• Sonuç bulunamadı

Muvaffakuddin İbn Kudame (Rahmetullahi Aleyh) (v

620): el-Umde, el-Muğni gibi eserlerin sahibi; Hanbeli fukaha-sının en meşhurlarından olan bu zat da İbn Abdilberr gibi İbn Huveyzmendad el Maliki'nin Eşarileri kınayan sözlerini tasvip ederek nakletmektedir. 28Şeyh Muvaffak başka bir yerde ise Eşarilerle yaptıkları bir münazarayı anlatırken şöyle demekte-dir:

َلﺎ َــﻗ َو رﺎ َــهْ

ﻇ ِإ ﻦﻣ ﻢﻜﻌﻨﻤﻳ ي ِﺬﱠــﻟا ﺎ َــﻤَﻓ ﺔــﻟوﺪــﻟا بﺎــ�رأو ﺮﻣَ ْﻷا ة َﻻُو ﻢُﺘْﻧَأ ﺎَــﻨﺑﺎ َــح ْــــــــــــ�َأ ﺾﻌ� ُﮫَــﻟ

ﻞهأ � ِ� فِﺮْﻌَ� َﻻَو ّ�َ�ِإ ﺐﺠﻳ ﻢﻟَو ﺖ��ﻓ ﻢ��ﻴَﺑ ﺎَ�� لْﻮَﻘﻟا �َ�ِإ سﺎﱠﻨﻟا ءﺎَﻋُدَو سﺎﱠﻨﻟا ﺔﻣﺎﻌﻟ ْﻢُﻜَﺘَﻟﺎ َﻘَﻣ ﺮـــــــــــﺳﺎﺠﺘﻳ َ

ﻻَو ﻢ��ﻟﺎﻘﻣ نﻮﻤﺘﻜﻳ ﺔ َﻔِﺋﺎﻃ عﺪﺒَ ﻟاْ نو

ﺮ ْﻣا ﺪﻗ َو ﺔ�ﺮﻌـــــــــــﺷﻷاو ﺔ َﻗ ِدﺎَﻧﱠﺰﻟا ﻻا ﺎهرﺎهﻇإ ��ﻋ

ﮫﻴﻟا ءﺎ َﻋ ﱡﺪﻟا َو ﻦﻳ ّﺪﻟا رﺎ َهْ

ﻇ ِﺈِﺑ ﻢﻠﺳَو ِﮫْﻴﻠَﻋ ﷲ ��ﺻ ﮫﻟﻮ ُﺳَر �َ �ﺎَﻌَ� ﷲَ

"(Eşarilerden olan muhalifimize) ashabımızdan bazı-ları dedi ki: Siz yöneticiler ve devletin sahiplerisiniz. Şu halde sizi görüşlerinizi insanların geneline karşı açıkça iz-har etmekten ve insanların arasında onları bu görüşe da-vet etmekten men eden şey nedir ki? Bunun üzerine sustu

27 El-Gunye, 130 vd

28 Tahrim'un Nazar fi Kutub'il Kelam, sf 42

ve bana cevap veremedi. Bizler bidat ehli arasında zındık-lar ve de Eşarilerden başka inançzındık-larını gizleyen ve de onu izhar etmeye cesaret edemeyen başka bir taife bilmiyo-ruz. Halbuki Allahu Teala, Rasulüne dini izhar etmeyi ve de ona davet etmeyi emretmiştir." 29

İşte bütün bunlar, hepsi İbn Teymiye’den önce yaşamış olan ve de Hanbeli, Şafii, Maliki ve Hanefi gibi farklı mezhep-lere mensup olan alimlerin Eş’ariler ve de benzeri (Kullabiyye, Maturidiyye gibi) Sünnilik iddiasındaki kelam ekolleri hakkın-daki olumsuz kanaatlerini ve bütün bu mezhepleri bidat ve da-lalet olarak gördüklerini ifade eden nakillerdir. Bunlardan daha fazlasını nakletmek de mümkündür ancak biz sadece şöhret bulmuş alimlerden en açık kavilleri zikretmeye çalıştık.

Bundan sonra İbn Teymiye ve sonrasındaki alimlerin konuyla alakalı görüşlerine de değinerek alimlerin Eşarilikle alakalı de-ğerlendirmeleri bahsini kapatacağız inşaAllah.

Şimdi Allahın izni ve keremiyle Eş’arileri tenkid eden alim-ler bahsine kaldığımız yerden İbn Teymiyye (Rahmetullahi Aleyh)’ın görüşlerini zikrederek devam ediyoruz. Yukarda zik-retmiş olduğumuz mütekaddim (önceki dönem) alimlerin Eş’ariler hakkındaki görüşleri ile İbn Teymiyye’nin sözleri mu-kayese edildiğinde birbirinin aynısı olduğu ve Şeyhulislam ve de sonrasındaki alimlerin Eş’arileri tenkid etme hususunda asla yeni bir şey söylememiş oldukları, bilakis sadece önceki Ehli sünnet ulemasının izini takip ettikleri açıkça görülecektir inşaAllah.

