• Sonuç bulunamadı

Eş’ariler bilgi anlayışlarını ortaya koyarken “şey nedir?”, “mahiyeti hakkında neler biliyoruz?” şeklindeki sorulara cevap aramışlardır. Eş’ari metafizik düşüncesini derleyip toplayan ve sistemleştiren Bâkıllâni, bilgiyi şöyle tanımlamıştır: “Bir şey nasılsa o şekilde bilmek”.283 Dolayısıyla bir “şey” Eş’ariler tarafından ‘var olan şey’ şeklinde tanımlanmıştır. Her şey bir mevcudiyet, her mevcudiyet de bir şeydir.284 Eş’arilere göre varlık ister zorunlu ister mümkün olsun eşyanın kendinde mevcuttur. Bu yüzden Eş’arilere göre bilginin konusu olan ‘kendinde şey’ var olan bir şey ya da cevherdir.285 Ancak bu cevher Allah’ın kendisinde arazlar yaratmasına bağlandığı için varlığın bilgisinin sübjektifliğini gündeme getirmektedir.

Berkeley de “bilgi nedir?”, “bilme konusuna ilişkin olan şey, neyin bilgisidir?”, “her şey bilinebilir mi?” gibi sorulara verdiği cevaplarla bilgi anlayışını temellendirmeye çalışır. Eğer bir bilme eylemi gerçekleştirilecekse, önce bir bilen ve bilme eylemine konu olan nesne gerekir. Bu ikili arasındaki ilişki de “algı eylemi” vasıtası ile kurulabilir. Berkeley’e göre bilginin elde edilmesinde öncelikle maddeye ve maddi cevhere ilişkin idelerin insan algısının konusu olması gerekir. Ancak Berkeley, birincil ve ikincil nitelikleri birbirinden ayırmadığı için varlığı algılanmış olmaya bağlamaktadır. Bu ise varlığın bilgisinin sübjektifliğini gerektirir

283 Bâkıllâni, Temhid, s. 34

284 Bkz. Muhammed İkbal, a.g.e., s. 59 285 M. İkbal, a.g.e., s. 68

Eş’ariler, bilgiyi mutlak bilgi ve sonradan elde edilen bilgi şeklinde ikiye ayırırlar. Birincisiyle Tanrısal bilgiyi ikincisiyle insanların elde ettikleri bilgiyi kastederler. Tanrısal bilgi bütün her şeyi kuşatan bir bilgi olarak diğer bilgi türlerinden tamamen farklıdır. O tanımlanamaz, zaman ve mekân kavramları ile sınırlanamaz. Eş’arilere göre Allah, Kur’an’da kendi bilgisine ulaşmaları için insanları bu âlemi incelemeye ve düşünmeye sevkeder.286 İnsanlar, Allah’ın bilgisine, dış âlemin ve kendisinin bilgisinin yanı sıra akıl yürütmeyle de ulaşır.

Berkeley’e göre bilgi Tanrısal bir veridir. İnsan anlama ve irade yetileri donanımı vasıtasıyla bu veriyi ya da bilgiyi elde etmek ile yükümlüdür. İnsan ilk önce anlama yetisinin farkına varıp bu fonksiyonel özelliğini keşfetmesi gerekir. Yani insan Berkeley’e göre anlama yetisini kullandığı ölçüde kendisi ve dış dünya hakkında bilgi sahibi olur. Bu bilgi vasıtasıyla da Tanrı’nın bilgisine ulaşır. Ona göre zaten, en son noktada, insandan beklenen budur: Tanrı’nın bilgisine ulaşmak.287

Eş’arilere göre zaman, mekân, renk tat, koku, sıcaklık vb. nitelikler bilenin zihninde var olan ve objektif bir realiteye tekabül etmeyen sübjektif özelliklerden ibarettir. Başka bir deyişle birincil ve ikincil nitelikler arasında bir ayrım yapmamışlar ve bunları geçici, sübjektif bağıntılara indirgemişlerdir.288 Aynı şekilde Berkeley’de birincil niteliklerin de aynen ikincil nitelikler gibi süjeye bağlı olduğunu, ikincil nitelikler gibi birincil niteliklerin de sadece zihinde var olduğunu veya var olacağını düşünür.289 Dolayısıyla her iki düşünüş biçimine göre de madde kavramı manevi olduğu için ona ait bilgimiz de manevi durumdadır. Bu durumda bilginin objektifliğinden değil sübjektifliğinden söz etmek gerekir.

