• Sonuç bulunamadı

Naîmâ’nın Faydalandığı Kaynak ve Şahıslar

C. Naîmâ Tarihi

2. Naîmâ’nın Faydalandığı Kaynak ve Şahıslar

Naîmâ, tarihçi sıfatıyla ele aldığı metni dikkatli şekilde yer yer karşılaştırmalar yapa- rak ve şifahî kaynaklara başvurarak yeni bir kalıba sokmuş görünmektedir. Naîmâ, eseri- nin hazırlanmasında faydalandığı çalışmalar ve şahıslar şunlardır:

Şârih el-menarzâde Ahmed Efendi

I. Ahmed devri kadılarından Şarihülmenar Mehmed Efendi’nin oğludur. Babinger, babasının ismini Kadı Abdülhalim olarak belirttikten sonra, “Şarih el-menar” lakabını 710 yılında vefat eden Hanefi mezhebinin önemli âlimlerinden Nesefi’nin “Menar” isimli eserine yazdığı şerhden dolayı aldığını belirtir.140

Medrese tahsilini tamamladıktan sonra, babasının mesleğine devam etmiştir. Bazı müderrisliklerde, özellikle de itibârı yüksek olan Beşiktaş, müteakiben Davud Paşa med- reselerinde müderrislik yapmıştır. Üç lisanda şiir yazmaya muktedir, bilhassa Arapca şiir yazmakta kuvvetli, cifr ve nücum ilmine vakıf, tarihe meraklı bir şahsiyetti.141

Devrinin mühim şahsiyetleri ile daima temasta bulunan Ahmed Efendi, özellikle Şeyhulislam Bahaî Efendi’nin meclisinden ayrılmayarak, birçok vak’ayı bizzat öğrenme fırsatı bularak bunları kayıt ve zaptetmekten geri durmamıştır. Ahmed Efendi, Sultan İb-

140 Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları, s.209. 141 Târih-i Naîmâ, C.1, s.XIX.

rahim’in hal’i ve hapsi gibi vak’alar ilgili bilgileri, bunları bizzat gören Bahaî Efendi’den dinlemiştir. Ayrıca meslek icabı olarak, daha ziyade ilmiye ricali ile temasta bulunduğu için, bu zümre mensuplarından pek çok nakillerde bulunmuştur. Nakilde bulunduğu şah- siyetlerden bir kısımı şunlardır: (ŞeyhulislamBahaî Efendi, Reis ul-ulemâ Zeynelabidin, İmam-ı Sultanî Şami Yusuf, Şeyhi, Şirvanî-zâde Muderris Ahmed, Kazasker İsmetî, Hu- sam-zâde Abdurrahman Efendi ve Cinci hoca...)

Bununla beraber, Şârih el-menarzâde, Padişah yakınları, vezir ve kethüda gibi muhim hadiselere şahit olanlardan da birçok nakil yapmıştır. Naîmâ, kendisinden iktibasta bulu- nurken bazen “Şarihel-menar-zâde der ki...” şeklinde “ çoğunlukla da “Müverrih der

ki…” şeklinde hadiseleri tarihine geçirmiştir.142

Şarihülmenarzâde, I. Ahmed devrinden Köprülü Mehmed Paşa’ya kadarki dönemi geniş bir şekilde bizzat kendisi hazırlamıştır. Naîmâ, daha önceki dönemleri ise Hasan- beyzâde Târihi’nden aldığını belirtir. 143

Naîmâ’nın Amcazâde Hüseyin Paşa’dan alarak Tarihi’ne kaynak olarak kullandığı Şarihülmenarzâde’ye ait tarih müsveddelerinin akıbeti bilinmemektedir. Ancak aynı dö- nem müverrihlerinden olan Şeyh Mehmed b. Hasan el-Feyzi (Şeyhî), -ölm.1732- “vaka’i

ul-fuzela (Zeyl-i zeyl-i Atâi)” adlı eserinde Şarihülmenarzâde’nin “Şamil ve Kamil” adlı

1650 yılına kadar gelen bir dünya tarihini yazdığını, ancak Osmanlı Ülkesi olaylarını 1655 yılına kadar getirdiğini belirtmektedir.144 Naîmâ’nın çok faydalandığı tarih müsved- delerinin günümüzde mevcut olmayan bu esere ait olma ihtimali yüksektir. Ayrıca basıl- mamış olan “Silsile-i Ulemâ isimli bir eseri de vardır.145

