• Sonuç bulunamadı

1. TÜRK EDEBİYATINA GENEL BAKIŞ

1.3. XVI YÜZYIL TÜRK EDEBİYATI

1.3.1. Osmanlı Sahası

XVI. yüzyıl siyasî, ilmî ve edebî yönden Osmanlı İmparatorluğu’nun bir ihtişam yüzyılı olarak vasıflandırılmaktadır.

Osmanlı Türkçe’si bu yüzyılda, Eski Anadolu Türkçe’si özelliklerinden sıyrılarak klasik biçimini almıştır. Bu yüzyılın dili önceki yüzyıllardan oldukça farklı daha süslü ve ağdalı bir dildir. Bir yandan İran şiirinin süregelen tesiriyle bir yandan da dili aruz kalıplarına daha kolay uygulayabilmek için alınan Arapça ve daha çok Farsça kelimelerin çoğalmasıyla, sonradan (Cumhuriyet döneminde) Osmanlıca diye adlandırılan bir dil meydana gelmiştir71.

Bu devir sadece kaside, gazel ve mesnevî için değil; bütün edebî türler için; parlak bir devir olmuştur. Ayrıca bu dönemde, şehrengiz gibi, yeni edebî türler edebiyatımıza kazandırılmıştır. Türk şiiri bu duruma gelinceye kadar üç yüz yıllık bir deneme, uygulama ve gelişme süresinden geçmiştir72.

Sultan Bayezid devrinde İstanbul’a gelen Zatî (1471 - 1546); doğru dürüst bir öğrenimi de olmadığı hâlde; yalnızca şair yaradılışının etkisiyle; 30 - 40 yıl boyunca bütün şairlerin hocası ve yol göstericisi olmuştur. Yüzyılın ortalarına doğru, kendini kabul ettiren Hayalî Beğ, Kanunî Sultan Süleyman’ın en gözde şairi olarak, Zatî’yi unutturmuş ve Osmanlı şiirinin başlıca söz sahibi şairi olmuştur. Yüzyılın son 40 yılında

70 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 131 - 132. 71 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 144. 72 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 143.

ise şiir tahtına Bakî oturmuş ve tartışmasız devrin sultanu’ş-şuarası olarak hükmünü sürdürmüştür73.

Yavuz Sultan Selim devri; siyasî, ilmî, edebî bakımdan bir ihtişam devri olarak tanınmaktadır. Cesareti ve kuvvetli iradesi sebebiyle, kendisinden hem korkulduğu, hem de cesaretine hayranlık duyulduğu için, I. Selim’e Yavuz unvanı verilmiştir. Mekke şerifinin Yavuz’a bağlılığını bildirmesinden sonra ise Osmanlı padişahları Hadimülharemeynüşşerifeyn (Mekke ve Medine’nin Hizmetkârı) unvanını almışlardır. Bu nam Osmanlı’ya doğuda ve batıda büyük bir kıymet verilmesine sebep olmuştur. Yavuz Sultan Selim kudretli ve adil bir padişah olduğu kadar; ilmi seven, alimlere değer veren, şair ve sanatçıları koruyan bir şahsiyetti. Tarihe, felsefeye, tasavvufa vakıf olduğu, Muhyiddin-i Arabî; Mevlana Celaleddin-i Rumî; Devrin önemli şahsiyetlerinden Kemal Paşa-zade (1468 - 1534) ve Müftü Ali Cemalî Efendi vb. şahsiyetlere değer verdiği bilinmektedir. Ca`fer Çelebî, Ahî ve Revanî gibi pek çok şair ve yazarın onun meclislerinde yer aldıkları kaydedilir. Yavuz, Mısır’ın fethi sırasında Kemal Paşa-zade’ye, İbn-i Tagribirdî’nin En-Nücumü’z-Zahire isimli eserini Türkçe’ye tercüme etmesi için emir verdiği de bildirilmektedir74.

