teorik boyutunun pratik boyuttaki tezahürüdür. Karadavî de bunu şöyle ifade etmektedir: “Sünnet, Allah’ın dinini anlama ve onu hayattaki bütün işlere uygulamada teorik ve pratik olarak Hz.

Peygamber’in getirmiş olduğu nebevî yöntem demektir.”61 İslam’ın hayata yansıması olarak ele alındığında Sünnet’in aslında İslamî hükümlerin hepsine (müstehap, farz,

58 Sünnet kavramının farklı anlamlarda ele alınmasına dair “Giriş” bölümünün “Sünnet Kavramı”

başlığında bazı bilgiler sunulmuştur.

59 Bu bakış açısıyla ilgili bir Sünnet tanımı için bkz.: Kırbaşoğlu, a.g.e., s.83.

60 Bigiyef, a.g.e., s.6.

61 Karadavî, a.g.e., s.24.

(27)

16 vacip gibi) tekabül etme özelliğinin olduğu da belirtilmektedir.62 Dolayısıyla bu bölümde biz Sünnet’i bazı ilmî alanların teknik tanımları dışına taşıyarak, bütüncül bir manada İslamî hareketlerin ifadesi olarak ele alacağız.

Bu bölümde “Kur’ân açısından İslam’ın genel amaçları”, “Kur’ân Açısından Hz. Peygamber’in genel vazifeleri” ve “Kur’ân açısından Hz. Peygamber’in peygamberliğinin bazı işlevleri” şeklinde üç ana başlıklı bir taksimata gittik. Bu genel taksimatın yapılması ve alt başlıklardaki isimlendirmede temelde Kur’ân-ı Kerîm’den hareket ettik.

Sünnet kavramı çerçevesinde İslam’ın amaçlarını ve Hz. Peygamber’in vazifelerini ve peygamberliğinin işlevlerini açıklarken, en üst merci olan Kur’ân’a başvurmaktan daha doğal bir yöntem olmasa gerektir. Nitekim Kırbaşoğlu’nun Hz.

Peygamber’le ilgili olarak, “O’nun Sünneti’nin, yani ortaya koyduğu modelin temel dayanağı bizzat Kur’an’dır; diğer bir ifade ile Sünnet temelde Kur’an’dan kaynaklanmıştır.”63 açıklaması, bizim bu yaklaşımımızı desteklemektedir. Sünnetle ilgili yanlış anlayışlara değinen ve bunlardan birinin Sünnet’in kaynağının sadece hadisler olarak görülmesi olduğunu belirten Polat da Sünnet’in temel kaynağının Kur’ân olduğuna vurgu yapmaktadır.64 Çünkü Hz. Peygamber’in peygamber olması ile İslam’ın var olmasının temel kaynağı Allah’ın “insanlık tarihine müdahalesi”65 olan Kur’ân’dır. Ali Çelik, Sünnet’in evrenselliğine değinerek şöyle demektedir:

“Sünnet, evrenselliğini Kur’an’dan almıştır. Bu itibarla Sünnet'in evrenselliği, Kur’an’ın vaz ettiği evrensel ilkelerle paralellik göstermektedir.”66

Fakat belirtmemiz gerekir ki, Sünnet Kur’ân’la sınırlı bir bilgi ve fiiller alanı da değildir. Değinmek istediğimiz husus, daha çok Sünnet’in varlığının vahiyle beraber ortaya çıkmış olması ve devamında gelişmesidir. Nitekim Muhammed Accâc el-Hatîb, Sünnet’in, Kur’ân’ın inişiyle beraber İslam’a davetin ilk gününden itibaren

62 Bkz.: Polat, a.g.t., s.186.

63 Kırbaşoğlu, a.g.e., s.77.

64 Polat, a.g.t., s.185.

65 Hasan Onat, “Hz. Muhammed’i Doğru Anlamak”, Hz. Muhammed ve Evrensel Mesajı Sempozyumu, (20-22 Nisan, 2007), İslâmî İlimler Dergisi Yay., Çorum, 2007, s.30.

66 Ali Çelik, “Sünnet’in Evrensel ve Tarihsel Boyutu”, İslâm’ın Anlaşılmasında Sünnetin Yeri ve Değeri (Kutlu Doğum Sempozyumu), (2001), TDV Yay., Ankara, 2003, s.378.

