• Sonuç bulunamadı

“Medeniyetlerin birdirbir oyunu”nda yeni bir dönem açmaya en elverişli düşünme biçimi olarak tanımlanabilecek oksidentalizm, bölgelere ve milletlerin tarihi tecrübelerine paralel biçimde farklı mahiyetler taşımasından dolayı bazı düşünürler tarafından “etno-oksidentalizm” biçiminde adlandırılmaktadır. Bu adlandırmanın, özünde ulaşılmak istenen amaç ve tarihi birikimler göz önüne alındığında doğruluk payı taşıdığı kanısındayız. 17. yüzyıldan bu yana bilgi-iktidar temelli bir yaklaşımla dünyayı kendine özgü bir projeksiyonla yeniden tanımlayarak kendini tarihin biricik ve son medeniyeti olarak konumlandıran Batı medeniyetinin küçük mikyaslarda da olsa güç kaybetmeye başlamasıyla oksidentalizm, dünyanın değişik bölgelerinde uyuyan devleri uyandırma, dinamiklerini harekete geçirme sürecinde (Çaycı, 2015:11) bir mebde için gereken bilincin itici gücünü oluşturacaktır. Son üç asır boyunca edilgenlik içinde kendisinin tanımlanmasını ve

konumlandırılmasını izleyen Doğu’nun bir bilinç haline kavuşarak yeniden kritik etme becerisini kazanması, bunun ancak oksidentalizm platformu üzerine inşa edilmesiyle mümkün olabilecektir. Bunun gerçekleşebilmesi için elbette yerleşik bilgi anlayışında köklü değişiklikliklere gidilmesi gerekecek ve bilgi-iktidar temelli bir bilgi anlayışının bilgi-özgürlük yaklaşımıyla yeniden kurulması gerekecektir. (Metin, 2013:81) Bu bilgi yaklaşımının temel hedefi “kullanılabilirlik” ölçütünün dışında bilginin salt kendi değeriyle yeniden kadim kıymetine kavuşması olacaktır. Temelde “saf, çıkarcı ve siyasal olmayan bir maceranın” adı olan bilimin, Batılı bilgi anlayışı çerçevesinde ekonomik çıkarların, siyasal güçlerin ve en başta da devletlerin tutsağı olduğuna dair eleştirisiyle dikkat çeken Morin ve Ceruti’nin belirttiği gibi günümüz bilgi anlayışı, onun artık “veri bankalarına konulmak ve

iktidarı elinde tutanların kararları doğrultusunda kullanılmak üzere üretilme”sidir.

(Morin, Ceruti,2014:125) Bilgi anlayışının, temelde ulaşılmak istenen hedefe bağlı biçimde şekillendiği göz önüne alındığında oksidentalist yaklaşımın bilgi anlayışının, kadim kıymetine kavuşturulan bilgi aracılığıyla baş eğdirmeye değil, gerçekliği bilmeye dönük bilgi anlayışı olacağını söylemek mümkündür. Dolayısıyla bu niteliklere sahip bir anlayışla ortaya konacak duruşun sadece tersinden oryantalizm olarak okunması oksidentalizme şartlı yaklaşmaktan kaynaklanan bir tutumdan neşet etmektedir. Oysa oksidentalizm her ne kadar nesnenin kendini özne konumuna taşıyarak Batılı nesneyi incelemesi biçiminde kabaca tarif edilse bile –incelememiz açısından konuyu İslam medeniyeti çerçevesiyle sınırlandırdığımızdan- en azından İslam medeniyetine mensup etno-oksidentalizmler ve özellikle de Türk garbiyatçılığı bağlamında amacı ne İslam’ı tersinden bir misyonerlik gayretiyle Avrupa’ya taşımak, ne Hristiyanlığı karalamayı temel amaç haline koymak ne de merkantalist bir yaklaşımla ticareti bağımlılığın bir başka biçimi olarak inşa etmek gibi amaçlara matuf olacaktır. Oryantalizmle kol kola yürüyen sömürgeciliğin tersinden ve yeniden keşfedilmesi oksidentalizmle ve onun bilgi anlayışıyla çelişki arz etmektedir. Bunların ötesinde oksidentalist yaklaşımın temelde dengeli ve eşitlikçi bir karşılıklı alışveriş ve dengeli bir tanıma ve kritik etme yaklaşımı içerisinde olması gerekliliği onun en başta belirtilebilecek özelliğidir. Oksidentalizmi, önceki bölümde de önerildiği gibi, ötekini tanımada İslam medeniyetinin sahip olduğu tecrübenin sadece bir bölümünü oluşturan bir yaklaşım olarak düşündüğümüzde sayılan bu niteliklerin