Kanunî Sultan Süleyman’ın siyasî ve askerî zaferleri geniş bir çerçevede tahakkuk etmiştir. Onun devrinde: Kemal Paşa-zade Salih Çelebî; Şakaikü’n-Numaniyye yazarı, Taşköprülü-zade İsameddin Ahmed; Ahlâk-ı Alayî yazarı Kınalı-zade Alaaddin Ali Çelebî; Ahterî Mustafa b. Şemseddin; Abdullah b. Şeyh İbrahim Şebisterî; Zahiriddin Erdebilî; Hürremü’l-Cemalî; Muhammed b. İbrahimü’l-Halebî; Ahmed b. Abdülevvelü’l-Kazvinî; Mustafa b. Muhammed; Fevrî Ahmed vb. önemli şairler yetişmiştir75.

Kanunî’nin edebî eserleri takdir ettiği ve kendisi adına birçok eser kaleme alındığı pek çok kaynakta belirtilmektedir. Kelile ve Dimne mütercimi Alaaddin Ali Çelebî’nin ona Hümayun-name adlı tercümesini sunduğu zaman, eseri çok beğenerek, mütercimi, Bursa Kadılığı’na tayin ettiği de kaydedilmektedir.

Kanunî Sultan Süleyman devrinde, onun adına yazılan belli başlı eserler: Molla Kırımî’nin Hulasatü’l-Mizac’ı; Abdülkerim b. Muhammed’in Nesayihü’l-Ebrar’ı; Celal-zade Mustafa Çelebî’nin (1494 - 1567) Enisü’s-Selatin’i; Salih Çelebî’nin

73 BANARLI, C. 1, s. 572. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 145.

74 BANARLI, C. 1, s. 605. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 133. / PEKOLCAY, s. 265. 75 PEKOLCAY, s. 266 - 267.

Menakıb-ı Behman Şah b. Firuz Şah’ı; Konyalı Mehmed b. Katip Sinan’ın Mizanü’l- Kevakib; Mustafa b. Ali’nin Alamü’l-İbad Fi-Ahbarü’l-Bilad’ı; Matrakçı Nasuh’un Mecmaü’t-Tevarih’i; Gelibolulu Mustafa Sururî Efendi’nin Bahrü’l-Maarif’i; Zahiretü’l-Müluk Tercümesi ve benzerleridir76.

Kanunî devrinde Türk dili ve edebiyatının büyük bir gelişme gösterdiği ve bu dönemde çok değerli eserler verildiği görülmektedir. Özellikle Divan edebiyatı sahasında, gazel ve kaside vadisinde değerli eserler kaleme alınmıştır. Divan edebiyatına bu yolda hizmet etmiş başlıca şahsiyetler olarak, sağlam bir dil ve sanatkarca bir üslup ile eserler vermiş bulunan Zatî; sultanü’ş-şuara unvanıyla anılan, Hayalî (? - 1557); Kanunî Mersiyesi’yle adını ebedîleştiren Bakî (1526 - 1600); zarif bir üsluba sahip olan Nev`î (1533 - 1599); ilmî ve dinî sahadaki çalışmaları yanında çok sayıda şiir de yazmış olan Sururî vb. anılabilir77.

II. Selim’in alimleri ve şairleri himaye ettiği; özellikle de Müverrih Ali ve Müftü Ebussuud Efendi’ye saygı gösterdiği bilinmektedir. Ondan iltifat görmüş şairlerin başında; Samî, Hatemî, Firakî, Ferdî, Nigarî, Nihayî zikredilir78.

Bu yüzyılda; Hayalî Beğ (? - 1557) ve Bakî gibi şiire yön veren örnek şairler yetişmiştir. Şiir; aruzdaki ustalık, teknik ve ahenkdeki mükemmellikle en parlak ve olgun devrini yaşamıştır79.

HÜKÜMDAR ŞAİRLER: Yüzyılın hükümdarlarından; Yavuz Sultan Selim (1467

- 1520), Selimî mahlasıyla; Kanunî Sultan Süleyman (1495 - 1566) Muhibbî mahlasıyla; Sultan III. Murad, Muradî mahlasıyla şiirler yazan edebî şahsiyetlerdi. II. Selim’in beyitlerinden bazıları da meşhur olmuştur. Sultan III. Mehmed de şair bir hükümdar olarak bilinir. Şeh-zadelerden; II. Bayezid’in şeh-zadesi Korkut, Harîmî mahlasıyla eserler ortaya koymuştur. Kanunî’nin şeh-zadelerinden ise; Şeh-zade Mustafa, Bayezid ve Cihangir şair idiler. Kanunî’nin eşi Hürrem Sultan’ın da şairliği bilinmektedir. Yüzyılın diğer bir önemli hükümdar şairi, Gazî Giray Divanı ile Kahve ve Şarab münazarası yazarı Kırım Hanı Gazî Giray Han (1554 - 1608)’dır 80.

