• Sonuç bulunamadı

OKUL ÖNCESİ ÇOÇUKLARDA SANATSAL GELİŞİM BASAMAKLARI

Bir bireyin sanat yoluyla kendisini ifade edebilmesi gelişim sürecinde sağlıklı bir ilerleme açısından önemlidir. Avusturyalı ünlü sanat eğitimcisi Victor Lowenfeld sanat yoluyla bireyin kendisini ifade etmesinin, sağlıklı bir duyusal gelişme açısından temel önemi olduğuna inanmıştır. Lowenfeld'e göre “Çocuk bildiğini değil, gördüğünü çizer". Zihin gelişimi, kimlik sorunu ve yaratıcılık bu gelişmenin sağlıklı olmasıyla paraleldir. “Bu resimler çocuğun toplumsal, zihinsel, bedensel, ruhsal, çizgisel, yaratıcı tüm yaşantısının göstergesidir. Dışarıdan herhangi bir etki bu gelişmenin doğal akışını engeller” (Kırışoğlu, 1991, s. 81). Birçok araştırmacı çizgisel gelişim evrelerini belirlemiştir. Bu evrelerin isimlendirilmesi birçoğunda benzerlikler göstermektedir.

Lowenfeld’e göre bu gelişim basamaklar halinde ilerler ve bu basamaklar gelişimin doğal sonuçlarıdır. Günümüzde en çok kabul gören yaklaşım Lowenfwld’in sıralamasıdır. Bu basamaklar şunlardır:

1. Basamak: Karalama Dönemi (2-4 yaş) 2. Basamak: Şema Öncesi Dönem (4-7 yaş) 3. Basamak: Şematik Dönem (7-9 yaş) 4. Basamak: Gerçekçilik Dönemi (9-11 yaş) 5. Basamak: Mantık Dönemi (11-13 yaş) 6. Basamak: Ergenlik krizi (13 yaş ve ötesi)

26

3.1. Şema Öncesi Dönem (4-7 Yaş Arası İlk Benzetme Çabaları)

Bu dönemde çocuklar karalamalardan öteye geçip anlamlı çizgiler ve çizimler oluşturmaya başlarlar. Dış dünya ile ilişkilerinin kuvvetlendiği bu dönemde çocuklar etraflarında gördükleri nesneleri çizebilirler. Özellikle 5-6 yaşlarında çocuklar duygu ve düşüncelerini çizerek ifade edebilirler. Bu yaşlardaki çocukların en çok dikkatini çeken figür insan figürüdür. Bu yaşlarda bir çocuk genellikle büyük kafalı insan figürleri çizer. Zamanla kalem kontrolü gelişir ve çizimler de gelişir. Bu dönemde çocuklar düşündükleri ve çizdikleri arasında bir bağ kurmaya çalışırlar ve kendilerine göre şemalar oluşturup bu şemalarla nesneleri bütünleştirirler. Örneğin; bütün dört ayaklı hayvanları genellerler, bütün ağaç figürleri aynıdır. Bunlar çocuktaki ilk benzetme çabalarıdır (Ulutaş, 2014 s. 197)

Kız çocukların çizimleri ve erkek çocukların çizimleri bu dönemde ayırt edilebilir özellikler taşımaya başlar. Kız çocukları ve erkek çocukları kendi cinsleriyle ilgili ilgi alanlarını resimlere yansıtırlar. Bir erkek çocuğunun çizimlerinde daha çok araba, uçak figürü yer alırken, kız çocuğunun çizimlerinde kalpler, çizdikleri kız figürünün saçlarının, tokasının ayrıntıları mevcuttur (Ulutaş, 2014 s. 197).

Şema öncesi dönemde çocuklar yaptıkları resimleri açıklayarak anlatma gereği duyarlar. Bu dönemlerde resimler canlı renklere boyanır. Fakat renklerle biçimlerin bir bağlantısı yoktur, tamamen kendi tercihleri doğrultusunda renk seçimi yaparlar.

Renk üzerinde incelemede bulunan uzmanlar, kız çocuklarının renk seçimine erkek çocuklarından daha fazla önem verdikleri sonucuna varmışlardır. Gözlemler bazı çocukların kırmızı, sarı ve portakal rengi gibi sıcak renkleri ısrarla kullanmalarına karşılık, bazılarının da siyah, mavi, yeşil ya da kahverengi gibi soğuk renkleri seçtiklerini göstermektedir. Araştırmalarını renk konusunda yoğunlaştıran uzmanlar, sıcak renkleri seçen çocukların çoğunlukla sevecen, uyumlu ve iş birliğine önem veren kişiler oldukları, buna karşılık sürekli olarak soğuk renkleri seçen anaokulu çocukları ise iddiacı, çekingen, güçlükle kontrol edilebilen ve uyumsuz davranışlarıyla dikkati çeken çocuklar olduklarını belirtmektedir (Yavuzer’den aktaran Alakuş, Mercin, 2011 s. 135).

