• Sonuç bulunamadı

NASIL BİR AHLAK? NASIL BİR DÜNYA?

Belgede Kant'ın ahlak felsefesi (sayfa 53-59)

III. BÖLÜM: KANT’IN AHLAK YARGILARINDAN GÜNÜMÜZE

III.4. NASIL BİR AHLAK? NASIL BİR DÜNYA?

Kişiye seslenen ve insanın yaptığı eylemlerin ahlaki bir yaptırımı içermesi için belirli bir ölçüt getiren Kant etiği, günümüz sorunları karşısında, toplumsal ya da siyasal sorunlar söz konusu olduğunda neden yetersizlik hissini doğurmaktadır? Bu sorunun cevabı, sorunların tek kişinin çözüm yolu üretemeyecek kadar karmaşık oluşu ve sorunların çözümünün belli bir uzmanlığı gerektirmesidir. Günümüz koşullarında, Kant etiğinin çözüm arayışımızda bizlere yeni olanaklar ve cevaplar sunması açısından yeniden gözden geçirilmesi gerektiğini Harun Tepe şöyle açıklıyor: “Bir kişinin ya da bir grup insanın siyasal karar verme konumunda olması ve kararların sonuçlarından gelecek nesillerin de etkilenmesi, onların eylemlerinin ahlaksallık ölçütüne vurulmasını neden engellesin? Kendi başlarına ya da danışma veya tartışımla insanlığın-hatta tüm canlı cansız doğanın-geleceğini etkileyen kararları verenler de sonuçta tek tek kişilerdir. Bugün küresel ısınmayı yavaşlatmaya yönelik Kyoto Antlaşması’nı imzalamayanlar da ülkeler değil, o ülkeleri yöneten tek tek kişilerdir.

Sıradan insanın komşusunu ya da yakın çevresini etkileyen eylemi nasıl ahlaklı bir eylem olabiliyorsa, aynı şekilde bir ülkeyi ya da dünyayı-dünyadaki süper güçleri-yöneten insanların siyasal kararları ve eylemleri de ahlaksallık ölçütüne göre değerlendirilebilir. Hem de eylemin sonucuna değil, bu tür eylemde bulunurken yöneticilerin dayandıkları öznel ilkelerin niteliklerinden hareketle bu yapılabilir.

İstemeyi çıkarların belirlediği, eylemde bulunanın kendisinin ya da içinde bulunduğu grubun çıkarlarını korumayı isteyen bir eylemin ahlaklı bir eylem olacağından, insanın değerine zarar vermeyeceğinden kim söz edebilir? Dünyayı günden güne daha yaşanılmaz yer haline getiren, tüm canlıların yaşamını tehlikeye atan gelişmeler, çıkara ya da ben sevgisine dayalı kararların ve eylemlerin sonucu değil midir? Bu tür eylemlerin etkilerinin uzun erimli ve küresel hale gelmesinin bir sonucu değil midir bugün yaşadığımız çevresel sorunlar? Bu nedenle eylemin ahlaklılığına ilişkin aşılması güç bir ölçüt getiren Kant etiğine bugün, yeryüzündeki canlı yaşamının olası sonundan söz edildiği, bunun da insanın eylem olanaklarının çok gelişmiş olmasına bağlandığı bir dünyada her zamankinden çok daha fazla gereksinim vardır.”65

Bu anlamıyla Kant etiği her tek durumda doğru değerlendirmeyi yapmayı sağlayamasa da bizlere bir ölçüt sunmaktadır: Eylemin iyi istemeye dayanması, yani kişinin kendine ve başkalarına, insan olarak davranmayı amaçlaması.

Şüphesiz ki, insanlar yaptıkları eylemleriyle var olurlar günümüzde de karşılaştığımız sorunların daha da karmaşık hale gelmesinin nedeni-insan eliyle yapılan davranışların özünde bencillik duygularını ve çıkar ilişkilerini barındırıyor olmasıdır. Kant’ın sözünü ettiği, bir eylemin ahlaki değerinin onun ulaştığı sonuçta değil taşıdığı niyette saklı olması düşüncesi bugünkü sorunlar karşısında ahlaki tavrın nasıl bir gelecek gösterebileceği konusunda bizlere ışık tutuyor.

“Ahlaki konularda hiç kimse eylemlerini temellendirme yükümlülüğünü başkasına devrederek kişisel sorumluluktan kurtulamaz.

Aynı şekilde bir kimse kendi ahlaki yetkinliğini şaşmaz bir ahlaki merci gibi göremez ve kendi taleplerini temellendirmeden başkalarına ne yapması gerektiğini dikte edemez. Gerek kendi dışındakilerin gerekse de kendisinin ahlaki yetkinliğine körü körüne inanmak da aynı şekilde bir eylemin ya da tavrın ahlakiliğinin temellendirilmesi için yeterli değildir.”66

Bugünkü anlayışta karşılaştığımız ahlak tartışmalarının temel noktası bu düşüncede karşımıza çıkıyor: ‘Bir kimsenin kendi ahlaki yetkinliğini şaşmaz bir ahlaki merci gibi görememesi.’ Değişebilir doğrulara, göreceli bir alana sahip ahlak yüzyıllardan beri doğru düşünce ve eylemlerin nasıl olması gerektiği konusunda

65 Tepe, a.g.m., ss.9-24.

66 Annemarie Pieper, Etiğe Giriş, çev. Veysel Atayman-Gönül Sezer, İstanbul: Ayrıntı Yayınları,

ortak bir noktaya ulaşamıyor. Bunun olmasını da istemeyiz zaten çünkü insanları bütünüyle mutlu eden, ya da onlara davranışlarında yol gösterebilecek-kesin yaptırım ve kuralları olan bir ahlak sistemi de mümkün görünmüyor. Ama insanın çabası da hep bu yönde.