76 BANARLI, C. 1, s. 573. / PEKOLCAY, s. 266 - 267.

77 BANARLI, C. 1, s. 573; s. 578; s. 582. / PEKOLCAY, s. 266 - 267. 78 PEKOLCAY, s. 268.

79 BANARLI, C. 1, s. 573. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 143. 80 BANARLI, C. 1, s. 564 – 565; s. 567 - 572.

KADIN ŞAİRLER: Bu yüzyılda, hükümdar şairler başlığı altında da anılan,

Hürrem Sultan ve Hurşid ü Cemşid yazarı Hubbî Ayşe olmak üzere iki tanınmış kadın şair bulunmaktadır81.

DİĞER ŞAİR VE YAZARLAR: Bu sahada; Halîmî, Ahî Benli Hasan, Nihanî,

Behiştî Sinan Çelebî, Taliî Mehmed Çelebî, Latifî, Hayalî (? - 1557), Revanî, Tacî-zade Ca`fer Çelebî, Sücudî, Figanî (? - 1532), Kemalpaşa-zade Şemseddin Ahmed, Hayretî, Abdulganî, edip denizcilerden Agehî (? - 1577), Aşkî, Derunî, Garibî, Günahî, İlahî, Razî, Sıdkî, Selman, Sırrî, Şanî, Tabî, Usulî, Sagarî, İshak Çelebî (? - 1536), Zatî, Edirneli Nazmî, Kandî, Keşfî, Hasbî, Basirî, Selikî, Bakî, Bursalı Rahmî, Necatî, Bursalı Celilî, Fevrî, Nev`î, divan sahibi Gelibolulu Mustafa Alî (1541 - 1600), Bağdadlı Ruhî (? – 1605-6) vb. şairler ön plana çıkmaktadır82.

Yüzyılın sultanu’ş-şuarası Bakî (1526 - 1600)’nin adını ebedîleştiren en önemli eseri Bakî Divanı’dır. Onun diğer eserleri ise Sokullu Mehmed Paşa’ya takdim ettiği, Arapça’dan tercüme, Fezailü’c-Cihad; Şehabeddin Ahmed’in eserinden uyarladığı

Mealimü’l-Yakin adlı siyer kitabı ve Fezail-i Mekke isimli tercümesidir83.

Mesnevî tarzında; Anadolu sahasının ilk hamse yazarı Behiştî; Gül ü Bülbül mesnevîsi yazarı Kara Fazlı (? - 1563); Gencine-i Raz, Kitab-ı Usul, Şah u Geda,

Yusuf u Züleyha Gülşen-i Envar isimli mesnevîlerden oluşan hamsenin sahibi

Taşlıcalı Yahya Bey (? - 1582); Türk edebiyatının en uzun (7777 beyitlik) mesnevîsinin yazarı Kemalpaşa-zade; Leyla vü Mecnun mesnevîsi yazarı Tebrizli Hakirî; bugün elde bulunmayan Leyla vü Mecnun ve Yusuf u Züleyha mesnevîleri yazarı Çakerî Sinan; samimî üslubu ile gönülleri çeken Hilye-i Hakanî yazarı Hakanî (? - 1606); değişik konularda mesnevîleri bulunan Vamık u Azra yazarı Lami`î Çelebî (1472 - 1532);

Şirin ü Perviz ve Rivayet-i Gülgun u Şebdiz mesnevîleri yazarı Ahî Benli Hasan; Selim-name yazarları Sücudî ve Taliî; bugün kayıp durumdaki Leyla vü Mecnun’un

yazarı Hayalî (? - 1557); Leyla ve Mecnun yazarı Şahidî; bu eseri kısaltarak yazan Kadîmî; Leyla vü Mecnun yazarı Sevdayî; Kenzü’l-Bedayî yazarı Güvahî; ilk sakî- name örneği de sayılan, İşret-name’nin yazarı Revanî; Ferhad u Şirin yazarı Bursalı Lamiî Çelebî; Şem ü Pervane yazarı Zatî; Leyla vü Mecnun yazarı Larendeli Hamdî;

Gül-i Sad-Berg ve hamse yazarı Celilî; hamse sahibi Diyarbakırlı Halife; Şah u Geda

81 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 151.