Kâtip Çelebi (Hacı Halife)

Naîmâ’nın yararlandığı kaynaklar içerisinde Kâtip Çelebi’nin “Fezleke” isimli eseri- nin özel bir yeri vardır. Naîmâ hiçbir değişiklik yapmadan birçok bahsi aynen Fezle-

142 Târih-i Naîmâ, C.1, s.18. 143 Naîmâ Tarihi, C.1, s.34.

144 Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları, s.210. 145 Osmanlı Müellifleri, C.3, s.8.

ke’den nakletmiştir. Yine Kâtib Çelebi’nin “Düstûrü’l-amel” ve “Mîzânü’l-hak”146 gibi eserlerinden de iktibaslar yapmıştır.

Kâtip Çelebi’nin asıl adı Mustafa, babasının adı Abdullah’tır. Ulemâ arasında ‘Kâtib Çelebi’, Dîvân-ı Hümâyun mensupları arasında ‘Hacı Halîfe’147 diye tanınır. Enderun’da görevli babası sayesinde, devrin âlim ve şeyhlerinin meclislerine katılarak ilme karşı bü- yük ilgi içinde olmuştur. Birçok askeri sefere katılarak dönemin olaylarına bizzat şahit oldu ve bunlara “Fezleke”isimli eserinde yer verdi. Bu nedenle Naîmâ, Tarihi’nin bazı bölümlerinde Kâtip Çelebi’nin bizzat şahit olduğu olayları aynen aktarmıştır. IV. Murad’ı Revan Seferi’ne katıldıktan sonra kendisini ilmi çalışmalara verdi. Kendi ifadesiyle “cihâd-ı asgardan cihâd-ı ekber”e döndü.148

Eserinin mukaddimesinde Kâtip Çelebi ile ilgili şu yorumu yapmaktadır: Hacı Halife demekle meşhur Kâtib Çelebi 1000 tarihinden 1065 e kadar Osmanlı devleti tarihini yazıp “Fezleke” adını koymuştur. Hakikat odur ki tekellüften âri çok değerli bir tarihtir...149

Naîmâ’nın Kâtip Çelebi’nin Fezlekesi’nden daha çok İstanbul dışında cereyan eden olayları anlatırken istifade ettiği görülmektedir.

Maanoğlu Hüseyin Bey

Naîmâ, eserini düzenlerken sadece kitaplardan faydalanmamış, Enderun ve çevresin- de yetişip birçok olaya bizzat şahit olan şahıslar ile de birebir görüşerek bilgilerinden isti- fade etmiştir. Bu şahısların başında “Maanoğlu Hüseyin Bey” gelmektedir.

IV. Murad zamanında Osmanlı Devleti’ne isyan ettikten sonra oğulları ile birlikte İs- tanbul’a getirilip hapsedilen Arap beylerinden Maanoğlu Fahreddin’in oğludur. Babası ile birlikte küçük yaşta İstanbul’a geldikten sonra kabiliyetleri fark edilip, has odaya alınıp yetiştirilmiştir. Daha sonra sır kâtipliği ve hazine-i âmire kethüdalığı da yapmış olan Hü- seyin Bey, Köprülü Mehmet Paşa zamanında elçi olarak Hindistan’a da gitmiş tecrübeli ve bilgili bir ihtiyardı.

146 Örnek olarak Kadızadeler ile Sivasîler arasındaki mücadeleyi anlatırken “Kâtip Çelebi o iki azizin

ahvâlini böyle yazar ki” diyerek “Mîzânü’l-hak” isimli eserinden iktibas yapmıştır. (Naîmâ Tarihi,

C.6, s.221-229)

147 Orhan Şaik Gökyay, “Katip Çelebi”, DİA, C.25, s.36. 148 Gökyay, “Katip Çelebi”, s.37.

Maanoğlu Hüseyin Bey’i Harun Reşid zamanında vezirlik yapan ve cömertlikleriyle meşhur Birmekilere benzeten Naîmâ, zamanla bu şahsın sırdaşı ve yakını olduğunu söy- lemektedir. Enderun’da yetişerek birçok olaya bizzat şahit olan bu tecrübeli ve tarih me- raklı ihtiyar ile sık sık buluşan Naîmâ, Sultan İbrahim ve Sultan Mehmed Han devirlerin- de meydana gelen olayların çoğunu Maanoğlu’nun kendisinden bizzat dinleyip notlar tuttuğunu ve bu esere aktardığını anlatmaktadır.150

