• Sonuç bulunamadı

3. TÜRK HALK HEKİMLİĞİNDE OCAKLAR

3.1. OCAK KAVRAMI

89

ÜÇÜNCÜ BÖLÜM

3. TÜRK HALK HEKİMLİĞİNDE OCAKLAR

90

“Devletlü oğul kopsa ocağınuñ közidür” (Ergin, 1997: 74), “Ocağuña bunçılayın avrat gelsün” (Ergin, 1997: 76), “Oğlı-y-ile ikisini bir yirde öldürüñ. Ocağını söyündürüñ diyü söyleşdiler” (Ergin, 1997: 169), “Oğul ocağum issüz koma, kerem eyle, varma, didi”

(Ergin, 1997: 211) bu cümlelerde ise ocak, aile, soy, yurt manalarındadır.

Şemseddin Sâmi’nin Kamus-ı Türkî adlı sözlüğünde “ocak” için dokuz ayrı anlam mevcuttur: “1. Ateş yanan yer, kânûn: Oda, mutfak ocağı, 2. Dumanın çıkması için duvarda açılmış delik ve damdan yukarı çıkan baca, 3. Madencilerin maden erittikleri yer, kalhâne, 4. Kireç yaktıkları yer, kireç fırını, 5. Taş ve maden çıkarmak için açılan çukur veya kuyu, 6. Tahte’l-arz olan su yolu ve lağım vesairenin muhtelif mahallerinde yapılan bacalar ki açılıp kapanır, 7. Bahçenin bir cins sebze zer’ine ayrılmış ve etrafı yükseltilip çukur kalmış tarlası, 8. Ateşi sönmez hanedan, büyük aile, 9. Mürettep sınıf-ı asker”

(Şemseddin Sâmi, 2010: 929-930).

Türk Dil Kurumu’nun hazırladığı Türkçe Sözlük’te “ocak” kavramı için için on ayrı anlam verilmiştir: “1. Ateş yakmaya yarayan, pişirme, ısıtma, ısınma vb. amaçlarla kullanılan yer, 2. Şömine, 3. Isı vererek üzerine veya içine konulan maddeleri ısıtan, pişiren, kaynatan, eriten araç veya alet, 4. Kahvelerde, kuruluşlarda çay, kahve vb.nin yapıldığı yer, 5. Yer üstünde veya yer altında cevher çıkarılan yer, 6. Bahçelerde ve bostanlarda her tür meyve ve sebze ekimine ayrılmış, çevresinden biraz yükseltilmiş toprak parçası, 7. Aynı amaç ve düşünceyi paylaşanların kurdukları kuruluş veya toplandıkları, görev aldıkları yer, 8. Ev, aile, soy, 9. Bazı hastalıkları iyi ettiğine inanılan aile, 10. Yılın otuz bir gün süren, birinci ayı, kânunu-sani” (Türkçe Sözlük, 2005: 1488).

Tarama Sözlüğü’nde “Ocak” : “1. Yurt, 2. Üzüm asması, kavun, karpuz, hıyar, kabak gibi bitkilerin deveği” anlamlarındadır. (Tarama Sözlüğü V, 1996: 2908).

Derleme Sözlüğü’nde “ocak” için beş farklı anlam verilmiştir: “(I) 1. Ateş; (II) 1.

Eski ve soylu aile. 2. Dedelerden biri belirli bir hastalığı iyi ettiğine inanılan aile; (III) Fide ya da ağaç dikmek için açılan çukur; (IV) Su değirmenlerinde suyun akıtıldığı ve çarkın indirildiği yer; (V) Bir yerde toplu olarak bulunan fındık ağaçları” (Türkiye’de Halk Ağzından Derleme Sözlüğü IX, 1977: 3262).

Orhan Hançerlioğlu’nun, İnanç Sözlüğü Dinler-Mezhepler-Tarikatler-Efsaneler adlı eserinde, “ocak”: “Kötü ruhları korkuttuğuna inanılan, içinde ateş yakılan yer. Ateş tapımından kalma genel halk inançlarına göre kötü ruhlar ocak’tan korkarlar ve ona

91

sokulamazlar. Bundan ötürü hastalar ocak başına getirilir ve ateşe yakın tutulur. Ocağa tütsüler, okunmuş kemikler vb. atılır; bunların dumanından da iyilik umulur. Ocaktan alınan yarı yanmış odunlar hastaların başında dolaştırılır.” (Hançerlioğlu, 1975 :462) şeklinde izah edilmiştir.