11- İbn Teymiyye (v. 728): Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin Eş’arilere yaptığı reddiyeler ve onlarla münazaraları belki bu-rada zikretmeye ihtiyaç duymayacak kadar meşhurdur. Hatta Şeyh (Rahmetullahi Aleyh) Eş’arilere olan muhalefetinden ötürü

29 el-Munazaratu fi'l Kur'an sf 35

kadı huzurunda sorgulanmış, selef akidesini terk ederek Eş’arilere uygun kanaat belirtmesi konusunda zorlanmış, bu amaçla hapse atılmış, ancak İmam, Eş’ari ulemasını münaza-rada mağlup ederek bilakis kendi akidesinin selefe uygun ol-duğunu onlara kabul ettirmiştir. Onun bilhassa Vasitiye aki-desi etrafında kadı ve alimlerle yaptığı tartışmalar bilinmekte-dir. Bu hususta geniş bilgi için Vasitiyye akidesinin nakledil-diği Fetava30 3.cilde müracaat edilebilir. Bu münazaralarda dikkat çeken şu husus da vardır ki Şeyhulislam –kendi döne-minde doğrudan Cehmiyye ve Mutezile görüşlerini savunan çok kimse olmadığı halde- kendisini yargılayan Eşari mezhe-bine müntesip kadı ve alimleri Cehmilikle itham etmiştir. Şu kavlinde olduğu gibi:

قﻮَﻓ ��ﺎ َــﻌَ� ﷲ نﻮ�ﻳ نَ َ

أ نﻮﻔﻨﻳ ﻦﻳﺬ ﱠــﻟا ةﺎــﻔﻨﻟاو ﺔــﻴﻟﻮﻠح�ا ﻦﻣ ﺔــﻴﻤهج�ﻟ لﻮُﻗَ

أ ﺖــﻨﻛ ا َﺬ َــه ِﻟَو ﻢﻜﻧﻷ نوﺮﻔﻜﺗ َ

ﻻ ي ِﺪ ْـــﻨِﻋ ﻢُﺘْﻧَ

أ َو ﺮﻔﻛ ﻢ ُﻜﻟْﻮَﻗ نأ ﻢﻠﻋأ ﻲِّ�َ ِﻷ اًﺮِﻓﺎَـــ� ﺖـــﻨﻛ ﻢﻜﺘﻘﻓاو ﻮَﻟ ﺎـــﻧَأ شْﺮَﻌْﻟاَ اﺬه نﺎ�و لﺎهﺟ ﻢ��اﺮﻣأو ﻢهﺧﻮﻴﺷو ﻢ��ﺎﻀﻗو ﻢ��ﺎﻤﻠﻌﻟ ًﺎﺑﺎﻄﺧ

“Bundan dolayı ben Cehmiyyeden ve Hululiyeden Al-lah’ın arşın üzerinde olduğunu inkâr edenlere şöyle de-dim; "Eğer ben size söylediklerinizde muvafakat etsem kafir olurum. Çünkü ben iyi biliyorum ki bu küfürdür. Siz benim nezdimde tekfir edilmezsiniz çünkü benim ya-nımda cahilsiniz. Bu onların alimlerine, kadılarına, şeyh-lerine ve emirşeyh-lerine yönelik bir hitaptı…" 31

Şurası bilinmelidir ki İbn Teymiye (Rahmetullahi Aleyh) ve öğ-rencilerinin ve de onlardan sonraki selefi ulemanın eserle-rinde “Cehmiyye” ve sıfat inkarcıları manasında “Muattıla”

“Tatil ehli” gibi ünvanlarla anılan ve reddiye yapılan kimseler

30 Türkçede İbn Teymiyye külliyatı olarak neşredilmiştir

31 Er-Redd ale’l Bekri sf 259

daha çok Eşariler ve benzerleridir. Zira İbn Teymiye’den az za-man önce –yukarda izah ettiğimiz üzere- Eşari ve Maturidi aki-deleri bazı hükümdarların gayretleriyle bütün dünyayı sarmış ve buna paralel olarak selef akidesinin yanı sıra Mutezile gibi bidat mezheplerinin de bu akım karşısında taraftarları gitgide azalmış, hatta İbn Teymiye zamanına geldiğinde sıfat inkarcı-larının başını çeken Mutezile mezhebinin –bildiğimiz kada-rıyla- taraftarı kalmamıştı. Eşari ve Maturidi kelam ekolleri Mutezile ve Cehmiye’nin birtakım fikirlerini de kendilerine mal etmişlerdir ki bunların başında Allahın sıfatlarını tatil ve inkar düşüncesi gelmektedir. Şu halde öyle anlaşılmaktadır ki müteahhirun ulema’nın kendilerine reddiye yaptığı Cehmiyye ve Muattıla mensupları ekseriya Eşariler ve Maturidilerdir. Ni-tekim Şeyhulislam İbn Teymiyye (Rahmetullahi Aleyh)’ın meşhur Eşari filozof ve usulcüsü Fahruddin er-Razi’nin –maalesef Türkçeye de çevrilen- Tesis’ut Takdis adlı eserine yazdığı red-diyenin ismi “Beyanu Telbis’il Cehmiyye”dir. Şeyhulislam başka bir yerde de isim vermeden Eşariler gibi Allahın sıfatla-rının yedi taneden ibaret olduğunu iddia edenlerle alakalı