Şema öncesi evrede çocuklar için ev önemli bir yer tutar. Özellikle çocuklar mutlu bir çocukluk geçiriyor, ailesini seviyor ve ailesi de çocuğu seviyorsa çocuk bunu bacasından duman çıkan evini çizerek anlatır (Buyurgan, 1998).

3.1.1. Şema Öncesi Dönemde Kompozisyon ve Mekan Algısı

Birden fazla elemanın anlamlı bir şekilde bir zeminde konumlanmasına kompozisyon denir. Şema öncesi dönemdeki çocukların resimlerinde kullandıkları figürlerle yan yana olma ilişkisi vardır fakat önde-arkada ilişkisi yoktur. Çünkü çizimlerini iki boyutlu yüzeylerde

27

gerçekleştirirler. Bu dönemde çocuklar çizimlerinde gökyüzünün konumunu, çiçeklerin konumunu nesnelerin konumunu belirleyebilirler. Havada olması gereken nesneleri gökyüzüne, çimleri zemin çizgisine yerleştirmeyi başarabilirler. Bu dönemde hem nesnelerin birbirleri ile uyumunu hem de mekandaki yerleşimlerini yapabilirler. Önceki dönemlerde havalarda uçuşan nesneler artık zeminle bağlantılıdır.

3.1.2. Şema Öncesi Dönemde Oran Orantı

Bu dönemdeki çocukların çizdikleri figürlerin boyutları genellikle gerçekle uyumludur. Herhangi bir figür çizilirken o figürün kendi içindeki oran ve orantı birbiriyle ve gerçeğiyle uyumludur. Fakat diğer figürlerle arasında bir orantı yoktur. Her figür sadece kendi içinde orantılıdır. Bir araba çizerken arabanın tekerlekleri kapısı direksiyonu kendi içinde orantılı olabilir fakat yanına arabayla aynı büyüklükte bir kuş çizebilir. Bunların yanı sıra önem verdikleri nesneleri ve kişileri de büyük figürlerle ifade ederler. Lowenfeld bu durumun çocuğun nesne ile olan duygusal ilişkisinden kaynaklandığını öne sürüyor (Ulutaş, 2014 s. 201).

Aynı anda bir evin, bir arabanın içini ve dışını gösterirler. Kimi araştırmacılar buna öyküleştirme (narrative) adını verirler. Verworn bu tür resimlere eş zamanlı (simultaneous) anlatım der (Kırışoğlu 1991, s. 90-91).

3.1.3. Şema Öncesi Dönemde Tamamlama ve Canlandırma

Bu dönemde çocuklar resimlerinde bazı nesneleri bütün ayrıntıları ile oluşturma çabasında olurlar. Örneğin; bir arabanın dört tekerini, egzozunu ve hatta egzoz varsa dumanını da çizerek araba figürünü tamamlarlar. Bir çiçeğin sapındaki yapraklarını, yaprakların damarlarını, bir ağaç varsa o ağacın meyvelerini çizerek bu figürleri tamamlarlar.

Bazı cansız figürlere ağız, göz ve el, kol çizerek bu figürleri de canlandırırlar. Gülen çiçek, ağlayan ağaç gibi bazı figürlere kişilik yükleyebilirler. Piaget’e göre insan düşüncesinde animizm (canlandırıcılık) özelliğinin ağır bastığı dönem işlem öncesi dönemdir. Animizm kısaca doğadaki cansız nesneleri canlıymış gibi göstermek olarak tanımlanabilir (Ulutaş, 2014 s. 203-204).

28 3.2. Görsel Algılama Gücü

Algı, duyu verilerini örgütleyip yorumlayarak çevremizdeki nesne ve olaylara anlam verme sürecine verilen isimdir. Gözümüzün önündeki nesneleri duyu organlarımız yoluyla alır izler ve yorumlarız, bu süreçte görsel algılama çok önemlidir. Görme diğer işlemlerden önce gerçekleşir ve görsel algılama ile kavrama daha önce oluşur (Ulutaş, 2014 s. 214).

Buna göre algılama süreci, iletilerin hedef tarafından duyu organları aracılığı ile farkına varılması sürecidir ve gönderilerin iletileri anlama ya da anlamamanın temelidir. Algılar bireyin sosyo-kültürel durumuna, eğitimine, edinilmiş deneylere, estetik deneylere ve içinde bulunduğu toplumun olgularına göre belirlenir (Baymur, 1987, s.120).