Osmanlı Tarih Terimleri ve Deyimleri Sözlüğü’nde “ocak” kavramı üç anlamla verilmiştir: “[Sof.] Bektaşî tâbirlerindendir. Bektaşî tekkelerinin meydan odalarında kıblenin olduğu yerdeki ocağın adıdır. Ocak bulunmayan meydanda köşenin biri Ocak ittihaz edilirdi. Ocağın bir tarafında Seyyit Ali postu, öbür tarafında Horasan postu vardı.

[Ask.] Yeniçeri teşkilâtı hakkında kullanılır bir tâbirdir. Teşekkül kendisini Bektaşîliğe bağlı saydığı için bu tâbir meydana gelmiştir Ocak; alel’ıtlak teşekkül (kurum) yerinde de kullanılmıştır. [Hal.] Bir ailenin öteden beri yaşadığı ev yerinde ve “aile ocağı” suretinde kullanılır.” (Pakalın, 1993: 711).

İlhan Ayverdi Misalli Büyük Türkçe Sözlükte Ocak kavramının on üç farklı anlamı şu şekilde vermiştir: “1 (Isınma, pişirme vb. işlerde kullanılmak üzere) Ateş yakılan yer. 2.

Duvar dibinde, içinde ateşin yanacağı içerlek bir düzlüğü ve üzerinde dumanı çekecek bir bacası bulunan yer.3 (Isı çıkarmak sûretiyle) İçine veya üzerine konan madde, nesne veya yiyecekleri ısıtan, pişiren, kaynatan veya eriten her türlü âlet.4 (Kahvelerde, han ve müessese gibi birçok kimseye hizmet veren yerlerde) Çay, kahve vb. yapılan yer. 4. Mâden veya taş çıkarılan yer. 6 (Bostanlarda, tarlalarda) Sebze ekilmek üzere ayrılmış, etrâfı yükseltilerek ortası çukur bırakılmış yer. 7. Toprak altı su kanallarının ve lağımların toprak üstüne açılan ve açılır kapanır bir kapağı bulunan deliği. 8. mec. Bir şeyin hazırlanıp kıvâma getirildiği, en çok bulunduğu yer. 9. mec. Aynı amaç ve düşünce etrafında faâliyet gösterenlerin, aynı işi yapanların faaliyetlerini sürdürdükleri kuruluş. 10. teşmil. Ev bark, âile. 11. Asil ve büyük âile, hânedan. 12. târih. 13. Bâzı hastalıkları okuma yoluyle iyi etme yetenek ve iznine sâhip oldukları kabul edilen ve bu izni babadan oğula yürüten âile, bu âilenin bulunduğu ev.”( Ayverdi, 2005:2375).

Ocak kavramının ansiklopedik anlamları da birden fazladır. İslâm ansiklopedisinde:

“Türkçe ‘de "ısınma, pişirme vb. amaçlarla ateş yakmak için düzenlenmiş yer"

anlamındaki ocak kelimesi mecazi olarak soy, boy, kök; dirlik düzenlik manalarında da kullanılır. İnsanoğlu, kendisi için bu kadar değerli olan ateşin sönmemesi ve kontrollü biçimde yakılabilmesi için ilk ocakları meydana getirmiş zamanla ocak ev ve mekanla özdeşleşerek evin vazgeçilmez birimi haline gelmiş, ocağın yanması bir anlamda evin,

92

ailenin devam etmesi şeklinde algılanmış ve aile bir ocak olarak görülmüştür. En eski uygarlıklardan bu yana aile ocağının ve ailenin kutsiyetine inanılmıştır.” ( Şahin, 2007:316)denildikten sonra ocaklar ile alakalı faklı birçok anlam verilmiştir.

Yeni Türk Ansiklopedisi’: “1. Isınmak, yemek pişirmek ve benzeri maksatlarla ateş yakmak için düzenlenmiş yer. 2. Yapı için lüzumlu taş ve diğer malzemelerin ve madenlerin çıkarıldığı yerler de ocak denir: taş ocağı, kum ocağı, kömür ocağı, maden ocağı gibi. 3. Sosyolojide yerleşmiş köklü aile, ev ve barınak anlamındadır. 4. Teşkilât tarihinde Yeniçeriliğin kendisini Bektaşiliğe bağlı saymasından ötürü ve aynı ocaktan ısınan, aynı kazandan yiyen arkadaşlar anlamında Yeniçeri teşkilatı hakkında da ocak tabiri kullanılmıştır. Ocağa mensup olanlara ocaklı, subaylarına ocak ağası denilirdi. Esasen aynı düşünce ve gaye etrafında birleşen kimselerin kurdukları teşkilatlara ve toplandıkları teşkilat merkezlerine de ocak denilmiştir: Mevlevi Ocağı, Bektaşi Ocağı, Yeniçeri Ocağı, Türk Ocağı gibi” (Yeni Türk Ansiklopedisi, VII. Cilt: 2712) ifadeleri ile ocağın tanımı yapılmıştır.

