• Sonuç bulunamadı

BİRİNCİ TÜRKİYE İKTİSAT KONGRESİ VE LİBERAL EKONOMİ UYGULAMALARI

2.1. SANAYİLEŞME SÜRECİ

2.1.2. Osmanlı Devleti’nin Sanayileşme Karşısındaki Durumu

olabilmek konusunda faaliyetlerde bulunmuşlardır. Bu faaliyetlerde de bilimlerden, özellikle Antropoloji’den yararlanıldığı söylenebilir. Yeni dönemde sanayi toplumu haline gelen batılı devletlere dünyanın birçok bölgesinden kaynaklar aktarılıyordu.

2.1.2. Osmanlı Devleti’nin Sanayileşme Karşısındaki Durumu

Girişimciliğin ekonomik kalkınma üzerindeki olumlu etkisi konusunda, 20. yüzyılın başında Avusturya İktisat Okulu ve Joseph Schumpeter ön alarak katkı sağlamıştır. Schumpeter, girişimciliğin iktisadi gelişmişliğe etkilerini, girişimcilerin yeniliklere uyabilme kabiliyeti ile ilişkilendirmiştir50. Girişimcilik konusundaki sistematik çalışmalar bu dönemde başlamış olsa da uygulama pratiği daha önceki yıllara dayanır. Osmanlı ekonomisinde ise iktisadi açıdan eksikliği en çok hissedilen unsuru, girişimcilik ruhuna sahip sermayedar sınıfın yokluğudur. Zira zenginliğin ve kalkınmanın kaynağı olarak yeni ülkelerin fethedilmesi olarak görülmüştür. Bunun gerekliliği olarak da girişimci arayışlardan ziyade, güçlü bir ordu ve idari yapı olarak görülmüştür. Sebeplerden bir diğeri de mülkiyet hakkının garanti altında olmamasıydı. Mülkiyetin önemini bilen Avrupa ülkeleri, Tanzimat Fermanı ile vatandaşlarının Osmanlı coğrafyasındaki güvenceye alırken, Türkler bu hakkı ancak 1926 yılında kabul edilen “Medeni Kanun” ile elde etmiştir. Girişimcilik faaliyetleri gayri Müslim unsurlarda yoğunlaşırken, nitelikli Türk-Müslümanlar iş hayatından ziyade genellikle memuriyeti tercih etmişlerdir51.

Osmanlı Devleti’nde, Tanzimat ile beraber, batı düşüncesini tanıyan yöneticiler ile sanayi konusunda bir hassasiyet oluşmuştur. Fakat yeni bir düzen oluşturmanın eşiğindeki küresel dengelerin yanında, bazı iç dinamikler sebebiyle gecikmeler yaşanmıştır. Batı toplumlarında bağımsız şirketlerin kurulmasına zemin hazırlanarak kapitalist sistemin yerleşmesi sağlanırken, Osmanlı toplum yapısında ise ticaretle uğraşanların şirketleşmelerine ve sermayenin tüccar teşkilatlarında birikmesine olumlu bakılmıyordu52. Tanzimat sonrası kurulan özel fabrikaların neredeyse tamamı, kanunlarla imtiyaz elde eden yabancı girişimciler ve azınlıklar tarafından kurulmuş olması bu durumun sonuçlarından birisidir. 1863'te "Islah-ı Sanayi

50 Murat Çokgezen, Türkiye’de Devlet, Girişimcilik ve Yerel Kalkınma, İstanbul Ticaret Odası Yayınları, İstanbul, 2012, s.17.

51 İbrahim Onur Koçaşlı, “1923 İzmir İktisat Kongresinde Alınan Kararların Dönemin İktisat Politikalarına Etkileri”, International Journal of Academic Value Studies, www.javstudies.com (Erişim tarihi: 11.10.2019)

26

Komisyonu" kurulmuştu. Fakat kapitülâsyonlar bu komisyonun aldığı kararların yürürlüğe konmasını engellemiştir.

19. yüzyılın son çeyreğinden 20. yüzyılın başına kadar neredeyse kesintisiz savaşın içerisinde olan Osmanlı Devleti’nde ekonomi, yetişmiş insan gücü, sanayi, ulaşım, tarım, dış borçlar başta olmak üzere birçok alanda çok büyük sorunlar yaşanmıştır. Önceliğinden dolayı mevcut kaynaklar, ekonomik yatırımlardan çok ordunun ihtiyaçlarına harcanmış, kaynakların yetersiz kalması üzerine borçlanma sürecine girilmiştir53.

Ayrıca, Sanayi Devrimi’nden sonra Avrupa’da başlayan seri üretim karşısında, yerli sanayi uygulamaları korunamamıştır. Bu durumun en önemli sebebi kapitülasyonlardır. Gümrük vergilerinin arttırılması yolu ile alınacak koruma tedbirleri dahi, Avrupalı büyük devletlerin onayına bağlanmıştı54. Bu devletler, Lozan Barış Görüşmelerinde dahi bu imtiyazlarından vazgeçmeyerek 1929 yılına kadar sürdürülmesi konusunda ısrarcı olmuşlardır. Aynı zamanda, 1854 yılından itibaren dış borçlanma süreci başlamıştır. Alınan borçların geri ödenmesinde yaşanan aksaklıklar ve sıkıntılar sebebiyle aynı batılı devletler tarafından 1881 yılında “Düyun-u Umumiye İdaresi” kurularak alacaklarının kendileri tarafından tahsil edilmesi süreci başlatılmıştır. Bu durum, Osmanlı Devleti’nin mali bağımsızlığını kaybettiği dönem olmuştur55. Ülke ekonomisinin disipline edilerek sanayileşmiş batı devletlerine entegrasyonla ilgili düzenleme girişimleri bu devletler tarafından engellenmiştir. Örneğin, 1863 tarihinde ekonomi yönetimi tarafından kurulan "Islah-ı Sanayi Komisyonu" nun kararları, kapitülasyonlar sebebiyle uygulamaya geçirilememiştir.

