• Sonuç bulunamadı

3. BĐRLEŞME SÜRECĐ

1.2.14. Ortaklık Devralma Yoluyla Birleşme Sonrasında

31.nolu tebliğin 17.maddesine göre, öz kaynak veya rayiç değer yöntemlerinin kullanılması durumunda, ortaklık devralma yoluyla birleşme işlemi sonrasında ulaşılacak sermaye artırımının tutarı aşağıdaki şekilde hesaplanır.

Devralan ortaklığın öz kaynağı: A

Devrolan ortaklığın (birden fazla ise ortaklıkların) öz kaynağı: B Devralan ortaklığın ödenmiş/çıkarılmış sermayesi: C

Birleşme Oranı = A D A+B= Ulaşılacak Sermaye = C

D

Birleşme işlemine taraf ortaklıkların, birleşme işlemine taraf bir diğer ortaklığın iştiraki olması ve benzeri durumlar, seçilen yönteme ilişkin hesaplamada dikkate alınır. Birleşme sonrası artırılacak sermaye tutarı, devrolan ortaklığın (birden fazla ise ortaklıkların) devralan ortaklık dışındaki mevcut ortaklarına payları oranında dağıtılır.

1.2.15. Yeni Ortaklık Kurulması Yoluyla Birleşme Sonrasında Ulaşılacak Sermaye Tutarı

31.nolu tebliğin 18 maddesine göre, yeni ortaklık kurulması yoluyla birleşme sonrasında yeni kurulacak ortaklığın sermayesi, birleşme işlemine taraf ortaklıkların çıkarılmış/ödenmiş sermayelerinin toplamından oluşur. Birleşme işlemine taraf ortaklıkların, birleşme işlemine taraf bir diğer ortaklığın iştiraki olması ve benzeri durumlar, her bir ortaklık için birleşme oranının hesaplanmasında dikkate alınır ve yeni kurulacak ortaklığın sermayesi bu suretle belirlenir. Yeni kurulacak ortaklığın sermayesi, birleşmeye taraf ortaklıkların ortaklarına toplam öz sermayedeki payları oranında dağıtılır.

1.3. VERGĐ MEVZUATI AÇISINDAN ŞĐRKET BĐRLEŞMELERĐ

Şirket birleşmeleri vergi mevzuatı açısından değişik yasal düzenlemelerde ele alınmıştır. Buna göre, Kurumlar Vergisi Kanunu, Gelir Vergisi Kanunu, Vergi Usul Kanunu, Gider Vergileri Kanunu, Harçlar Kanunu, Katma Değer Vergisi Kanunu, Damga Vergisi Kanununda şirket birleşmeleri ile ilgili bir takım hükümler bulunmaktadır. Kuşkusuz bu kanunlardan şirket birleşmeleri ile ilgili en önemli kanun 26205 sayı ve 21.06.2006 tarihli Resmi Gazete’de yayınlanan 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’dur. Diğer kanunlarda daha çok yan bir takım düzenlemeler getirilmekte, şirket birleşmelerini teşvik edici ve kolaylaştırıcı anlamda bazı düzenlemeler yer almaktadır. Bu mevzuat aşağıdaki şekilde incelenebilecektir:

• Damga Vergisi Kanununa ek “Damga Vergisinden Đstisna Edilen Kağıtlar” başlığı altında getirilen ek düzenleme ile, Kurumlar Vergisi Kanununa göre gerçekleştirilen şirket birleşmeleri, bölünmeleri ve devirleri nedeniyle düzenlenen kağıtlar Damga Vergisinden istisna edilmiştir.

• Gider Vergisi Kanununun 29. maddesine eklenen s bendi uyarınca Kurumlar Vergisi Kanununa göre yapılan birleşme, bölünme ve devir işlemlerinden doğan kazançlar Banka ve Sigorta Muameleleri Vergisinden istisna edilmiştir.