Naîmâ eserini hazırlarken çok fayda gördüğü Maanoğlu Hüseyin Bey için şu ifadeleri kullanmaktadır: “Adı geçen aziz ve muhterem kimse, bilgi ve marifet ve devlet faziletle- rini kendinde toplamış, eli açık ve alçak gönüllü bir ihtiyar idi. Bilginin derinliğine vâkıf, nice garip sırlara agâh, tavır ve harekâtı dervişçe, hediyesi hükümdarca, zamanın cömert bir zat idi. Şahsıma mazhar ettikleri cömertlik, bol hediye ve sohbetlerinden istifade etti- ğim güzel bilgiler karşılığında vücudumun her kılı bir dil olup bütün ömür boyunca temiz ruhuna medihte bulunsam borcunu ödemek mümkün değildir.”151

Naîmâ, Maanoğlu Hüseyin Bey’den sadece şifahen istifade etmekle kalmamış, “Temyiz” isimli tarih kitabının birkaç nüshasını Naîmâ’ya yazdırıp, Amcazâde Hüseyin Paşa’ya taktim etmiştir. Naîmâ günümüze ulaşmayan ve “hikmet cevherleri ile dolu bir

hazine ve misli görülmemiş bir acayip define” olarak tarif ettiği152 bu eserin tüm müsved- delerini görmüş olup, tarihini yazarken faydalanmıştır.153 Naîmâ eserinde, Hüseyin Bey’den faydalandığı kısımlarda genellikle “Maan-oğlu merhum nakleder ki…” veya “Maan-oğlu merhumdan işittim ki…” ifadelerini kullanmıştır.154

150 Naîmâ Tarihi, C.3, s.181. 151 Naîmâ Tarihi, C.3, s.182. 152 Naîmâ Tarihi, C.3, s.181.

153 Naima, Sadrazam Murad Paşa ile ilgili Maanoğlu Hüseyin Bey’in yorumunu aktarırken “Maanoğlu

mecmuasında demiş ki” ifadesini kullanması, bu eseri görüp, faydalandığına delili olarak gösterilebilir.

(Naîmâ Tarihi, C.6, s.111.)

154 Örnek olarak: Çarşı esnafının ağalara karşı başkaldırmasını anlatırken, “Diğer müelliflerin umumiyetle

yazdıkları budur, Amma hakir (Naîma), bu sıralardaki vak’aları müzâkere ederken Maan-oğlundan iştmiştim ki, büyük valide (Kösem Sultan) vakıada ağaların arkasında ve yardımcısı idi…” (Naîmâ Ta-

rihi, C.5, s.108.); Zülfikar Ağa’nın Hindistan’a elçi olarak tayinini anlatırken, “Maan-oğlu merhum

Peçuylu İbrahim Efendi

Naîmâ’nın yukarıda ismi zikredilen müellif ve eserleri dışında en çok faydalandığı kaynaklardan birisi de Peçuylu İbrahim Efendi “Peçevi Tarihi” isimli eseridir.155 Peçevi bu eserinde kendisinden önce yazılan tarih kitaplarından, anılardan ve batı kaynaklarından faydalanmış, çeşitli devlet adamlarının biyografilerini de eserine ekleyerek, tarihî olayları kaleme almıştır. Naîmâ, Peçevi Tarihi’nin bittiği 1639 yılına kadar olan olaylardan sık sık alıntılar yapmıştır. Yaptığı alıntıları aktarırken çoğunlukla “Peçeylu der ki…” ifadesini kullanmıştır.