“Bugün, yaşadığımız çevreyi sistemli bir biçimde yok ederek insanlığı çöküşe götürmek için elimizden gelen her şeyi yaptığımız ve daha fazla maddi kazanç uğruna seferber ettiğimiz çabalarımızın bedeli üzerinde düşünmemizin zamanının geldiğini biliyoruz.

Gelecekteki kuşakların da bu dünyada yaşamalarını ve insan onuruna yakışır şekilde var olmalarını istiyorsak, bugün eylemlerimizin sonuçlarını uzun dönemli bir geleceğe yönelik olarak tahmin etmek ve çok büyük olasılıkla doğayla birlikte insanlığın da yok oluşuna neden olacak eylemlerden vazgeçmek zorundayız: Bu, doğal kaynakların yağma edilmesinin önünü almakla başlayacak ve nüfusu fazla olan yoksul ülkelerdeki doğum kontrolü uygulamasıyla bitecek bir dert değil. Sonuçları iyice kestirip gerekli, uygun eylem ve davranış biçimleri üzerinde uzlaşarak geleceği korumak: bu, yalnızca tarih bilincine sahip ve bu bilinç çerçevesinde sorumluluk duygusuyla davranan bir varlığın yapabileceği bir şeydir. Yani bu bilinç, bizi bizden sonra gelecek kuşaklara insan olarak varolmayı olanaklı kılacak koşulları sağlamak için yapılabilecek her şeyi yapmakla da yükümlü kılıyor.”67

Hatalar yaptığımızda bedellerini fazlasıyla ödeyebileceğimiz bir dönemi yaşıyoruz. Bencilliklerimiz ve çıkarlarımız doğrultusunda hareket ettiğimizde, doğayı kendi talep ve isteklerimiz ölçüsünde kirlettiğimizde yalnızca bizleri değil, gelecek kuşakları da çözümsüz bir kaosa sürükleyecek bir zamandayız şimdi. Dünyanın sorunlarla kuşatılmış dört bir yanında üzeride ahlak tartışmalarının yaşandığı da bir dönem bu.

Günümüzde bireyin toplumu tek başına yönlendirebilmesinin yetmediği, özellikle ahlaki anlamda birlikte hareket edebilen ortak amaçlara sahip kurum ve kuruluşların önemli bir güce sahip olduğu dile getiriliyorsa da, ahlakın temellendirilmesi bireyin kendi doğru ve yanlışlarını tartıya vurarak bunlar üzerinde düşünmesinden geçiyor.

67 Pieper, a.g.e., s.166.

Böyle bir temellendirmeden yoksun kalan insanlar neyi yapıp yapmayacakları konusunda etki altında kalabilir, başkalarının güdümü altında yaşayabilirler.

Bu anlamda özellikle bizim toplumumuzda gündelik dilde çok yaygın olarak kullanılan şu sözleri anmadan geçemeyeceğim.

‘Benim hakkımda ne düşünüyorsan Allah sana iki katını versin.’ Cümleyi incelediğimizde benim için gerek iyilik gerekse kötülük adına her ne düşünüyorsan senin de-üstelik benim yaşadıklarımdan daha da fazla- başına gelsin anlamı ortaya çıkmaktadır.

Yani niyetin belirli bir koşula dayandırılması, bu koşul karşılığında da sonucun iyi ya da kötü bir biçimde gerçekleşmesi söz konusudur. İkiyüz yıl önce Kant’ın dile getirdiği gibi, bir eylemin ahlaksal değeri başarısında, sonucunda değil, eylemin arkasındaki düşünüşte olmalıdır. Kant’ın yüzyıllar öncesinden günümüze taşıdığı ahlak yasası koşullu bir yargıdan değil aksine pratik buyruğa uygun bir biçimde eylemde bulunuyorsak, yaptıklarımızın bir değeri olacaktır anlamını içermektedir.

