• Sonuç bulunamadı

2. QUINE VE ONTOLOJİK BAĞLANMA KURAMI

2.2. Ontolojik Bağlanma

2.2.1. Nominalizm ve Realizm Eleştirisi

Ontolojik bağlanma kuramının tanımına göre var olmak bir bağlı değişkenin değeri olmak demekti, bağlı değişkenlerin neler olabileceğiyse teorinin tanımında

80 başlangıç itibariyle verilmelidir. Dolayısıyla, teori eğer tümelleri içeren bir teoriyse, ontolojik olarak da tümellere bağlı olacaktır. İşte bu noktada, Ortaçağın en çok tartışılan konularından olan nominalizm ve realizm tartışması akıllara gelir ve Quine’ın ontolojik felsefesinin bunlardan hangisi içinde kapsanabileceği ya da kapsanıp kapsanamayacağı, tartışmalar arasında yer alır.

“Tümellere ilişkin üç temel Ortaçağ görüşü tarihçiler tarafından kavram realizmi, ılımlı kavram realizmi ve nominalizm olarak belirlenmiştir. Aslında bu üç yaklaşım, mantıkçılık, sezgicilik ve formalizm adları altında yirminci yüzyılın matematiksel felsefesinin inceleme alanında yeniden belirirler.” Buna göre Platoncu anlayışın Ortaçağdaki uzantısı olan tümellerin ya da soyut varlıkların kendi başlarına, zihinde bağımsız bir varlığa sahip olduğunu iddia eden Ortaçağ realizmi, yirminci yüzyılda Frege, Russell ve diğer bazı filozofların görüşlerinde ‘Mantıkçılık’ adıyla yer edinmiştir. Ne var ki bu yer edinme, uzam ve zamansal bir varlığa sahip olmayanlara da bağlı değişkenlerin göndergede bulunabileceğine göz yumulması şeklindedir. Bununla birlikte tümellerin var olduğunu, ancak zihinsel tasarımlar olarak var olduğunu savunan Ortaçağ anlayışı kavramcılık olarak, modern çağın bazı filozoflarınca bağlı değişkenlerin bireysel iç belirlenimlere göndergede bulunabileceğine göz yumması sezgicilik olarak; ve son olarak da soyut kavramları hiçbir şekilde kabul etmeyen Ortaçağ nominalizmi de matematiği önemsiz gösterimler olarak kabul eden modern çağ formalistlerince yeniden ortaya çıkarılmıştır (Quine, 2003a, s.14-15).

Quine’a göre, nesnel olmayanlardansa, nesnel olanlara daha fazla güvenebilmemiz için üç nedenimiz vardır: İlki, dilimizi öğrenirken, fiziksel nesnelere ilişkin terimleri soyut terimlerden daha sağlam bir zeminde ediniriz ve konuşurken

81 de fiziksel karşılığı olanlara daha rahat bir şekilde göndergede bulunabiliriz. İkinci olarak, öznelerarası diyalogda, fiziksel nesneler üzerinden daha rahat iletişim kurabilir ve bunlar hakkında daha az yanılabiliriz. Son olarak, söz konusu nesnelere ilişkin doğrudan fiziksel duyu verilerimizle ortak bir öğrenmeye sahibizdir ve bu, ilk ikisine kıyasla daha az göreceli ve dolayısıyla daha fazla güvenilir görünmektedir, ancak, yine de eleştirilebilir. Çünkü bazı fiziksel nesneler duyumlarla değil, ancak çıkarımlarla öğrenilebilir. Ayrıca duyumlarla bile öğrenilse, duyumlar arasında farklılıklar olacak ve dolayısıyla herhangi birinin bir fiziksel nesneye ilişkin duyumu nitelik bakımdan aynı olmayabilecektir. Ancak her durumda, fiziksel nesne soyut olana tercih edilebilecek derecede güvenilir olacaktır. Burada da öznel duyu verilerine dayalı nesneler olup olamayacağı noktasında eleştiri yapılabilir. Bu eleştiriye verilebilecek üç cevap vardır: İlk olarak, bu kaygılarla gerçek fiziksel nesneleri dışlamak hiçbir şekilde olumlu sonuçlar doğurmayacaktır. İkinci olaraksa fiziksel nesnelere ek olarak, yanılsamalar ya da belirsizlikler türünden öznel duyum nesnelerine, zaten ihtiyacımız yoktur ve aslında denilebilir ki bu durumlara gramatik olarak yeterince yer ayrılmıştır, örneğin ‘öyle görünüyor ki’ gibi ifadeler. Üçüncü olaraksa, fiziksel nesnelere ilişkin bilgi ya da söylemimizi açıklamak için duyu nesnelerine ihtiyacımız yoktur. Sonuç olarak, duyu verisi ne fiziksel nesneleri dışlamaya yeterlidir ne de buna ihtiyaç vardır. Ancak denilebilir ki, fiziksel bir nesneye ilişkin yalnızca özel ya da belirli bazı durumlarda değil, her durumda ortak terimlere yer veren ifadeler daha fazla kabul edilebilir. Her hâlükârda, öyle görünüyor ki, nominalizmin değilleyici yaklaşımına karşı, kesin olsa da fiziksel nesnelerin üstünlüğünü kanıtlayacak yeterli tercih nedeni yoktur (Quine, 1960, s.233-238).