Naîmâ’nın “ehl-i vukuf” bir tarihçi olarak bahsettiği156 Peçuylu’ya katılmadığı nokta- larda eleştirdiği de olmuştur. Buna örneklerinden birisi de, Ferhad Paşa’nın kısa süren ikinci sadâreti sırasında Anadolu beylerbeyi olan Lala Mehmed Paşa’nın muhasara altın- daki Estergon Kalesi’ni, çok güç şartlar altında altmış yedi gün süren kuşatma sonrası kaledeki askerlerin baskısı sonucu anlaşma yoluyla Avusturyalılar’a teslim etmesi olayı- dır. Naîmâ, Peçeylu’nun bu hadiseyi anlatırken taraflı tutumunu eleştirmiş ve sebebini şuna bağlamıştır: “Gazada hazır olan Defterdar Peçuylu İbrahim Efendi biraz bu şekle

aykırı yazmıştır. Galiba kendisi Anadolu beylerbeyisi Lala-Mehmed Paşa’ya intisabı se- bebiyle157 onun kolunda olup, yorgun alaylar kavminden olmakla taassub edip (aşırı taraf tutup) ve bütün vak’ayı tetebbu ve tahrir etmiştir. Her halde bir ehl-i vukuf kimse olmakla anın dahi (Peçevi İbrahim Efendi’nin) kelamının (sözlerinin) meali naklolundu.”158

Diğer Müellifler

Naîmâ’nın faydalandığı diğer müellifler ise:

Hasan Beyzâde (Ahmed Bey): Reisülküittap olan Küçük Hasan Bey’in oğlu olması

dolayısıyla bu lakabı almıştır.159 Tâcü’t-Tevârih’ten aldığı ibareleri kolaylaştırmak sure- tiyle seçip özetlemiş ve Sultan Selîm’in zamanından 1032 (1622) senesine kadar geçen

155 Modern Osmanlı tarihyazıcılığında genellikle “Peçevî” unvanıyla anılmakla birlikte bu okuyuş tarzı

kelimenin Osmanlıca yazılışının harekesiz şekline dayalı olup doğrusu “Peçuylu / Peçûyî” olmalıdır. (Erıka Hancz, “Peçeyu İbrahim Efendi, DİA, C.34, s.217)

156 Naîmâ Tarihi, C.1, s.164.

157 14 yaşında bir öksüz kalan Peçuylu, önce Budin valisi olan dayısı Ferhad Paşa’nın konağına, daha

sonra da başka bir akrabası olan Lala Mehmed Paşa’nın yanına sığınmıştır. (Babinger, Osmanlı Tarih

Yazarları ve Eserleri, s.211.)

158 Naîmâ Tarihi, C.1, s.165.

kısımdan sonrasını kendisi tarafından tamamlanmıştır. Kendisi tarafından yazılan kısımlar görevleri dolayısıyla bizzat şahit olduğu hadiselerdir.160 Şarihülmenarzâde’nin I.Ahmed Devri’nden önceki dönemleri bu zattan aldığını eserinde belirtip, eserine aktarırken bazen kendisi de atıfta bulunur.161

Karaçelebizâde Abdülaziz Efendi: Osmanlı Şeyhülislamlarından olup, yaşadığı dö-

nemde siyasi olaylarda aktif olarak rol almış ve daha sonra bu olayları kaleme almıştır. Naîmâ, kendisinden şu şekilde bahseder: “Kara Çelebi-zâde Abdulaziz Efendi de, başlan-

gıcından itibâren muhtasaran yazıp 1067 tarihine gelinceye kadar Osmanlı tarihini bir hoş tertip etmiştir.”162 Naîmâ’nın Şârih el-menarzâde’nin müsveddelerinin son bulduğu 1065 tarihinden sonraki iki seneyi yazarken istifade ettiği başlıca kaynaklardan birisi- dir.163 Özellikle son bölümde Karaçelebizâde Aziz Efendi’nin tarihinden alıntılar ya- par.164

Yukarıda sayılanlar dışında Vecihi, Nişancı Abdi Paşa, Mehmet Halife ve Topçular

Kâtibi Abdülkadir Efendi’den de yararlanmıştır. Eserini Kâtip Çelebi’nin Fezleke’sinin

sona erdiği tarihten (H.1065) başlatan İsazâde Abdullah Efendi’den de istifade etmiştir (İsazâde Tarihi)

Yine kaynakları arasında Kazasker İsmetî Efendi’nin telif ettiği, ancak henüz nüsha- sına rastlanmayan “Tevârîh-i Devlet-i Aliyye”‘nin bulunmuş olması mümkündür. Naîmâ, İsmeti Efendi’nin böyle bir eser yazmaya başlayarak, hayli ilerlediğini ve Ebu’n-necîb Risalesi’nin, Yavuz Sultan Selim’e intikali bahsini bu tarihten aldığını söyler.165 Naîmâ, İsmeti Efendi’nin Birgili Şeyh Mehmet Efendi’nin neslinden olduğunu belirtir. Hatta Bir- givi Mehmed Efendi’nin fetvalarının Kadızadeler tarafından örnek alması nedeniyle, Şey-

160 Osmanlı Müellifleri, C.3, s.62.; 1598/1603 yıllarındaki Macar Seferlerine, Serdar Satırcı Mehmed

Paşa’nın ilk önce katibi, sonra tezkirecisi ve 1601’den sonra reisülküttab olarak katılmıştır. 1599’da Anadolu Defterdarlığı görevi de yapmıştır. (Babinger, Osmanlı Tarih Yazarları ve Eserleri, s.192.)