82 BANARLI, C. 1, s. 573; s. 575 – 577; s. 579; s. 612. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 145 - 149. / PEKOLCAY, s. 265. 83 BANARLI, C. 1, s. 582; s. 596.

mesnevîsi yazarı Bursalı Nakkaş Bali-zade Rahmî; Gül ü Bülbül yazarı İznikli Bekayî;

Nakş-ı Hayal yazarı Azerî İbrahim Çelebî (? - 1585); hamse yazarı Kalkandelenli

Muidî; Riyazü’l-Cinan ve Cilaül-Kulub yazarı Bursalı Cenanî (? - 1595); Sadef-i

Sad-Güher sahibi Gelibolulu Mustafa Alî (1541 - 1600) vb. sayılabilir84.

Bu dönemde İshak Çelebi, Keşfî, İdris-i Bitlisî, Kemalpaşa-zade Celal-zade Mustafa Çelebî, Şükrî, Sücudî, Şîrî, Edayî, Hoca Sadeddin, Çerkesler Katibi Yusuf vb. tarafından, Türkçe, Arapça ve Farsça olmak üzere yirmi kadar Selim-name yazılmıştır. Şükrî’nin Süleyman-name’si ise ölümü üzerine yarım kalmış bir eserdir85.

Bilindiği gibi şehrengiz, Türk edebiyatına has türlerdendir. Şehrengiz türü ilk kez bu yüzyılda edebiyatımızda görülür. Bu yüzyılda şehrengiz yazan şairler ve şehrengizlere konu olan şehirler şunlardır:

İstanbul üzerine: Azizî, Cemalî, Fikrî, Katip, Safî, Fakîrî, Yahya olmak üzere yedi şair; Edirne üzerine: Kerimî, Firdevsî Çelebî, Mesihî, Yahya, Zatî olmak üzere beş şair; Bursa üzerine: Âşık Çelebî, Ca`fer Çelebî, olmak üzere iki şair şehrengiz yazmışlardır. Gelibolu üzerine: Alî, Sinop üzerine: Beyanî, Rize üzerine: Cefayî, Siroz üzerine: Cemalî, Belgrad üzerine: Hayretî, Diyarbakır üzerine: Halife, Yenişehir (Larissa) üzerine: Rahmî, Antakya üzerine: Siyamî, Manisa üzerine: Ulvî, Vardar Yenicesi üzerine: Usulî birer şehrengiz yazmışlardır. Böylece bu yüzyılda toplam on üç şehir hakkında, yirmi dört şehrengiz yazılmıştır86.

Tasavvuf gerek halka hitabeden aşık şairler, gerekse klasik tarzda yazan şairlerin kaleminde şekillenerek, kıymetli eserler vermiştir. Bu zümreden zikre değer şahıslar: Gülşenî Tarikatı’nı kuran ve Manevî isimli eserin yazarı Şeyh İbrahim Gülşenî (1426? - 1533); Melamiyye-i Bayramiyye Tarikatı bağlılarından Ahmed-i Sarban; Halvetî Ümmî Sinan (? – 1551); Hacı Bayram-ı Velî’nin müridi ve Aziz Mahmud Hüdayî’nin üstadı Bursalı Muhyiddin Üftade (? - 1580); Şeyh Aziz Mahmud Hüdayî; Seyyid Seyfullah Halvetî (? – 1601); İdris-i Muhtefî (? – 1615) ve benzerleridir 87.

84 BANARLI, C. 1, s. 573; s. 597 - 598; s. 601 – 603; s. 612. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 133; s. 149 - 152. / PEKOLCAY, s.

265; s. 267.

85 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 133.

86 BANARLI, C. 1, s. 474. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 150. 87 BANARLI, C. 1, s. 625.

Tekke şairleri arasında Şiî, Bektaşî ve Kızılbaş şairler de mevcuttur. Bunların bir kısmı Alevî, diğer kısmı da Haydarî ve Kalenderî’dir. Bu şairlerin en çoşkulu ve etkilisi Pir Sultan Abdal’dır88.