• Harçlar Kanununun 123. maddesine 5635 sayılı kanunla eklenen fıkra ile birleşme, devir ve bölünme hallerinde yapılacak işlemlerden harç alınmayacağı düzenlemiştir.

• Kurumlar Vergisi Kanununun 8. maddesinin 1. fıkrasına göre birleşme ve devir giderleri indirimi mümkün gider sayılmıştır.

• Şirket birleşme ve devirlerinde birleşen ve devir alınan kurum veya kurumların kül halinde yani tüm aktif ve pasifleriyle birleşilen veya devralan kuruma geçeceği gerçeği karşısında, birleşen veya devrolunan kurumun aktifinde yer alan varlıkların örneğin taşınmazların ve demirbaşların birleşilen veya devrolunan kuruma geçmesinin aslında Katma Değer Vergisi Kanunu anlamında mal teslimi olacağı, ancak bu tür teslimlerin başlangıç aşamasında Katma Değer Vergisine tabi tutulmasının birleşme ve devir işlemlerini en azından mali açıdan cazip olmaktan çıkartacağı gerçeği dikkate alınarak; Katma Değer Vergisi Kanunun 17. maddesinin 4. bendinde, Kurumlar Vergisi Kanununda düzenlenmiş olan devir işlemlerinin Katma Değer Vergisinden istisna edilmiş olduğu düzenlenmiştir.1

1

Bu kapsamda vergiden istisna edilen işlemler bakımından katma değer vergisi kanununun 30.maddesinin a bendi hükmü uygulanmaz. Đşlem sonunda faaliyetini bırakan, bölünen veya infisah eden yükümlülerce yüklenilen ve indirilemeyen vergiler, faaliyete başlayan veya devir veya bölünme sonrasında devredilen veya bölünen kurumların varlıklarını devralan yükümlüler tarafından mükerrer indirime yol açmayacak biçimde indirilir.

• Gelir Vergi Kanununun 81. maddesi de şirket birleşmeleri ve devirleri halinde ortaya çıkabilecek değer artışı kazançlarının vergiye tabi olup olmayacağını ele almış, ilke anlamında kurum veya kurumların bütün aktif ve pasifleriyle devir alınması halinde birleşilen veya devralan kurumda ortaya çıkabilecek değer artışlarının vergiye tabi değer artışı kazancı olacağını düzenlemiştir. Ancak bu duruma bir takım şartlarla istisna getirilmiş ve bu gibi hallerde oluşan değer artışı kazançları vergilendirme dışı bırakılmıştır. Buna göre, kazancı bilanço esasına göre tespit edilen bireysel bir işletmenin bilançosunun bir sermaye şirketine tüm aktif ve pasifleriyle devrolunması halinde devralan şirketin bilançosuna aynen geçirilmek ve devredilen bireysel işletmenin sahip veya sahiplerine şirketten, devir bilançosuna göre hesaplanan öz sermaye oranında ortaklık payı verilmesi halinde artık değer artışı kazançları vergilendirme dışı bırakılacaktır.2 (Pehlivan, 2010: 219).

Bunun yanında zarar mahsubunu düzenleyen Kurumlar Vergisi Kanununun 9. maddesi şirket devir alımlarında devralınan şirketlerin bile zararlarının mahsubunun yapılabileceğini öngörüp buna ilişkin koşulları düzenlemiştir.

Buna göre; devralınan kurumların öz sermaye3 tutarını geçmeyen zararları beş yıl süre ile mahsup edilebilecektir (KVK, md. 9). Zarar mahsubunun yapılabilmesi için iki şart getirilmiştir. Buna göre;

1) devralınan kurum veya kurumların son beş yıla ait Kurumlar Vergisi beyannamesinin yasal süresi içinde verilmiş olması,

2) devir sonucu zarar mahsubu yapacak kurumun devirin yapıldığı hesap dönemini izleyen en az beş yıl süre ile devraldığı kurumun faaliyetini devam ettirmesi gerekmektedir.