(28)

17 yayılmaya başladığını belirtmektedir.67 Bu yönüyle Kur’ân-ı Kerîm, Mehmet Görmez’in ifade ettiği üzere, “Bir taraftan toplumu ata, ecdat, kabile ve putların sünnetlerinden ayrılmaya davet ederken, diğer taraftan yavaş yavaş Peygamber Sünnetine de zemin hazırlıyordu.”68

Bu bölümde kaynak olarak temelde Kur’ân’daki ilgili olduğunu düşündüğümüz ayetlerden yola çıkılmıştır. Buradaki amacımız Sünnet’i ve Sünnet’e ittibâı öncelikle İslam’ın temel kaynağı olan Kur’ân’dan yola çıkarak anlamlandırmaya çalışmak ve onunla olan ilişkisine dair bir bakış açısı sunmaktır.

Bunun haricinde önemli olduğunu düşündüğümüz diğer bir amacımız da, Kur’ân’da yer aldığı ve üzerinde önemle durulduğu hâlde bazı meselelerin Sünnet’le pek ilişkilendirilmemesi karşısında aslında bu meselelerin Sünnet’in içeriğinden ayrı şeyler olmadığını vurgulamaktır. Nitekim Vahîduddîn Hân şu açıklamaları yapmaktadır:

“İnsanların çoğunun sünnete uymaya büyük bir önem verdiklerini ve özen gösterdiklerini görürsün. Ancak önem verilmesi özellikle gereken ve dinin ana eksenini ve özünü oluşturan birçok konuyu Müslümanlar, sünnetin çerçevesi dışında anlamışlardır.”69

1. KUR’ÂN AÇISINDAN İSLAM’IN GENEL AMAÇLARI

Fıkıh ilmi açısından bakıldığında, ortaya koyulan hükümlerle İslam’ın;

bireyin ahlaklanması, toplumda adaletin sağlanması ve bunlarla beraber maslahatın korunmasını da amaçladığı görülmektedir.70 Amaçlanan maslahatın gerçekleştirilmesinin de; din, can, mal, akıl ve nesil olmak üzere beş şeyin

67 Hatîb, Sunne, s.68.

68 Görmez, a.g.e., s.226.

69 Vahîduddîn Hân, “Geleneksel Yaklaşımdan Nebevî Yaklaşıma Sünneti Yeniden Anlamak”, çev.

Muammer Bayraktutar, Şırnak Üniversitesi İlahiyat Fakültesi Dergisi, 2012, C.3, S.5, s.179. Benzer durumla ilgili daha fazla açıklama ve değerlendirmeler için bkz.: A.y., s.177 vd. Hân’ın yer verdiği örneklerden biri, ayette (Ahzâb, 33/21) bahsedilen Hz. Peygamber’in örnekliğidir. O, önceki ayete de yer vererek bu ayetin, Hendek Savaşı’nda Müslümanların sabırlarını zorlayan sıkıntılar karşısında sabrıyla Hz. Peygamber’in örnek oluşuna vurgu yaptığını ifade etmektedir. Buradan hareketle sıkıntılar karşısında sabırlı olmanın sünnet oluşundan bahsedilmekte, fakat bazı kimselerin sünnet denildiğinde sadece sakal, misvak, sağ eli/ayağı kullanmak gibi şeyleri sünnet olarak kabul ettikleri belirtilmekle bu durum eleştirilmektedir. Bkz.: A.y., s.177-79.

70 Ebû Zehra, a.g.e., s.364-66.

(29)

18 korunmasına bağlı olduğu görülmektedir.71 Dolayısıyla İslam, insanın bireysel ve toplumsal, maddî ve manevî varlığını sürdürebilmesi için bu beş şeyin korunmasını da amaçlamaktadır.

Ali Çelik, Kur’ân-ı Kerîm’in bireysel ve toplumsal istikamette bütün insanlara yaptığı evrensel çağrı ve değerleri şöyle özetlemektedir:

“Tevhid inancı, hakk, adalet, doğruluk, ahde vefa, emanete riayet, hürriyet, istişare, sorumluluk, samimi kulluk, istikamet üzere olmak, eşitlik ilkesi, iyiliği emir kötülükten sakındırma, insanlar arasındaki muamelelerde uyulması istenen güzel ahlak prensipleri gibi hususlar ile kaynaklarda dinin hedefleri olarak zikredilen ‘Canı muhafaza, malı muhafaza, aklı muhafaza, dini muhafaza, nesli muhafaza’ şeklinde özetlenen tüm insan hakları.”72

Kur’ân-ı Kerîm’i; dinin/İslam’ın, Kur’ân’ın ve Hz. Peygamber’in gönderiliş sebepleri yönüyle incelediğimizde birçok yerde buna dair çeşitli ayetler bulabilmekteyiz. Bu ayetler, özet olarak bizlere İslam’ın hedeflediği genel amaçları vermektedir. Bu amaçları incelememizdeki maksat, özelde Sünnet meselesi ele alınırken neyin öncelikli olduğunun ortaya konulmasıdır. Bir başka ifadeyle Hz.