161 Zuhuri Danışman, “Naîmâ’nın Hal Tercümesi ve Kitabı Hakkında”, Naîmâ Tarihi, C.1, s.15. 162 Naîmâ Tarihi, C.1, s.30.

163 Naîmâ Tarihi, C.1, s.18.

164 Örnek olarak: Aziz Efendi Tarihinde der ki yazık, çok yazık ki Sultan Ahmed zamanında Baki paşa ve

Ekmekci-zade Ahmed paşa ve benzerleri gibi kaderi yüksek vezirler, defterdarlık makamını elde etmek içün birbirleriyle boğuşup, pâdişâh tarafına hadsiz hesabsız hediye takdiminden başka Dârüssaâde ağası Mustafa ağanın şefaati ve veziri âzamların himmetiyle defterdarlığı elde edebilirlerdi. Şimdi bir fakir gözü kapalı bu ağır bu yüke mübtelâ olsa, kurtuluncaya kadar varını yoğunu sarfeder. Görünüşte bunun sebebi masrafın gelirden fazla oluşudur. (Naîmâ Tarihi, C.6, s.132.)

hülislam Yahyâ Efendi’nin, İsmetî Efendi’yi bazen azarlar şekilde hitap ederek “İsmeti!

Deden sureti salâbda bu âleme ne güne kavga ve ayrılık tohumu etmiştir. Bilir misin?”166 dediğini aktarır.

Naîmâ, eserin mukaddime kısmında anlattığı “Hudeybiye Müsâlehası” başlığını ya- zarken Nabi Efendi’nin “Siyer-i Nebi” isimli eserinden faydalandığını söylüyor.167 Yine

Şirazi’nin “Nasihatü’s Selâtin” ve Ebü’n-Necib Şeyzeri’nin “Nehcü’s-Sülûk fî Siyaseti’l- Mülûk” isimli eserlerinde Sultan Selahattin Eyyubi’nin İslam Devletleri arasında fesadı

nasıl defettiği, kalpleri nasıl birleştirdiği ve daha başka aldığı güzel tedbirler hususunun- daki bir kısım bahislerden mukaddimesinde faydalandığını söylüyor.168 Makrizi’nin “Ki-

tabü’l meslûk li mârifeti Düveli’l Mülûk” isimli eserinden İslam Hükümdarları arasındaki

anlaşmazlığın kötü sonuçlarını aktarır iken alıntı yapıyor.169

Zuhuri Danışman, Naîmâ Tarihi’nin önsözünde Naîmâ’nın farklı kaynaklardan yarar- lanması ile ilgili şu yorumu yapmaktadır: “Bütün bunlardan sonra şu hususu da kaydet-

mek icap eder ki Naîmâ yazdığı tarihe, başka eserlerden sadece nakiller yapmakla kal- mamış, mesela Peçevi ile Hasan Bey-zâdenin, Kâtip Çelebi ile Şârih el-menar-zâde’nin, Maan oğlu, Vecihi ve Mehmed Halife’nin rivayetlerini de karşılaştırmıştır… Naîmâ Ta- rihi’nin, doğrudan doğruya Naîmâ tarafından yazılmamış olması, bu muhim eserin ve bilhassa Naîmâ’nın kıymetini küçültmez. Bilakis Naîmâ, Şârih el–menarzâde ve Maan oğlu gibi müelliflerin yazdıkları eserlerin halen mevcut olmayışı dolayısiyle bu eserleri bize tanıtması ve nakletmesi bakımından büyük bir kıymeti haizdir.”170

Onun yer yer kullandığı kaynakları karşılaştırdığı ve bilgilerin telifinde hayli başarılı olduğu anlaşılmaktadır.

Benzer Belgeler