• Sonuç bulunamadı

IV. EV YAŞAMI: MEKÂN VE KÜLTÜR

IV.2. Günümüzde Evler: Düzenleme ve Tüketim

IV.2.1. Mutfak ve Oturma Odası Neden Önemli

Misafir odaları genel kanının aksine, oturma odası kadar ev sakinlerinin toplumsal temsiliyetini yansıtmaz. Bunun en başlıca nedeni misafir odalarında nesnelerin seçiminin ve onların düzenlenişlerinin büyük oranda toplumsala yönelik bir beğeni yargısı ve dürtüsü gözetilerek gerçekleşmiş olmasıdır. Bu açıdan bakıldığında misafir odaları, oturma odalarına nispeten hane halkının doğal ve özel gündeliğinde yer almaz ve bu durum, misafir odalarının işlevselliğine (dolayısıyla kullanım sıklığına) dair düşüncelerimizin ya da stratejilerimizin çerçevelerinin oluşmasının en temel etkenidir. Aile fotoğrafları, atalardan kalma değerli parçalar gibi hanede yaşayanlara özgü özel nesnelerin sergilenmesine imkânı tanıyan vitrinin misafir odalarına yerleştirilmiş olması, ritüeller açısından bu odayla oturma odası arasındaki temel işlevsel ve temsilî farklı ortaya koyar. Aile fotoğraflarının büyük çoğunlukla misafir odalarında sergilenmiş olması, hane halkının gelen misafirlere ‘özeli paylaşma’

tutumuyla birlikte, bir ‘iyi niyet’ gösterme, ‘yakınlaşma’ ve ortamın resmî havasını yumuşatma arzusunun nedeni gibi görünür. Oysa misafir odalarına kıyasla çok daha az sofistike bir mekân olan oturma odalarının gelen misafirlere çekeceği söylev, hane halkının gündeliğine ilişkin çerçevelerden çıkılmaksızın, sıradan nesne ve düzenlemelerle içedönük mekânsal bir dili esas alır. Bu nedenle hane halkının gerek ritüellerle gerekse mekânsal düzenlemelerle temsiliyetini misafir odalarından daha ziyade, toplumsala yönelen sözel bir kurgulamayı öngörmeyen ve masalsı bir söylev içermeyen oturma odaları yansıtır.

127 Mutfak da farklı bir açıdan, bir evi ‘çekip çevirme’yi müzmin bir rahatlıkla sağlayabilecek nesnel koşul ve stratejilerin geliştirildiği evin önemli bir mekânıdır.

Türkiye’de ortahalli bir ailenin evinin diğer odalarının düzen ve estetiğini, diğer kazançlarla birlikte, mutfaktan sağlanan iktisadın koşulları belirler. Bazı geleneksel pratiklerin halen yürürlükte olduğu günümüz evlerindeki nesnelerin, sözgelimi mobilyaların, televizyon ve benzeri eşyaların yenilenmesini sağlayacak önemli unsurlardan birisi olarak orta ve uzun vadeli mutfak etkinlikleri, örneğin yaz aylarında hazırlanan konserve, turşu, salça gibi dayanıklı ürünlerle sağlanabilecek bir ‘artı-değerle’, hem beslenme alışkanlıklarını etkiler, hem evin diğer ihtiyaçlarının karşılanması için gerekli katkıyı sağlar. Bu birbirine bağımlı ilişkiler sistemi, Türk kültürüne ait iki söylemle formülize edilebilir: bir ‘ocağın tütmesi’nin devamını sağlayacak ve onu anlamlı kılacak olan yegâne unsur ‘kazanın kaynaması’dır. Evsel üretimde olduğu gibi, David Harvey’in (1997:230) söylediği üzere her özgül üretim tarzı kendine özgü bir zaman-mekân pratikleri ve kavramlarını içeren bir tasavvurda toplanmaktadır. Bunun yanısıra mutfak kültürü, hane halkının sosyal ve kültürel eğilimlerine biçim verir; burada kullanılan aletler, örneğin mikrodalga fırın, kahve makinesi ya da ekmek kızartma cihazı, yeni bir modus vivendi olarak, toplumsallaşmanın dolaylı araçlarıdırlar. Aynı zamanda beslenme alışkanlıklarını doğrudan etkileyen bu tür işlevsel nesneler, bir evin mutfak dışındaki mekânlarını da etkileyebilecek sembolik kudrete sahiptirler.

80’li yıllarda özellikle yazlık evlerde bir dönem moda olan Amerikan tarzı mutfakların günümüz Türk evlerinde çok da kabul görmemesinin, yaygınlaşmamasının önemli nedenleri vardır. İşlevsel olarak mutfağın ‘dişil’ olanı temsil etmesi, yemeğin yapılması ve saklanması gibi yaratıcı süreçler açısından, üretimin ve doğurganlığın

128 mekânsal karşılığıdır. Amerikan tarzı mutfak, girişi çoğunlukla kapısız olan ve sofa konumundaki salona mermer ya da ahşap bir tezgâh üzerinden servisin doğrudan yapılabilmesine ve geniş cephesinin açık olması dolayısıyla mutfakta işlerini gören kadının aynı zamanda televizyon seyretmesine imkân veren bir düzenlemeye sahiptir.