2

Bu ortaklık paylarını temsil eden hisse senetlerinin nama yazılı olması şarttır.

3

Mahsuba esas alınan öz sermaye, kurumun vergi usul kanunu uyarınca devir tarihi itibariyle sahip olduğu öz sermaye olmaktadır. Yine bu kanun uyarınca öz sermaye kurumun aktif ve pasifleri arasındaki farktır. Değişik ifadeyle tüm aktiflerden tüm borçların çıkartılmasından sonra kalan değer

Burada yer alan aynı faaliyete devam etme şartı, yürürlükten kaldırılmış olan 5422 sayılı kanunun mükerrer 14. maddesinde yer alan “aynı sektörde faaliyet gösterme” şartından daha sınırlayıcı bir faaliyet alanı getirmiştir (KVK, md.9-1-a-2).

Beş yıl süre ile faaliyette bulunma şartı, vergiden kaçınmak amacıyla ekonomik olarak işletilmesi mümkün olmayan kurumların devir alınarak, bunların zararlarının devralan kurumun beyan edeceği vergiden mahsubunun sağlanması ve bu şekilde devralan kurumun vergiden kaçmasının engellenmesi amacı ile getirilmiştir.

Yukarıda belirtilen şartlar çerçevesinde zarar mahsubu yapılabilecek, ancak bu şartların yerine getirilmemesi durumunda haksız zarar mahsubunun varlığı kabul edilerek zamanında tahakkuk ettirilmeyen vergiler için vergi ziyaı cezası kesileceği öngörülmüştür (KVK md.9 1-a-2).4

Mahsup edilecek zararlar beş yıllık süre içerisinde devralan kurumun beyannamelerinde belirtilmek kaydıyla serbestçe belirlenecek, öz sermaye sınırlamasını aşan zararlar ise iptal edilecektir. Birden fazla kurumun devralınması halinde bunların mahsubu gerekecek zararlarının mahsubunda ise orantısal bir yöntem benimsenmekte, devrolan her bir kurumun zararı devralan kurumun öz sermayesine oranla belirli bir mahsuba tabi tutulmaktadır.

Şirket birleşmeleri ve devralmalarında vergi mevzuatı açısından esas itibariyle ele alınması gereken konu, bu birleşmelerin veya devirlerin kurum kazancı açısından vergiye tabi olup olmayacağı sorunu ile ilgilidir. Çünkü KVK md.18 bir veya birden fazla kurumun diğer bir kurumla birleşmesini, tüzel kişiliği sona eren kurumlar açısından tasfiye hükmünde olacağını; ancak tasfiyeden farklı olarak bu hallerde birleşme karının söz konusu olacağını düzenlemiştir. Dolayısıyla bu tür birleşmelerde artık vergiye tabi bir kar olacak ve vergi matrahını ise birleşme karı oluşturacaktır. Birleşme karının belirlenmesi açısından da birleşme dönemi temel alınmış ve birleşme dönemi, birleşmeye esas bilançonun hazırlandığı tarih ile başlayan ve birleşilen kurumun birleşmeye yönelik sermaye artırımını düzenleyen ana sözleşme değişikliğinin ticaret sicilinde tescil ve ilan edildiği tarih arasında

4

Bu tür durumlarda ilgili kurum hakkında resen vergi tarhı yapılmakta, ziyaa uğratılan vergi tutarı kadar vergi tarh edildiği gibi, yine ziyaa uğratılan vergi tutarınca vergi ziyaı cezası kesilmektedir. Ayrıca geç tahakkuk nedeniyle ilgili kurum gecikilen dönem boyunca gecikme faizi ödemektedir.