Meydan Larousse’da “ocak”: “1. Ateş yakmaya yarayan ve pişirme, ısıtma, ısınma vb. işleri görmeyi sağlayan her türlü yer. 2. Özel olarak duvar kenarına yapılan ve içinde yanan ateşin dumanını yukarıya çekecek bir bacası olan girinti, şömine. 3. Eritilmek, fırınlanmak veya pişirilmek istenen maddelerin, içinde veya üzerinde, ısının etkisine bırakıldığı her çeşit aygıt. 4. Bir şeyin en çok yapıldığı, yoğunlaştığı ve bulunduğu yer. 5.

Aynı amaç ve düşünce etrafında birleşen kimselerin kurduğu teşkilat ve bu teşkilâtın toplanma, tartışma, dinlenme, eğlenme vb. maksatlarla kullandığı bina. 6. Ev, aile. 7.

Saygın, yüksek soylu aile, hanedan. 8. Özel şekilde teşkilâtlandırılmış kuruluş. 9.

Kahvehanelerde çay, kahve vb.nin pişirildiği bölüm” (Büyük Lûgat ve Ansiklopedi Meydan Larousse, IX. Cilt: 459) olarak dokuz maddede ele alınmıştır.

Ana Britannica’da “ocak” kavramının anlamlarına baktığımızda: “Osmanlı kapıkulu örgütlerine verilen genel ad”, “Ateş yakmak, yemek pişirmek ya da çeşitli malzemeleri, özellikle de kil ürünlerini pişirmek, kurutmak ve sertleştirmek için kullanılan fırın”, “Halk arasında bazı hastalıkları üfürükle ve benzer yöntemlerle tedavi ettiğine inanılan aile” (Ana Britannica Genel Kültür Ansiklopedisi, Cilt 17, 19) şeklindedir.

Pertev Naili Boratav ise ocak kavramının bildiğimiz anlamlarından türeme üç anlamı daha vardır diyerek şu şekilde izah etmiştir: “Birincisi, ‘ocağın batsın’ deyiminde

93

olduğu gibi, soy. İkincisi, ‘Hasan Dede Ocağı’, Narlı Dere Ocağı’ deyimlerinde görüldüğü gibi Anadolu’daki kızılbaş topluluklarının bölge bölge, bağlı bulundukları kutlu merkezler;

ocak bu deyimlerin aynı zamanda, o yerlerde oturan tarikat ulularının soyu anlamına gelir;

genel olarak bu ocakların önderlik görevi babadan oğula geçer; nitekim ocak ulusunun soyundan olan kimselere ‘ocakzâde’ derler. Kelimenin üçüncü anlamı ile belirli bir ve ya birkaç hastalığı sağaltma gücünde olan, bu işin yöntemlerini bilen, bunu uzmanlık edinmiş kimseyi gösterir.” (Boratav, 2013:129) Son yaptığı tanımlama ile bizim çalışma konumuzu yani sağaltma ocaklarını açıklamıştır. Aynı şekilde Ayşe Duvarcı’da ocak kavramının diğer açıklamalar ile benzer on farklı anlamını vererek en son maddeye sağaltma ocaklarını koymuştur: “1.Ateş yakmaya yarayan her türlü yer,2. aynı amaç ve düşünce etrafında birleşen kimselerin kurduğu teşkilat, 3.çeşitli bitki tohumlarını ekmek için hazırlanan çukur,4. yüksek ve soylu aile,5. yeniçeri ocağı, 6.taş ve maden çıkarmak için açılan kuyu,7.Anadolu alevi topluluklarında tarikat ulularının soyu,8.yurt, 9.tekke ve büyük bir şeyhin evi, sülalesi,10. dedelerden beri, belli bir hastalığın iyi ettiğine inanılan aile.”

(Duvarcı, 1990: 34).

Çalışma sahası kapsamında elde edilen verilerden hareketle Kütahya ve ilçelerinde ocak kavramı farklı anlamlar içermektedir. Ocak: 1. Ateşin yakıldığı yer, 2.Aile, soy, ev(halk arasında beddua edilirken “ocağı sönesice” ifadesi kullanılmaktadır). 3. Aynı düşünceyi paylaşan insanların oluşturduğu ve toplandığı kuruluş. 4. Toprağa gömülerek ekilen meyve ya da sebzeler için açılmış çukur. 5. Maden çıkarılan yer. 6. Kendi yöntemleri ile hastalık sağaltan aile. Bu ailede hastalığı sağaltan kişiler bölgelere göre ocaklı, tutmacı çizici, izinli, efsunlu gibi farklı isimler almaktadır.