“Cehmiye’nin müteahhirleri (sonradan gelenleri)” ifadesini kullanmıştır. 32

Kısacası İbn Teymiyye’nin Eş’arilere karşı tavrı ve onları bidatçilikle ve Cehmiyelikle itham etmesi hususu maruf ol-makla beraber biz yine de onun eserlerinden Eş’arilere yönelt-tiği bazı tenkidleri nakletmek istiyoruz. Onun Allahın sıfatları ve bilhassa fevkiyyeti yani alemlerin üstünde oluşu hakkında Eş’arilerle yaptığı münazaralar malumdur. Yukarda da işaret ettiğimiz gibi “Beyanu Telbis’il Cehmiyye” adlı 10 ciltlik eseri başta olmak üzere bu konudaki görüşlerini çeşitli eserlerinde ifade etmiştir. Ancak birçok kişinin zannettiğinin aksine gerek

32 El-Müstedrek ala Mecmu’il Fetava, 1/77

İbn Teymiyye’nin gerekse diğer Ehli sünnet alimlerinin Eş’ari-lere yönelttiği yegane tenkid veya başka bir tabirle Selefiyye ile Eşariler arasındaki yegane ihtilaf konusu sıfatlar bahsi de-ğildir. Akidenin birçok konusunda bu fırka ile eser ehlinin ih-tilafı sözkonusudur. Bu husus ilerde geniş olarak ele alınacak-tır inşaallah lakin biz burada sadece İbn Teymiye’nin eserle-rinde Eş’arilere yönelttiği birkaç tenkidi zikretmek istiyoruz.

Mesela Eş’arilerin kader konusundaki çelişkilerine değindiği bir yerde onların kesb teorisi ile alakalı şu tenkidlerde bulun-maktadır:

َﺲ ْﻔَﻧ اﻮُﻠَﻌ َﺟ ْنَ

أ ��إ ْﻢ ُهوﱡﺮَ ﻄ َْ ــــــــــــﺿا َو َنو ُد َن�ِﳌﺎ َــﻌَ ْ

ﻟا ِّبَر ِ� ًﻼْﻌِﻓ ِﺢﻴِﺒﱠِ َﻘْﻟا ْﻦِﻣ ُﺪْــﺒَﻌْﻟا ُﮫُــﻠَﻌْﻔَﻳ ﺎ َــﻣ

ِرو ُﺪ ْﻘَ ْﳌﺎِﺑ ِةَرْﺪُﻘْﻟا ُﻖﱡﻠَﻌَ� ُﺚْﻴَﺣ ْﻦِﻣ ُﻞ َﻘْﻌُ� َﻻ ُﮫﱠﻧِﺈَﻓ ؛ُﮫَﻟ َﺔَﻘﻴِﻘَﺣ َﻻ ﺎًﺒ ْــــــــــــﺴَﻛ اﻮُﺘَبْﺛَأ ﱠﻢُﺛ ِﺪْﺒَﻌْﻟا َنْ�َﺑ ٌقْﺮَﻓ

ا َﺬَه ِﻟَو ؛ ِﻞْﻌ ِﻔْ

ﻟا َو ِﺐ ْـــﺴَﻜْﻟا َﺔ َﻘﻴ ِﻘ َﺣ ﻻ َءﺎَﻴ ْـــﺷَ َ

أ ُﺔَﺛﻼَﺛ : َنﻮَ ُ

ﻟﻮ ُﻘَ� َو ا َﺬ َه َلﺎ َﻗ ْﻦ َﻤِﺑ َنوُﺮَخ ْـــ�َ� ُسﺎﱠﻨﻟا َرﺎ َـــﺻ ِّيِﺮَﻌْﺷَ ْﻷا ُﺐ ْﺴَﻛَو ٍﻢ ِﺷﺎَه ﻲِ�َ

أ ُلاَﻮ ْﺣَ أ َو ِمﺎَ

ﻈِّﻨﻟا ُةَﺮْﻔَﻃ :ﺎَهَﻟ .

“(Mutezile, Eş’ariler’i), kulun işlediği çirkin fiilin ken-disinin Allah’ın fiili olduğunu, kulun fiili olmadığını söyle-mek zorunda bırakmışlardır. (Sonra da içine düştükleri açmazdan kurtulmak için hiçbir gerçekliği olmayan kesb teorisini ortaya atmışlardır. Çünkü kudretin güç yetirilen şeyle (makdur) ilişkisi bağlamında kesb ile fiil arasında ne gibi bir farkın olduğunu anlamak mümkün değildir. Bu yüzden insanlar bunu söyleyenlerle alay etmişler ve:

Üç şeyin hakikatle ilgisi yoktur:

Nazzamın sıçraması.

Ebu Haşim’in ahvali.