Bu dönemde, önem sırasına göre: Bahşî, Ozan, Kul Mehmed, Öksüz Dede, Kırımlı olduğu tahmin edilen diğer bir Hayalî; Köroğlu vb. saz şairleri görülmektedir89.

Geçen yüzyılda; Sinan Paşa’nın eserlerinde şahlanan sanatlı fakat sıcak ve samimî, güzel nesir; her nesir yazarında Sinan Paşa’nın zevki, sanatı, ve halka yakınlığı bulunmadığı için; bu yüzyılda üçüncü sınıf yazarlar elinde o güzellikten uzaklaşmıştır90. Klasik edebiyattaki bu külfetli nesir hareketi, nesri çığırından çıkarma derecesine asıl XVII. yüzyılda varacaktır. Fakat ileride böyle bir hareketin olacağını haber veren ifade aşırılıkları XVI. yüzyılda başlamıştır91.

Bu yüzyılda, ağırlaşan şiir dilini yabancı kelimelerden kurtarmak, sade Türkçe ile de şiir yazılabileceğini göstermek üzere bazı teşebbüsler olmuştur. Türkî-i basit de denilen bu akımın en önemli isimleri Basit-name yazarı Tatavlalı Mahremî (? – 1536);

Mecmaü’n-Nezair yazarı Edirneli Nazmî; Güvahî ve Terzi-zade Ulvî (? – 1554)’dir 92. Daha çok halkın içinden yetişmiş bu şairlerin çabaları iyi niyetle başlatılmış denemeler olarak kalmış; sanatçı olarak, fazla güçlü şairler olmadıklarından dolayı, hareketleri başarılı ve etkili olamamıştır93.

Bu yüzyıldaki Mecmuatü’n-Neza’ir ve Mecmuatü’r-Resa’il isimli eserler büyük bir miktar tutmaktadır. Bu yazma mecmualar bilhassa Süleymaniye Kütüphanesi, Bayezid Umumî Kütüphanesi, Selim Ağa Kütüphanesi’nde oldukça boldur94.

Mecmuatü’n-Nezair’ler arasından Eğridirli Hacı Kemal’in Camîü’n-Nezair’i ve

Edirneli Nazmî’nin Mecmuatü’n-Nezair’i başta gelir. Yine yazarı bilinmeyen

Camiü’l-Meanî isimli tasavvufî şiirler mecmuası; Pervane Bey sanıyla meşhur,

Pervane b. Abdullah’ın 1560’da meydana getirdiği Mecmua-i Nezair (Topkapı Sarayı Kütüphanesi, Bağdad, 406; 641 yk.) ve Peşteli Hısalî (? - 1651)’nin Mataliü’n-Nezair’i de önemli eserlerdir95. Bu çalışmada MV Mevlana Müzesi Nüshası olarak adlandırılan;

88 BANARLI, C. 1, s. 625. / PEKOLCAY, s. 286. 89 BANARLI, C. 1, s. 627 - 631. 90 BANARLI, C. 1, s. 604. 91 BANARLI, C. 1, s. 604. 92 BANARLI, C. 1, s. 622. 93 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 145.

94 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 141. / PEKOLCAY, s. 267 - 278.

Konya Mevlana Müzesi Kütüphanesi, Mecmua No: 2467’de kayıtlı mecmua da bunlara eklenebilir.

Tezkire tarzı Anadolu’da ilk örneklerini bu yüzyılda vermiştir. Bu eserlere Molla Camî’nin Baharistan’ı; Devlet-şah’ın Tezkiretü’ş-Şuara’sı, Nevayî’nin Mecalisü’n-

Nefayis’i örnek alınmıştır96.

Bu türün Anadolu sahasında ilk tanınmış temsilcisi olarak bilinen Heşt Behişt yazarı Sehî Bey (? - 1548)’dir. Heşt Behişt İstanbul’da basıldı (1325). Ayrıca Günay KUT karşılaştırmalı olarak, Mustafa İSEN sadeleştirerek, eseri yayınladılar. O. Recher ve Necatî Lugal tarafından da Almanca’ya çevrildi97.

