• Sonuç bulunamadı

ORGANİZMA VE OYUNCULUK

2.1 ORGANİZMA VE OYUNCU

Descartes’in “düşünüyorum öyleyse varım” sözüne Damasio sinirbilimin el verdiği ölçüde karşı çıkıp; zihin- beden arasında bir ayrım olmadığını ortaya koymuştu. Bu bölümde de Saffet Murat Tura’nın bir görüşünden yararlanacağız: “insan Descartes’in sandığı gibi doğa yasalarından kısmen azade bir edimsel özne olmayabilir, ama öğrenen ve zeki bir organizmadır” (Tura, 2011, s. 65). Ben ilk defa organizmanın oyunculuk dilinde kavram olarak kullanılmasıyla Çetin Sarıkartal’ın derslerinde karşılaştım. Oyunculuk yaparken kendini bir “ben” olarak değil de bir organizmanın kullanıcısı olarak tahayyül etmenin önemi beni de etkilemiş olacak ki, tezin bölümlerini bu başlık üzerinden kurmayı uygun gördüm. Her şeyin ‘ben’ kavramı üzerine oturtulduğu bir dünya düzeni içerisinde yaşamaktayız. Bu oyunculuk açısından da bir mesele, çünkü ‘kendi’ ‘ben’lerimizi (ki bunu açıklarken bile anlaşılabilmesi adına alıştığımız ortak dil ile ifade ediyorum) sahneye taşıyoruz. Bu da oyunculukta bir problem olarak karşımıza çıkıyor.

36 ‘Ben’, ‘kendilik’, ‘özne’ karmaşasına açıklık getirecek olursak, Tura bunu toplum yapısının devamı açısından ele alır. Lacan’ın ifadesiyle söylenmesi gerekirse beni bir ‘özne ‘olarak kurması gerekir. Çünkü

İnsan türü için yaşamsal önem taşıyan toplumsal düzeni kurup sürdürebilmemiz, hatta politik ve ahlaki bir tavır alabilmemiz için kendimizin ve başkalarının bazı edimlerin faili olduğuna inanmamız, gündelik yaşamda bir doğa olayı olduğumuz fikrini bir kenara bırakmamız gerekiyor. (Tura, 2011, s. 66)

Yoksa yaptığı davranışların sorumluluğunu doğa olayına bağlayan toplumda yaşam kaos ve kendiliğinden ortadan kalkma sonucuna varabilir. Tura’nın asıl iddiası aslında edimsel öznesi olmayan biyolojik olaylara göre çalışan nöral mekanizmalara dayandığımızdır.

‘Ben’ kavramıyla düşünmenin önemli bir zararı, “burada böyle düşünüyordur” yargısıyla karakter yaratmaya çalışmaktır. Aslında öznesi olmadığımız bu sürece sahip çıkıyoruz. “Düşünüyorum, dediğinizde bir iç sesi andıran bir öznel deneyim yaşıyorsunuz” (Tura, 2011, s. 68). Aynı durum, en kötüsü de oynama sırasında olabilen, bir yandan içten konuşan, belki kendini yargılayan küçük iç sesler ile adeta konuşan kafalar olarak sahnede beliriyor. O yüzden aslında oyunculuk açısından da baktığımızda, kişi, Tura’nın “Özne yok: İnsan bir doğa olayıdır” (Tura, 2011, s. 365) fikrini baştan kabul etse, mesleğini icra ederken de çok rahatlayabilir.

Çetin Sarıkartal, bu meselenin hayal gücü ile bağlantılı olduğunu ve hayal etmenin oyun sırasındaki eylemlere oyuncu olarak sahip çıkmaktan kaynaklanan eşiği aşmada kolaylaştırıcı olduğunu şu şekilde ifade eder:

Oyuncular yöntem öğreniyor ve yöntem çalışıyor fakat sahneye gelince blokajları ortaya çıkıyor. Burada hayal etmek çok önemlidir. Ben şimdi öğretmen Çetin’i bir kenara koyduğumu sadece hayal ediyorum. Hayal etmek yeterli oluyor; bunu yapınca hayalimizde kendimizi kenara koyabiliyoruz ve karakter adına eylemlerde bulunabiliyoruz. Bu duruma karşı çıkan/ nasıl olacak diyen ise ‘ben’ ve bu öğrenilmiş bir şey. ‘Ben’ organizmada oluşan ve organizma tarafından gerçekleştirilen tüm eylemlere sahip çıkmak zorunda hissediyor kendini. Oysa aslında Sen bu organizma üzerine kuruldun ve her şey onun üzerine inşa ediliyor. Organizmayı geçici olarak kullanan bir karakter de kendi eylemlerini gerçekleştirebilir. (Sarıkartal, 2018)

Organizma olarak dünyaya geliyoruz ve düzen içinde bu inşa süreci meydana geliyor. Öğretmen rolü, anne, eş, sevgili, arkadaş vb. rolleri inşa ediyoruz. Ve bunların hiçbirini de birbirine karıştırmadan hayatımıza devam ediyoruz. Bu birbirinden

37 ayrılma olayını Schechner, liminal eşik kavramıyla tanımlar. Bir performans izlemek için gelen kişi, performans alanına geldiğinde bir eşikten geçerek boş bir alanda ilerler ve daha sonra sahne alanına varmasıyla seyirci konumunu alır. Yani doktorluğu bırakıp, seyirci rolüne geçer (2010).

Bunu sahneye taşıdığımızda, bir karakterin oyuncuda belirmesine öznesiz edim fikriyle yaklaşıldığında oyuncunun karakteri sahiplenme sorunu da ortadan kalkabilir. Çetin Sarıkartal’ın oyunculuğu öğrenmiş organizma için dedikleriyle konuyu toparlayabiliriz:

Oyuncunun bir organizma olarak var olduğunu, asal kendilik hissinin bu organizmaya ait olduğu, beninin bunun üzerine kurulan ayrıcalıklı ve varsayılan bir kullanıcı olduğunu, ancak bu organizmanın oyun halindeyken başka kullanıcılar tarafından da kullanılabileceğini ve o kullanıcıların açacağı kimi dosyaların, gösterecekleri kimi karakter özelliklerinin varsayılan kullanıcınınkinden farklı olabileceğini hayal edip kabul etmesi gerekir. (Sarıkartal, 2011; akt. Tıpırdamaz, 2017, s. 23)

Bu konuya bu açıdan bakmamıza vesile olan Güveloğlu’nun ‘Öznesiz Bir Süreç Olarak Oyuncu: Fiziksel Eylemler’ tezinde detaylı incelemeyi bulabiliriz.

Öznesiz doğal süreçler oluşumuzun oyunculuk açısından çok ciddi bir avantajı var. Organizmamızı doğru yöntemle istediğimiz temsilin kullanımına açabiliriz. Hafızamız elbette durmayacak ve bildiği yerden bizi yönlendirecektir. Yani sahne üzerinde açık olduğumuzda başımıza bir şey gelmeyecek çünkü istesek de bütün bildiklerimizi unutamayız. Bedenimiz kendi yolunu bulacaktır. Bize düşen bir kurgudan ibaret olan “ben”i geride bırakıp yeni rolümüzün gelip bedende belirmesine açık olmaktır. (Güveloğlu, 2011, s. 73)

Buradan hareketle kendimizi öznesiz bir süreç olarak görmek oyuncu olarak bize, rolü yaratmak ya da sahiplenmek yerine; rolün bedende belirmesi şeklinde bir tanımla bir kat daha yükten kurtaran bir sürecin kapılarını aralamış olur.

Genel hatlarıyla bu tezin kuramsal altyapısı, Tura’nın “organizma” olarak bahsettiği, Güveloğlu’nun öznesiz bir süreç dediği ve Damasio ile de temellendirilen bu bütünlüklü yapının sahip olduğu olanakları sonuna kadar kullanabilmesi adına istenilen açıklığa ulaşabilmesinin yolları üzerine kuruludur. Oyuncu burada önerilen

38 egzersizlerle bu açıklığa erişebilmeli ki ‘iletken beden’ diye tanımladığım en küçük itkiye bile duyarlı bir bedene sahip olabilsin.

İletken bedene doğru giderken ilk bölümde imgelemin öneminden bahsedilmişti. Bu bölümde oyunculukla bağlantısı üzerinden biraz daha detaylandırılarak ele alınacaktır.