Eş’ari’nin kesbi..." 33

33 Fetava, 8/140

İman konusunda ise Cehmiye’nin “İman mücerred marifet-tir (bilgidir)” veya “tasdikmarifet-tir” gibi sözlerini tenkid ettiği bir yerde Ebu’l Hasen el-Eş’ari’nin onlara bu konuda tabi oluşunu şu sözlerle ifade etmektedir:

ﱠﻧَ

أ َﻊ َﻣ " ِنﺎ َﻤﻳِْ

ﻹا " � ِ� ٍﻢْه َﺟ َلْﻮَﻗ َﺮ َــــــــﺼَﻧ ﱡيِﺮَﻌ ْــــــــﺷَ ْﻷا ِﻦ َــــــــﺴَحْ�ا ﻮُﺑَأَو ِﻞ ْهَ

أ ْﻦ َﻋ َرﻮُه ْــــــــﺸَﳌا َﺮ َــــــــﺼَﻧ ُﮫْ

َأ َﺐ َه ْﺬ َﻣ َﺮ َــﺼَﻧ ُﮫﱠﻧَ

ِﻷ ؛ ُ ﱠ� َءﺎ َــﺷ ْنإ ٌﻦِﻣْﺆُﻣ ﺎَﻧَأ :ُلﻮُﻘَﻴَﻓ ِنﺎَﻤﻳِ ْﻹا �ِ� يِ�ْﺜَت ْــﺴَ� ُﮫﱠﻧَأ ْﻦِﻣ ِﺔﱠﻨ ﱡــﺴﻟا ِﺔﱠﻨ ﱡــﺴﻟا ِﻞ ْه

� ِ� َنو ُﺪﱠﻠَﺨُﻳ َﻻَو ِﺔَﻠْﺒِﻘْﻟا ِﻞْهَأ ْﻦِﻣ ٌﺪَﺣَأ ُﺮُﻔْﻜَﻳ َﻻ ُﮫﱠﻧَأ �ِ�

َﻮ ُه َو . َﻚ ِﻟَذ ُﻮْﺤَﻧَو ُﺔَﻋﺎَﻔ ﱠــﺸﻟا ْﻢِ��ِﻓ ُﻞَﺒْﻘُﺗَو ِرﺎﱠﻨﻟا

ُﺮ ُــــــــﺼْﻨَﻳ ﺎ ًﻤِﺋا َد ْﻢ ِهِ�ْ�َﻏَو ِﺚﻳِﺪَح ْ�ا ِﻞْهَأ َنْ�َﺑ ُعاَ�ِّنﻟا ﺎَ��ِﻓ يِ�ﱠﻟا ِﻞِﺋﺎ َــــــــﺴَْﳌا �ِ�-

ُﮫﱠﻨ ِﻜَ - ﻟ ِﺚﻳ ِﺪ َحْ

�ا ِﻞ ْهَ أ َل ْﻮَﻗ

� َ� َﻋ ُﻩُﺮ ُـــﺼْﻨَﻴ َﻓ ْﻢ ِه ِﺬ ِﺧﺂ َﻤِﺑ اً��ِﺒَﺧ ْﻦُﻜَﻳ ْﻢَﻟ � ِ� ُﻊَﻘَﻴَﻓ ؛ْﻢِهِ�ْ�َﻏ ْﻦَﻋ ﺎَهﺎﱠﻘَﻠَﺗ يِ�ﱠﻟا ِلﻮ ُـــﺻُ ْﻷا ْﻦِﻣ َﻮُه ُﻩاَﺮَﻳ ﺎَﻣ

ل ْﻮَﻗ ﺎ َ��ِﻓ َﺮ َـــــــﺼَﻧَو ِنﺎ َﻤﻳِْ ﻹا ِﺔﻟََ

ﺄ ْـــــــﺴ َﻣ � ِ� َﻞَﻌَﻓ ﺎَﻤَﻛ ،ِء َﻻُﺆَهَو ِء َﻻُﺆَه ُﻩُﺮِﻜْﻨُﻳ ﺎَﻣ ِﺾُﻗﺎَﻨﱠﺘﻟا ْﻦِﻣ َﻚِﻟَذ ٍﻢْه َﺟ

ِءﺎَﻨْ

ثِﺘ ْﺳ ِﻼِﻟ ِﻩِﺮْﺼَﻧ َﻊَﻣ

“Ebû'l-Hasan el-Eş'arî, "İman" hususunda "Cehm" in görüşünü desteklemiştir. Fakat bununla birlikte o imanda istisnada bulunmak hususunda "ehl-i sünnetten" nakledi-legelmiş bulunan meşhur görüşü desteklemekte ve: "İnşa-Allah ben mü'minim" demeyi kabul etmektedir. Çünkü o ehl-i kıbleden hiçbir kimsenin küfürle suçlanmaması ve onların cehennemde sonsuzca kalmayacakları, hakla-rında şefaatin kabul edileceği görüşünü kabul etmiş, bu ve benzeri hususlarda "ehl-i sünnetin" kanaatini destekle-miştir. O, her zaman için hadis ehli ile başkaları arasın-daki anlaşmazlık konusu olan meselelerde hadis ehlinin görüşünü destekler. Ancak onların görüşlerinin kaynak-larını iyi bilen birisi değildi. Bu bakımdan onları, kendisi-nin başkalarından alıp benimsediği ve esas diye kabul et-tiği şeylere uygun olarak destekler. Bundan dolayı her iki tarafın da kabul etmediği hususlarda -iman meselesinde yaptığı ve istisnayı desteklemekle birlikte aynı zamanda

Cehm'in görüşünü desteklediği gibi-çelişkilere düşmüş-tür.” 34

Eş’arilerin “ilah” kavramını “yaratıcı” veya “yaratmaya ka-dir olan” şeklinde tanımlamaları hakkında –ki belki de onların ortaya attığı en tehlikeli ve İslam ümmetine en çok zarar veren fikirlerden birisi de budur- ise şöyle demektedir:

ﻖﺤﺘـــــﺴ� يﺬﻟا دﻮﺒﻌﳌا ﻩﻮﻟﺄﳌا ي�ﻌﻤﺑ ﻮه ﮫﻟﻹاو ��ﻋ ردﺎﻘﻟا ي�ﻌﻤﺑ ﮫﻟﻹا ﻮه ﺲيﻟ ،ةدﺎﺒﻌﻟا

ﻒـــــــــﺻو ﺺﺧأ اﺬه نأ ﺪﻘﺘﻋاو ،عا��ﺧﻻا ��ﻋ ردﺎﻘﻟا ي�ﻌﻤﺑ ﮫﻟﻹا ﺮـــــــــﺴﻔﳌا ﺮـــــــــﺴﻓ اذﺈﻓ ،ﻖﻠخ�ا ﻦﻣ ﮫـــﻠﻌﻔﻳ ﻦﻣ ﻚـــﻟذ ﻞـــﻌﻔﻳ ﺎـــﻤﻛ ،ﺪـــﻴﺣﻮﺘﻟا �� ﺔـــﻳﺎـــﻐﻟا ﻮه ﺪـــﻴﺣﻮﺘﻟا اﺬـــه تﺎـــﺒﺛإ ﻞـــﻌﺟو ،ﮫـــﻟﻹا

� ﻢﻟ ،ﮫﻋﺎﺒﺗأو ﻦـــــــﺴح�ا ﻲ�أ ﻦﻋ ﮫﻧﻮﻠﻘﻨﻳ يﺬﻟا ﻮهو ،ﺔﻴﺗﺎﻔـــــــﺼﻟا ﺔﻤﻠ�ﺘﳌا ﺪﻴﺣﻮﺘﻟا ﺔﻘﻴﻘﺣ اﻮﻓﺮﻌ

،ءي�ـــــــــــ� ﻞ� ﻖﻟﺎﺧ ﻩﺪﺣو ﷲ نﺄﺑ ﻦ�ﺮﻘﻣ اﻮﻧﺎ� بﺮﻌﻟا ﻲ�ﺮـــــــــــﺸﻣ نﺈﻓ ،ﮫﻟﻮـــــــــــﺳر ﮫﺑ ﷲ ﺚﻌ� يﺬﻟا ن�ﻛﺮﺸﻣ اﺬه ﻊﻣ اﻮﻧﺎ�و .

“İlah; "me'luh" ve "ma'bud" anlamındadır ve "kulluk/

İbadet edilmeye layık olan" demektir. İlah "yaratmaya ve icat etmeye kadir olan" manasına gelmez. Şayet ilah keli-mesi --sıfatiyye kelamcılarının yaptığı ve de Ebu’l Hasen (el-Eş'ari) ve ona tabi olanlardan naklettikleri gibi- "ya-ratmaya ve icat etmeye kadir olan" manasında alınır, bu mananın, ilah vasfının en has manası olduğuna inanılırsa, ve de bunun ispatı ve kabulü tevhidin nihai noktası olarak ele alınırsa rasullerin gönderiliş amacı ve tevhidin gerçe-ğini bilememiş olurlar. Bilindiği gibi Arap müşrikleri her şeyi yaratanın Allah (celle celaluhu) olduğunu kabul et-melerine rağmen müşriktiler.”35

Görüldüğü üzere Eş’ari ve ashabı her ne kadar ibadetin sa-dece Allaha has kılınacağını kabul etmiş olsalar da ilah kelime-sinin manasının yaratmaya kadir olan olduğunu iddia etmeleri

34 Fetava, 7/120

35 Der’u Tearuz’il Akli ve’n Nakl, 1/226

açık nasslara ve icmaya muhalif olduğu gibi, ilah kavramı üze-rinde yapılan bu tahrifat günümüz müşriklerinin sahip olduğu

“Bir kimse Allahın yaratıcılığını kabul ediyorsa Ona ibadette şirk koşuyor olsa bile müslüman kalmaya devam eder” tarzın-daki düşüncelere de kaynaklık etmiş ve de kelamcıların bil-hassa iman ve tevhid hakkında yaptığı bu tür tahribat akidenin temeline büyük darbe indirmiştir. İşte bu misaller Eşari zihni-yetiyle mücadelenin gereksiz bir şey olduğunu iddia edenlerin ne kadar büyük bir gaflet içinde olduğunu ortaya koymaktadır.

Çünkü günümüz müşriklerinin “Müslüman, sadece kalbinde Allah’ı yaratıcı olarak tanıyan kimsedir ve bu kişi amelinde ne kadar küfür ve şirk bulunsa da mümin olarak kalmaya devam eder” şeklindeki anlayışlarının kaynağı görüldüğü üzere ke-lamcıların ortaya attığı birtakım teorilerdir. Bunları ortaya atanlar belki bunu kasdetmemiş ve de sözlerin içini küfürle doldurmamış olsalar da görüldüğü üzere bunlar küfrün basa-mağını teşkil etmiştir. Bu yüzden akideyi selef menheci üzere öğrenmek bizzat imanın aslını korumak için elzem olan bir iş-tir.

