• Sonuç bulunamadı

I. BÖLÜM

1.2. Dini Şahsiyetler, Tarikatlar ve Temsilcileri

1.2.3. Tarikatlar Dönemi

1.2.3.5. Nakşibendiyye Tarikatı

1.2.3.5.1. Tarikat Kurucusu Bahâeddin Nakşibend (ö. 1389)

Nakşibendiyye tarikatı pîri olan ve “Şâh-ı Nakşibend” lakabıyla tanınan Muhammed Bahâüddîn Nakşibend el-Buhârî’nin hayatına dair kaynaklarda pek fazla bilgiye rastlanmamaktadır. Bahâeddin Nakşibend’in menkıbevî hayatıyla ilgili ilk ve en önemli kaynak halifelerinden Salâhuddîn b. Mubârek el-Buhârî’nin kaleme aldığı Enîsüʾt-Tâlibîn ve Umdetüʾs-Sâlikîn adlı eserdir.

Bahâeddîn Nakşibend, 1318 yılında Buharâ yakınlarındaki Kasr-ı Hindüvân (Kasr-ı Arifân) köyünde dünyaya gelir. Enîsüʾt-Tâlibîn’de geçtiğine göre doğumundan üç gün sonra babası onu müritleriyle köylerine gelen Hâce Muhammed Baba Semmâsî’nin meclisine götürür; bunun üzerine Baba Semmâsî, çocuğu mânevî evladı kabul ederek kendi terbiyesinde yetiştirir. Bir müddet sonra da halifesi Emir Külâl’a havâle eder. 545 Yedi yıl boyunca Emîr Külâl’ın sohbetlerine devam eden Bahâeddîn ondan zikir telkini ve sülûk âdabı gibi tarikat öğretilerini alır. 546

Bahâeddîn Nakşibend, cezbeye tutularak mânevî hâletlere büründüğü bir gün mezarlıkta gördüğü bir takım ruhî hâletlerden sonra gayıptan bir sesin kendisinden yüzyıllar önce yaşamış olan Hâcegânlar pîri Abdülhâlık Gocduvânî’ye intisâp etmesini istemesi üzerine Abdülhülık Gocdunâvî’yi mürşidi kabul etmiş ve Üveysî yolla mânevî ruhâniyetinden feyiz almıştır.547 Bu olaydan sonra Bahâeddîn Nakşibend, hocası Emir Külâl’ın savunduğu cehrî zikrin aksine mürşidi olarak gördüğü ve Üveysî yolla kendisinden terbiye aldığı Abdülhâlık Gocdünâvî’nin savunduğu havfî zikri tercih etmiştir. Bu durum müritler arasında birtakım hoşnutsuzluklara yol açmışsa da

544 Gölpınarlı, 2018, s. 410.

545 Bk. Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, Enîsüʾt-Tâlibîn ve Uddetüʾs-Sâlikîn Makâmât-ı Muhmmed Bahâuddîn Nakşibend, Çev. Süleyman İzzî, (2. Baskı), Buhara Yayınevi, İstanbul 1983, s. 29-30.

546 Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 6.

547 Bk. Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 38-39.

109 Bahaeddîn’in Emir Külâl’a saygı ve hürmetinde kusur etmemesi ve gün geçtikçe ilfatını kazanması üzerine Emîr Külâl müritlerini uyarmış ve Bahâeddîn’e karşı olan tutumlarının yanlış olduğunu söyleyerek kendisini savunmuştur.548 Emir Külâl, yanında sülûkunu tamamlayan Bahâeddîn’i hareketlerinde serbest bırakarak ister Türk, İster Tâcik olsun istediği kişiden feyiz alabileceğini söyledikten sonra Bahâeddîn Nakşibend, yedi yıl Mevlânâ Arif Dikgirânî’nin sohbetlerinde bulunmuş; daha sonra Yeseviyye tarikatı şeyhlerinden Kusem Şeyh ve Halil Ata’yla tanışmıştır. Halil Ata sultan olunca altı veya on iki yıl onun hizmetinde bulunmuştur.549 Hükümdar olan şeyh Halil azledildikten sonra Bahâeddin Nakşibend dünya işlerini terk ederek Buhara yakınlarındaki Zivertun köyüne yerleşir. Kaynaklarda Bahâeddin’in bundan sonraki hayatı ile ilgili kesin bir bilgi yoktur.