İletişimde algılamanın başlangıcı dikkattir. Her an duyu organlarına yüzlerce uyarı gelir ama bunlardan pek azı algılanır. Dikkatin bir varlığa ya da bir olaya çevrilerek yalnız buna ait uyarıcıların algılanmasına, iç uyarıcılar ve çevreden gelen etkiler neden olur. İç uyarıcılar gereksinme, ilgi, merak ve duygu gibi insanın iç yapısından gelen uyarıcılardır. Çevreden gelen etkiler ise uyarıcının şiddeti, uyarıcının biçimi, aşırı zıtlıklar, tekrarlar, devinen uyarıcılar ve yeniliklerdir (Başaran, 1991, s. 36-37).

3.2.1. Çocuklarda Görsel Algı

Lowenfeld ve Münz’ün çalışmalarında, çocukların yaptığı resimler görsel ve dokunsal olarak iki ayrı algılama biçiminin sonucu olarak açıklanmaktadır. Görsel tipte bir çocuk önce yaşantısını görme duyusu ile ilgili yanıyla sınırlar belirlenmektedir, kabaca dış çizgilerini çizer (eskiz gibi), ikinci gözlem aşamasında yaşantısının bütün olarak bıraktığı izlenim bölümleri çözümlenmektedir. Üçüncü aşamada ise bu parçaları yeni bir form içinde düzenlemektedirler. Lowenfeld bu tip çocuk için ayrıntıların soyut olarak gözlemlenmesinin hemen hiç söz konusu olmayacağını belirtmektedir. “Görsel çocuk için yaşantının ayrıntılarının bilincinde olmak ve bu ayrıntılardaki değişiklikleri görebilmek önemlidir; çünkü bu ayrıntılar kendini çevreleyen dış gerçeklikte var olan etkilerin sonucudur” (San, 1977, s. 75).

“Okul öncesi dönemde görsel algılama becerilerinin desteklenebilmesi, çocukların küçük yaşta duyarlılıklarının artırılması ve duyarlılıklarını nasıl kullanacaklarının öğretilebilmesi için çocuklara zengin görsel uyaranlar ve deneyimler sağlanmalıdır. Çocuk bu sayede bakmayı ve görmeyi öğrenmekte, yaşadığı ve bulunduğu çevre hakkında bilgi toplamakta, kendisinin yapabileceklerinin farkına varmaktadır” (Harber’den aktaran Ulutaş, 2014, s. 214).

29

Çocukların gördükleri ve duydukları her şeyi bir yetişkin gibi anlamasını ve algılamasını bekleyemeyiz. Fakat onlarla konuşarak, onlara hikayeler okurken resimler üzerinde durarak, görsellerle anlatılmak istenen yargıyı vurgulayarak, doğru noktaların üzerinde durarak, çocukların algı düzeylerini yönlendirebiliriz. Bu yöntemlerle çocuklarda bir ön öğrenme ortamı sayılarak farklı algı düzeyleri oluşturulabilir (Falck, 2001).

Okul öncesi dönemde çocuklar görsel algılama sayesinde benzerlikleri ve farklılıkları ayırt edebilmektedir. Nesneleri renklerine şekillerine ve benzerliklerine, farklılıklarına göre ayırt edip sınıflandırabilir ve eşleştirebilirler. Bazı nesneleri gördükleri mekanlarla bağdaştırıp nesneyi mekana göre konumlandırabilir ve görsel hafızalarına bu şekilde kodlayabilirler. Çocuklar gördüklerini belirgin özellikleri ile kodlayarak zihinlerinde tutarlar (Ulutaş, 2014 s. 214). Çocuklar girdikleri her mekanda etraflarında bulunan görsel resim, simge ve nesneleri yorumlayarak bazı kavramlarla birleştirip bir anlam bütünlüğü oluşturup, bu anlamlarla yaşantılarında benzetmeler yapar, bağlantılar kurarlar. Bu görsel nesneler arasında piktogramları da değerlendirilebiliriz. Piktogramlar bütün insanlarına olduğu gibi bu dönem yaş aralığındaki çocuklara da hitap etmektedir. Bazı piktogram örnekleri, tasarımında kullanılan renklerle, bazıları işaretleri ve şekilleriyle, bazı örnekler de kullanıldığı yere göre çocukların algılarını çekebilmekte ve çocuklar tarafından da kullanılmaktadır. Alışveriş merkezlerinde, okullarda ve eğitim faaliyeti gösteren kütüphane, dershane, kurs gibi diğer mekanlarda, trafikte, havaalanlarında ve toplu taşıma araçlarında, birçok ortamda bulunan bu görsel iletişim araçları çocukların ilgisini ve merakını çekmektedir. Bu şekilde piktogramlar, diğer uyarıcı göreller gibi çocukların görsel hafızalarına lodlanıp, zihinlerinde kalıcı hale gelmektedir.

30

BÖLÜM IV

Benzer Belgeler