• Sonuç bulunamadı

NEDENSELLİK ANLAYIŞLARI BAKIMINDAN

Daha önce gördüğümüz üzere, Eş’arîler cevherin varlığını ârazlar bağladıkları için cevherin varlığından açıkça bahsetmeleri mümkün görünmüyor. Berkeley de tözün maddi oluşunu reddetmiş ve onu manevi olduğunu söylemişti. Bu durumda cevherin maddiliğini kabul edilmediğinden doğal olarak bir nedensellik anlayışını da benimsememişlerdir.

Her iki düşünceye göre, her şeyden bağımsız olarak bir nedensellik kanununu kabul etmek hem teoloji anlayışları açısından hem de kurmaya çalıştıkları felsefi sistemleri açısından pek mümkün görünmemektedir.

Eş’arilere göre âlemdeki her şey cevherlerin ortaya çıkıp sonra yok olmaları ile gerçekleşiyor. Eş’ari ontolojisinde Allah, âlemi oluşturan cevherleri, ârazlar yaratıp sonra tekrar yok ederek oluşturup kaim kılmaktadır. Allah’ın varlığı söz konusu olmadan varlıkların var ya da yok olmaları mümkün değildir. Cevherlerin aralarında zorunlu bir bağ da söz konusu olmamaktadır. Bu cevherlerin aralarındaki tüm bağlantılar ve değişimler de sonsuz güç ve kudret sahibi bir varlık olan Allah tarafından gerçekleştirilir. Dolayısıyla varlıklar arasında bir nedensellik bağlantısından söz etmek mümkün değildir. Bir cümleyle Allah sürekli ârazlar yaratarak cevherleri oluşturan ve böylece âlemdeki hareketi ve değişimi yine cevherlerin birbiri ile olan ilişkilerini sağlamaktadır.271

Berkeley’in sisteminde de âlem ve doğada, iradeden yoksun bir nedensellik yasasının varlık bulması mümkün değildir. Tıpkı Eş’ariler gibi Berkeley de her şeyden bağımsız bir nedensellik kanununu kabul etmez. Ona göre nedensellik kanunu olarak düşünülen şey aslında yanılsamadan ibaret bir durumdur. Çünkü kişi, ideler arasında devamlı bir ardardalık gözlemler. Bu gözlemlerinde idelerin bazıları yeniden canlandırılır, diğer bazıları konumlarını değiştirerek farklılaşır ya da tamamen ortadan kaybolur. Bu noktada yanılarak insanlar şu sonucu çıkarıverirler: Bu idelerin kendilerinin dayandıkları ya da onları üreten ve değiştiren bir sebebi

olmalıdır. Bu sebebin varlığını da maddede bulurlar.272 Berkeley bu konudaki düşüncelerini daha önce belirtildiği üzere İlkeler’de şöyle ifade eder: “Belli duyu idelerini sürekli olarak başka idelerin izlediğini algıladığımızda, bunun kendi işimiz olmadığını bildiğimiz için, idelerimizin kendilerine bir güç yükler, onları etmen sayar ve hemen birini diğerinin nedeni yaparız ki, bundan daha saçma, daha anlaşılmaz bir şey olamaz. Cisimlerin hareketine, çarpışmalarına sesin eşlik ettiğini algıladığımızda ikincisinin ilkinin etkisi olduğunu düşünmek eğilimindeyiz”273

diyerek insanların genelde böyle iki olay arasında zorunlu bir ilişki varmış gibi algılama temayülünde olduğu kanısındadır. Aslında bu, Ona göre tamamen bir yanılsamadan ibarettir

Eş’ari ekole mensup büyük İslam âlimi Gazâli de neden ile sonuç arasında zorunlu bir bağlantı görmez ve konuyla ilgili olarak tıpkı Berkeley gibi şöyle düşünür: Alışkanlığın bir sonucu olarak birinin sebep diğerinin sonuç olduğuna inanılan iki şeyden birinin diğerinin peşi sıra hemen ardından gelmesi bize göre zaruri değildir. Bunlardan birinin ispatı ya da varlığı diğerinin ispatı ya da varlığını gerektirmez.274

Gazâli nedenselliği reddederken ateşe yaklaştırılınca pamuğun yanması olayında, ateşin yanma olayının sebebi oluğuna dair bir delilin bulunmadığını ileri sürer. Ateş ve pamuğun bir araya getirildiklerinde ateşin pamuğu yakmasını gözlemlememiz sadece pamuğun ateşin yanında yandığını gösterir. Ateş sebebi ile yandığını göstermez.275