Emir Külâl, vefat etmeden önce Bahâeddîn’i yerine halife tâyin edip müritlerine kendisine tabi olmalarını vasiyet etmesi üzerine Bahâeddîn Nakşibend tarikatın başına geçer.550

Bahâeddîn Nakşibend, tarikatın başına geçtikten sonra iki defa Hac etmiş, ikinci gidişinde halifelerinden Muhammed Parsa’yı tarikatı yaymak amacıyla Nişâbur’a göndermiştir. Hac dönüşü Bağdat ve Merve gitmiş, buralarda bir süre kaldıktan sonra Buhara’ya dönerek ömrünün sonuna kadar bu şehirde yaşamıştır. Kendisinden sonra yerine Muhammed Parsa’yı halife tâyin eden Bahâeddin Nakşibend, 1389’da Buhara’da vefat etmiştir. Vefatından sonra halifeleri ve müritleri sayesinde Nakşibendiyye tarikatı Çin, Türkistan ve Anadolu’da yaygınlık kazanmıştır.551

1.2.3.5.2. Nakşibendiyye Tarikatı Tarihçesi

Bahâeddîn Nakşibend’e nispet edilen ve onun tasavvufî görüşleri doğrultusunda kurulan Nakşibendiyye tarikatı, Kâdiriyye’den sonra İslam dünyasındaki en yaygın ikinci tarikat konumundadır.552 Tarikat pîri olan Bahâeddîn Nakşibend, sülûk âdâbı hakkındaki talimini, zikir telkini ve irşâd sohbetlerini Baba Semmâsî’nin halifesi Hâce Emir Külâl’dan aldığı halde kendisinden çok önceleri yaşamış olan Hâcegânlar silsilesinin pîri Hâce Abdülhâlık Gocdüvânî’nin ruhâniyetinden Üvyesî yolla sülûk terbiyesini almıştır.

548 Bk. Algar, Hamid, "Bahâeddîn Nakşibend", TDV İslam Ansiklopedisi, C.4, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 1991, s. 458.

549 Algar, 1991, s.458; Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 7

550 Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 7.

551 Bk. Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 8-9.

552 Algar, Hamid, "Nakşibendiyye", TDV İslam Ansiklopedisi, C.32, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2006, s. 335.

110 Abdülhâlık Gocdüvânî’nin savunduğu zikri hafîyi benimsediğinden tarikat silsilesi Abdülhâlık Gocdüvânî’ye dayandırılmıştır.553 Buna göre iki koldan Hz. Muhammed’e dayanan tarikat silsilesi şöyledir: Hâce Bahâeddîn Nakşibend, Şeyh Muhammed Baba Semmâsî, Hâce Ali Ramitinî, Mahmud İncir Fâğnevî, Hâce Arif Rivgerî, Hâce Abdülhâlık Gocdüvânî, Ebû Yakub Yusuf b. Eyyûb Hemedânî, Ebû Ali Farmidî, Şeyh Ebüʾl-Hasan Harkanî, Şeyh Bâyezid-i Bistâmî, İmâm Câfer Sâdık, İmâm Muhammed Bâkır, İmâm Zeynelâbidîn Ali b. Hüseyin b. Ali, Hz. Muhammed 554 Nakşibendiyye tarikatının üç farklı koldan gelişen ayrıntılı silsilesi için üzerinde çalışma yaptığımız Tasavvuf Mecmûʿası’na bakılabilir.555

Bahâeddîn Nakşibend’in halifeleri olan Muhammed pârsâ, Alâeddîn Attâr ve Yaʿkûb-ı Çerhî vasıtasıyla Nakşibendîlik İslam âleminde yaygınlık kazanmıştır.

Muhammed Parsâ, tarikatın medrese ve ulemâ kesimleri tarafından benimsenmesini sağlamıştır. Alâeddîn Attâr; Seyyid Şerîf Cürcânî, oğlu Hasan Attâr, Nizâmeddîn Hâmuş ve diğer müritleriyle beraber tarikatın yaygınlık kazanmasına öncülük etmiş, Harizm diyarına seyahat ederek tarikatı oralarda yaymıştır. Alâeddîn Attâr’ın müridi Nizâmeddîn Hâmûş’un halifesi olan Sadeddîn-i Kâşgarî vasıtasıyla tarikat Herat’a girmiş, böylece ilk defa anayurdu Orta Asya’nın sınırları dışına çıkmıştır.556