geçen dönem bilanço dönemi olarak nitelendirilmiştir5. Đşte vergi matrahının belirlenmesinde esas alınacak birleşme karı bu dönem içinde elde edilecek kardır. Birleşmenin tasfiye hükümlerine tabi tutulması, birleşme karının oluşumundaki temel neden olmaktadır, çünkü devrolan kurumun bilançosundaki aktif kıymetlerin cari değerleri ile dikkate alınması söz konusu olmakta bir başka değişle birleşme halinde gizli yedekler realize edilmektedir6 (Kavak, 2005:160-161). Yine münfesih kurum veya kurumların ortaklarına veya sahiplerine birleşilen kurum tarafından doğrudan doğruya veya dolaylı olarak verilen değerler, kurumun tasfiyesi halinde ortaklara verilen değerler yerine geçmektedir. Yine birleşilen kurumdan alınan değerler de vergi usul kanununda yazılı esaslara göre değerlendirilmektedir (KVK, md.18-2). Birleşme karının hesaplanması sırasında birleşen kurumun ortaklarına birleşilen kurum tarafından verilen değerlerin, transfer fiyatlandırması yoluyla örtülü kazanç dağıtımı hükümlerine göre belirlenmesi gerekecektir (http://forum.alomaliye.com/index.php?topic=26931 09.03.2010).

Bu belirlemelere göre birleşme karı üç ana unsurdan oluşmaktadır:

1) Birleşen kurumun tüzel kişiliğinin sona ereceği tarihe kadar süren ticari faaliyetlerinden kaynaklanan kurum kazancı

2) Birleşen kurumun aktif değerlerine (emtia, taşınmaz, demirbaş gibi) biçilen yeni değerler nedeniyle oluşacak kar

3) Birleşen kurum kayıtlarında gözükmese dahi birleşen kurumun

şerefiyesinin realize edilmesinden doğan kar

(http://forum.alomaliye.com/inde?x.phptopic=26931 09.03.2010).

Bu şekilde ortaya çıkan birleşme karının beyanı gerekmektedir. Buna göre, devir işleminin, hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin olarak hazırlayacakları ve müştereken

5

Birleşme karının tespitine esas alınan birleşme döneminin ne zaman başlayıp ne zaman bittiği yönünde ileri sürülen bir başka görüş ise, tasfiyede olduğu gibi birleşmede de farklı dönemler olmadığı birleşmenin başlama ve bitiş tarihlerinin belirlenmesinde ilgili kurumların genel kurullarının birleşme sözleşmesini onayladığı tarihin esas alınması gerektiği yönündedir .(Gökbel;2004:33).

6

Bir başka görüşe göre ise, birleşme karı birleşme dönemi başındaki öz sermaye ile birleşme dönemi sonundaki öz sermaye arasındaki fark olarak karşımıza çıkmakta, bu farkın belirlenmesi için de birleşme dönemi başı ve sonuna ilişkin bilançoların düzenlenmesi gerekmektedir.(Gökbel, 2004,

imzalayacakları münfesih kuruma veya kurumlara ait Kurumlar Vergisi beyannamesini, birleşmenin ticaret sicili gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu vergi dairesine vermesi gerekecektir (KVK, md.20-2). Yine bunun yanında münfesih kurumun tahakkuk etmiş veya edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini, az önce verileceğini belirttiğimiz vergi beyannamesinin ekinde sunacağı bir taahhütname ile taahhüt edecektir.

Birleşme halinde birleşen kurumlar adına birleşme karı üzerinden tarh olunan vergiler, birleşme nedeniyle infisah eden kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesinin verilme süresi içinde ödenecektir. Bu yükümlülük birleşen kurumların bu kanuna göre tahakkuk eden ancak henüz vadesi gelmemiş olan vergileri içinde olacaktır (KVK, md.21-2).