Peygamber’in (s.a.v.) Allah’ın elçisi olarak görevlendirilmesindeki temel sebeplerin açıklanmasıdır.

Buradaki amacımız doğrultusunda Sünnet’i değerlendirirken, onu aslî yönüyle, yani İslam’ın amaçlarının gerçekleştirilmesinde ortaya koyulan faaliyetlerin bütünü olarak görmekteyiz. Dolayısıyla Hz. Peygamber’in sünneti ve onu sünnetine ittibâın öncelikle bu faaliyetler kapsamında ele alınması gerekliliğini de ifade etmekteyiz. Çünkü fiillerle ilgili sonraki bölümümüzde de değineceğimiz üzere, eğer Sünnet, sadece bazı gündelik detaylara hapsedilir veya Sünnet denildiğinde sadece Hz. Peygamber’in kişisel birtakım davranışları anlaşılırsa, ittibâ meselesi asıl anlamını kaybedebilir. Neticede Hz. Peygamber’e ittibâ denildiğinde, sadece beşerî plânda onu taklit etmek anlaşılır ve İslam’ın ana amaçları noktasında onunla olan

71 Ebû Zehra, a.g.e., s.366 vd. Ayrıca bkz.: Ebû Hâmid Muhammed b. Muhammed el-Gazâlî, el- Mustasfâ, tah. Muhammed ‘Abdusselâm ‘Abduşşâfî, Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrut, 1993/1413, s.174; Şatıbî, a.g.e., C.2, s.17-20

72Çelik, a.g.t., s.378.

(30)

19 ilişki ortadan kalkabilir. Bu sorunun ortaya çıkmaması adına Sünnet’in öncelikli olarak Hz. Peygamber’in İslam’ın hedefleri doğrultusundaki gayret ve çalışmalarını kapsadığını belirtmemiz gerekmektedir.73

Öte taraftan, Hz. Peygamber’in beşerî plândaki ve gündelik sıradan hâllerindeki davranışların Sünnet dışı davranışlar olduğunu da iddia etmemekteyiz.

Hz. Peygamber’in peygamberlik alanı hayatın bütününü kapsadığı için, herhangi bir kimse ona hangi yönden bakarsa onun sünnetini o açıdan değerlendirecektir. Nitekim Hz. Peygamber’e insan gözüyle bakan onu insanî nitelikleriyle; peygamber olarak bakan onu peygamberlik nitelikleriyle; kanun adamı olarak bakan onu hukukî nitelikleriyle; önder olarak bakan ise onu önderlik nitelikleriyle değerlendirecektir.74

Şimdi Kur’ân’dan hareketle tespit edebildiğimiz, Allah’ın İslam diniyle gözettiği genel amaçlara geçebiliriz.

a. Hidayet Etmek

Din, yeryüzünde bulunan insanları doğruluğa yani hidayete eriştirmek ister.

Bunun için de insanlara ilahî kaynaklı bilgiler göndererek doğruların ne olduğunu öğretir ve bu doğrulara tâbi olmalarını ister. Hidayet, insanın en doğru olanı veya hakikati görüp ona yönelmesi, doğru yolu bulması; başka bir ifadeyle, madde ile mânâ arasında gidip gelen insanın doğruluk üzerinde karar kılmasıdır. Böylece insan, beş duyu organlarıyla algıladığı maddî gerçekliğin, tek ve en doğru gerçeklik olmadığını fark eder ve hayatını buna göre yaşar. Bunu başarabilen insan, “imtihan dünyası” olarak da ifade edilen dünya hayatında kendisini aldatıp hakikatlerden saptırmaya çalışan her türlü etkenlere karşı da direnç gösterir. Bütün bunların başarılması, insana hakikatleri açıklayan Allah’a ve İslam’a yönelmekle mümkün olmaktadır. İslam’ın temel kaynağı ise yol gösterici bir kitap olan Kur’ân-ı Kerîm’dir.75

İslam’ın temel amaçlarının ne olduğu üzerinde düşündüğümüzde akla gelebilecek ilk kavramlardan birisi “hidayet” kavramıdır. Hatta sadece bu kavramla

73 Hz. Peygamber’in asıl gayesine ve Sünnet’in kapsamına yönelik önemli ifadeler için bkz.: Görmez, a.g.e., s.210; Karadavî, a.g.e., s.124.