Tasvvufta “vahdet-i vücûda” karşılık “vahdet-i meşhûd” anlayışını savunan Nakşibendiyyenin Müceddidiyye kolu kurucusu İmâm Rabbânî 557 (ö. 1624) döneminde tarikat Hindistan bölgesinde yayılmış, Fatih Sultan Mehmed (ö. 1481) zamanında Ubeydullâh Ahrâr’ın halifesi Simavlı Molla Abdullâh-ı İlâhî (ö. 1491) vasıtasıyla da İstanbul’a gelmiştir. 558 Bazı kaynaklara göre tarikat Anadolu’ya ilk olarak Ankara Savaşı esnasında Timur ordusunda bulunan Nakşî şeyhleri vasıtasıyla geçmiş ve Anadolu’da ilk Nakşî tekkesi 1404-1405 yılında Amasya’da kurulmuştur.559 Demirtaş, Nakşibendîliğin Anadolu’ya gelişine dair yaygın olan görüşlere bir yenisini ekleyerek 1381 tarihli Şeyh

553 Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 65.

554 Bk. Salâhuddin b. Mubârek el-Buhârî, 1983, s. 65-66.

555 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 128b.

556 Algar, 1991, s. 459.

557 Bk. Algar, Hamid, "İmâm-ı Rabbânî", TDV İslam Ansiklopedisi, C. 22, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2000, s. 194-199.

558 Bk. Eraydın, 1994, s. 372; Yılmaz, 2004, s. 262.

559 Demirtaş, Hasan, Nakşibendîlik’in Anadolu’da Ortaya Çıkışının Belgesi: Şeyh Hâce İshak er-Rûmî Vakfiyesi, Vakıflar Dergisi, Vakıflar genel Müdürlüğü Yayınları, 2018, (50), s. 25.

111 Hâce İshak er-Rûmî vakfiyesine istinâden Manisa’da ilk Nakşibendiyye zâviyesinin bir Nakşî şeyhi olan Şeyh Hâce İshak er-Rûmî tarafından kurulduğunu belirtir.560

XVIII. yüzyılda Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî (ö.1827) döneminde Osmanlı topraklarında genişleyerek istikrar kazanan Nakişibendîlik561, XIX. yüzyılda İslam dünyasının en yaygın tarikatı haline gelmiş; Irak, Suriye, Anadolu ve Balkanlar’da Halidîlik şekline bürünmüştür.562

Nakşibendiyye zamanla diğer tarikatlar gibi farklı kollara ayrılmıştır. Bu kolların isimleri ve kurucuları şöyledir: Hâce Ahmed el-Kâsânî’ye nisbetle Kâsâniyye, Hâce İshâk Dehbîdî’ye nisbetle İshâkiyye, Hâce Hidüyetullah Afâk’a nisbetle Afâkiyye, Muhammed İslâm Cûybârî’ye nisbetle Cûybâriyye, Ubeydullah Ahrâr’a nisbetle Ahrâriyye (Molla Abdullah-ı İlâhî tarafından Anadolu’ya getirilen Nakşî kolu), İmâm Rabbânî olarak bilinen Ahmed Sirhindî’ye nisbetle Müceddidiyye (Hindistan bölgesinden yayılarak zamanla diğer tarikat kolların yerini almıştır.), Mevlânâ Hâlid-i Bağdâdî’ye nisbetle Hâlidiyye (Ortaya çıktıktan sonra Osmanlı topraklarında yayılarak Mücedidiyye’nin yerini almış, böylece tarikatın İslam dünyasında kök salmasını sağlamıştır.) 563

1.2.3.5.3. Nakşibendiyye Tarikatı Usûl ve Erkânı

Nakşibendiyye tarikatı pîri Bahâeddîn Nakşibend, “semâ” ve “halvet”i mânevî gelişme yolu olarak kabul etmez. Kerâmete ve müritlerin giyim kuşam tarzına pek fazla değer vermez. O, silsile yönüyle bir tarikata bağlanmanın tek başına bir anlam ifade etmeyeceği görüşündedir. 564

Nakşibendiyye tarikatının Abdülhâlık Gocdüvânî’ye dayandırılan sekiz sülûk kaidesi vardır.565 Sonradan üç tanesi daha ilave edilerek on bire çıkarılan bu esaslar şunlardır: Her anın ve her zamanın muhasebesini yapmak anlamına gelen “Vukûf-ı zamânî”, zikirde sayıya riâyet etmek olan “vukûf-ı adedî”, zikir esnasında kalbin daima Allah’la beraber olması olan “vukûf-ı kalbî”, her nefeste zikir halinde olup Allah’tan gafil olarak bir nefes bile vermemek olan “hûş der-dem”, yürürken gaflete düşmemek ve bakışlarına hâkim olmak için sağa sola değil ayakları ucuna bakmak anlamına gelen