Kaynaklarda Anadolu sahasının ilk güvenilir tezkirecisi olarak ise; Kastamonulu Latifî (1491 – 1582) bildirilmektedir. Latifî Tezkiresi şairleri alfabe sırasına göre verir. Eser, Tezkire-i Latifî adıyla 1314 yılında İstanbul’da basılmıştır. Mustafa İSEN tarafından sadeleştirilen tezkire; biri H. Theodor Chabet ve diğeri O. Recher tarafından olmak üzere iki kez Almanca’ya çevrilmiştir98.

Yüzyılın bir başka önemli tezkiresi de Aşık Çelebî (1520 - 1572)’nin Meşairü’ş-

Şuara adlı eseridir. Meşairü’ş-Şuara; XV. ve XVI yüzyıl edebiyat tarihi için,

vazgeçilmez bir kaynaktır. Tezkire, G. M. Meredith Owens tarafından neşredildi99. Kınalı-zade Ali Çelebî’nin oğlu Hasan Çelebi (1546 - 1604) de tanınmış tezkire yazarlarındandır. Tezkiretü’ş-Şuara isimli eseri sanatlı dili ve ihtiva ettiği 631 şairle türünün en çok şaire yer veren örneğidir. Tezkire, Dr. İbrahim KUTLUK tarafından eski alfabe ile Türk Tarih Kurumu yayınları arasında basılmıştır100.

Diğer bir tezkireci Gül-şen-i Şuara yazarı Bağdadlı Ahdî (? - 1593)’dir. Osmanlı bölgesi şairlerine Bağdatlı ve İranlı şairleri eklemiş olmasıyla önemlidir101. Yard. Doç. Dr. Süleyman SOLMAZ; Prof. Dr. Mustafa İSEN yönetiminde Gül-şen-i Şuara’yı Doktora tezi olarak hazırlamıştır102.

Yüzyılın sonunda yaşayan Beyanî bu asrın son tezkirecisidir. Beyanî Tezkiresi ise

Hasan Çelebî Tezkiresi’nin bir özetidir103.

96 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 139 - 140. 97 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 140.

98 BANARLI, C. 1, s. 614. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 140. / PEKOLCAY, s. 267 - 278. 99 BANARLI, C. 1, s. 616. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 141.

100 BANARLI, C. 1, s. 617. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 141.

101 BANARLI, C. 1, s. 617. / İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 141. / PEKOLCAY, s. 267 - 278. 102 bk. Gazi Üniversitesi, Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yayınlanmamış Doktora Tezi, Ankara, 1996. 103 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 141.

Aslı bir tarih kitabı olmasına rağmen Gelibolulu Âlî’nin Künhü’l-Ahbar’ında yer alan şairlerde Mustafa İSEN tarafından yayınlanmıştır. AKM. Yay., 1995.

Sokullu Mehmed Paşa için yazılan Cevahirü’l-Menabib; Mimar Sinan’ın kendisi hakkında Sayî Mustafa Çelebî’ye yazdırdığı Tezkiretü’l-Ebniye ve özellikle

Tezkiretü’l-Bünyan adlı eserleri ve evliya menakıbları anılmaya değer eserlerdir104.

Münşeat türünün tek önemli yazarı Feridun Bey Münşeatı yazarı Feridun Ahmet Bey (? – 1538)’dir 105.

Bu sahanın en önemli ismi Mir’atü’l-Memalik ve Kitabü’l-Muhit adlı eserler veren Seydî Ali Reis (? – 1562)’dir. Bu alandaki diğer önemli isimler Kitab-ı Bahriyye yazarı Pirî Reis; Menazıru’l-Avalim yazarı Trabzonlu Mehmed Aşık; Tarih-i Hind-i

Garbî mütercimi Mehmed Yusufü’l-Herevî ve benzerleridir106.

Asaf-name ve Tevarih-i Al-i Osman yazarı Lütfî Paşa (1488 - 1563); Ruz-name-i Hümayun ve Şikayat-ı Ahval-i Ruzgar yazarı, Selanikî Mustafa Efendi (? – 1600); Tacü’t-Tevarih yazarı Hoca Sadeddin (1536 - 1599); Künhü’l-Ahbar, Nasihatü’s- Selatin, Kavaidü’l-Mecalis ve Menakıb-ı Hünerveran sahibi Gelibolulu Mustafa Alî

(1541 - 1600) ve benzerleridir107.