74 Bünyamin Erul, Sahabenin Sünnet Anlayışı, TDV Yay., Ankara, 2008, s.79-118.

75 Bakara, 2/2.

(31)

20 bile dinin amaçlarını tek kelimeyle özetlemek mümkündür. Allah, Kur’ân’ı indirme gerekçelerinden biri olarak insanların doğru yola/hidayete ulaşmalarını sağlamak olduğunu çeşitli şekillerde bildirmektedir.76 Bunlardan bir tanesi şöyledir: “Biz bu Kitab’ı sana sırf hakkında ihtilafa düştükleri şeyi insanlara açıklayasın ve iman eden bir topluma da hidayet ve rahmet olsun diye indirdik.”77

Sözlük anlamı itibariyle; yolu kaybetme, yanlış yola girme olarak ifade edebileceğimiz78 “dalâlet”in zıttı olan “hidayet” (ةيادهلا); doğruluk, doğru yol, rehberlik gibi anlamlara gelen “hudâ” (ىدهلا) kelimesinin mastar hâli olup, kısaca, doğru yolun gösterilmesini ifade etmektedir.79 Dinî açıdan, Allah’ın davet ettiği ve açıkladığı doğru/gerçek yol anlamına gelmekte,80 benzer bir şekilde de; iyilik, doğruluk, güzellik gibi olumlu nitelikteki bir rehberliği ifade etmektedir.81 Hidayet etmenin Allah’a ait olması82 yönünden de, Allah’ın yanlış yol karşısında doğru yolu açıklamasıdır.83

Râgıb el-Isfehânî (ö. 5./11. yüzyıl), ilgili ayetlerden84 de yola çıkarak hidayeti dört aşamada ele almaktadır. Kısaca şöyle aktarabiliriz: Her insanın ulaşabileceği hidayet (insanın bu imkâna sahip olması), kitap ve peygamberler yoluyla davet, istenilene ulaşmak (hidayete ermek olarak da düşünülebilir) ve ahirette cennete ulaşmak.85

Sahibinin Allah, davetçisinin peygamber ve onu seçenin insan olması açısından ise hidayetin üç yönlü bir özelliğinden bahsedebiliriz.

76 Nahl, 16/64; İbrahim, 14/1; Bakara 2/185. Allah’ın bu amacı gözettiğine ve hidayet amacının bütün insanlara yönelik olduğuna dair ayrıca bkz.: Ebû ‘Abdillâh Muhammed b. ‘Omer Fahruddîn er-Râzî, Mefâtîhu’l-Ğayb (et-Tefsîru’l-Kebîr), Dâru İhyâi’t-Turâsi’l-‘Arabî, Beyrut, h. 1420, C.20, s.231.

77 Nahl, 16/64.

78 Cihad Tunç, “İslam Dinine Göre Hidayet ve Dalalet”, ERÜİF Dergisi, Kayseri, 1989, S.6, s.30.

79 İbn Manzûr, a.g.e., C.15, s.353-354; Fîrûzâbâdî, a.g.e., s.1345. Ayrıca bkz.: Isfehânî, a.g.e., s.835.

80 İbn Manzûr, a.g.e., C.15, s.354. Ayrıca bkz.: Isfehânî, a.g.e., s.835.

81 Tunç, a.g.m., s.25.

82 Leyl, 92/12.

83 İbn Manzûr, a.g.e., C.15, s.354. Ayrıca bkz.: Ebû Mansûr Muhammed b. Muhammed el-Mâturîdî, Te′vîlâtu Ehli’s-Sunne (Tefsîru’l-Mâturîdî), tah. Mecdî Basellûm, Dâru’l-Kutubi’l-‘İlmiyye, Beyrut, 2005/1426, C.10, s.552.