“nazar ber-kadem”, sâlikin kötü ahlak ve beşerî hasletlerden sıyrılarak aslî vatanına sefer

560 Bk. Demirtaş, 2018, s. 23-45.

561 Eraydın, 1994, s. 372.

562 Bk. Yılmaz, 2004, s. 262-263.

563 Bk. Algar, 2006, s. 335-342.

564 Algar, 1991, s. 2.

565 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 128b.

112 etmesi yani bir mürşid-i kâmilin mânevî terbiyesine girmek için onun yanına sefer etmesi anlamına gelen “sefer der-vatan”, halk içinde gönlü Allah’la beraber olmak olan “halvet der-encümen”, Allah’ı zikretmek olan “yâd-kerd”, kelime-i tevhîd zikrinde nefesi verirken ilâhî ente maksûdî ve rezâke matlûbî diyerek zikir esnasında Allah dışında hatıra gelen her şeyden uzaklaşmak anlamına gelen “bâz-geşt”, Allah’ın tecellîgâhı olan kalbi dünyevî endişelerden koruyarak muhafaza etmek olan “nigâh-dâşt” ve çokça zikretmek suretiyle Allah’ı daima hatırda tutmak anlamına gelen “yâd-dâşt”.566

Naşibendiyye’nin önemli sülûk unsurlarından başka biri “sohbet”tir. Sohbetin tarikattaki ehemmiyetiyle ilgili olarak Bahâeddîn Nakşibend şöyle der: “Tarikimiz sohbet tarikidir.” Yine Bahâeddîn Nakşibend’in halifelerinden Muhammed Parsa “Namazın kazası olur, ama sohbetin kazası olmaz.” 567 diyerek tarikatları için sohbetin ne kadar önemli olduğunu vurgulamıştır.

Nakşibendiyye’nin önem verdiği başka bir sülûk unsuru ise “râbıta”dır. Râbıta, müridin daima şeyhini gözleri önüne getirerek mânevî şahsiyetini hatırında diri tutmak suretiyle gaflete düşmekten kurtulması anlamına gelmektedir.568 Tarikat nezdinde şeyhe teveccüh Allah’a teveccüh olarak görülmektedir. Râbıtayla mürit dünyayla ilgi ve alakasını keserek kendi iç âlemine dalar ve şeyhi gözleri önüne getirerek murâkabe kurmak suretiyle ondan manen feyiz alır, böylece kendisini kontrol altına almış olur.

Râbıtada zâhiren Allah’tan başkasına yönelme görünse de asıl niyet Allah’a teveccühtür.

Zira bir şahsı Allah’tan ötürü dost tutup sevmek Allah’ı dost tutup sevmek gibidir.569 Bahâeddîn Nakşibend, mürşidi olarak gördüğü ve Üveysî yolla kendisinde terbiye aldığı Abdülhâlık Gocdünâvî’nin savunduğu havfî zikri tercih ettiğinden Nakşibendiyye’de sessiz zikir ayinleri yapılır. Üç farklı kolda gelişen tarikat silsilesinin bir kolu Hz. Ebûbekir’e dayandığından Hz. Ebûbekir’in hiçbir zaman Muhammed resulullâhsız lâ ilâhe illâllâh lafzını telaffuz etmediğine istinaden diğer tarikatların aksine Nakşîler zikirlerinde kelime-i tevhîd olan lâ ilâhe illâllâh’la beraber kelime-i şehadetin diğer kısmı olan Muhammed resulullah’ı da okurlar.570

566 Bk. Yılmaz, 2004, s. 259-262; Tosun, Necdet " Nakşibendiyye -2 âdab ve Erkân", TDV İslam Ansiklopedisi, C. 32, Türk Diyanet Vakfı Yayınları, İstanbul 2006, s. 342-343.

567 Age. , s. 343.

568 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 128b.

569 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 128b.

570 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 128b.