Bu da bir insanın neyi yapması gerektiğinden çok, neyi isteyerek, nasıl eylemde bulunması gerektiğini ifade eder. İşte burada Kant’ın sözlerini yineleyelim: “Her tek durumda ve bütün koşullarda kendimizi ve başkalarını yalnız araç olarak değil, aynı zamanda amaç olarak görerek yaşanabilir.”68

Bu anlamda, içinde yaşadığımız zor koşullarda, çıkarlarımızdan arınmış gelecek kuşaklara bırakabileceğimiz bir dünyanın gelişimini özlemekten çok bunu hakikaten istememiz ve bu konuda çaba göstermemiz gerekiyor. Kant’ın da öngördüğü gibi, ortak evrensel yargılarda, evrensel ahlak yasası çerçevesinde biraraya gelecek olan insanlığın ortaya çıkışı ancak bilinçsel anlamda erginliğe ulaşmış bireylerle mümkündür. Bu yönüyle bütün bir insanlıktan sorumlu olan kişi yalnızca kendi koyduğu yasaya uyarak, herhangi bir dış güce bağımlı olmadan özgürlüğünü gerçekleştirecektir.

68 Çakmak E. Efe, “Ioanna Kuruçadi’yle Söyleşi, Kant, Etik ve Ahlak Üzerine”, Cogito Dergisi,

SONUÇ

Felsefeye büyük yenilikler getiren büyük çığırlar açan Kant, aynı zamanda Rönesans’tan beri şekillenen Batı felsefesinin özelliklerini kendisinde toplayan bir filozoftur. Bu çalışma Kant felsefesinin derinliğine karşılık yalnızca Kant’ın hem duyulur dünyaya hem de düşünülür dünyaya ait olan insan betimlemesini ve ahlaki eylemlerde nasıl bir yol izleyebiliriz sorusunu gündeme getiriyor. Filozofun verdiği yanıtlarla günümüzde yaşanan yanılgıları ve yanlış yorumları tekrar gözden geçirmemizin gerekli olduğu ortaya çıkıyor. Bu çalışma konunun derinliğine karşılık yetersiz gibi görünebilirse de Kant ahlakının evrenselliği ve yeniden yorumlanması karşısında ileride üzerinde çalışılabilecek olan bir çalışmanın küçük bir denemesi olarak adlandırılabilir...

KAYNAKÇA

AKARSU Bedia: Mutluluk Ahlakı, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1998.

AKARSU Bedia: Immanuel Kant’ın Ahlak Felsefesi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1999.

ARENDT Hannah: Sonsuzluğun Sınırında: Immanuel Kant, Cogito Dergisi, Yapı Kredi Yayınları, Sayı:41-42, İstanbul, 2005.

ASTER E.V.: İlkçağ ve Ortaçağ Felsefe Tarihi, Çev: Vural Okur, İm Yayın Tasarım, İstanbul, 2000.

BADIOU Alain. Etik-Kötülük Kavrayışı Üzerine Bir Deneme, Çev: Tuncay Birkan, Metis Yayınları, İstanbul, 2004.

BAUMAN Zymunt: Modernite, Postmodernite ve Etik, Doğu-Batı Dergisi, Sayı:19, Ankara, 2002.

CASSIRER Ernst: Kant’ın Yaşamı ve Öğretisi, Çev: Doğan Özlem, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 1996.

CIORAN E.M.: Çürümenin Kitabı, Çev: Haldun Bayri, Metis Yayınları, İstanbul, 2003.

ÇAKMAK E. Efe: Ioanna Kuçuradiyle Söyleşi, “Kant, Etik ve Ahlak Üzerine”, Cogito Dergisi, Yapı Kredi Yayınları, Sayı:41-42, İstanbul, 2005.

ÇİLİNGİR Lokman: Pratik Aklın Doğal Diyalektiği, Elis Yayınları, Ankara, 2005.

GÖKBERK Macit: Felsefe Tarihi, (6. Basım), Remzi Kitabevi, İstanbul, 1990.

KANT I.: Pratik Aklın Eleştirisi, Çev: Ioanna Kuçuradi, Türkiye Felsefe Kurumu, (3. Baskı), Ankara, 1999.

MACLNTYRE Alasdair. Erdem Peşinde-Ahlak Teorisi Üzerine Bir Çalışma, Çev: Muttalip Özcan, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 2001.

NUTKU Uluğ: İnsan Felsefesi Çalışmaları, Bulut Yayınları, İstanbul, 1998.

ÖZLEM Doğan: Etik-Ahlak Felsefesi, İnkılâp Kitabevi, İstanbul, 2004.

PIEPER Annemarie: Etiğe Giriş, Çev: Veysel Atayman-Gönül Sezer, Ayrıntı Yayınları, İstanbul, 1999.

SAGAN Carl: Karanlık Dünyada Bilimin Mum Işığı, Çev: Miyase Göktepeli, Tübitak Bilim Kitapları, Ankara, 2003.

SELSAM Howard: Etik, Çev: Yüksel Demrekler, Yaba Yayınları, Ankara, 1995.

SENECA: Ahlaki Mektuplar, Çev: Türkan Uzel, Türk Tarih Kurumu Basımevi, Ankara, 1999.

TEPE Harun: Bir Felsefe Dalı Olarak Etik, “Etik Kavramı, Tarihçesi ve Günümüzde Etik”, Doğu-Batı Dergisi, Sayı:4, Ankara, 1998.

TİMUÇİN Afşar: Düşünce Tarihi, (1. cilt), Bulut Yayınları, İstanbul, 2000.

Belgede Kant'ın ahlak felsefesi (sayfa 53-59)

Benzer Belgeler