82 Bunlardan yola çıkarak, kesin bir kanıya varılamasa da, Quine’ın, nominalist olmamakla birlikte realist de olmadığı anlaşılıyor. “Responses” isimli yazısında Amstrong’un yönelttiği eleştirilere verdiği yanıtlarla nominalizm-realizm tartışmasındaki yerini daha net bir dille anlaşılır kılar ve tümellerin gerçekliğine ilişkin görüşlerinin yeteri kadar anlaşılamadığını kendisi de ifade eder:

Günlük dil bir yana, bilimsel teorinin ihtiyaçlarına cevap vermek için kendi ontolojimize indirgenemez bir şekilde tümelleri kabul etmekten başka hiçbir yol görmüyorum… Matematik, dahası ondaki uygulamalı matematik onun tümellere olan bağlantısına dayanır; her türden, -fonksiyondan ve daha başkalarından- sayılar üzerinden nitelemek zorundayız. İddia ettiğim oydu ki, yanıp sönen bu ontolojik varsayımlar yoktur; bunları kullanan fizik teorilerine entegre oldukları kadar atomlara, elektronlara, çubuklara, hatta, taşlara da entegredirler. … Nesnelerin varsayımını kapsayacak şeye ilişkin açık bir standarda ihtiyaç vardır, ve bu yeteri kadar açıktır: değişkenlerin değerleri (Quine, 1999c, s.182).

Nominalizm ya da realizm iddiasında bulunanlar, anlaşılan o ki, iddialarını tamamlayıcı bir standart sunamamışlardır. Quine’ın standardı ise ontolojik bağlanma kuramını ortaya koymasından itibaren hep sabittir. Bağlı değişkenlerin değerleri arasında olmak koşuluyla, fizik nesnelerin de, tümel ve diğer soyut varlıkların da teorilerde yeri vardır. Bu bağlamda, ister ‘yüklem nominalizmi’ ister ‘küme nominalizmi’ denilsin, Quine nominalizmi kabul etmeyecektir. O, başlangıçtan beri kümeleri ve tüm diğer soyut varlıkları somutlar kategorisine dahil etmenin olanaksızlığını ve gereksizliğini vurgular. Tümelleri tümeller olarak kabul eder ve onların evrenin bütüncül bir algısında fizik nesnelerle ne denli iç içe ve aslında işlevsel olduklarına dikkati çeker ve kendini şöyle tanımlar: “Ben bir Yüklem ve Sınıf Realistiyim, eskiden olduğu gibi şimdi de; hakiki bir soyut tümeller realisti.

Kaplamcı evet, ve nominalizmle alakası olmayan sebeplerden ötürü”(Quine, 1999c, s.184).

83 Nominalizm ve realizm tartışmasında Quine bu iki taraftan hiçbirinde yer almaz. Çünkü görüldüğü üzere, her ikisine de eleştirileri vardır ve ikisi de Quine’ın ontolojik bağlanma kuramı için vazgeçilmez olan ölçütlerden yoksundur. “Bilimsel sistem, ontoloji ve diğerleri, duyusal uyarıları duyusal uyarılara bağlayan kendi ürettiğimiz kavramsal bir köprüdür. Başta söylediğimi tekrar ediyorum. Aynı zamanda, dışsal şeylere –insanlara, sinir uçlarına, çubuklara, taşlara yönelik sapmaz inancımı da. Bunu başlangıçta ifade ettim ve yine kabul ediyorum. Aynı şekilde, daha az kesinlikte de olsa, atomlara, elektronlara ve kümelere de inanıyorum. Şimdi, o çetin realizm, henüz betimlediğim bu kısır alanla nasıl uyuşacak? Cevap, doğalcılıktır: tanım bilimin kendi içindedir, herhangi bir öncü felsefenin değil, bu gerçek tanımlanmalı ve belirtilmelidir” (Quine, 1999a, s.21). Dolayısıyla Quine, ne nominalist ne de realisttir, çünkü o aslında ‘doğalcı’ ve ‘bütüncü’dür.