113 Nakşibendiyye’de tarikat âyinine “hatm-i Hâcegân” denilmektedir. Bu hatim, gizli olup sadece tarikat ehli olanlar tarafından icrâ edilir. Yabancılar hatm-i Hâcegân’a alınmaz.571 Hatm-i Hâcegân usulü şöyledir: Yedi defa Fatiha süresi, yüz salavât, yetmiş dokuz İnşirâh suresi, bin bir İhlâs suresi okunarak dua yapılır.572 Nakşibendiyye tarikatı müntesibi olan bir kişinin günlük virdi ise şöyledir: Öncelikle sabah namazının sünnetinden sonra yüz kere subḥâneʾllâh ve bi hamdihi subhâneʾllâhiʾl-ʿazîm ve bi hamdihi estağfiruʾllâh zikri çekilir ve evrâd-ı Fethiyye okunur. Daha sonra Yasin ve Saffât sureleriyle Esmâ-yı Hüsnâ okunur. Ardından ikişer rekât İşrâk ve İstihâre namazı, dört rekât Duhâ ve Zevâl namazları kılınır. Öğle namazından sonra Tebâreke, ikindi namazından sonra da Amme suresi okunur. İkindiyle akşam namazları arasında nefsini muhasebeye çekerek yaptığı hata ve günahlar varsa tevbe ve istiğfârla vaktini geçirir.

Akşam namazından sonra on iki rekât Evvâbin namazı kılınır. Ardından Secde suresi okunur. Yatsıya kadar Kurʾân okumak efdâl olandır. Yatsı namazından sonra Tebareke suresi okunur. Bir müddet yattıktan sonra Teheccüd namazına kalkılır ve sabah namazına dek zikirle meşgul olunur.573

1.2.3.5.4. Nakşibendiyye Tarikatının Türk Edebiyatına Etkisi

Klasik Türk edebiyatında, Nakşibendiyye müntesibi pek çok şair yetişmiştir. Bu şairlerden bazıları divan sahibi, bazıları da divanı olmadığı halde muhtelif tezkirelerde ve kaynaklarda şiirleri olanlardır. Tezkirelerde ve Bursalı Mehmed Tahir’in Osmanlı Müellifleri eserinde geçtiği üzere kimi Nakşibendiyye tarikatı şeyhi kimisi de tarikat şeyhlerinden birine intisâp etmiş olan şairler şunlardır: İlhâmî Efendi-İlhâmî-, Rızâyî Efendi-Rızâyî-, Gafûrî Çelebî, Resmî, Fürûğî, Agâh (ö.1715), Şeyh Emin Tokâdî (ö.1745), Gubârî, Lâmiʿî, Tokadî Hâce Mehmed Emîn Efendi-Emîn-(ö.758), El-Hac Hasan Tahsin Bey-Tahsîn-, Mehmed Râşid Efendî-Râşid-(d.1195), Mehmed Rüşdü Pâşâ-Rüşdü-, Şirvânîzâde Mehmed Rüşdü Efendi-Rüşdü(d.1245), Mustafa Reşâd Paşa-Reşâd-(d.1216), Ahmed Reşîd Reşîd-(ö.1218), Neccârzâde Şeyh Mustafa Rızâ Efendi-Rızâ-(d.1090), Şeyh Mehmed Rıfkı Efendi-Rıfkı-,Müstakimzâde Süleyman Saʿdeddin Sadeddîn-(d.1131), Mehmed Saîd Saîd-, Mehmed Rûşen Sâhib Efendi-Sâhib-(ö.1255), Tayyîb Beg-Tayyîb-, Muhammed İsmet Efendi-İsmet- (ö.

1160),Yağcızâde Mehmed Avnî Efendi-Avnî-(ö. 1242), İsmâil Müfid Efendi-Müfid-(ö.

571 Yılmaz, 2004, s. 263.

572 Tosun, 2006, s. 342-343.

573 Tasavvuf Mecmûʿası, vr. 127b-128a.

114 1217), Şeyh Abdülkerim Müfid Efendi (ö. 1139), Şeyh el-Hâc İbrâhim Necâtî Efendi-Necâtî-, Osman Nüzhet Efendi (ö. 1220), Hâce Süleyman Neşʾet Efendi-Neşʾet-(ö.1222), Hâce Vahyî Efendi-Vahyî-(ö. 1233), Tevfik (ö. 1174), Câmi-i Rûmî, Zaʿîfî Mehmed Çelebî-Zaʿîfî-, Atâ-i Üskûbî- Atâ- (ö.984), Ahî (ö.923), Râtıb (ö.1214), Şeyh Ahmed Kırımî Nakşibend (ö. 1156), Sûzî, Behçet Ali Efendi (ö. 1238), Kösec Ahmed Efendi.