• Sonuç bulunamadı

Okuma Alışkanlığı ve Yayıncılığın Kültür Üzerindeki Etkileri

Toplumların gelişmişlik düzeyi çeşitli fonksiyonların ve tutumların incelemesi ile ortaya konulur. Bir toplumun gelişmişlik düzeyi incelenirken askerî, siyasi, coğrafi, ekonomik ve politik tutumlarının yanı sıra kültür düzeyleri de iyi bir kıstastır.

Kültürün öğrenilen ve eğitimle kazanılan sanatsal alışkanlıkları ve becerileri içeren bir yönü vardır.65 Kültürün bireyi ve toplumu etkileyen işlevsel yönü birtakım

damarlardan beslenmektedir. Bunlardan biri de ülkelerin okuma alışkanlığı ve bu alışkanlığın topluma yayılması için oluşturulan yayıncılık faaliyetlerinin durumudur.

Asiye Kakırman Yıldız, Türkiye’nin okuma alışkanlığını diğer ülkelerle kıyasladığımızda okuma alışkanlığı bakımından düşük seviyede olduğunu yer yer belirtmiştir. Yaptığı tespitlerde, Batı’nın da genç nesillere bakıldığında böyle bir sorunu vardır. Öyle bile olsa Türkiye okuma alışkanlığında Batılılar kadar ilerleyememiştir.66

65 Gökşen Aras, “Edebiyat ve Kültür: Bireysel ve Toplumsal Gelişmede Okuma ve Kütüphane Alışkanlığı Üzerine”, Hitit Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü, Yıl 10, Sayı 2, Aralık 2017, s. 945- 968.

66 Asiye Kakırman Yıldız, “Türkiye’de Okuma Alışkanlığı Kültürü İçin Okul Öncesi Eğitim

Kurumlarında Anaokulu Kütüphanelerinin Gerekliliği”, Milli Eğitim Dergisi, Sayı 208, Güz 2015, s. 90-105.

Attilâ İlhan, kültür meselesini irdelerken iki hususu temellendirir. Birincisi okuma, yayıncılık faaliyetleri ve halkın buna ilgilisidir. İkinci husus da Batı kavramının getirdiği yeniliklerden başlayarak kültürel hayatımıza etkileridir.

Attilâ İlhan’a göre biz şifahi bir toplumuz. Aslında okumaktan, yazılı kaynaklara yönelmekten ziyade kulaktan kulağa yayılan bilgilerle hareket ederiz. Attilâ İlhan’a göre şifahi kültürün bile değerini bilmiyoruz. Önümüzde halk edebiyatı gibi bir örnek varken onu da kullanamıyoruz. Öyle ki okuma tabirinin hakkını veremiyoruz. Yanlış alanlara, yanlış düşünceler meyledip kendi kültürümüzdeki cevheri çıkartamıyoruz.

“Peki bizim gibi, kırsallığın ‘şifahiliğinden’, yeni yeni, alfabe

egemenliğindeki iletişim çağına geçmeye çalışan toplumlara, sinema, televizyon, video gibi görsel/işitsel iletişim teknikleri birden bastırırsa ne olur? Okuma yazma oranı yetersiz, yayın endüstrisi varla yok arası, okuma alışkanlığı yerleşmemiş; hâl böyle olunca, milletin alışkanlıklarına daha yakın ve yatkın olan yeni teknikleri hemen benimsenmesine şaşmalı mı?”67

Attilâ İlhan, kitap okumanın amacından saptırılmasını da kültürel bir eksiklik olarak tayin etmiştir. Özellikle kitaplara bakış açısının boş vakit değerlendirmeye yönelik veya eğlence amaçlı bir etkinlik olarak görmemizin zararlarını da böylelikle ortaya koyar. Kitabın kültür faaliyetinden başka birçok yanlış amaca hizmet etmesini eleştirir:

“Eğer kitabı ‘boş vakti geçirmek’ ya da ‘eğlence’ için okumak uygundur diye alıyorsanız, yanlış bir yoldasınız; çünkü sanayi toplumu insanı öyle meşgul edici

67 Attilâ İlhan, Hangi Edebiyat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. Basım, Şubat 2015, İstanbul, s. 189.

toplumdur, ‘eğlence’ diye öyle çeşitli fırsatlar ve imkânlar sunmaktadır ki, zaten ne o vakti ayırabilir, ne de o keyfi tadabilirsiniz.”68

Okuma alışkanlığı bir ülkenin gelişmişlik düzeyi hakkında bilgi veren en önemli unsurlardan biridir. Buna karşılık okuma alışkanlığını kazandırmak sadece eğitimin işi değildir. İlhan’ın düşüncelerinde dikkat çeken birkaç ayrıntı da yayıncılık faaliyetleri, kitap satışları ve kitapçıların karşılaştığı sorunlardır. İlhan’a göre özellikle 40’lı yıllardan başlayarak 80’li yılların sonlarına doğru devam eden yasaklar meselesi de kültürsüzleşmenin temelini atar. Bazı sanatçılar siyasi görüşlerinden dolayı yasaklı ilan edilmiştir. Attilâ İlhan’a göre toplum bu yazarlardan mahrum kalarak kültür yolunda ilerleyemez:

“Hiç unutmam İzmir’de Kemeraaltı’ndaki Etiman Kitabevi’ne girip, büyük

bir saflıkla, Nâzım Hikmet’in kitaplarını sormuştum; kitapçı, büyümüş gözlerle sağına soluna bakıp, beni kovmaktan beter etmişti; meğerse bu kitaplar yasak, yazarıysa halen hapisteymiş; nereden bilebilirdim ki!

Uzatmaya ne hacet, yaşadığımız bütün ‘ara rejimler’de kitap, kalaşnikof ve dinamit lokumu ile aynı tehlikeli düzeyde, beraber zikredildi…”69

Attilâ İlhan, kitap ve dergilerin kültürel faaliyet yoluyla toplumu aydınlığa kavuşturacağı düşüncesini sık sık dile getirir. 1995 yılında dönemin Kültür Bakanı İsmail Cem’e çağrı bile yapmıştır. Kitap ve dergileri birinci dereceden kazanç unsuru görmez, bunların varlığını yücelterek toplumun kültür damarlarını açacak kaynaklar olarak görür. Bakanlığın da bu düşünceyi bazı çalışmalarla aşılayabileceği inancını taşır. Simsar tavrı takınan kitap ve dergi satışları yapan şirket, kurum ve kuruluşları tespit edip bunların simsar tavırlarını önlemek gerektiğini söyler. Bakanlık, çeşitli

68 Attilâ İlhan, Hangi Edebiyat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. Basım, Şubat 2015, İstanbul, s. 201.

kurum ve şirketler aracılığı ile kitap ve dergilerin satışını amacına uygun bir biçimde yaptırmalı ve kontrolünü sağlamalıdır. Eğer böyle çalışmalar olursa günümüzde de kitap ve dergiler artık reklamlı satış ürünleri olmaktan çıkıp toplumun kültürünü besleyen damarlar haline gelir. Dergilerde de her toplumu içinde barındıran bir kültür cümbüşü yaratılmalı ve dergilere birinci derecede para kaynağı olarak bakma tavrına son verilmelidir:

“İsmail Cem, kültür ve sanat hayatının içinden gelen bir bakan, şu değindiklerimizin elbette hepsini bilir; o yüzden kendisinden, ‘arka bahçe’nin ‘bahçıvanı’ olmasını değil; tuğla, mala, harç ile girişilecek ciddi bir temel çalışmasının ‘ustası’ olmasını bekliyoruz.”70

Kitapçıların veya kitap satışı yapılan fuar ve merkezlerin yanlış bir satış tekniği ile ilerlemesi de önemli yazarları hem bizden uzak tutmakta hem de edebiyatımıza zarar vermektedir. Kitapçıların kitap konusunda uzman olmamaları ve ticari faaliyet için yanlış satış politikaları benimsemeleri de insanları okumaktan alıkoymakta ve aydınları ya da halkı kısıtlamaktadır. Böylece kitabın değerini halk veya sanatçı değil, kitap ticareti yapanlar belirler:

“Bu tamamıyla Türkiye’ye mahsus bir olay: Basbayağı ‘militan’ bir kitapçı tipi var; kimisi kafasına göre en çok satan kitaplar listeleri düzenleyip asarak okurları etkilemeye çalışıyor; kimisi ‘sevmediği’ yazarların ya da yayınevlerinin kitaplarını ya hiç getirmeyip ya da iyice gözden saklayıp, alakayı saptırıyor.”71

“Yayıncılık alanımız, diğer pek çok alanımız gibi, fırsatçı yani yap/sat’çıdır; gerçekten kültür ve edebiyat kaygılarıyla yayın yapan yayınevlerimizin sayısı, bir elin parmaklarını geçmez; çoğunluk, yayıncılıkta da show ya da sensation peşindedir;

70 Attilâ İlhan, Hangi Edebiyat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. Basım, Şubat 2015, İstanbul, s. 323.

isterse Patagonya’da çıkmış, bin bir media ve promotion fırıldağıyla şişirilmiş olsun, en olmadık ‘ecnebi’ bir eseri yayımlar da, ‘erken’ Cumhuriyet döneminin yazarlarını aklına bile getirmez. Bu üzücü, hâttâ vahim bir gerçek. Peki, kim yayımlayacak onları”72

72 Attilâ İlhan, Hangi Edebiyat, Türkiye İş Bankası Kültür Yayınları, IV. Basım, Şubat 2015, İstanbul, s. 316.