İbn Teymiyye (Rahmetullahi Aleyh)’tan Eşari akidesine yöne-lik daha birçok tenkid nakledilebilir ancak biz bu kadarla iktifa ediyoruz. Şeyhulislam, Eş’arilere karşı yönelttiği bu sert ten-kidlerle beraber onlara karşı –diğer hasımlarına karşı da yap-tığı gibi- adaleti elden bırakmamış ve gereken yerlerde hakla-rını teslim etmiştir. Onun bilhassa Eşarileri tekfir ve telin edenlere karşı yaptığı tenkidler ve de onları kendi ashabından yani Hanbelilerden olmasına rağmen itidale davet etmesi ile alakalı ilerde geniş çaplı nakillerde bulunacağız. Burada onun Eşarilere karşı insaflı tutumuyla alakalı şu sözünü nakletmek istiyoruz:

َأ ْﻦ ِﻣ ﺖْﻨُﻛ ﺎَﻧَأَو .ٌةَﺮَﻓﺎَﻨُﻣَو ٌﺔ َـــــــــــﺸْﺣَو ِﺔﱠ�ِﺮَﻌ ْـــــــــــﺷَ ْﻷاَو ِﺔﱠﻴِﻠَﺒْﻨَحْ�ا َنْ�َﺑ َنﺎَ� ُﮫﱠﻧَأ َنﻮُﻤَﻠْﻌَ� ُسﺎﱠﻨﻟاَو ِﻢﻈْﻋَ

ْﻋ ِﻻا ْﻦِﻣ ِﮫِﺑ ﺎَﻧْﺮِﻣُأ ﺎَ ِﳌ ﺎًﻋﺎَﺒِّﺗاَو ْﻢِ�ِ�َﻤِﻠَ� ِقﺎَﻔِّﺗ ِﻻ ﺎًﺒَﻠَﻃَو َن�ِﻤِﻠ ْـــــــــــﺴُْﳌا ِبﻮُﻠُﻘِﻟ ﺎًﻔﻴِﻟْﺄَﺗ ِسﺎﱠﻨﻟا

ِﺮْﻔ ُﻜِﺑ َﻻ ٍﺪَﺣَأ �َ�َﻋ ْﻢُ�ْ�ِﻣ ٌﺪَﺣَأ ْﺪَه ْـــــــــــﺸَ� ْﻢَﻟَو ِﻞِﺋﺎ َـــــــــــﺴَْﳌا ِﻩِﺬَه ْﻦِﻣ ٍ��ِﺜَﻛ �ِ� َنﻮُﻋَزﺎَﻨَتَﻳ ُﻒَﻠ ﱠـــــــــــﺴﻟا َلاَز

"Herkes bilir ki Hanbelîler ve Eş'arîler arasında bir uz-laşmazlık, bir uzaklaşma var. Ben mü'minlerin gönülleri-nin ülfet etmesini, kelimelerigönülleri-nin birleşmesini en fazla is-teyenlerden biriydim. Allah'ın ipine sımsıkı sarılıyor, em-rine en fazla ittibâ ediyordum. Fiilen de gönüllerdeki uz-laşmazlığı giderdim ve onlara Eş'arî'nin, imam Ahmed ve benzerlerine müntesip kelâmcıların ve onun mezhebine destek olanların en büyüklerinden olduğunu açıkladım.

Nitekim bunu Eş'arî'nin bizzat kendisi de kitablarında söylüyordu.

Ebû İshâk eş-Şîrâzî de böyle söylüyor ve diyordu ki:

Eş'arîler, Hanbelîlere bağlı olmaları sebebiyledir ki, insanlar yanında revaç bulmuşlardır. Ebû Bekir Abdü-lazîz, Ebû'l-Hasen et-Temîmî ve benzeri mütekaddim Hanbelî imamlar kitablarında onun (Eş'arî'nin) sözlerini zikretmişlerdir. Hatta Eş'arî, mütekaddim Hanbelîler ya-nında, İbn Akil'in müteahhir Hanbelîler yanındaki yerine sahipti. Ancak İbn Akil'in fıkhı ve usulünü bilmesi özelliği vardır. Eş'arî ise İmam Ahmed'in usulüne İbn Akil'den daha yakın ve daha çok tabidir.

Şu sebeble ki, insan zaman açısından selefe ne kadar çok yakın ise, ma'külü ve menkûlü (onların dirayete ve nakle dayalı söz ve görüşlerini) o kadar iyi bilir.

Bunları Hanbelîlere takrir ediyor ve Eş'arî'nin her ne kadar önce Mu'tezilîlerin talebesi ise de, sonradan tevbe ettiğini açıklıyordum. Şöyle ki:

Eş'arî, Cübbâî'nin öğrencisiydi. İbn Küllâb'ın yoluna eğilim gösterdi. Basra'da Zekeriyyâ es-Sâcî'den hadîs usûlü öğrendi. Sonra Bağdad'a geldi ve Bağdad'taki Han-belîlerden başka şeyler aldı. Onun ve ashabının kendi ki-tablarında zikrettiğine göre, bu, ömrünün sonunda ol-muştur.