84 Mesela bkz.: Tâhâ, 20/50; Enbiyâ, 21/73; Muhammed, 47/17, 5.

85 Isfehânî, a.g.e., s.835-36. Burada bu dört kısım şöyle de açıklanmaktadır: Allah’ın mükellef olan herkese doğruyu anlayabilecek bilinç ve irade vermesi; Allah’ın insanları doğruya davet edecek peygamberler göndermesi; Allah’ın hidayeti seçen insanı bu yoldaki dünya ve ahirete yönelik amacında başarılı kılması ve en son olarak, Allah’ın hidayet üzere olan insanı ahirette tecelli edecek kurtuluşa ulaştırmasıdır. Bkz.: Tunç, a.g.m., s.28-30.

(32)

21 Birincisi; hidayetin mutlak sahibi Allah’tır86 ve onu dilediğine verir.87 Bu açıdan baktığımızda dünya hayatında iken insana ebedî ahiret mutluluğuna ulaştıracak yolları, ilkeleri, hakikatleri göstermek Allah’ın elinde olan88 ve insanların bu konuda mutlak hâkimiyete sahip olmadıkları bir husustur. Çünkü hidayet dediğimiz şey, insanların sınırlı tecrübe ve aklî yetenekleriyle tam olarak ulaşamayacakları bir bilgi alanıdır. Bu alan aynı zamanda çok başlılık kabul etmeyen, sahiplik açısından tek olan bir alandır. Yani ortada mutlaklıkla ilgili bir durum mevcuttur. Eğer mutlaklık söz konusu ise orada tek hâkimiyet Allah’a aittir.

İkincisi; Hz. Peygamber hidayet noktasında bir vesiledir. Hidayetin mutlak sahibi Allah’tır ve Hz. Peygamber (s.a.v.) bile bu hususta yetki sahibi değildir.89 Hatta o bile Allah tarafından doğru yola iletilmiştir.90 Bu gerçeğe rağmen, Allah’ın insanları ulaştırmak istediği hidayet açısından Hz. Peygamber’in önemli bir konumu vardır. O da, Allah’tan gelen vahye doğrudan muhatap olarak dini tebliğ etmek, öğretmek ve açıklamak gibi fiillerle insanların hidayetine vesile olmaktır.

Bu açıdan hidayet, Allah’ın insanlar üzerinde gerçekleştirmek istediği ve bu hususta O’ndan başkasının mutlak hüküm sahibi olmadığı bir amaçtır. Fakat o amacın gerçekleşmesine vesile olma ve Sünnet’i şekillendirmesi itibariyle Hz.

Peygamber, rol sahibi bir elçidir. “Elif. Lâm. Râ. (Bu Kur’an), Rablerinin izniyle insanları karanlıklardan aydınlığa, yani her şeye galip (ve) övgüye lâyık olan (Allah’ın) yoluna çıkarman için sana indirdiğimiz bir kitaptır.”91 ayeti de bu durumu göstermektedir. Buradaki “karanlık” ve “aydınlık” kelimeleriyle dalâlet ve hidayet manasının kastedildiği de ifade edilmektedir.92 Hz. İbrahim ve soyundaki peygamberler hakkında inen, “Onları bizim emrimizle doğru yolu gösteren önderler yaptık…”93 ayeti de peygamberliğin hidayete ulaştırmaya vesile olan bir

86 Leyl, 92/12; Bakara, 2/272.

87 Bakara, 2/272; Hac, 22/16.

88 Bu hususla ilgili olarak bkz.: Râzî, a.g.e., C.31, s.185; Ebu’l-Kâsım Cârullâh Mahmûd b. ‘Omer ez- Zemahşerî, Tefsîru’l-Keşşâf ‘an Hakâiki’t-Tenzîli ve ‘Uyûni’l-Akâvîli fî Vucûhi’t-Te′vîl, Dâru’l- Ma’rife, Beyrut, 2009/1430, s.1207.

89 Bakara, 2/272.

90 En’âm, 6/161; Duhâ, 93/7. Ayrıca bkz.: Tunç, a.g.m., s.32.

91 İbrahim, 14/1.

92 Zemahşerî, a.g.e., s.544.

93 Enbiyâ, 21/73.

(33)

22 mekanizmaya sahip olduğunu göstermektedir.94 Yine de, inanmak istemeyenlere bunun hiçbir fayda vermeyeceğini; ancak inanan ve teslim olanların fayda elde edeceklerini görmekteyiz.95 Zaten Allah Hz. Peygamber’in bu hususta insanlar üzerinde vekil olmadığını da ayetinde belirtmiştir.96

Hz. Peygamber’in hidayete vesile olmasını ifade eden belki de en veciz ifadelerden birini şöyle aktarabiliriz:

Bir rivayette Hz. Peygamber, kendisiyle insanların/ümmetinin durumunu, ateş yakan sonra da ateşe yaklaşıp düşmekte olan haşeratı çekip kurtarmaya çalışan bir adamın durumuna benzetmekte ve sonunda şöyle demektedir: “Ben de ateşe karşı sizi bağınızdan tutuyorum (sizi kurtarmaya çalışıyorum), siz ise ona girmeye çalışıyorsunuz.”97

Hz. Peygamber’in hidayete vesile olmasının bir yönü de, insanlardan bu yönde dua etmelerini istemesidir. Mesela Hz. Peygamber bir sahabiye Allah’tan hidayet talep etmekle başlayan bir dua öğretmiş, o sahabi de o duayı vitir namazlarında okumuştur.98

Hidayetin bahsini ettiğimiz üçüncü yönü ise, Allah’ın gösterdiği ve Hz.

Peygamber’in de davet ettiği yolu talep eden insanın hidayete erişebileceği ve bu yönüyle insanın iradesinin de hidayet hususunda etkin bir yere sahip olduğudur.

Allah, insanı dünya hayatı imtihanına gönderdiğinde, “Eğer benden bir hidayet gelir de kim hidayetime tabi olursa…” şeklinde başlayan ayette insanın iradesine seslenmiş ve doğruya talip olanların üzücü bir sonla karşılaşmayacaklarını bildirmiştir.99 Böylece, hidayete sahip olmanın bir bakıma insanın kendisiyle de ilgili olduğuna işaret etmiştir. Bir başka ayette, hidayete erişmenin kişinin lehine,

94 Peygamberlerin doğru yolu göstermelerinin anlamı için bkz.: Ebû Ca’fer Muhammed b. Cerîr et- Taberî, Tefsîru’t-Taberî (Câmi’u’l-Beyân ‘an Te′vîli Âyi’l-Kur′ân), tah. ‘Abdullâh b. ‘Abdulmuhsin et-Turkî, Dâru Hicr, Kahire, 2001/1422, C.16, s.317; Mâturîdî, a.g.e., C.7, s.359-360; Zemahşerî, a.g.e., s.683.

95 Neml, 27/80-81.

96 Zümer, 39/41.

97 Buhârî, Rikâk, 26, s.1613, no: 6483; Muslim, Fedâil, 17, C.4, s.1789, (no:2284), ayrıca bkz.: Fedâil, 18-19, s.1789-90; Tirmizî, Edeb, 7, C.4, s.451, no: 2874.

98 Ebû Dâvud, Salât, (Vitir) 338, C.2, s.563-64, no: 1425; İbn Mâce, İkâmet, 117, C.2, s.252, no: 1178.

99 Bakara, 2/38. Benzer bir ayet için bkz.: A’râf, 7/35.

Referanslar

Benzer Belgeler

ülkelerde merkez bankası, bazı ülkelerde ise hükümet yetkilidir. Mevduat ve ödünç verme işlerinde faiz oranlarının yükseltilmesi ve düşürülmesi kredi hacmi

(Yayınlanmamış Doktora Tezi).. b) Başarının ölçülmesinde ve değerlendirilmesinde ders programlarında belirtilen özel ve genel amaçlar, kazanımlar esas alınır.

Yaşa göre yapılan nedensel yüklemeler arasındaki farklılığa bakıldığında 20 yaş ve üzerindekilerin yaşça kendilerinden daha küçük olan öğrencilere göre

 Merkezi ortaokul öğrencilerinin oluşturduğu metaforlar birinci sırada 33 metafor ile “Müzik Dersi Eğlencelidir.”, ikinci sırada 27 metafor ile “Müzik Dersi

Yapılan tuz kristallenmesi döngüleri sonucunda başlangıç ve döngüler sonunda numune yüzeylerinden ölçülen a (yeşillik-kırmızılık) değerlerinin değişimleri

Örnekler protein, bağ doku, toplam proteindeki bağ doku, hidroksiprolin oranı, rutubet, yağ ve kül miktarı yönünden incelendi.. Sonuç olarak, Bursa’da satışa sunulan

İşletme ve yönetici açısından bilginin işlendiği bilgi sistemleri gü- nümüzde en fazla Yönetim Bilgi Sistemi (YBS), Karar Destek Sis- temleri (KDS), Uzman

gruplarının a lgılanan iletişim becerileri puanlarının daha yüksek olduğu; algılanan i letişim becerileri puanı en yüksek grubun ise benlik saygısı düzeyi