birer temenniden ziyade sağlam tarihsel köklere sahip bir anlayışın yeniden canlandırılması olarak görmek mümkün olabilecektir. Dolayısıyla bu nitelikler özünde iyi niyetli birer dilekten öte unutulmuş bir yaklaşımın kendine ait kadim bilgi anlayışı aracılığıyla yeniden diriltilmesi anlamına gelecektir. Çalışmalarında oksidentalizmin sahip olması gereken nitelikleri belirten Hanefi de denge kavramına atıfta bulunarak bu kavram sayesinde oksidentalizmin “... ‘ben’ ile ‘öteki’ arasındaki

ilişki[de] bir üst-alt ilişkisi yaratmadan özneler arası eşit, müsavi ve aklı başında bir ilişki olabil”eceğine ve bu haliyle “ yıkıcı oryantalizmin yerine geçecek bir karşılık”

verebileceğinden bahsetmektedir. (Hanefi, 2007:82) Oksidentalizmin temel amacı Doğu kimliğini kendi özgül nitelikleriyle ortaya koymak olmalı, bunu yaparken de kendisine giydirilen Batılı gömleği tersinden yeniden biçerek köken olarak yine Batı’ya bağımlı tersten bir görüntü inşa etmenin peşinde olmamalıdır. Böyle bir yaklaşımın oryantalizmde olduğu gibi hatta ondan daha zararlı ve yanıltıcı görüntülerin ortaya çıkmasına neden olacağı da unutulmamalıdır. Batı-dışının aynadaki yanıltıcı görüntüsünden oluşan oryantalist yaklaşımın bir daha bozuluma uğratılarak bir görüntü elde edilmesi durumunda; bu yeni görüntünün, gerçekle bağını tamamen yitirmiş ve çifte bozuluma uğramış bir görüntü olacağı şüphesizdir. Böyle bir tepkisellik tuzağına düşmeden oksidentalist yaklaşımın temel amacı “kendi

kimliğini Batı’dan hareketle değil kendinden hareketle ortaya koy”mak (Metin,

2013:82) olmalıdır. Böylece ötekilik temelli bir yaklaşımın yerine diğeri konulabilecek ve bundan insanlık âlemi toplu bir biçimde kazançlı çıkabilecektir.

Böylesine bir anlayışın ortaya konulabilmesi için kabaca Batı’nın tersi olarak inşa edilen Doğu görüntülerinin sağlıklı bir biçimde analiz edildikten sonra yeniden inşa edilmesi, atılması gereken ilk adımı oluşturmaktadır. Oryantalizmin ürettiği görüntünün sahici olmadığından şikâyet eden bir anlayışın ilk adımının elbette bu olması gerekmektedir. Özellikle dünyalaştırma ve Şarklılaştırma işlemlerine maruz kalma yoluyla üretilen bir kabulün arındırılması, gerçekle bağının yeniden kurulması, gerekiyorsa yeniden inşa edilmesi gerekmektedir. Bu işlemlerin yapılabilmesi için ise temelde köklü ve sahih bir medeniyet yaklaşımı çerçevesine ihtiyaç duyulacağı için “… aşikardır ki melezleşmiş bir medeniyet, gerekli özgüveni

medeniyete katkı yapmak gerekmektedir.” (Metin, 2013:78) Bu sayede “Doğu'nun Batı’ya ve kendisine bakarken kullandığı Batılı gözlükleri bir kenara koyması”

mümkün olacak, bir sonraki adım olarak özgül ve “ saf ‘ben’ini” ortaya koyacak,

“ancak bundan sonra Batı’yı sağlıklı bir şekilde çalışmaya muktedir” olabilecektir.

(Metin, 2013:72) Doğu’nun kendi saf benini ortaya çıkarabilmesi adına kendi kültürünün bozulmamış katmanları ulaşmak ve unutulan değerlerinin ihyasının yolunu, kendi kültürüne dair “arkeolojik kazı”lar olarak belirten Metin’e göre bunun başarılabilmesinin hemen ardından Doğu dimağı, kendi evine taşınabilme imkânına kavuşacağından “Oksidentalizmin öncelikli amacı bu süreci başlatmak olmalıdır.” (Metin, 2013:78) Ancak kendi evinde oturan ve fikren kendine özgü bir hane inşa etme becerisine kavuşan bir dimağın, oksidentalizm aracılığıyla “ben’in ‘eksikliği’

ile ‘öteki’nin ‘azameti’ arasındaki tarihsel algıyı bitirme” konusunda özgüvenli bir

duruş sergileme yeteneğine kavuşabileceğine dikkat çeken Hanefi, bu yolu takip edecek oksidentaliste bir yol haritasını çizer. Hanefi’ye göre bu yol haritası aşağıdaki adımlardan oluşmaktadır:

1.“Avrupa'nın düşüncesini incelemek, ne zaman, nasıl başladığını, hangi yollarla kültürlerini yazdıklarını ve hangi zamanlarda düşüşte oldukları ortaya koymak. Çünkü bunu yaptığımız zaman kalbimizden Batı korkusu çıkacak, kendimize güvenimiz gelecektir.