Aynı şekilde İbn Akîl de Mu'tezilî olan İbnü'l-Velîd ve İbn Tebban adındaki iki kişinin öğrencisiydi. Sonra bun-dan (Mu'tezilî fikirlerden) tevbe etmiştir. Bu tevbesi meş-hurdur ve olay Şerîf Ebû Ca'fer'in huzurunda cereyan et-miştir. Gerçi İmâm Ahmed in ashabı içinde İbn Akîl'e buğ-zeden ve onu yerenler vardır, ama Eş'arî'yi yerenler sa-dece İmâm Ahmed'in ashabı içinden değildir. Bilâkis bü-tün taifelerde böyle kimseler vardır.

Eş'arî'nin sözlerini açığa çıkardığımı gören Hanbelîler

"bu Şeyh Muvaffak'ın sözlerinden daha hayırlıdır", dedi-ler.

Kelimenin bir olması (ihtilâfın kalkması) sebebiyle müslümanlar ferahladılar.

İbn Asâkir'in menâkıbında zikrettiği üzere, Hanbelîle-rin ve Eş'arîleHanbelîle-rin Kuşeyrî'nin zamanına kadar ittifak ha-linde olduklarını, Bağdad'da o fitnenin çıkması ile tefrika-nın başgösterdiğini ve bütün grublarda dâima sapanların

da, dosdoğru gidenlerin de bulunacağının ma'lûm oldu-ğunu ortaya koydum.

Bu arada şu âna kadar ömrüm boyunca hiç kimseyi di-nin esasları konusunda ne Hanbelî, ne de başka bir mez-hebe ne davet ettim, ne bunun için çabaladım, ne de böyle bir söz söyledim. Ben ancak ümmetin selefinin ve imam-larının üzerinde birleştikleri şeyleri zikrediyorum, zikre-derim.

Kendilerine defalarca şunu söylemişimdir:

Ben, bana muhalefet edene üç yıl mühlet veriyorum.

İlk üç asrın imamlarının herhangi birinden, söyledikle-rime tek harf getiren olursa ben bunu ikrar ederim.

Benim zikrettiklerim, ilk üç asır imamlarından kelimesi kelimesine ve bütün taifelerden onların icmâlarını nakle-denlerin ifadeleriyle zikrettiğim şeylerdir.

Bütün bunlarla birlikte ben dâima - benimle beraber-liği olanlar da bilir ki- herhangi bir kişiyi tekfir etmekten, fâsık ve isyankâr saymaktan (kâfir, fâsık ve âsî damgası vurmaktan) en çok sakındıran biri olmuşumdur. Ancak karşı çıkanın ya kâfir, ya fâsık veya âsî olacağı peygamberi bir delilin aleyhine sabit olduğu bilinirse o başka. Ben Al-lah'ın bu ümmetin hatasını bağışlamış olduğunu ikrar ediyorum. Bu af hem haberi, kavlî mes'elelerde, hem de amelî mes'elelerde sözkonusudur.

Selef bu mes'elelerden birçoğunda hep ihtilâf etmiş, ancak hiçbiri bir başkasının kâfir, fâsık veya âsî olduğuna şehâdet etmemiştir.

Nitekim Süreyh "Bel Acibtü ve Yesharûn", yâni "Ben (azîmüşşân) hayret ettim, onlar alay ediyorlar" 31 şeklin-deki kıraati reddetmiş ve, "çünkü", demiş, "Allah hayret

etmez". Bu, İbrahim en-Nehaî'ye ulaşmış, İbrahim en-Ne-haî, Şüreyh sadece kendi ilmini beğenen bir şâirden iba-rettir. Abdullah (İbn Mes'ûd Radiyallahu Anh) ise "ondan daha âlimdir ve o böyle okuyordu!" demiş. 36

Yine meselâ Âişe (Radiyallahu Anh) ve başka sahâbîler Muhammed Sallallahu Aleyhi ve Sellem'in Rabbini görüp görmediği konusunda ihtilâf etmişler.

Âişe (Radiyallahu Anh), "Kim Muhammed'in Rabbini gör-düğünü iddia ederse Allah'a pek büyük iftira etmiş olur"

demiştir. Bununla birlikte biz Âişe (Radiyallahu Anh)'ye mu-halefet eden İbn Abbas (Radiyallahu Anh)'a ve benzeri sahâbîlere, Allah'a iftira etmişlerdir, demeyiz. Nitekim ölünün dirinin konuşmasını işittiği, ölünün ailesinin ağıtı sebebiyle azâb çekmesi ve başka konulardaki Âişe (Radiyal-lahu Anh)'ye âit münazaalar da bu kabildendir.

Şer, selef arasında savaşmaya kadar varmıştı, ama Ehl-i Sünnet her Ehl-ikEhl-i tarafın da mü'mEhl-in olduğunda Ehl-ittEhl-ifak halEhl-in- halin-dedir.

Şunda da ittifak etmişlerdir ki, bu savaşlar onların adaletine (iman ve ittikâlarına) mâni değildir. Çünkü sa-vaşan, her ne kadar haddi aşmış ise de, kendine göre bir te'vili vardır, müteevvildir. Te'vil ise fıska mânidir. (İçti-hadın sürüklediği hata itaatsizlik sayılmaz.)"37

Şeyhulislam İbn Teymiyye’nin Eşarilerle alakalı kanaatleri özet olarak bu şekildedir. Her ne kadar onları tekfir etmemiş olsa da onların ortaya attığı bidatlerden insanları sakındırmış

36 Saffât 12. Elimizdeki mushaflarda âyet "Bel Acibte..." yâni "Hayır sen (ey Muhammed), bu muhteşem kudrete hayran kaldın..." şeklindedir.