Bilindiği gibi TTK, şirket birleşmelerini iki biçimde düzenlemiş, bu çerçevede birden fazla kurumun tüzel kişiliğini kaybederek yeni bir tüzel kişilik altında birleşmeleriyle, bir veya birkaç kurumun bir başka kurumca devralınarak birleşmesinden bahsedilmiştir. Oysa KVK bu ayrıma girmemiş hangi tür birleşme olursa olsun bu birleşmelerin tasfiye hükümlerine tabi olacağını öngörmüş, KVK md.18 ise her tür birleşmenin devir niteliğinde sayılacağını düzenlemiştir.

Đşte birleşmenin tasfiye hükümlerine tabi tutulmasının ortaya çıkarttığı en temel sonuç vergiye tabi birleşme karının karşımıza çıkması olmaktadır ve bu kar az önce bahsettiğimiz esaslar dahilinde vergilendirilmektedir. Ancak KVK md.19-1 bir takım şartların yerine gelmesi halinde gerçekleştirilen birleşmeleri devir hükmüne tabi tutmakta ve bu gibi hallerde vergilendirmeye tabi bir birleşme karı bulunmamaktadır. Bu birleşmelerin devir hükmünde sayılması için yerine gelmesi gereken şartlar aşağıdaki şekilde açıklanabilecektir:

Öze Đlişkin Şartlar:

1) KVK md.19-1-a’ya göre birleşen ve birleşilen kurumların yasal veya iş merkezlerinin Türkiye’de bulunması gerekecektir. Bu şart kurumun tam yükümlü olması gerektiğini ortaya koyan bir şarttır. Çünkü, birleşmenin devir olarak kabul edilmesi için her iki kurumunda tam yükümlü olmasını gerektiren neden devir olayının

niteliğinden kaynaklanmaktadır. Birleşme karı devralan kurumun bilançosundaki aktif değerlerin cari değerleri ile dikkate alınmasından doğmakta, değişik ifade ile birleşme halinde gizli yedekler realize edilmektedir. Oysa devir halinde karın hesaplanması, bu değerlemenin yapılmaması yani aktif değerlerin değer artışından oluşan gizli yedeklerin vergilendirilmesinin birleşilen kurum bünyesinde gerçekleşeceği tarihte yapılmak üzere ertelenmesi anlamına gelmektedir

2) KVK md.19-1-b’ye göre ise de birleşilen kurumun bir bütün halinde devir alınması gerekecektir. Burada devire esas alınan bilanço değerleri birleşme tarihindeki bilanço değerleridir ve bu bilanço değerleri birleşilen kurumun bilançosuna aynen geçirilmektedir. Zaten bu tür birleşmelerde birleşme karının oluşmamasına neden olan olgu’da budur. Bilanço değerleri cari değerleri yerine kayıtlı değerler ile devralan kurumun bilançosuna geçirilmektedir. Bu şekilde birleşme karının devrolan kurum açısından ortaya çıkmamış olması hali aslında birleşme karının vergi ertelemesi anlamına gelen bir şekilde ileride birleşilen kurum nezdinde ortaya çıkmasına neden olmaktadır. Nitekim birleşilen kurum bilançosuna kayıtlı değerlerle kattığı bu varlıkları elden çıkartmaya kalktığında burada kuşkusuz cari değerler söz konusu olacak ve bu cari değer ile kayıtlı değer arasındaki fark birleşilen kurum açısından vergiye tabi bir kurum kazancı olacaktır (http://www.ismmmo.org.tr/htmldergikonu.asp?id=2359&did=3&d ad=MALĐ ÇÖZÜM DERGĐSĐ Sayı:56 TEMMUZ-AĞUSTOS- EYLÜL 2001 09.03.2010).