2.Avrupa'nın düşüncesini tarihsel olarak okumak,

3.Batı’nın felsefesini, kültürünü kendi sınırlarına çevirmek, [Böylece oksidentalist;

Batı düşüncesinin, tarihi gelişimiyle birlikte yalnızca bir kültürün üretimi olduğunu yakından görerek -onun dayatıldığı gibi- insanlığın son ve biricik, kabul etmek zorunda olduğu düşünme biçimi olmadığını görecek ve alternatini sunma imkânına kavuşacaktır.]

4.Avrupa'nın kültürel yayılmacılık fikrini onların zihinlerinde silmek, [Hiçbir kültürün

tek başına dünyayı kuşatan kültür olma hakkı ve yeterliliğine sahip olmadığını anlaması oksidentaliste, kendi kültürü ve diğer kültürler arasında dengeli bir karşılaştırma yapma şansı verecektir. Bu anlayış, aynı zamanda bilginin yansızlığına katkıda bulunacak, onun iktidar temelli yapılanmasının önüne geçerek asli yapısında sabit kalmasını sağlayacaktır. Aynı zamanda Batı dünyasında yapılmaya başlanan Avrupamerkezli bilgi analizinin yaygınlaşmasını sağlayacaktır. ]

5.Toplumların başkasının zihniyle değil kendi zihniyle düşünmesini sağlayarak ülkelerimizde yaratıcılığa fırsat vermek,

6.Eksiklik ve mükemmellik düşüncelerinden kurtulmak; böylece yaratıcılık düşüncesinin önünü açmak, [Böylece -Hanefi’ye göre-] “Kültürel bir hareket olarak oksidentalizm, gelişmekte olan toplumları bilgi transferi aşamasından kültürel yaratıcılık düzeyine taşımayı amaçlamaktadır.” (Hanefi, 2007:84)

7.Tarihimizi başkasından öğrenmek değil, kendimiz inceleyip yazmak

8.Yeni bir felsefe ile tarihe bakmak, nasıl medeniyet Doğu’dan Batı’ya gittiyse bilginin nakli sürecini tersine çevirmek,

9.Oryantalizmi bitirmek yani incelenenken inceleyen olmak, 10.Avrupa'nın bakış açısını normalleştirmek,

11.Avrupa'nın tarihini, kültürünü tarafsız bir şekilde inceleyebilecek kişiler yetiştirmek ki bu, Avrupa için de iyi olacaktır.” (Aktaran: Metin,2013:112)

Oksidentalizmin katetmesi gereken bu uzun yolda temel yaklaşımların ortaya konmasından sonra ivedilikle yapılması gereken şey, tashih edilmesi gereken bilgi kümesinin sınırlarını belirlemektir. Oryantalist bilginin Avrupamerkezli bir anlayışla uzun bir zaman dilimi içerisinde inşa ettiği bilgi kümesinin sınırı, kapsamı ve içeriğinin eksiksiz bir şekilde tespit edilmesi için başvurulacak yol ise “Batı’da

bizimle alakalı çalışmaların neler olduğunun tam bir tespiti”nden geçmektedir. Bu

tespitin yapılmasından sonra “esas olması beklenen, anılan [din, dil, örf, kültür ve

medeniyet vb.] alanlarda Batı’nın kurumlarına yönelik, … Müslüman bilim adamlarının çalışmalar yapmasıdır.” (Ahatlı, 2002:303) Bu çalışmalar sonucunda

ürünlerini vermeye başlayacak oksidentalizm, böylece “medeniyetler tarihine karşı

yapılan bu tarih yazımı hatasını ortadan kaldıracak bir denge” (Hanefi, 2007:82)

kurma başarısı gösterebilecektir. İrfan tarihimizin oryantalist bir bakışla karartılmak istendiğini ileri süren Yavuz da Türk garbiyatçılığı için bu çalışmalarla atbaşı gitmesi zorunlu olan başka bir çalışma alanına işaret eder. (Yavuz, 2002:63) Bu alan Osmanlı birikiminin güncel bir rezerv olarak tekrar inceleme altına alınması zorunluluğudur. Cemil Meriç’in ifadesiyle “Hala bir İslam tarihimiz yok. İkinci

Halim, bir Mehmet Ali Ayni, bir Şehbenderzade teker teker incelenmedikçe, böyle bir işi başarmamız düşünülemez.” (Meriç, 2015:113)

Beytü’l-Hikme tecrübesiyle kendine özgü cevap verebilme imkânını yakalamış İslam medeniyet dairesinin, aradan geçen uzun zamandan sonra bu tecrübeden hareketle yeniden bir cevap verebilme imkânına kavuşması bizce oksidentalizmin kurumsallaştırılmasıyla mümkün hale gelebilecektir. Bu tecrübeden hareketle “Doğu, etki-tepki tuzağına düşmeden kendi parametreleri doğrultusunda

ilerleyerek öteden beri sahip olduğu değerlere bağlı kalmak suretiyle ideallerine ulaşacak güçte olduğunu ispatla”yacaktır. (Çaycı, 2015:63)

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

Benzer Belgeler