Bu yüzyılın en yaygın halk hikayeleri Eba Müslim, Hamza-name, Battal-name gibi dinî destanî hikayelerdi. Bu alanda en önemli ism Telifat-ı Mehdî-i Kıssa-Perdaz ismi altında topladığı eserlerini III. Murad’a sunan Mehdî Derviş Hasan’dır108.

Kemalpaşa-zade tarafından yazılan Dekayıku’l-Hakayık lugatların çok okunan Farsça örneklerinden biridir. Türkçe’de daha sonra da kullanılacak olan, Lugat-ı

Ahterî; Vankulu Lugatı ve Muğlalı Şahidî’nin Tuhfe-i Şahidî isimli manzum lugatı

da bu dönemin ürünüdür109.

Orta oyunu, karagöz ve kukla oyunu gibi seyirlik oyunlarının da bu yüzyılda varlığını bilinmektedir110.

XVI. yüzyıl, Osmanlı sahası için, zirvelerini yetiştirme asrı olmuştur. Önceki yüzyılda klasik edebiyata kazandırılan, şarkı ve mevlid türlerinden başka, bu yüzyılda; şehrengiz türü edebiyatımıza kazandırılmıştır. Yine ilk örneğini Türkistan sahasında 104 BANARLI, C. 1, s. 621. 105 BANARLI, C. 1, s. 621. 106 BANARLI, C. 1, s. 618 -621. 107 BANARLI, C. 1, s. 606 - 612. 108 BANARLI, C. 1, s. 624 – 625; s. 633. 109 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 144. 110 BANARLI, C. 1, s. 624.

önceki yüzyılda veren tezkire tarzı da, Osmanlı sahasındaki ilk örneklerini, bu yüzyılda vermiştir.

1.3.2. Azerî Sahası

XVI. yüzyıl Azerî şivesinin gelişme sahası genellikle İran ve Irak olmuştur. Bu yüzyılda İran’da Safevî sülalesi hakimiyeti devam etmiştir. Safevî sülalesi “İsna Aşere Şiası yani On İki İmam Şiası) inancını kabul etmişti. Şah İsmail’in Şiî Türk kabilelerine dayanarak bir devlet kurduğu tarihten sonra da, İran’da Türk dili önemini korumuş, Safevî ailesi mensuplarının edebiyatla ilgilenmeleri sebebiyle de, Türk asıllı birçok şair yetişmiştir111.

Şah İsmail’in oğlu Sam Mirza tarafından yazılan Tuhfe-i Samî adlı Farsça tezkirede Aykut Sultan, Yusuf Bey, Hayalî, Narencî Sultan, Tebrizli Kelimî, Tufeylî, Emnî, Cedidî ve benzeri şairlerin Türkçe şiir söyledikleri bildirilmektedir112.

Kendisi de bir şair olan Sadıkî’nin Mecmau’l-Havas isimli tezkiresinde ise: Fakirî, Amanî, Pirî Bey, Kiramî, Şemsî, Sadık, Şah Kulu Bey Rumlu ve benzeri şairlerden bahsedilmektedir. Fakat aynı yüzyılda Farsça şiirleri dolayısıyla İran şairi gibi gösterilen fakat aslen Türk olan ve Türkçe şiirler de söyledikleri anlaşılan daha başka şairler de vardır113.

Bu yüzyılda, Şah İsmail’in Çaldıran’da Yavuz Sultan Selim’e yenilmesi ve Bağdad gibi önemli Azerî kültür merkezlerinin Osmanlı tarafından fethedilmesi sonucunda, Azerî kültür sahası gittikçe daralmıştır. Bunun tersine, Osmanlı nüfuz sahası ise, her geçen gün daha da genişlemiştir.

Bu yüzyılda Azerî edebiyatı; en yüksek devresini yaşamış; Hatayî ve Fuzulî (? - 1556)114’yi yetiştirdikten sonra; pek çok Azerî şairin Osmanlı sahasına göç etmesi ve

Osmanlı edebiyatının gittikçe artan etkisiyle varlığını koruyamamış ve büyük şair yetiştirememiştir115. 111 BANARLI, C. 1, s. 522. 112 BANARLI, C. 1, s. 556. 113 BANARLI, C. 1, s. 556. 114 BANARLI, C. 1, s. 525. 115 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 152.