Eş’ariler, yaratılmış (hâdis) bilgiyi zarurî ve kesbî olmak üzere iki kısma ayırıyorlardı. Zarurî bilginin kaynağı duyular iken kesbi bilginin kaynağı ise akıldır. Anlaşılacağı üzere Eş’arilere göre bilgi elde etme iki yolla gerçekleşir. Ya duyular vasıtasıyla dış dünya hakkında bilgi ediniriz ya da duyular yoluyla elde edilmiş zihin içerikleri arasında bir takım bağlantılar kurarak yeni bilgiler elde ederiz. Berkeley’de gelmiş olduğu ampirik gelenek gereği bilgiyi dış duyum ve iç duyum sonucu oluşan bilgi şeklinde ikiye ayırır. Dolayısıyla ona göre, zihinden bağımsız haricî nesneleri

286 A’raf suresi, 185. ayet; Bakara Suresi, 29. ayet; İbrahim Suresi ,32-34. ayet 287 Berkeley, İnsan Bilgisinin İlkeleri Üzerine, s. 14

288 M. İkbal, a.g.e., s., 59

bilebilmemizin sadece iki yolu olabilir: Biz bunları ya duyu ya da akıl yoluyla biliriz, der.290 Ancak o, bu iki bilgi kaynağından yola çıkılarak haricî nesnelerin maddi bir

varlığının olduğunu görüşünü kesinlikle kabul etmez. Eş’ariler de belli belirsiz bir cevherin varlığını kabul etseler de sonuçta cevherin varlığını ârazlara bağlayarak cevherin objektifliğini ortadan kaldırmış oluyorlar. Böylece bilgi için tıpkı Berkeley’de olduğu gibi sübjektif bir zeminden başka bir yer kalmamış oluyor.

Ancak Eş’ariler atomlar arsında bir nedensellik ilişkisinin varlığını kabul etmeyerek bilginin imkânından da şüphe etmezler. Çünkü onlar, bu güçlüğü “Allah’ın âdet”i ya da “sünnetullah” kavramları ile aşmaya çalışmışlardır. Buna göre duyu bilgileri bu dünyada Allah’ın âdetine göre belli bir düzen içinde meydana gelmektedir. Berkeley’in gözünde de maddi töz ya da cevher gibi bütünüyle muhal bir şeyin nedensel bir etkinlik içinde olabilmesi mümkün değildir. Nedenselliği kabul etmeyişine karşın bilginin mümkün olduğunu savunan Berkeley’e göre insanın dışında doğa ve içindekileri yaratan Tanrı doğayı belli ilkeler ve kurallar dâhilinde ikame ve idare etmektedir. Bu kurallar ve ilkeler sayesindedir ki biz doğadaki nesnelerin yapı durum ve işlevlerine yönelik bilgiler elde edip eylemde bulunuyoruz

Anlaşılacağı üzere Eş’ariler ve Berkeley, âlemde bir düzenin ve sistemin varlığına karşı çıkmazlar. Onların karşı çıktığı bu düzende bir zorunluluğun olduğudur. Ancak nedensellik kanununu kabul etmedikleri için bilginin mümküniyeti konusu sistemlerinde tartışılır olmuştur. Bu durumun farkında olan Eş’ariler geliştirmiş oldukları ‘adet’ anlayışıyla, Berkeley ise ‘idealar arasında bir düzenlilik’ anlayışıyla bu güçlüğü aşmaya çalışmış ve bilginin mümkün olduğunu ortaya koymaya çalışmışlardır. Böylece bilime de bir yer açmışlardır

Yukarıdaki karşılaştırmalarda gördük ki Tanrı kavramı hem Eş’ari düşüncesinde hem de Berkeley sisteminde hep merkez ve belirleyici bir konuma sahiptir. Aşağıda bu konuya kısaca değinilerek bölüm bitirilecektir.

Benzer Belgeler