1854 Kırım Savaşı başladığında savaş maliyetinin finansmanı için İngiltere'den alınan 200.000 Sterlin, Osmanlı Devleti’nin ilk dış borçlanmasıdır. Yatırım dışı alanlarda değerlendirilen dış borçlanma rakamı 1875 yılına kadar 15 kere tekrar ederek 127 Milyon Liraya ulaşmıştır. Osmanlı Devleti'nin I.Dünya Savaşı’na girmesinde dış borçlar ve kapitülasyonların etkisi olmuştur. 1914 yılı itibari ile 716

53 Ali Coşkun, “Cumhuriyetin İlk Yıllarında Türkiye Ekonomisi”, Atatürkçü Düşünce Dergisi, 2003, Sayı:4, 72-77, s. 72.

54Enver Ziya Karal, Osmanlı Tarihi, Cilt:8, Türk Tarih Kurumu Yayınları, Ankara, 1983, s. 435–436. 55 Bige Yavuz, Kurtuluş Savaşı Döneminde Türk-Fransız İlişkileri (Fransız Arşiv Belgeleri

27

milyon dolar tutarındaki borcun %60,3’ü Fransa’ya kalan kısmı Almanya'ya aittir56. Katlanarak artan borçlanma süreci, askeri ve siyasi başarısızlıklar ile birleşmesi, ulusal özgürlüğü hiçe sayan Duyun-i Umumiye İdaresi’nin ulusal kaynaklara fütursuzca müdahale uygulamaları ile sonuçlanmıştır. Egemen güçler, alacaklarının tahsili adına kastettikleri mali bağımsızlık ile yetinmemiş ve bu durumun diğer bağımsızlık alanlarına da (askeri, siyasi) yansımaları olmuştur.

Batılı devletler askeri, siyasi ve özellikle iktisadi altyapısını önemli ölçüde güçlendirerek, kendi coğrafyasının dışındaki yeraltı/yerüstü kaynaklarına sahip olma mücadelesine girmişlerdir. Sahip olduğu yeraltı kaynakları sebebi ile bu devletlerin birincil hedefinde bulunan Osmanlı Devleti’nde durum iç açıcı değildir. Askeri ve siyasi alanda verilen mücadelede başarılı olunamaması, ekonomik göstergelerin iyi durumda olmaması ile ilişkilidir.

Bu konuda Atatürk, İktisat Kongresi açılış konuşmasında, Türk tarihindeki yükselme ve düşüşün sebebinin temelinde iktisat meselesi bulunduğunu söyledikten sonra iktisadın önemini şu şekilde ifade etmiştir: “Efendiler, tarihimizi dolduran

bunca başarılar, zaferler veyahut yenilgiler, yok olmalar ve felâketler, bunların, tümü; gerçekleştikleri devirlerdeki iktisadî durumlarımızla ilişkili ve ilgilidir.”57

Ticaret ve Ziraat Nezaretince yaptırılan 1913-1915 dönemini içeren sanayi sayımına göre bazı kentlerde kurulan un ve deri fabrikaları ile Adana ve Tarsus'taki dört iplik fabrikası, İzmir'deki buhar makinası, içten yanmalı motorlar, un, sabun, yağ, havlu ile makarna fabrikası dışında kayda değer sanayi bulunmamaktadır. İmalat sanayisinin genel bir değerlendirmesi yapılacak olursa; imalatın %70,3’ü gıda, %11,9’u dokuma, %8,3’ü deri, %6,1’i kırtasiye, %2,2’si kimya, %0,8’i ağaç, %0,3’ü toprak sanayi alanında faaliyet göstermektedir58. 1915 yılında İstanbul dahil Anadolu’da büyük işletme niteliğinde tanımlanabilecek 585 işletme ve 30 bin civarında sanayi işçisi bulunmaktadır59. Bunun yanında, çok uzun süreden beri askeri alanda başarı sağlanamamasına rağmen, imkânlar ölçüsünde ordunun

56Melek Düzgüngüneş, Türkiye’de Toplumsal ve Ekonomik Gelişmenin 50 Yılı, DİE, Ankara, 1973, s. 19.

57 Türkiye Cumhuriyeti Atatürk Kültür Dil ve Tarih Yüksek Kurumu Atatürk Araştırma Merkezi Başkanlığı, “Türkiye İktisat Kongresi’ni Açış Söylevi İzmir”, http://www.atam.gov.tr/ataturkun-soylev-ve-demecleri/turkiye-iktisat-kongresini-acis-soylevi-izmir, (Erişim: 15.09.2019)

58Gündüz Ökçün, Osmanlı Sanayi 1913-1915 yılları Sanayi İstatistikleri, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi, Ankara, 1970, s. 206-209.

59 Yaşar Semiz, Atatürk Döneminin İktisadi Politikası: Milli İktisat ve Tasarruf Cemiyeti, Saray Kitabevi, Konya, 1996, s. 12.