37 Fetava, 3/227-230

ve onlara karşı kendi döneminde neredeyse tek başına müca-dele etmiştir. O bu hususta adeta İmam Ahmed’in Mutezile’ye karşı tek başına mücadele etmesini örnek almış ve aynı onun gibi sünneti müdafaa hususunda imam olmayı hak etmiştir. Al-lah ona ve etbaına rahmet etsin amin.

***

Eşari ve Maturidi alimlerinin kendi kitaplarından itikadi konular hakkındaki görüşleri:

SORU:

Eşarilerin ve Matudilerin ehlisünnetten olmadığını söylüyorsu-nuz da bunu doğru dürüst ispat etmemişsiniz. Yapmanız gereken eşarilerin ve maturidilerin kendi kitaplarindan ehlisunnete muhalefe ettigi konuları kendi sözleriyleyle ispat etmenizdir! Eşari ve Matu-ridilerin önde gelen alimlerinden yoksa iddianiz sadece iddia olarak kalmaya devam eder.

CEVAP:

Bismillahirrahmanirrahim.

Evvela, bizim Eşarilerle doğrudan alakalı iki tane yazımız mevcuttur.

Birincisi: EŞARİLER VE MATURİDİLER EHLİ SÜNNETTEN MİDİR? başlıklı yazı -ki şu an okumakta olduğunuz yazıdır-

İkincisi: ALLAHU TEALA’NIN KELAMININ HARF VE SES YOLUYLA OLDUĞUNA DAİR DELİLLER başlıklı yazı

Bunlar haricinde isim sıfat tevhidi vb konulardaki bütün

yazılarda Eşarilere ve benzerlerine reddiyeler mevcuttur.

Şimdi bilhassa bu iki yazı, özetin özeti denebilecek muhtasar yazılardır ve bu halleriyle tamamlanmış yazılar değildirler, daha üzerinde çokça çalışılması gereken metinlerdir. Buna rağmen sözkonusu yazılarda hikmet sahibi birisi için bu ha-liyle bile delil olabilecek çok şey vardır. Mevzuyu anlamak is-temeyen birisi için ise zaten ne delil getirsen bir şey fark etme-yecektir. Müşrikler, gözleri önünde ay ikiye bölündüğü halde iman etmediler. Bir insan inanmak istemedikten sonra mev-zuyu ne kadar açıklarsan açıkla fark etmeyecektir. Şimdi sizin veya bir başkasının bu yazılarda delil yok demesiyle yazıdaki deliller yok olmaz, tıpkı delil olmayacak şeylere delildir de-meyle delil olmayacağı gibi. Bu konularda çok iddialıysanız böyle birilerinin ortaya attığı sözleri tekrarlayıp duracağınız yerde sözkonusu yazılarda İslama muhalif olduğunu veya ge-çersiz delillendirme olduğunu iddia ettiğiniz yerleri tek tek be-lirtirsiniz ve mesele hallolana kadar da münazarayı terk et-mezsiniz. Bugüne kadar buraya gelip atıp tutan çok oldu ama biz bugüne kadar sonuna kadar davasının arkasında duran bir yiğide denk gelmedik! Buraya gelen veya başka platformlarda bize güya reddiyede bulunan herkes, akılları sıra bizi sıkıştır-mak için birkaç kelam edip ondan sonra da sıvışıp gidiyorlar ne hikmetse, fakat hala biz cahil, sapık, delilsiz konuşan vs ol-maya devam ediyoruz, bunlara bir şey olmuyor!

Söylediğimiz gibi, sözkonusu yazılarda akıl sahipleri için Eşarileri mahkum edecek deliller vardır ama görene tabi. Harf ve ses yazısında her ne kadar mevzuyu daha ziyade alimlerden nakiller yapmak suretiyle anlatmış olsak da alimlerden yaptı-ğımız nakillerde birçok ayet ve hadisten Allah'ın kelamının harf ve ses yoluyla olduğu isbat edilmiştir. Bütün bunlar Eşari ve Maturidi ekollerini temelden çürütecek delillerdir. Zira

Al-lahın kelamında harf ve sesin olmadığı iddiası daha çok bu tür-den kendisini Ehli sünnete nisbet etür-den fırkalara has bir akide-dir. Mutezile gibi diğer fırkalar zaten Allah'ın kelam sıfatını kökten inkar ederler. Eşariler yazısına gelince; bu yazı da söy-lediğimiz gibi tamamlanmamış bir yazıdır. Şu anki haliyle bir kısmı Eşarilerin de itibar ettiği alimlerin onların aleyhindeki sözlerini içermektedir. Yazının baş tarafında selef alimlerin-den, kelam ilminin yerilmesine dair nakillerde bulunulmuştur.

Eşarilerin yerilmesi için hiç bir sebeb olmasa kelamla iştigal etmeleri ve dinlerini Yunan felsefesinden devşirme kelami

Eşarilerin yerilmesi için hiç bir sebeb olmasa kelamla iştigal etmeleri ve dinlerini Yunan felsefesinden devşirme kelami

Benzer Belgeler