Genellikle 50-100 metrekare evler için tasarlanmış bu mutfak düzeni, geleneksel bazı Türk evleri veya 70’li yıllara kadar inşa edilen örneğin Akdeniz bölgesindeki köy evleriyle kıyaslandığında ocağın merkezi konumdaki sofada bulunmasıyla benzerlik gösterir. Ancak Amerikan tarzı mutfağın öngördüğü ev düzeni, salonu sofa gibi çokişlevli ve transit bir mekân olmaktan çıkarıp onu evin ‘özelleşmiş’ merkezî bir unsuru haline getirir. Bu açıdan bakıldığında sofanın geleneksel evlerdeki kamusal işlevinden bütünüyle farklılaşır. Çünkü sofalar, bir önceki bölümde bahsettiğim gibi, evin hem nihaî alanlarına ulaşmada bir geçiş mekânı, hem de işlevsel açıdan evi çekip çevirmenin temsilî mekânıdır.

Geleneksel yaşamın toplumsal tutum ve davranışlarını belirleyen ilişkilerin karşısına bireyciliği çıkaran ve daha çok tatil yerlerinde rastlanabilecek bu tip düzenlemeler, özellikle mahremiyetin gözetildiği toplumlarda, hane halkıyla misafirler arasındaki fiziksel mesafenin salık verdiği ilişki biçimlerini sekteye uğratır. Burada göz önünde tutulması gereken önemli nokta, bu tip mutfak düzenlemesinin olduğu evlerin genellikle 50-100 metrekare ve iki yatak odalı olmasıdır. Çünkü Amerikan mutfak tarzı yalnızca apartman dairelerinde değil, dubleks veya villa tipi evlerde de düzenlenebilmektedir. Bu tür konutlarda ise mekânın fiziksel koşulları, ilişkilerin istenilen düzeyde olmasına imkân tanır. Diğer odalardan bağımsız ve yalıtılmış mutfaklar, Amerikan mutfak düzenlemesinin tersine kadının, balkonların kapatılıp kiler haline getirilmesindeki mantığa benzer biçimde, evin diğer alanlarından bağımsız,

129

‘rasyonel’ bir alan yaratma stratejisine katkıda bulunur. Klasik mutfak, yemek hazırlama ve pişirme etkinliğinin dışında, özellikle kadınlar için bir sohbet mekânı

Şekil 3 - Amerikan Mutfağın Konumu

130 işlevi görür. İşlevsel olarak, mekânın evin diğer alanlarından yalıtılmış olması gerektiği eğilimi, erkek misafirlere karşı yalnızca bir mahremiyet anlayışının pratikte uygulanabilir olacağından değil, son yıllarda bazı evlerde evin sigara içilen tek mekânı olarak mutfakta sigara ve yemek kokusunun diğer alanlara yayılmamasını önlemek amacından kaynaklanmaktadır. Oysa geleneksel köy evlerindeki mutfak etkinlikleri,

‘iç’in ve ‘dış’ın, bellek ile imgenin birbiriyle sürekli kesiştiği evi bir koku mekânına dönüştürür. Bu evlerde mutfak etkinliklerinin mevsimlere göre evin içinde, hayatında, avlusunda ya da bahçesinde gerçekleşiyor olması, hane halkını, özellikle kadını, bütün mutfak müştemilatıyla beraber bir eviçi göçe tabi tutar.

Mevsimlere bağlı olarak gerçekleşen bu hareketlilik, mekânı kadının yalnızca rutin işlerini yaptığı bir alan olmaktan çıkarır. Buradaki nesnelerle mekân içinde başka bir mekân yaratılır. Kadının gündelik pratikleriyle doğrudan ilgisi olmayan bir nesne, mekânın dayattığı fiziksel zorunluluklarla işlevselleştirilerek doğrudan ilgili hale getirilir. Bu yaratıcı süreç, özellikle köy evlerinde mobil olan mutfak alanlarını biçimlendirir. Buradaki ‘ocak’, günümüz evlerindekilerden farklı olarak, yalnızca yemek pişirilen bir araç olmanın ötesinde, mutfak ve müştemilatını simgeleyen mekânsal bir kavrama işaret eder. Ocak ve etrafındaki etkinlikler, evin diğer mekânlarıyla bütünüyle yalıtılmış değildir. ‘İçeri’yi ve ‘dışarı’yı birbirine bağımlı kılan bu etkinlikler, nesnelerin tabiatına çokişlevli bir nitelik kazandırır.

131