HÜKÜMDAR ŞAİRLER: Azerî kültür sahasının son önemli hükümdarı, Hatayî

mahlasıyla şiirler de yazan Safevî hükümdarı Şah İsmail (1487? - 1524)’dir 116.

Şah İsmail koyu bir Şiî’dir. Özellikle Habibî ve Nesimî etkisi altında yetişmiştir. Geçen yüzyıllarda Seyyid Nesimî ve Habibî gibi Azerî şairleri tarafından temsil edilen Hurufî inanışları, Hatayî’nin şiirlerine de hakimdir. Hatayî, edebî kıymetiyle, sanatseverlerin takdir ettiği bir divan meydana getirmiştir. Özellikle Anadolu Kızılbaş ve Bektaşî Hurufîleri arasında Hatayî’nin yaygın hayranları bulunduğu bilinmektedir. Şair’in Hatayî Divanı ve Deh-name isimli iki önemli eseri vardır117.

Yukarıda da anıldığı gibi Şah İsmail’in oğlu Sam Mirza Tuhfe-i Samî adlı Farsça tezkiresiyle çağın hükümdar edipleri arasında yerini almıştır118.

Bu yüzyılın Azerî lehçesiyle şiir söyleyen hükümdar şairleri arasında Gîlan Şahı Ahmed Han (? - 1590)’ın da anılmaya değer bir yeri vardır119.

DİĞER ŞAİR VE YAZARLAR: Yüzyılın en büyük şairi Fuzulî (? - 1556)120

Azerî şiirinin son büyük temsilcisidir. İstanbul’dan ve sultanların himayesinden uzakta, yoksulluk içinde yetişen Fuzulî, hem bu yüzyılın, hem de sonraki yüzyılların en çok okunan, sevilen, etkisini eksiltmeden sürdüren şairidir. Her devirde bütün şairlerin etkilendiği ve mutlaka bir şeyler aldığı tükenmez bir şiir hazinesidir121.

Fuzulî Şiî inançlarına sahip bir şair hüviyeti ile bilinmekte ise de, onu bir mezhep temsilcisi olarak değerlendirmek hatalı olacaktır. Fuzulî’nin eserlerinde daha çok, mezhepler üstü bir tutumla, dinin ortak değerleri yüceltilmektedir.

Fuzulî kültürümüze: Türkçe Fuzulî Divanı, Farsça Fuzulî Divanı, Farsça Fuzulî Divanı, Hadikatü’s-Süeda, Beng ü Bade, Heft-Cam, Rind ü Zahid, Hüsn ü Aşk,

Şikayet-name, Terceme-i Hadis-i Erbain, Risale-i Muamma, Matlaü’l-İtikad, Şah u Geda, Enisü’l-Kalb, Türkçe Mektuplar, Farsça Kasideler, Türkçe - Farsça Manzum Lugat, Leyla vü Mecnun olmak üzere on sekiz önemli eser kazandırmış çok

önemli bir şairdir.

116 BANARLI, C. 1, s. 518. / PEKOLCAY, s. 267. 117 BANARLI, C. 1, s. 524. / PEKOLCAY, s. 267. 118 BANARLI, C. 1, s. 556. 119 BANARLI, C. 1, s. 556. 120 BANARLI, C. 1, s. 525. 121 İPEKTEN - İSEN, C. 3, s. 145.

1.3.3. Türkistan Sahası

XVI. yüzyılda Özbek Şeybanî Han (? - 1510) uzun savaşlardan sonra Timuroğulları’nın Türkistan’daki bütün ülkelerini zaptetti. XVI. yüzyılın başında yine Timur soyundan gelen Babür Şah (1483 - 1530) Hindistan’da büyük bir imparatorluk kurarak hanedanın saltanat ve medeniyetini üç asır daha yaşatabilmiştir122.

Böylece Türkistan edebiyatı, iki ayrı coğrafyada devam etmiştir. Birincisi

Benzer Belgeler