Biçime Đlişkin Şartlar:

1) Devralan ve devrolan kurumların birlikte imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesini vermesi gerekecektir.(KVK, md.20-1a-1). Devir işleminin hesap döneminin kapandığı aydan kurumlar vergisi beyannamesinin

verildiği ayın sonuna kadar geçen süre içerisinde yapılması halinde, münfesih kurumun önceki hesap dönemine ilişkin hazırlayacakları ve birlikte imzalayacakları münfesih kuruma ait kurumlar vergisi beyannamesinde vermeleri gerekecektir. (KVK, md.20-1a-2) Bu beyanname birleşmenin ticaret sicili gazetesinde ilan edildiği tarihten itibaren 30 gün içerisinde münfesih kurumun bağlı bulunduğu yer vergi dairesine verilir. KVK, md.20-1a-2). 2) Bir diğer şart ise birleşilen kurumun, münfesih kuruma ait

tahakkuk etmiş veya edecek vergi borçlarını ödeyeceğini ve diğer ödevlerini yerine getireceğini belirtir bir taahhütnameyi, yukarıda belirttiğimiz vergi beyannamesi ile birlikte vermesinin gerekli olduğudur (KVK, md.20-1b).

Yukarıda belirtilen şartları taşıyan ve devir hükmünde sayılan birleşme hallerinde birleşme karı ortaya çıkmadığı için bu vergiye tabi tutulmamakta, bu tür birleşmelerde sadece münfesih kurumun devir tarihine kadar oluşacak kazancı vergilendirilmektedir. Ancak bu birleşmeler eğer yukarıda belirttiğimiz şartları yerine getirmeden gerçekleştirilse devir hükmünde sayılmayacak, bu nedenle birleşme karı zamanında tespit ve beyan edilmediği için devrolan işletme adına resen vergi tarhı yapılacaktır. Kuşkusuz bu tür tarh hallerinde vergi ziyaı cezası ve tahakkukun geç gerçekleşmesi yüzünden işlemesi söz konusu olan gecikme faizi de talep edilecektir.

1.4. REKABET HUKUKU AÇISINDAN ŞĐRKET BĐRLEŞMELERĐ

Bireylerin fayda, teşebbüslerin ise kar ençoklaması amacıyla gerçekleştirdiği eylemlerin toplumsal refaha dönüştüğü öngörülen piyasa ekonomisinin dayandığı temel ilke, ekonomik ilişkilerin serbest rekabet odaklı olduğu varsayımıdır. Đktisadi anlamda rekabet, bir piyasada satıcıların daha fazla müşteri edinerek mal ve hizmet satışlarını, dolayısıyla da karlarını artırmak için giriştikleri yarış şeklinde tanımlanabilir. Rekabet olgusu, etkin çalışan bir piyasa sistemi için temel oluşturur; piyasa aktörlerinin kararlarının bağımsızlığını ve kişisel çıkarları gözeten eylemleri

korumakla birlikte, sosyal adaleti ve ekonomik etkinliği sağlar (http://www.rekabet.gov.tr/index.php?Sayfa=sayfahtml&Id=70, 23.09.2010).

Şirket birleşme ve devir almalarında devir alma veya birleşme sonunda oluşacak yeni şirketin mal ve hizmet piyasalarında rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı bir duruma gelmesini önlemek amacı ile önlemler almak, bütün ülkelerde, kamu yönetimlerini yakından ilgilendirmiştir. Bu önlemler, hukuksal düzenlemeler yapmak, bu hukuksal düzenlemelerin uygulamaya konulmasını sağlamak amacı ile teşkilatlanmak ve ceza yasalarında cezai yaptırımlar oluşturmak gibi yasama, yürütme ve yargı erklerinin harekete geçirilmesi ile işlerlik kazanmaktadır (Sarıkamış, 2003: 118). Bu çerçevede, rekabet hukuku, ekonomi modeli olarak piyasa ekonomisinin ve dolayısıyla serbest rekabetin benimsendiği sistemlerde, sağlıklı bir rekabet ortamının sağlanması ve bu ortamın korunabilmesi için gerekli olan düzenlemelerden oluşmaktadır. Bir başka deyişle, rekabet hukuku kuralları, serbest pazar ekonomisinin vazgeçilmez unsuru olan rekabetin korunmasını ve işlerliğinin sağlanmasını hedeflemektedir (Akyüz, 2007: 10).

Mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu veya kısıtlayıcı anlaşma, karar ve uygulamaları ve piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmalarını önlemek, bunun için gerekli düzenleme ve denetlemeleri yaparak rekabetin korunmasını sağlamak amacıyla 7.12.1994 tarihinde kabul edilen ve 13.12.1994 tarih ve 22140 sayılı Resmi Gazete’de yayınlanarak yürürlüğe giren 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun ülkemizdeki rekabet hukuku alanındaki temel yasal düzenlemedir.

4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un yürürlüğe girmesinden önce de rekabet TTK’nun haksız rekabete ilişkin hükümleri (m.56-65) ve Medeni Kanunun 2.maddesinde yer alan dürüstlük kuralı ile korunmaya çalışılıyordu. Ancak bu koruma piyasa ihtiyaçlarına cevap vermiyor, özellikle tekelleşmeyi önleyemiyor, mal ve hizmet piyasalarındaki rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma ve uygulamaların önüne geçemiyordu. Đşte mevcut pozitif hukukun yetersizliği, 1994 yılında çıkarılan 4054 sayılı Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’la giderilmiş oldu (Yılmaz, 2004:141). Rekabetin Korunması Hakkında Kanun’un düzenlenmesi, hukuki açıdan ortaya çıkan bu gerekliliğin yanı sıra Türk ekonomisinde 1980

yılından bu yana uygulanan serbest piyasa sisteminin yarattığı fiili durum, rekabetin düzenlenmesi ve hatta yeniden tesisini gerekli kılmıştır. Bilindiği üzere Türk ekonomisi, serbest rekabet şartlarının olmadığı, rekabet kültürünün bulunmadığı ve devletin veya devlet tarafından himaye edilen teşebbüslerin piyasaya hakim olduğu bir yapıda bulunmaktaydı. Bu bozuk fiili durumun düzeltilmesi ve piyasaların rekabet yoluyla ıslah edilebilmesi ihtiyacı, serbest rekabetin yasal bir düzenleme yoluyla etkin şekilde korunmasını zorunlu kılmıştır. Bu amaçla öngörülen 4054 sayılı yasa, ekonomik düzendeki kartel anlaşmalarına ve ekonomik yoğunlaşmalara karşı etkin önlemlerle donatılmıştır (Akyüz, 2007: 13).

4054 sayılı kanunun kapsamına giren işlemler, Türkiye Cumhuriyeti sınırları içinde mal ve hizmet piyasalarında faaliyet gösteren ya da bu piyasaları etkileyen her türlü teşebbüsün aralarında yaptığı rekabeti engelleyici, bozucu ve kısıtlayıcı anlaşma, uygulama ve kararlar ile piyasaya hakim olan teşebbüslerin bu hakimiyetlerini kötüye kullanmaları ve rekabeti önemli ölçüde azaltacak birleşme ve devralma niteliğindeki her türlü hukuki işlem ve davranışlar, rekabetin korunmasına yönelik tedbir, tespit, düzenleme ve denetlemeye ilişkin işlemler şeklinde söz konusu kanunun 2.maddesinde belirtilmiştir.

Söz konusu kanunda birleşme ve devralmalara ilişkin düzenlemeler 7. 10. ve 11. maddelerde yer almaktadır. Buna göre ilgili kanunun 7.maddesi, bir ya da birden fazla teşebbüsün hakim durum yaratmaya veya hakim durumlarını daha da güçlendirmeye yönelik olarak, ülkenin bütünü yahut bir kısmında herhangi bir mal veya hizmet piyasasındaki rekabetin önemli ölçüde azaltılması sonucunu doğuracak şekilde birleşmeleri veya herhangi bir teşebbüsün ya da kişinin diğer bir teşebbüsün

Benzer Belgeler