• Sonuç bulunamadı

ORGANİZMA VE OYUNCULUK

2.2 İMGELEM VE HAYAL KURMA

İlk bölümde oyuncu halini almak için imgelem aracılığıyla nasıl bir mekanizma işlediğinin detaylı altyapısı kuruldu. Burada ise rol kişisine ulaşmak için imgelem ve hayal kurmanın yeri incelenecektir. Stanislavski, “Bir aktör ya imgelemini geliştirmeli ya da tiyatrodan ayrılmalıdır,” (2015, s. 74) diyecek kadar hayati bir yerde görür imgelem meselesini. Çünkü biz oyuncu olarak organizmamızın olanaklarını rol kişisinin kullanımına açıyoruz. Bu noktada başka kullanıcıların bu bedende hayat bulabilmesi için, o kullanıcıların koşulları şimdi, şu anda, bu sahnede, tam da seyirci karşısında yaşayan bir dünyaya dönüşmelidir.

Stanislavski günlük hayatımızdan, rol kişisinin dünyasına geçişi kolaylaştırmak için

eğer sözcüğü ile bir varsayım cümlesi kurar. Eğer Juliet olsaydım, belirli koşullar

içinde yaşayan, ne yapardım? Oyuncunun hayal gücü bu noktada eksiksiz ve olayların temeli üzerine sapasağlam kurulmalıdır. Bu belli koşullar, oyuncunun ilgisini çeken canlılıkta oluşturulmalı, örneğin nasıl bir saray olduğu, Juliet o balkondan her gün nereyi görüyor; ormanı mı, yoksa bahçeyi mi ya da balkonun altında gözlerini ona dikmiş duran bir görevliyi mi – kısacası oyuncu en çok neden etkilenecekse hayal edip ona göre karar vermelidir. Bu verili koşulların hayali imgeleri aracılığıyla olur. Yazar bu konuda kısıtlı bilgi verir ve burada oyuncuya iş düşer. Yani imgelem vasıtasıyla meydana gelebilecek şeyler yaratır fakat bir de oyuncu yaratma yeteneğine sahipse, var olmayan, hiçbir zaman olmamış ya da olmayacak şeyleri de ortaya koyar. Bu yolda da imgelem oyuncuya yol gösterir (Stanislavski, 2015, ss. 72-73). Başta sistemin çalışma prensibini belirttiğim gibi, işleme mekanizması aslında tam da imgelem ve hayal kurmayla devreye girmiş oluyor. Yani, “Bilinçaltını uyaran eğer, psiko tekniğin bilinçli teknik ile bilinçaltı

39

yaratıcılık yaratma prensibini uygulama” (Yusufoğlu, 2017, s. 58) noktası bu şekilde

canlanıyor. Böylelikle imgeleri uyaran eğer gerçekleştirildiğinde; verili koşullar çerçevesi altında, içtenlikli coşkular kendiliğinden uyanacak ve harekete geçecektir.

Buna bir de ilk bölümde anlatılan somatik işaretleyiciler ve yönlendirici temsiller üzerinden tekrar ele alarak açıklık getirmekte fayda var. Organizmanın temel amacı var olmak ve hayatta kalmaktır. Bu yüzden de homeostatik denge kurulumu hep sağlanır. Yani herhangi bir uyaranla karşılaşma anında vücudun en az hasarla durumu atlatabilmesi için bütünlüklü yapımız kendi önlemini alır. Peki, o halde nasıl olacak da biz her hafta, aynı sahneyi defalarca oynayacağız ve o anda ilk defa bir karşılaşmaya maruz kalacağız, yani yaşayan bir süreç yaratabileceğiz?

Bir sahne canlandırılırken algılanan ve anımsanan imgelerin birlikte bir dengesi söz konusu olabilir. Yine Juliet’ten örnek vererek devam edelim. Juliet, Dadı’yı Romeo’dan haber getirmesi için odada bekler. Dadı, geldiğinde süreci uzatmak adına Juliet’e çeşitli bahaneler öne sürer. Yoruldum, dinleneyim biraz vs. gibi… Juliet, Dadı’nın rahatlaması için omuzlarına dokunduğunda o anda algılanan bir imge oluşacağı gibi, önceki provalardan da anımsanan imgeler canlanır. “Henüz gerçekleşmemiş ve belki de hiç gerçekleşmeyecek bir şeyin imgeleri, doğası bakımından, çoktan olmuş bir şeyin aklınızda kalan imgelerinden farklı değildir; geçmiş olandan çok, olası bir geleceğin anısını oluştururlar” (Damasio, 2006, s. 111). Demek ki bu anılar duygu ve davranışlara neden oluyorsa, sahnede de her seferinde daha derin ve organik sonuçlara götürebilir. Stanislavski’ye göre ne denli çok yinelenirse kendi iç imgeleriyle dokunmuş, işlenip örülmüş olur ve belleğin o denli derinine iner, bir kez, iki kez ya da birçok kez yinelenebilir (2015, s. 85). Ama yine de bu tam sorumuzun cevabını karşılamadı. Aktüel mevcut bir olayın yarattığı, algılanan imgelerin yönlendirdiği eylemlerle belki de cevabını bulacak. Yani rol arkadaşının belki tam da o anda elini o şekilde savurması sonucu algılanan bir imgenin senin üzerinde yarattığı etkiye verdiğin tepkiyle; ya da o sahnede olanları tam anlamıyla dinleyerek, duyumsayarak, belki de o an oluşan atmosferin ağırlığını derinin üzerinde hissederek, buradaki mevcut koşullarla bu imgelerin çoğalması sağlanabilir. Zaten dinleme bölümünde bu noktaya biraz daha detaylı bakılacaktır. Buradaki verili koşulların hayalinin organizma üzerinde farklı etkileri olabilir.

40 Yönlendirici temsillerin öğrenme yoluyla kişiye özgü deneyim sağladığından bahsetmiştik. Bu temsiller yeni bilgilerin oluşmasının ve bellekte imge oluşmasının da kaynağıdır. “Prefrontal bölge, olayları organizmayla ilişkisi açısından koşullara göre sınıflandırma işiyle meşguldür (Yusufoğlu, 2017, s. 71). Yani Juliet’i oynadığımız sırada onu saran tüm koşulların prefrontal kortekste sınıflandırıldığını ve buna ilişkin yönlendirici temsilleri canlandırdığını ve tüm motor ve kimyasal süreçleri aktive ettiğini düşünebiliriz. Böylelikle oynarken verili koşulların tüm organizmayı sarmasına da belki açıklık getirilmiş olur (Yusufoğlu, 2017, s. 71).

Nasıl organizma üzerine inşa edilen ben çevre koşullarının etkisiyle oluyorsa, rolün de bedende belirmesi verili koşullar denen dış etmenleri inşa ederek oluşur. Aslında dekor, kostüm, aksesuar vb. seyirciye hizmet etmesi için varmış gibi görünse de asıl oyuncuya hizmet ederler. Stanislavski “Biz bu araçları daha çok, aktörlerin üzerinde yapacakları etkiler için kullanırız,” (2015, s. 210) der. Oyuncu bu dış etmenlerle hayal gücünü bağlamayı öğrenmelidir. Çünkü bu pratiği kazanamayan oyuncularda bir takım stresler belirebiliyor ve bunlar da oynamanın önünde engel teşkil edebiliyor.