Benzer düşüncelere Berkeley’in “İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine” adlı eserinde de rastlamak mümkündür. O, doğa olaylarının normal akışında, ideler arasında “sebep sonuç ilkeleri”nin mevcut olduğunu söyleyip bu ilişkiyi kendi tarzında kabul eder. Ancak bu ilişki zorunlu bir ilişki olmayıp olayların tekrarlanmasından dolayı kişi, geçmişteki tecrübe ve gözlemlerinden de hareket ederek “alışkanlık düzeyinde yapılan bir genelleme” esasına dayanır. Bu noktayı biraz açacak olursak; gerçekte ideler arasındaki ilişki “ sebep-sonuç arasındaki ilişki”yi ima etmez veya gerektirmez. “Sebep-sonuç arasındaki ilişki” sadece

272 Hacı Mustafa Açıkgöz, Berkeley ve İmmateryalist Metafiziği, Elis Yay.,Ankara2003, s. 166 273 Berkeley, İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine, s. 53

274 Gazâli, Filozofların Tutarsızlığı, Çev., Bekir Sadak, Ahsen Yayınları, İstanbul 2002, s. 181 275 Gazâli, a.g.e. s. 182

gösterge ile gösterilen arasındaki ilişki gibidir. Bu bağlamda kişinin gördüğü ateş, hissettiği acının nedeni değil, fakat acının kişiye ön uyarı işareti durumunda olduğudur. Aynı şekilde, kişinin işittiği ses, hareket eden bir nesnenin sonucu olmayıp, sesin kendisinin işaretidir.276

Ancak Berkeley doğada ve âlemde zorunlu bir nedensellik anlayışını kabul etmemesine karşın bilgi ve bilimin mümkün olabilmesi içinde doğada ve âlemde gerçekleşen olayların bir düzenlilik içerisinde cereyan ettiğini kesinlikle yadsıyamayarak bunun bir gereklilik olduğunu aksi takdirde sonsuza dek ne yapacağımızı bilemez bir halde ve şaşkınlık içinde olabileceğimizi ifade eder. Doğa yasalarını yaratıcının bilgeliğiyle, iyiliğini açığa vurduğu düzenli zincirlemelerle açıklamaya çalışan Berkeley, tekrar edelim doğa yasalarının varlığını yadsımaz. Onun yadsıdığı şey sadece iki olay arasında (neden- sonuç) zorunlu bir ilişkinin varlığıdır.

Eş’ariler de aynı şekilde nedenselliği kabul etmeyişlerine karşılık bilginin imkânı için ve nesnelerin sabitliğini açıklamak için doğa ve âlemde bir düzenin varlığını kabul ederler. Âlemdeki bu düzeni de âdet ve sünnetullah kavramları ile açıklarlar. Nitekim İbn Hazm bu âdet anlayışını Eş’arilere nispet ederek şöyle der: Onlar, mucizelerin ihlal ettiği olayların normal akışını adlandırmak için “tabiat” yerine “âdet” terimini kullandılar.277 Dolayısıyla onlara göre belli olayların düzenliliğini ve önceden tahmin edilebilirliğini izah eden tabiat ve nedensellik değil aksine âdet ve âdetin devam edeceğine dair tekrar tekrar yaratılan bilgidir. Bundan dolayı “Filozofların Tutarsızlığı” adlı eserinde Gazâli, ay tutulmasında dünyanın ay ile güneş arasına girmesi ve güneş tutulmasında ayın, güneş ile dünyanın güneşe bakan tarafına girmesi sebebiyle meydana geldiğini söyleyerek bu tutulmaların önceden bilinebileceği inancındadır.278 Buradan hareketle Gazâli, ay ve güneş tutulmasında her defasında Güneş ve Ayın tutulmasından yola çıkarak ‘dünya ve ayın arasında nedensel bir bağ bulunduğu iddia edilemez’ der. Onun asıl ifade etmek istediği şey: Dünya ve ayın belirli bir evresi ile birlikte eş zamanlı olarak ay ve güneş tutulmasını yaratması Allah’ın âdetidir. Bununla birlikte bu iki eş zamanlı yaratma

276 Berkeley, a.g.e., s., 74

277 H. Austryn Wolfson, Kelâm Felsefeleri, Çev. Kasım Turan, Kitabevi Yayınları İstanbul 2001, s. 417

ile eş zamanlı olarak zihnimizde, o âdetini değiştirmek istemedikçe hem ay hem de güneş tutulmasının aynı şartlar altında belli sürelerde düzenli olarak vuku bulacağına dair bilgiyi veya izlenimi yaratmak da Allah’ın âdetidir.

Sonuçta her iki düşünce akımı da neden ile sonuç arasında zorunlu bir ilişkinin varlığını kabul etmeyerek nedensellik anlayışını reddederler. Bir olayın hemen diğer olayın peşi sıra gerçekleşmesi birinin neden diğerinin sonuç olduğu mutlak gerçeğine götürmediği, sadece biri diğerinin bir işareti bir göstergesi olduğu anlamına gelebileceği ifade edilebilir. Bu noktadan hareketle aslında her iki düşünce sistemi de neden ile sonuç arasında zorunlu bir bağlantının varlığını kabul etmek ile mucize meselesinin çıkmaza girebileceğini çok iyi biliyorlardı.

Benzer Belgeler